yaşadıklarımız yaklaşmakta olan perfect storm'un izleri midir?

1 - 1945'den beri esas olarak washington - londra - brüksel - tel aviv hattından idare edilen küresel sistem zorda. abd'nin liderliği ciddi manada sorgulanıyor.
2 - çin, rusya, hindistan, brezilya, türkiye, iran küresel sistemden daha fazla pay ve söz hakkı istiyorlar.
3 - zenginlerle yoksullar arasındaki gelir ve imkânlar uçurumu tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar açıldı.
4 - 1991'de sscb'nin yıkılmasıyla büyük bir meşruiyet ve moral değerler kaybına uğrayan sol / sosyal demokrat / sosyalist / emekten yana siyasi hat halen küresel sıkıntılara kayda değer bir alternatif üretebilmiş değil.
5 - israil'in nükleer kapasitesi ve filistinde ve dünyada yapıp ettikleri her geçen gün daha fazla sorgulanır oldu.
6 - kapitalist üretim ilişkileri ve kapitalist sermaye birikimi, para sermayenin (finans kapital) tamamen kontrolden çıkarak yaptığı doymak bilmez spekülatif ataklarla büyük risk altına girdi. finans kapitalin yaptığı bu spekülasyonlar sistemin bekâsı için çok ciddi bir tehdit halini aldı (bknz. 2008 finansal krizi ile ilgili olarak ergin yıldızoğlu, rodrik, rogof, rubini vd.lerinin literatüre katkıları.
7 - 1969'da ayı fetheden (sahi, nasa gerçekten aya gitti mi?) insanlık, çoktan yapması gereken adımı bir türlü gerçekleştiremedi, ay bir türlü kolonize edilemedi.
8 - ay, ya da bir dünya dışı bir başka plâneti kolonize etmemiz keyfiyeti; dünyamıza büyük bir asteroidin çarpmasının, olası bir nükleer savaşın, küresel ısınmanın daha ileri bir faza geçmesinin, virütik bir pandeminin, kötü niyetli ve bize göre çok ileri teknolojiye sahip dünya dışı bir uygarlığın gezegenimize saldırısının insanoğlunun bekâsı için yaratabileceği trajik tesire karşı alınabilecek en etkili önlemdir (bknz. kozmolog ve teorik fizikçi s. hawkings'in çeşitli beyanatları).
9 - abd, ingiltere ve israil dünyayı yönetmek imtiyazlarını barışçıl bir şekilde kabullenebilecekler mi; yoksa, ellerinden kayan dünya egemenliklerini devam ettirebilmek adına dünyayı nükleer bir belâya mı sürüklemeyi tercih edecekler?
10 - washington - londra - tel aviv hattının, küresel liderliklerini devam ettirebilme adına çıkarabilecekleri muhtemel dünya savaşının fitili lübnan - iran - suriye - filistin havzasında çekilebilir. bu durumda türkiye, ne yazık ki, bu savaşın tam da göbeğinde olacaktır.
                                 
11 - olası bir savaşta abd - ingiltere - israil aksı türkiye'yi yanlarına alamasalar bile, ankara'nın karşılarında olmasına da kat'i surette karşı olacaklardır.
12 - baykal ve erdoğan abd - ingiltere - israil ekseninin muhtemel bir ortadoğuyu 'tesfiye etmek', ahmedinecat, beşar esat ve mütefiklerini tasfiye etmek operasyonuna karşı duracak siyasal figürlerdir.
13 - son sex kaseti operasyonu ile baykal tasfiye edildi.
14 - tasfiye sırası acaba erdoğan'da mı? şayet böyle ise, bu nasıl gerçekleştirilecek?
15 - yaşadıklarımız küresel bir 'perfect storm'un öncü dalgaları gibi geliyor bana.
16 - mezkûr perfect storm mevzuu hakkında uzunca boylu düşünmeyi, ayrıntılı olarak masaya yatırılmayı, mercek altına alınarak tartışılmayı, hatta teşrih edilerek hakkında daha çok yazılar yazılmayı hak edecek denli önemlidir.
17 - perfect storm'dan kastım kapitalizmin sonunu getirecek olan ve marksistlerle diğer sistem muhaliflerinin 1.5 asırdır yolunu gözledikleri, kendisine dair kehanetlerde bulundukları nihai krizdir (bknz. komünist manifesto, marx ve engels, troçky sürekli devrim vd.).
18 - perfect storm uygarlığın sonunu da getirebilir.
19 - perfect storm insanlığı dünyadan kazındığı bir tabloya da yol açabilir.
20 - ve hatta mezkûr perfect storm dünyadaki bütün canlı varlığının sona erdiği bir kozmik felâkete dahi neden olabilir.
21 - dikkatlerden kaçmamıştır, 2012 ve marduk olayına hiç girmedim. zira o konu, okumakta olduğunuz yazının maddi çerçevesine uymayan bir spekülatiflik dozu içermemektedir.
22 - sistem sürekli (çevre felâketi, küresel ısınma, küresel terör, kuş gribi, domuz gribi vb.) korkular icat ederek insanlığı gütmektedir. sistemin icat ettiği sahte tehditler - riskler bizim gerçek riskleri - tehditleri algılamamızı engellemektedir.
23 - matbu ve elektronik medyada işlenen tema ve konular, internetteki sosyal ağların bize dayattığı gündemler, mobil iletişim imkânları, reklâm sektörü, moda akımları, futbol ve diğer seyirlik spor endüstrileri, pop sanatçıları, film ve dizi yıldızları insanlığı gerçek problemlerden ve onların çözümlerine dair düşünce ve proje üretmekten alıkoymaktadır.
24 - burada kabaca ve sadece ana hatlarıyla işaret etmeye çalıştığım hususlar, son zamanlarda yaşadıklarımız sakın bahis konusu ettiğim perfect storm'un öncü dalgaları olmasın?!?
25 - insanlık bu sıkıntıyı aşabilecek mi acaba?

deniz, che, erdoğan, chavez, ahmedinecat, islâm ve tarihi doku hakkında spekülatif notlar

                          
1 - cemaatin diğer azalarının yazılarına bakıyorum, bir de benimkilere ve şunu çok net olarak görüyorum: evet, ben hakiki bir homodıhayıstlevılpolitikus'um. lâkin elime kalemi (klâvyeyi) aldığımda ortaya çıkan satırlar şu ana kadar okumaya alıştığınız tarzda olmakta. ne yapayım ki, benim hakikatim budur*.
2 - bundan önceki yazımda 'kapitalizmin, sistemin yaşadığı son krizi analiz ettiğimizde, insanlığın bugün che ve deniz gibi politik figürlere her zamankinden daha fazla ihtiyacı olduğu halde, nasıl oluyor da yeni muhalif liderlerin çıkamadığı'nı sormuştum. takiben, son yıllarda 'sisteme 'kafa tutan' ahmedi necat, lula ve chavez'in günümüzün che'si ve deniz'i olup olamayacağı'nı, son olarak da 'erdoğan'ın, kendisine yakın kanaat önderlerinin iddia ettikleri üzere, söz konusu muhalif figürlerin 2010 versiyonu olup olamayacakları'nı sorarak bitirmiştim mezkûr yazımı.
                    
3 - lâfı uzatmadan, dolandırmadan söyliyeyim: chavez, ahmedi necat ve lula sistemin adamıdırlar. onlarla sistemin efendileri arasındaki verili savaş egemenler arası iktidar ve menfaat paylaşım savaşıdır. bir diğer ifadeyle ahmedi necat, lula ve chavez efendi ve kölelerin, ezenlerin ve ezilenlerin var olduğu bir dünya sistemine karşı değillerdir. onlar, kendilerinin efendisi oldukları yeni bir dünya sisteminin kavgasını vermektedirler. zulmü, sömürüyü, sınıfları ilga edecek radikal bir devrim onların tahayyül ve tasavvur alemlerine sığabilecek bir entite değildir. che ve deniz'in verdikleri savaş ise sömürüye ve zulme, sınıflı topluma, efendi - köle ve ezen - ezilen diyalektiğine dayanan ve bundan beslenen sistemin sinir merkezine ve kalbine yöneltilmiş bir savaştı.

4 - bu yüzden de che'lerin ve denizlerin savaşıyla chavez, ahmedi necat ve lula'ların savaşları arasında (burasını felsefi jargonla ifade etmek durumundayım) derece değil mahiyet farkı vardır!
5 - 'tayyip erdoğan aktüel deniz midir, che midir?' sorusu için diyeceğim yegâne şey, soru kipinde tanzim edilmiş bu cümlenin tam bir oxhymoron olduğudur. zira che, deniz ve tayyip isimleri söz konusu bağlamda birlikte tasarruf edilemezler. eski bir ifadeyle, 'deniz, che ve erdoğan 40 yıl aynı kazanda kaynatılsalar, bunların suları dahi birbirine karışmaz!'
6 - akp'nin mirasçısı olduğu muhafazakâr - mütedeyyin - milliyetçi siyasal çizginin (terâkki perver fırka, serbest fırka, dp, ap, anap) tarihsel doku karşısındaki hoyrat tutumunu ele aldığım ve bunun parçası olduğu dünyadaki, özellikle de avrupa'daki muhafazakâr siyasal damarın aynı husustaki tercih ve tavırlarından nitelikçe farklı olduğuna işaret ettiğim bir önceki yazımı 'akp tarihsel dokuya acaba niçin parçası ve mirasçısı olduğu küresel muhafazâr anlayış gibi hayırhah davranmıyor?' sorusuyla bitirmiştim.
7 - akp'nin izlediği hatt-ı siyaset islam'ın ne denli modern bir versiyonu olursa olsun, bu olgu onun siyasal karakterinin ve genetik kodlarının islâm'ın selefi yorumunun izlerinden tamamıyla azâdê olamadığı manasına gelmektedir. selefiliğin tarihi dokuyla olan ilişkisi mercek altına alındığında bunun, düşünce alemindeki çok sayıdaki diğer alternatif akıma göre oldukça problemli olduğu görülecektir. mezkûr sorunun cevabı, (diğer bazı tali faktörleri göz ardı etmemek kaydıyla) esas olarak bu bağlamda irdelenerek kovalanmalıdır.
8 - kendim sodrum, kendim cevapladım....
9 - kendim çaldım, kendim oynadım....
10 - homodıhayıstlevılpolitikus olmaktan dolayı rahatsız ya da mutsuz muyum?
11 - hayır, bin kerre hayır!!!
12 - ben buyum, elimden gelen budur.
13 - başka türlü yapamadığım, başka biçimde kendimi varkılamadığım için bunları yapıyorum ve kendimi böyle varkılmayı tercih ediyorum.
14 - 'novo ordino, novus centirium, novus organum ab homopoliticus'.
15 - 'homopoliticus homorespancibilitus est!'
16 - öyle değil mi?
...
...
...
101 - yoksa, aman Allah'ım, yoksa öyle değil mi?!?
*bu blogdaki yazıların büyük kısmı daha önce http://www.tahinpekmez.org/ 'da yayınlanmıştır.

2010'un che'si ve deniz'i kimdir: chavez, lula, ahmedi necat...?

'bu toprakların che'si deniz'dir' desem yükselebilecek itirazlar sanırım çok gür olmayacaktır.
che ile deniz arasında oluşturulabilecek rabıta ve karşılıklılık durumu aslında ayan beyan ortadır.
2010 dünyasına, o dünyada giderek önemi artan bir ülke olarak sivrilen türkiye'ye ve orada yaşayan insanların zihinlerindeki verili che ve deniz algılarına baktığımızda, mercek altına aldığımız bu olgularda hem 'hoş' ve hem de 'nahoş' yanlar olduğunu kolaylıkla görebiliriz.
insanlığın müşterek belleğindeki bu algıların 'hoş' yanı, sol ve devrim kavramlarıyla bu 'güzel insanlar'ın birlikte zikredilmesidir.
bu durum, yani 'sol - devrim - iyi insan algısının birlikte yaşanması hali' özellikle 1991'de sscb'nin çökmesinden sonra saldırılarını arsızca, hayasızca, utanmazca, rezilce ve iblisçe yapan neo - liberal dalganın solla ve sosyalizmle ilgili her hususu arkaik, dinozorvari, faydasız ve dahi zararlı ve hatta şeytani olarak vasıflandırılıp etiketlemesinden bu yana geçen 20 yıllık insanlığın ve medeniyetin o malûm karanlık çağında çok sık yaşanılan bir husus değildi.
herşeye rağmen deniz gezmiş ülkemiz insanlarına, üstelik de onların en tutucu olanlarına bile sol ve solculuk hakkında iyi şeyler tahayyül ettirebiliyorsa bu tabii ki iyi bir şeydir.
tarihinin her döneminde amipler gibi bölünerek sayılamayacak denli çok parçaya ayrılabilmeyi beceren türkiye solunun üzerinde mutabakat sağladığı ender konulardan birisi de deniz'in devrimci önderliğidir.
bunun nedenleri esasen basittir.

basittir, zira deniz sahiciydi......sadeydi...... dürüsttü....... yurtseverdi...... hümanistti....... sosyalistti....... enternasyonalistti......yerliydi, türkiyeliydi ......iyi niyetliydi......emekten yanaydı...vicdanlıydı...insaflıydı...insaflıydı...'izânlıydı...edepliydi...âdâplıydı...
mücadelesi sırasında kimseyi öldürmemiş olması ise, her meşrepten ve görüşten kişinin, deniz'i idolleştirmese bile onu hiç olmazsa şeytanlaştırmamasında etkili olmuştur.
deniz gezmiş'in bizim chemiz oluşunun 'hoş' yanı budur.
gelelim bu olgunun 'nahoş' tarafına.
bu 'nahoş' yan, deniz'in, popüler bir kültür fenomeni olarak che ile ne yazık ki aynı kaderi paylaşıyor oluşudur.
günümüzde deniz'den, o, her neye ve her kime karşıysa onlar tarafından bile olumlanarak bahsedilmesi deniz'in kimliğinin, mücadelesinin ve mirasının içeriğinin boşaltılarak popülarize edilmesinin sonucudur.
aslında bu durum solcuları, sosyalistleri, emekten - ezilenden - mazlumdan - madundan yana olanları fazlasıyla rahatsız ve alarme etmelidir, hop oturtup hop kaldırmalıdır.
alarme etmelidir bu kalp seni unutur mu?' dizisine fehmi koru ve mümtazer türköne'nin katkı vermesi bizleri.
bugün deniz, yukarıda da zikrettiğim üzere, aynen che gibi, kapitalist - emperyalist sistemin ideolojik aygıtları (medya - reklâm - akademya erbabı) tarafından içeriğinden, anlamından, gerçek bağlamından, mücadele formatından, mirasından, vasiyetinden koparılarak bir popüler kültür ikonu haline getirilmiştir.
dolayısıyla bu gün  hem deniz ve hem de che en geniş yığınların algı dünyasında ve tahayyül evreninde ne yazık ki madonna'dan, michael jakcson'dan farklı bir anlam ifade etmemektedir.
şimdi, 'bu durum üzücü değildir' diyebilecek bir solcu var mıdır acaba?!?
bana göre bu tablo çok ama çok üzücüdür.
solcuların üzüntüsünün katmerlenmesine neden olan bir diğer husus da uzun zamandır ezilenlerin - mazlumların - madunların yeni che'ler ve deniz gezmişler çıkaramamasıdır.
oysa...
oysa bugün türkiye'nin ve dünyanın yeni che'lere ve yeni deniz'lere ihtiyacı her zamankinden daha fazladır.
öyle değil mi?
hal böyle iken, dünyanın ezilen milyarları arasından ne yazık ki yeni che'ler, yeni deniz'ler çıkmıyor, çıkamıyor.
birileri bize, yeni che'ler arayan milyarlarca ezilene, sömürülene, horlana, mazluma, maduna chavez'i, ahmedi necat'ı ve lula'yı işaret etmekte.
chavez, lula ve ahmedi necat acaba che ve deniz olabilirler mi?
biz, insanlığı düştüğü bu karanlık çukurdan çıkarma işinde önder olarak bu simalara mı güvenmek durumundayız?
ha, bir de şu var...
akp'ye yakın kanaat önderleri chavez, lula ve ahmedi necat'ın isimlerinin yanına tayyip erdoğan'ın isminin eklenmesini öneriyorlar.
o zaman sorum şudur:
günümüzün che'leri ve deniz'leri erdoğan, lula, chavez ve ahmedi necat mıdır?

yaşasın 1 mayıs!

1 mayıs 1977'yi unutmayalım, unutturmayalım!
1 mayıs 1977 katliamının tertipçilerinden hesap soralım!
yaşasın bütün dünyanın sömürüye karşı olan ve emeğiyle geçinen onurlu insanları!
kahrolsun 1 mayıs 1977'nin ve insanlığa karşı yapılmış bütün diğer tertip, komplo ve katliamların sorumluları!
yaşasın onurlu emek mücadelesi, yaşasın dünya halklarının kardeşliği!
yaşasın 1 mayıs emek ve emekçiler bayramı!