okumak ve yazmak yaşamamak mıdır?

okuyana, normalden fazla okuyana bi sürü şey denir.
denir de, bunlardan birisi dışındakiler benim için şu an itibarıyla bahs-i diğerdir.
evet, ben buraya bunların en kritiklerinden birisini konuk edeceğim izninizle.
bu iddia (arguman, ifade, tez, hipotez) kanaatimce bize hayata dair ciddi bir tefekkür ufku ve hesaplaşma zemini sunmak kaabiliyetine haizdir.
daha ziyade kıllamadan damardan giriyorum mevzua.


mezkur iddia şudur:
'kardeşim, kitaplara gömüleceğine, hababam yazıp duracağına sokağa çıkıp hayata karışsana, yaşasana!'
insanlarla lak lak etmek, kalabalıklar içinde olmak, ya da bi başına gezmek yaşamak; lakin şöyle sakin bir köşecikde konsantre olup okumak ve de yazmak yaşamamak olarak anlaşılmakta efkar-ı umumiyede.
öyle midir hakkaten, okumak ve yazmak yaşamamak mıdır?
okuyan ve yazan yaşamın dışına mı düşer?
şayet öyleyse bu düşülen 'yaşam dışı yer' neresidir, nerededir?
paralel bir evren midir?
cennet midir?
cehennem midir?
orta dünya mıdır?
matrix midir?
lost'un adası mıdır?
şu an içerisinde yaşadığımız 4 boyutlu uzay - zaman sürekliliğinin 'olay ufku'nun dışında olan ve big bang'den sonra, halen bilinmeyen nedenlerden dolayı, evrenin bazı kısımları çok büyük bir süratle genişleyip büyürken (algıladığımız evren) 'plank boyutları'ndan daha fazla genleşip büyüyemeyen ve bu yüzden de  uzay - zamanın mimarisi içinde kendisi üzerine kapaklanarak bizlerin gözlerinden saklanmayı berecen bakiye 8 boyutun oluşturduğu egzotik evrenler midir?
oyuk dünya mıdır?

nedir okuyan ve yazanın okumayan ve yazmayanın o bildik, o aşina, o sağduyu temelli gündelik evreninden atıldığında dahil olduğu 'şey'?
okuyan - yazan yaşamıyorsa ne olmaktadır gerçekte öyleyse okunduğunda - yazıldığında?
ne olmakta okuyana - yazana?
ne?!?

anlamadığımı anladığımı anlamadığını anladın mı?

anlamak sorunsalını / problematiğini olası mantıki patikaları azami nispette sergileyerek ('mantıki geçerlilik tablosu' çıkararak) gözden geçirmeye çalışacağım izninizle.
1 - 'anladığımı ya da anlamadığımı' anlarım hali (ariflik, bigelik mood'u).
2 - 'anladığımı ya da anlamadığımı' anlamam hali (cahillik mood'u).
3 - 'anladığımı ya da anlamadığımı' anlamlandırmak hususunda net bir kavrayışa varmakta müşkül çekerim hali (kafası karışık olmak mood'u)
4 - 'anladığımı ya da anlamadığımı' anlamadığım halde anlamış gibi mesaj ve sinyal vermem ve üstüne üstlük bir de bu durumun farkında olmamam, olamamam hali (karacahil, zırcahil, echel, echel-i cühela mood'u)

şimdi gelin, 'iki kişinin bir hususa dair yaşamaları olası anlamlandırma mood'larını (kiplerini) alt alta yazıverelim:
anlamadığımı anladığımı anlamadığını anladın mı?
anlamadığımı anladığımı anlamadığını anlamadın mı?
anlamadığımı anladığımı anladığını anlamadın mı?
anlamadığımı anladığımı anladığını anladın mı?
anlamadığımı anlamadığımı anlamadığını anladın mı?
anlamadığımı anlamadığımı anlamadığını anlamadın mı?
anlamadığımı anlamadığımı anladığını anladın mı?
anlamadığımı anlamadığımı anladığını anlamadın mı?
anladığımı anladığımı anladığını anladın mı?
anladığımı anladığımı anladığını anlamadın mı?
anladığımı anladığımı anlamadığını anlamadın mı?
anladığımı anladığımı anlamadığını anladın mı?
anladığımı anlamadığımı anladığını anladın mı?
anladığımı anlamadığını anladığını anlamadın mı?
anladığımı anlamadığımı anlamadığını anladın mı?
anladığımı anlamadığımı anlamadığını anlamadın mı?
acaba eksik bıraktığım mantık allternatifi kaldı mı? neyse, onu da bu satırların arif okuru nasıl olsa tamamlayacaktır.
hah, pardon, bu bahsi kapatmadan son bir hususa daha değinmek zorunda hissediyorum kendimi.
o da şudur:
'anladığımı ya da anlamadığımı' anlamlandırmak hususunda bir tutum daha vardır. o da, anlamdırmak noktasında tamamen aksi bir mood, kip tesis etmek gayreti içine girmektir. anlamışken anlamadığı, ya da anlamamışken anladığı havası yaratmayı ve bu doğrultuda mesaj ve sinyal vermeyi kast etmekteyim.
bu son tutum, tutumu alan 'mood müessisi'nin verdiği ters mesaj üzerinden bu mesajın ima ettikleriyle bir politik tarz inşa gayretinden başka bir şey değildir.
ben şimdi tabii ki, bu satırları aha da buraya kadar sabırla okuyup bir de üstüne üstlük bunlara dair tefekkür edeni de, daha ilk satırda 'ha, honk, zonk, lan ne diyo bu zoktuğumunun zibidisi yine böyle, ancuğuna - dötüne beton dökülesice deyyuz' diyeninizi de mehebbetle bus ederim efendim.
hamiş: dikkatli okuyucunun gözünden kaçmamıştır sanırım, bu yazı eksiktir. çok yakında tamamlanıp tekrar paylaşılmalıdır:-)



hoşbulduk zira ağır ağır acele edicem sonra işte böyle


sizi bilmem, ben sizi bilemem, bilsem bilsem neyi bilirim kimi bilirim bilmem, ama ben sizi bilemem ben sizi. usul usul, ağır ağır acele edicem, bu lakırdıyı ilk edeni de, kim di o sahi, hörmetle selamlayarak, ahaliyi. ivil ivil cıvıl cıvıl olucam, cıvımanın, panik atağın gayet bi meşru olabildiği bir mediumda, a haliyle z çok iyi.  afaka dedim largo, largo di molto largo di molto largo be largo dedi cow-boy malağa, söğüt dalı ve eriği. andante sonra andante cantabile dahi cantabile, derken...ma-donna çıktı ve gördü 'a, lorentz kelebeği!' ağır abi olmadan, adagio takılmadan mis gibi çayından içerek ada endülüslü dada  hatta allegro, allegro assai. panik yok panik yok be anlasana nema panica diye diye panik atak panik atak moderato assai massai ai. usul usul ağır ağır acele edicem nereye yetişicem payidar nereye edicem neyi edicem neyi cem.

nasıl yani.
hoşbulduk zira usul usul ağır ağır allegro moderato sonra işte böyle
moderato cantabile
müteakib menzil güzellik
dahası
ya largo ya allegro şöyle de okunur sanki: ya herru ya merru
sizi bilmem değil, bilemem, öyleyse ben usul usul panik
sonra...sakızlı muhallebi ve marine edilmiş ve divana uzanmış ve uyukalmış bir şuh eskiz: sekiz
yan yatmış sekiz

ben sizi bilemem de siz o sekizi o yan yatmış sekizi bildiniz mi bilemem
ağır ağır acele edicem demem bundan şundan belki ondan
işte böyle