Mehmet Baransu’ya ‘Kasımpaşalı Erdoğan’dan mı korkacağım?’ dedirten cesaretin altında ne var?



2000’li yıllarının basın tarihi yazıldığında, Taraf Gazetesine ve muhabiri Mehmet Baransu’ya özel bir yer ayrılacağı aşikârdır. Özellikle 2007’den itibaren, başta Ergenekon ve Balyoz davaları olmak üzere, Türkiye’nin kaderini tayin eden birçok gelişmede, Taraf’ın ve Baransu’nun yaptığı gazeteciliğin belirleyici olduğu hatırlardadır.

Allah kimseyi mizahçıların eline düşürmesin



Hep diyorum, ülkemizde gündemi, sıcak gelişmeleri en yakında takip eden ve siyasi iktidara en eleştirel yaklaşan çevrelerin başında, belki de en başında, mizah dergileri gelmekte.

şablon buraya mı ekleniyor?

<div style="width: 125px !important;height: 80px !important;"><div style="display: block;"><a href="http://yazarkafe.hurriyet.com.tr" class="BoomadsButtonLink143" target="_blank"><img src="https://widget.boomads.com/images/bumerangWidget/bumerang-yazarkafe-yazarlari-12580-square.gif" alt="Bumerang - Yazarkafe"/></a></div></div><script type="text/javascript">
boomads_widget_client = "18e0d68dad30452bbadd866d5abb84a6";
boomads_widget_id = "143";
boomads_widget_width = "0";
boomads_widget_height = "0";
boomads_widget_trackingparameter = "https://yazarkafe.hurriyet.com.tr";
</script><script type="text/javascript" src="https://widget.boomads.com/scripts/widget.js"></script>

Başbakan Erdoğan Time Dergisinin anketine göre 2011'in en popüler politikacısı çıktı


Başbakan Erdoğan Time Dergisinin yaptığı geleneksel Yılın Kişisi (Person of the Year) anketinde en çok oy alan şahıs oldu. Erdoğan, iki farklı kategoride toplam 301,500 oy aldı.
Başbakan, yılın kişisi (bunu en beğenilen kişisi olarak da okumak mümkün) sıralamasında 122,931 oyla açık arayla birinci oldu. Aynı oylamada dünyaca ünlü futbolcu Lionel Messi 74,415 alıken; Tahrir Meydanındaki kararlı duruşlarıyla bütün dünyaya ilham veren 'Arap Baharı'nın isimsiz kahramanlarından ‘Wall Street’i işgal et’çilere kadar çok geniş bir entervale yayılan ve 2011'de dünyayı gerçekten sarsan eylemlerin faili ve müellifi olan 'meçhul küresel protestocular' ise 61,388 oy toplamayı başardılar.

Erdoğan’ın sağlık durumu, Gül’ün görev süresi ve başkanlık tartışmaları

Gül'ün akıbetini Erdoğan belirleyecek
Başbakanın hastalığı ve geçirdiği ameliyatla ilgili yeterince doyurucu açıklama yapılmaması, olayın duyulmasının hemen akabinde ortaya çıkanlar kadar olmasa bile, halen de şu veya bu oranda spekülasyonlara neden olmaya devam etmekte.  Yeri gelmişken, Erdoğan’a ve AKP’ye karşı olan çeşitli çevrelerin, başbakanı ve temsil ettiği siyasal çizgiyi iktidardan uzaklaştırmak için, Recep Tayyip Erdoğan’ın beklenmedik bir biçimde, meselâ sıhhi bir nedenle siyaset dışında kalmasıyla oluşacak bir kargaşa ve hatta kaos ortamından medet ummalarını onaylamadığımı belirtmeliyim. Yazımın ilk cümlesinde, ‘yeterince doyurucu açıklama yapılmadı’ dememin nedeni, Erdoğan’ın sıhhi durumunun kamuoyuyla paylaşılması vakıasını, benzer durumlarda, ABD başkanları için uygulanan standart prosedürlerle kıyaslamamdandır.

Türkiye'de ve dünyada vicdani retçi olmanın zorlaşabileceği bir döneme giriyoruz



Hızla değişen ülke gündemi, bize, vicdani reddi de 2 günde unutturdu

Vicdanî ret meselesi geçtiğimiz günlerde ülkemizin ‘sıcak’ tartışma konusuydu. Gündemin çok hızlı değiştiği, ‘önemli olaylar’ın, tabiri caizse, ışık hızıyla tüketildiği Türkiye bu konuda da şaşırtmadı bizleri ve söz konusu tartışma, tekrar gündemi işgal edeceği gelecekti o belirsiz ana değin, terk ediverdi ilgi alanımızı.
İnsanlarının ağırlıklı olarak duyguları temelinde davrandıkları, 30 yıldır da ciddi bir çatışma ortamının yaşandığı Türkiye, esasen dünyanın diğer birçok ülkesinde de tartışılmasının problemli bir saha yarattığı vicdani ret konusunun kolaylıkla müzakere edilebildiği bir coğrafya değildir. Öte taraftan, bahse konu nedenler, vicdani reddin ülkemizde oldukça muhataralı bir alan olmasını anlaşılabilir kılmaktadır.  

Pearl Harbor baskını, 11 Eylül saldırısı ve Atlantik İttifakının (ABD - NATO) Suriye ve İran operasyonu aynı aklın ürünüdür


1 - Sonda söyleyeceğimi en başta söylüyorum.

Bundan tam 70 yıl önce, 7 Aralık 1941’de*, İkinci Dünya Savaşı bütün vahşeti ve dehşetiyle sürerken, Japon İmparatorluk Deniz Kuvvetleri ABD’ye ait olan Hawai takımadasının Oahu adasındaki Pearl Habor üssüne ve ABD Pasifik Donanmasına saldırmıştı. Bu metinde, bu saldırının, bizzat saldırıya uğrayan taraf olan ABD tarafından önünün açılarak desteklendiği savunulacaktır. Bahsedilen niteliği yüzünden Pearl Harbor baskını, 60 yıl sonra gerçekleşecek olan bir başka büyük trajedinin, 11 Eylül 2001’in saldırısının ‘ruh ikizi’dir. Bu bakımdan, ‘Pearl Harbor erken gerçekleşmiş bir 11 Eylül, 11 Eylül ise gecikmiş bir Pearl Harbor’dur’ iddiası, ABD’nin ve hatta dünyanın kaderini tayin eden bu iki olay arasındaki rasyonel, gerçeklerle mutabık ve gizli bağlantıları ifşa eden anlamlı bir metafordur gibi algılanmaktadır.
Buna nasıl hükmettiğimi paylaşmadan önce, söz konusu saldırıya dair bazı önemli tarihi gerçekleri hatırlatmak istiyorum.


LeVan ismiyle bir Van depremi özel sayısı çıkaran ve bütün gelirini Van depremzedelerine bağışlayan Leman'a bravo!




Leman Dergisi, örnek bir sosyal sorumluluk refleksi gösterdi.

Dergi, 2 Aralık 2011 tarihli son sayısını bütünüyle Van depremine, özellikle de depremden sonra yaşananlara hasretti. Derginin ismi de çok yaratıcı doğrusu: LeVan.

LeVan’ın satış hasılatının Van depremzedelerine bağışlanması, Leman camiasının, yazımın ilk cümlesinde söz konusu ettiğim sosyal sorumluluk refleksinin tezahürüdür.

Demokratik muhalefet hakkına biber gazı sıkan tutucu polise karşı küresel tepki çığ gibi büyüdü

Brutal attack: John Pike can be seen here drenching a line of student protesters in pepper spray
John Pike'ın, kendisini küresel bir internet fenomeni yapan aklıl almaz gaddarlığının resmidir.
John Pike, daha düne kadar muhafazakâr eğilimleriyle bilinen, Reagan - Bush - Sarah Palin çizgisinin sadık bir takipçi olan ve ABD'de benzerlerine hemen her yerde rastlanabilecek olan o sıradan ve tutucu kamu görevlilerinden birisiydi. Ancak o, öyle bir işe imza attı ve öyle büyük bir halt etti ki, artık küresel şöhrete sahip bir nefret simgesi haline dönüştü.
Pike'ın yediği haltı bir hatırlayalım.

Dünyamızın ve insanoğlunun an itibarıyla başı büyük dertte; boğazımıza kadar belâya battık da denilebilir.

european banksİnsanlığın başı belâda bana kalırsa.
Niye mi? Niye olacak, giderek derinleşecek gibi gözüken küresel ekonomik kriz bir taraftan, global ısınmanın her geçen gün yeni bir faza taşıdığı ekolojik felâketler ise diğer taraftan sıkıştırıyor global sistemi. Bu gelişmelerin eşliğinde, verili düzenin, aktüel global sistemin sürdürülemez olduğuna her geçen gün daha çok kişi ikna oluyor haliyle.
Son zamanlarda, dünyamızın maruz kaldığı yukarıdaki risklere, ABD – UK – İsrail aksının İran’a müdahale etmesiyle başlayacak ve küresel bir nükleer hesaplaşmaya dönüşme istidadı da çok yüksek olan olası bir savaşın başımıza açabileceği devasa dertler de eklenmiş durumda.
Bazı uzman ve analistlere göre, bahse konu savaşın, Türkiye önderliğindeki NATO kuvvetlerinin Suriye’ye girmesiyle tetiklenme olasılığı oldukça yüksek gözükmekte.

Atlantik İttifakının Suriye - İran operasyonu gün mü sayıyor?

pic.twitter.com/sJ7KZN3j
11 Eylül 2001 gerçekleşen saldırıları bahane eden ABD ve müttefikleri, önce Afganistanı, ardından da Irak'ı işgal ederek bu ülkeleri tam anlamıyla küresel

Mevzubahis olan barış içinde birarada yaşamaksa, sansürlerin en beteri olan oto-sansür bile evlâdır


İfade hürriyeti ile kutsallara saygı arasındaki o çok hassas dengeyi kurmak da korumak da kolay değildir. Hemen her gün, bu dengenin bozulmasıyla ortaya çıkan olumsuz gelişmelere şahit olmaktayız.

Bunlardan sonuncusu dün Avrupa Parlamentosu’nda (AP) yaşandı. Bahse konu kurumun ev sahipliğinde yapılan 67. Türkiye AB Karma Parlamento Komisyonu (KPK) toplantısında, Hollanda kökenli ırkçı – faşist Wilders Özgürlükler Partisi’nin AP üyesi Barry Madlener her zamanki nefret suçlarından birisini işleyerek, Türkiye’ye ve Müslümanlara hakaret etmeye kalktı. Başta, AB Bakanı Egemen Bağış olmak üzere, Türk heyetinden cevabını alan ırkçı Hollandalı, diğer uluslardan AP üyelerinin de sert tepkileriyle karşılaştı.


İnsanlık bu vahşete, bu katliama, bu soykırıma ne zaman dur diyecek?

buraistanbul.com
Müthiş bir formül biliyorum. Bu formülü içeren maddeyi kullandığınızda ‘acayip’ keyif alıyorsunuz. Bu madde sizi bütün dertlerinizden, tasalarınızdan, üzüntülerinizden kısa bir süreliğine de osda uzaklaştırmayı başarıyor. Onu aldığınızda cesaretiniz artıyor, daha girişken ve cesur oluyorsunuz, dikkatinizi istediğiniz mesele üzerinde daha fazla yoğunlaştırabiliyorsunuz. Üstelik, bu formülü bir günde onlarca kere kullanarak aldığınız hazzı ve keyfi maksimize etmeniz de mümkün.

Şimdi size çok büyük jest yapıyorum ve elimdeki o formülü paylaşıyorum.

İşte o müthiş formül: 

Ekşi Sözlük kapatılsın mı?


Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de en etkili sosyal medya ve iletişim mecrası twitter ‘dır. Twitter, bir taraftan yurttaşların yaşam pratiklerini sıcağı sıcağına paylaşmaları sayesinde en hızlı, en dinamik iletişim mecrası mevkiine oturmuş; öte yandan da, sosyal dokuya empoze ettiği fikirlerle gündem belirleyen bir ‘trend-setter halini almasını bilmiştir. Söz konucu mecra, 20 – 21 Kasım itibarıyla kelimenin tam manasıyla bir ‘Ekşi Sözlük fırtınası!’ yaşamaktadır. 20 Kasım akşamı ‘Ekşi Sözlük kapatılsın’ ve 21 Kasım’ın ilk saatleri de ‘Ekşi Sözlüğe dokunma’ teması en çok tvitlenen başlıklardı. Bu durum beni, ifade hürriyeti ile inançlara saygı arasındaki tesisi çok zor olan o ‘kıldan ince’, o Sırat Köprüsünü anımsatan, o muhataralı ilişkiye / dengeye dair görüşlerimi gözden geçirmeye ve onları kristalize ederek paylaşmaya icbar etti.
Yazımın ilerleyen kısımlarında; Bahadır Baruter’in bir karikatürü hakkında açılan dava vesilesiyle ‘kaleme aldığım’ ve
http://ziyaversencan.blogspot.com/2011/09/mutedeyyinlerle-ateistler-birarada.html adresinde bundan 2 ay önce paylaştığım yazımda dile getirdiğim görüşlerimi bir adım öteye taşımaya gayret
edecek ve onu daha belirgin, daha somut ve elle tutulur bir hükümle tamamlamaya çalışacağım.

Yaşadığımız küresel ekonomik kriz kapitalizmin sonuna getirecek olan o 'Nihai Kriz' olabilir mi? (1)

1929 Büyük Buhranının simgesi olan ve Life Dergisinden alınan
fotoğraf American Tarzı Yaşam efsenesinin nasıl çöktüğünü gözler önüne seriyor.


Dünyanın 2008 Eylül'ünden beri yaşamakta olduğu ve halen de derinleşme istidadı taşıyan ekonomik kriz, sistem muhaliflerinin 1848'den beri ısrarla gerçekleşeceğini öngördükleri ve kapitalizmin mezar kazıcısı olacak olacağını umdukları o nihai kriz midir?
Son zamanlarda neredeyse bütün toplumsal aktörler tarafından, ama özellikle de sistem muhaliflerince, cevabı aranan kritik soru budur.
'O nihai kriz' denildiğinde, benim de içlerinde olduğum kapitalizme pek de hayırhah bakmayanların, ona sempati beslemeyenlerin gönderme yaptıkları; içinde yaşadığımız

Karşıyaka her sahaya çıktığında Özgür Soylu seslenir bulutların ötesinden: 'Kaf sin kaf!'

Özgür Soylu, kısa ama onurlu yaşamı ve sportmen duruşu
sayesinde, tribündeki amansız rekabeti dostluğa çevirmeyi başarmıştır

Özgür Soylu Karşıyaka Spor Kulübüne aşık gerçek bir spor şövalyesiydi
Bugün Özgür Soylu’nun bireysel silahlanma terörüne kurban gidişinin 3. yıl dönümü.
16 Kasım 2008’de, Bandırma Banvitspor – Pınar Karşıyaka basketbol maçı için Bandırma’ya doğru yola çıkan Karşıyakalı bir grup taraftar, bir benzin istasyonunda konakladığında, oradakilerle bir tartışma yaşamış ve Özgür Soylu vurularak öldürülmüştü.

Celâl Bayar Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor bölümü öğrencisi olan Özgür 21 yaşındaydı. Çok küçük yaşından itibaren tutkulu bir Karşıyaka Spor taraftarı olan Özgür, aynı zamanda sağduyulu bir tribün önderiydi. Takımının her maçı öncesi Karşıyaka Sporun önde gelen taraftarlarının katıldıkları toplantılarda daima sağduyu mesajlar verirdi. Özellikle de

Mizah dergileri Türkiye'nin 'ana muhalefet odağı' mıdır? - 3



Penguen’in son sayısının kapağını aldım yazımın başına.
Görüldüğü üzere, Van depreminden sonra yaşanan çok tatsız bir olayı eleştirmiş derginin sanatçıları.
Bu tür karikatürlere bakıp ‘Mizah dergisi işte, ne olacak!’ deyip geçemeyiz. Hele de bu dergi, Türkiye’de yayınlanıyorsa, onun içeriği üzerinden, en çok da editoryal metni ya da baş yazısı mahiyetindeki kapak karikatürü dolayımıyla, ülkemizdeki gelişmeleri okumak, izlemek, değerlendirmek çok ilginç bir

Dünyanın en genç romancısı Eren Demir, iyi ki varsın!



Bir kitaptan, daha doğrusu bir romandan ve onun yazarından bahsedeceğim sizlere.
Kitabın adı Kristal Kılıç, yazarı ise Eren Demir (1).
Kitap, isminin ima ettiği anlam dairesiyle pek de güzel örtüştüğü üzere, ‘kılıç- gizem, büyü’ gibi fantastik bir temalar setini, sadece yazarının hayalhanesinde mevcut olan sıra dışı bir evrende işleyen bir fantastik roman.

Büyük Patlama kuramı (Big Bang Theory) teistleri mi, yoksa ateistleri mi destekliyor?


Scientific American’ın Kasım 2011 sayısında yayınlanan bir haber eski bir tartışmayı yeniden alevlendirdi.

Bu haberle bilim, felsefe ve ilahiyat gündemlerinde kendisine yeniden yer bulmayı başaran o kadim soru şuydu: ‘Büyük Patlama kuramı Yaratılışçı tezleri doğruluyor mu?


Kahvaltı yapmak tabii ki çok önemli. Ancak, kahvaltı hazırlarken öyle yoruluyorum ki, anlatamam



Sadece doktorlar ve diyetisyenler gibi insan sağlığının profesyonel yardımcıları değil, aklı başındaki herkes güne kahvaltı ederek başlamanın önemine işaret eder.
Gündelik konuşmalarda bu konuya dair olarak en çok başvurulan, en ziyade rağbet edilen ve favori olan metafor sanırım şudur: 'Güne, sağlıklı besinlerden oluşmuş bir kahvaltıyla başlarsanız, bu, sahaya 3 - 0 önde çıkmanız kadar lehinize bir durumdur'.
Doğrusu ben de, kahvaltının önemi bilen ve sabah öğününde sağlıklı olmasına özen gösterdiğim şeyler yemeden günün diğer işlerine kalkışmayanlardanım. Ancak, kahvaltı hazırlamanın beni çok yorduğunu da itiraf etmeliyim.

‘Kahvaltı hazırlamak insanı yorar mı?’ demeyin, bal gibi yorar. Kahvaltı hazırlarken izlediğim yolu, sabah öğünü

N. Ç. vak'asının 'Adalet mülkün temelidir' anlayışını zedelemesine izin verilmemeli

pic.twitter.com/DAfO407p

Türkiye günlerdir Yargıtay'ın, Mardin’de 9 yıl önce 26 erkekle birlikte olmaya zorlanan 13 yaşındaki N.Ç. davasında, yerel mahkemenin ‘kendi rızası ile erkeklerle birlikte oldu’ kararını onamasına karşı oluşan devasa tepki dalgalarının etkilerine sahne olmakta.
Muhalifiyle, muvafıkıyla basın ayakta.
İnternet ve sosyal medyadaki tepkileri açıklamak için ise 'tusunami' kavramı bile neredeyse yetersiz kalmakta.
Yurt sathında insanımızdan yükselen

Koyu bir GS'lı olarak rica ediyorum, Aziz Yıldırım'ı lütfen ziyarete gidiniz sayın Ünal Aysal



Sayın Ünal Aysal,
6 yaşımdan beri, yani 47 yıldır, sarı kırmızılı renklere ve ‘re re re, ra ra ra, GS GS cim bom bom!’ şiarına can-ı gönülden bağlı olan fanatik GS’lı bir futbolseverim.
Aşağıdaki satırlarımın bu bilginin ışığında okunmasını rica ediyorum.
Sayın Başkanım,
2 Kasım bildiğiniz gibi Aziz Yıldırım’ın doğum yıl dönümüdür.

Merkel, Sarkozy, Putin, Belusconi, Clinton; İnsanlık yakında sizlere ve temsili demokrasiye 'By by!' diyecek ve doğrudan demokrasiye geçecek

G 20'nin 2010 Seul Zirvesinin aile fotoğrafı

İnsanlık Yeni Çağı bekliyor, insanlık yeni bir düzeni bekliyor, insanlık etkin ve şerefli bir parçası olacağı yeni bir sistemi bekliyor.
Dünya son 30 yıldır tanımayacak denli değişti. Sürekli kendisini yenileyerek ileriye taşıyan iletişim ve bilgi teknolojileri, her geçen gün yeni buluşlarla hayatımızı kolaylaştırmaya, eski alışkanlıklarımızı ve

'Dünya Derin Devleti' Bilderberg'in ve 'Türkiye Derin Sosyetesi'nin en önemli siması SB'nin enteresan yaşamı


4 yıl önce, danışmanı olduğum uluslararası şirket için yaptığım bir çalışmanın küçük bir parçasını paylaşacağım sizlerle. Birazdan okuyacağınız metni, onu yazdıktan 4 yıl sonra tekrar ve özenle okuduğumda; masonlara ve masonizme açtığım avansın devasa boyutlarını bütün çıplaklığıyla ve objektif bir nazarla görerek dehşete düştüğümü bütün samimiyetimle itiraf ediyorum. Şimdi yazsam yazının sadece üslup ve malumat kısmı değil, ancak daha da önemlisi mahiyeti ve zihniyeti de çok farklı olurdu. Lakin, şahsi yazıclığıma tarihsel bir not düşmek bakımından, onu orijinal haliyle paylaşmayı uygun gördüm.

1*Gizemli birisi.
Hakkında bilgi toplamak istediğinizde, hayatına dair ayrıntılara girmek istediğinizde zorlanıyorsunuz. Zorlanıyorsunuz, çünkü kamuoyuna açık kaynaklarda ona dair az bilgi var. Eğer o size güvenmişse kendinden, hayatından bahseder. Bir de sevmişse sizi, bu takdirde ruhunun gizli labirentlerinde bile dolaştırabilir sizi. Ancak, sakın gereksiz yere hayale kapılmayın ve onun kendisine, hayatına, hayatının özellikle bazı alanlarına, bazı özel meraklarına; örneğin ‘büyük sırrın’, ‘mutlak hakikat’in, ya da ‘evrensel plan’ın ardından bir ömür boyu yaptığı zahmetli, yorucu ve insan ruhunu incelten seyahatine dair bir şeyleri ağzından kaçıracağını ummayın. Dedim ya, o sizi sevmişse kendinden bahseder, hem de uzun uzun. Yakınlık hissettiği, ilişki kurduğu insanlara, başlangıçta

'Allah-u Ekber!' diyen bir sosyalizm mümkün müdür?


2008 yılı boyunca, ''İslâmiyetin Hz. Ömer devri ile demokratik sosyalizmi birleştiren, meczeden, aynı potada eriten ve buradan hareketle 'demokratik-vicdani-güleryüzlü-adil bir sosyalizm' sentezleyen bir siyasal projenin hayatta karşılığı, reel dünyada mütekabili olabilir mi?'' sorusunu sormuş ve bu temelde bazı teorik gayretler sarf etmiştim. Aşağıda, bu merkezdeki çalışmalarımın ürünü olan uzunca bir metnin küçük bir parçası yer almaktadır. Buradaki görüşlerimin bir kısmını terk etmeme, bir kısmını ise revize etmeme karşın, onu 2008'in Aralık sonu ve 2009 Ocak başında yazdığım ilk haliyle paylaşıyorum.

1979’dan 2009’a siyasal İslam: sömürüsüz, zulümsüz bir düzenin tesisini sağlayacak vicdani bir sosyalizmin inşası için bir zihni idman.
(Reel) Sosyalizm insanlığa ümit vermişti. Sosyalizm; uygulamadaki çeşitli aksaklıklarına, özellikle de 1930’lardaki Moskova Duruşmaları, 1956 Macaristan ve 1968 Çekoslovakya işgali gibi ‘sosyalist – komünist ütopya’ ile tevili gayrı kabil negatif hamlelerine rağmen, 1919 – 1979 döneminde

Düştüğümde kaldırmasan da, düştüğünde kaldıracağım!

Muzice bebek Azra bebek, sen çok yaşa, emi!
Türkiye bugün ‘bir gün sen düşersen, ben de seni kaldıracağım’ ifadesiyle kelimenin tam manasıyla, depremin neden olduğunun aksine, olumlu anlamda sallandı. Bu sözün hikâyesini ve bende oluşturduğu ruh halini kısaca paylaşmak istiyorum.
‘bu konuda söylemek istediklerim bu kadar’ takma ismini kullanan bir Ekşi Sözlük yazarının, bu gün 11.22’de söz konusu sitede paylaştığı bir habere göre; bir arkadaşı, Van depremzedelerine bağışladı montunun cebine ‘maddi manevi bir ihtiyacın olursa ara lütfen’ ifadesiyle birlikte cep telefonu numarasının da olduğu bir not koymuş. Bu sabah saatlerinde o cep

Mustafa Kemal: ‘Bedenimin babası Ali Rıza Efendi, hislerimin babası Namık Kemal, fikirlerimin babası ise Ziya Gökalp’tır’


Ziya Gökalp, başta Kemalizm olmak üzere, bu topraklarda yeşeren her ideolojiyi etkilemiş, etnik kökeni ise tartışmalara yol açmıştır

Türkiye’de toplumbilim, şiir, siyaset ve siyasetbilim alanlarında en önemli tarihi kişiliklerden birisi Ziya Gökalp’tır. Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Bedenimin babası Ali Rıza Efendi, hislerimin babası Namık Kemal, fikirlerimin babası ise Ziya Gökalp’tır’ şeklindeki ifadesi Gökalp’ın ülkemiz ve insanımız için ne denli önemli olduğu gösterir. Türk milliyetçiliğinin fikri, siyasi ve ideolojik babası olan Gökalp’ın etnik kökeni, milli aidiyeti neredeyse 100 yıldır hararetli tartışmalara neden olmaktadır. Bu zaman zarfında Kürt Milliyetçileri onu, milli kimliğini kaybetmiş, asimile olmuş bir Kürt, Türk milliyetçileri ise Kürt isnadı yapılarak etnik kökeni hakkında şüpheler uyandırılmaya çalışılan hakiki bir Türk olarak tanımlamışlardır.  

Ahmet Taner Kışlalı'nın gerçek katillerive azmettiricileri 14 yıldır yakalanamadı!

10 Temmuz 1939, Zile – 21 Ekim 1999, Ankara

21 Ekim 1999 günü, saat 09.40’da Ahmet Taner Kışlalı hayatının en ölümcül hatasını yaptı

Ahmet Taner Kışlalı, her zaman olduğu üzere, tamamladığı köşe yazısını 09.30 sularında Cumhuriyet Gazetesine fakslamış, hemen ardından da, ders verdiği üniversiteye ulaşmak için otomobilinin yanına gitmişti. Saatler 09.40’ı gösterirken otomobilinin kapısını açan Ahmet Taner Kışlalı, tam o sırada, bira kutusunu andıran ve gazete kâğıdına sarılmış olan bir paketin 
aracının silecekleriyle kaputu arasına sıkışmış olduğunu fark etti. 

Merak etmeyin, Türkiye bu zor günleri evelallah ve elbette ve mutlaka atlatacaktır!


Dün Bitlis’te yaşanan o üzücü hadiseden sonra, bugüne de 26 şehit haberiyle başladı Türkiye. Hakikaten zor bir dönemden geçiyoruz. Sokaklardan, okullardan, kahvelerden, dost meclislerinden , internetteki forumlardan ve özellikle de sosyal medyadan büyük bir öfke seli yükselmekte.
Yaşadığımız savaşı bitirecek doğru, isabetli hamlelerin ne olabileceğine dair herkes siyaseten durduğu yer ve aldığı sosyal pozisyon çerçevesinde cevaplar veriyor.
Ülkemizde kalıcı barışın tesis edilebilmesi için bana göre neler

Kemerlerinizi bağlayın lütfen. Zirâ, küresel ekonomik kriz derinleşiyor, uçak pilotsuz zorunlu inişe geçiyor ve körler körlere yol gösteriyor!

Brueghel'lerden baba olanının bugün içine düştüğümüz
krize de gönderme yapan 'Körler körlere yol gösteriyor'
 tablosu yaklaşık 5 asır önce yapılmıştı
‘Körler körlere yol gösteriyor’, Hollanda kökenli Rönesans ressamı Pieter Brueghel’in (1525 – 1569, aynı adı taşıyan baba - oğul ressamlardan baba olanı) yaptığı çok sayıdaki resmin en popüler olanlarındandır. Bu eserin popülaritesi, artistik kapasitesinin yanısıra, resmettiği zengin metaforlar ve derin imâlar sayesinde, uzunca bir süredir sanat tarihçilerinin ve sanatseverlerin gözdesi olmaya devam etmesinden kaynaklanmaktadır.
Bu metinde, söz konusu resimle; dünyanın, küresel kapitalist sistemin,

Bu satırların yazarının kısa hal tercemesi

Okuduğunuz metnin yazarının, özel olarak memleket ve genel olarak da
dünyadaki gelişmeler karşısında düştüğü çaresizlik ve dehşetin resmidir*. 
1958 İstanbul doğumlu.
Etiler lisesini ve İTÜ Maden Fakültesi Petrol Mühendisliği bölümünü bitirdi. Ancak, hayatı boyunca bir gün bile mühendislik yapmadı.
1983 - 1984'de muhalif gençlik kültür dergisi Yeni Olgu'nun yayın kurulunda

O kâdim soru hâlâ ortada duruyor ve yanıtlanmayı bekliyor: Hayatın anlamı nedir?

soru(m) şudur:
varoluşun, hayatın, bütün bu yaşadıklarımızın elle tutulur, dişe gelir belirgin bir anlamı var mıdır?
sakın var oluş dediğimiz şu benzersiz destan bütünüyle anlamsız olmasın (en uç örneğini camus'cü literatürde bulan absurd egzistansiyalizm ya da nihilizm)?
şayet varsa, anlam metafizik bir merciden - kaynaktan mı

Senden çok şey istemiyorum öyle değil mi eyy Allahım!

Allah'ın 99 isminden / sıfatından birisi de el Kahhar'dır

Her gün, ama her gün erkekler zalimce saldırıyorlar kadınlara.
Barbarca  dövüyor, darp ediyor, işkence yapıyor, aşağılıyor, yaralıyor, üzüyor, küçümsüyor ve öldürüyorlar kadınları erkekler.  Hem de öyle böyle değil, bütün dünyada ve binlerce yıldır sürüyor bu zalimlik kasırgası.
Hiç kuşku yok ki görüyor ve biliyorsun bunu; öyleyse niçin kahretmiyorsun o zalim erkekleri eyy Allahım!

Dünyanın en zengin % 0,1(binde biri)’nin serveti, dünyanın geriye

İyi ki bu günleri görmeden öldün Attila İlhan! Yoksa, Rasim Ozan Kütahyalı ve Nagehan Alçı'ların kanaat önderi sayıldıklarını görüp kahrolacaktın



İyi ki 6 yıl önce öldün Attila İlhan, iyi ki daha o zaman terk ettin bizi Kaptan, iyi ki görmedin bu günleri. Şu sıralarda aydın diye, kanaat önderi diye ortalıkta dolaşanlara, çeşitli kanallarda programlar yapanlara, gazetelerde yazıları çıkanlara maruz kalsaydın şayet, kuvvetle muhtemeldir ki kahrolurdun.

Bu tahminimi gerekçelendirmeden önce, oldukça önemli olduğuna inandığım ve Attila İlhan'ın ismine dair olan bir detaya

Hayal et! Yürekten ister ve uğrunda çalışırsan şayet, yeryüzünü cennet yapabilirsin. Ama önce inan buna ve hayal et.



Efsanevi Beatles topluluğunun en politik üyesi olan John Lennon’ın (9 Ekim 1940 - 8 Aralık 1980) ‘İmagine (Hayal Et)*’ isimli parçası dinleyenlere yaşama sevinci ve idealleri uğruna mücadele azmi aşılamaya devam ediyor.
İmagine'in orijinal sözlerinden yola çıkarak yazdığım metni, Lennon’ın 72.

Steve Jobs'a Mesih mesih muamelesi yapmak


Dünyadaki milyonlarca teknoloji, mobil iletişim ve internet bağımlısı insan Steve Jobs'a acaba Mesih muamelesi mi yapmaktadır? Provokatif addedilebilecek bir soru bu. 
Gelin birlikte, bu sorunun ardına düşüp cevabını bulmaya çalışalım.

Steve Jobs cennet gider ve bakın orada karikatüristlerin gözünden neler yaşar


Steve Jobs Cartoon Tributes Good Bye

Steve Jobs cennete gider ve bakın orada karikatüristlerin gözünden Saint Peter,

Sana olan özlemim her geçen gün daha da artıyor Comandante Che.

Comandante Ernesto Che Guevara (1928 - 1967)'nın bu fotoğrafı dünyanın en popüler ve ikonik görseli olmuştur.

Seni çok özlüyorum Comandante Che.
1973’de liseye başladığımda tanımıştım seni. Tanımamla sana sempati duymaya başlamam aynı zamana denk düşer. İTÜ’ye girdiğim ilk yıl bitirmiştim Türkçeye çevrilen bütün kitaplarını. Dünya devrimine dair olan teorik tespitlerinden çok; ezilenler, yoksullar ve

Bahriye Üçok cinayetinin gerçek azmettiricisi ve hakiki faili hangisidir: a - İran, b - İsrail, c - Ergenekon, d - İslâmi Hareket, e - Hiçbiri.

Bahriye Üçok(1919 - 1990)  ilk kadın ilâhiyatçımızdı.

6 Ekim 1990’da öldürülen Doç. Dr. Bahriye Üçok Türkiye’nin ilk kadın ilâhiyatçısıydı.
Odatv iddianamesinin ek klasörlerinde, Üçok’un öldürülmesiyle ilgili olarak çok vahim iddiaların dile getirilmesi, öldürülme tarihinin yıldönümüne neredeyse denk düşünce, konuya dair son durumu özetlemenin anlamlı ve faydalı olacağını düşündüm.
1988 Kasım’ında katıldığı bir tv açık oturumunda

Eğer nötrino ya da bir başka şey gerçekten ışıktan hızlı hareket edebiliyorsa, bu; Benjamin Button'ın yaşamı gibi, yaşlı doğup bebek ölmek şeklindeki sağduyuya aykırı olayları mümkün kılabilecektir

Bilim dünyası panikte!

 

Bilim dünyası panik içinde. Zirâ, Einstein’ın İzafiyet Teorisi çökmek üzere.
Malûm, bu teori modern bilimin dokunulmazı, ‘Kutsal İnek’i, tabusudur. Şayet bu gerçekleşir ve söz konusu teori çöpe atılırsa, özel olarak fizikte ve genel

Ben bizden kestim epeydir ümidimi; Ancak âlim çocuklar kurtaracak inadına sözü ve bizi!


Birçok tariften biri, düşünen hayvandır insan, düşünen ve eğitebilen 
Lakin tashihe muhtaç bu tarif, insan canlıdır ve serâpâ eğitilebilen  

Düşünmek ve eğitim bir müfredat icap ettirir yani söz, logos ve kelâm
  İlm, irfan, hikmet dediğin hepsi kelâmdan sadır olmuş cümlesi hasıl-ı kelâm

Bidayette kelâm var idi, evvelde söz diye başlar hatırla bir kutsal metin

ABD'li yoksullar haykırıyor: Edin, edin, Wall Street'i işgal edin!



ABD'li yoksullar, mülksüzler, işsizler, emekçiler, ezilenler sisteme karşı, kapitalizme karşı haykırıyorlar:

'Edin, edin, Wall Street'i işgal edin!'

Wall Street'in yanı başında kabaran bu öfke seli,

Steve Jobs, insanlığın kanseri olan kapitalizmin ömrünü dehasıyla uzatmaya çalışırken, kendisi de yakalandığı kanserle mücadele ediyor


Kapitalist sistemle meselesi olanlara, bu sistemin gayri insani, gayri adil ve gayri ahlâki olduğunu düşünenlere bir kötü, bir de iyi haberim var.

Önce kötü haberi paylaşıyorum: Bill Gates, Steve Jobs ve Mark Zuckerberg gibi dahi diyebileceğimiz kişiler kapitalizm için çalıştığı müddetçe, sistemin çökmesi hiç de kolay değildir. Öte yandan, ikinci dibine doğru ilerlediğimiz küresel finansal kriz, adlarını andıklarım da dahil olmak üzere, kendisi için çalışan onca dâhiye rağmen, verili kapitalist sistemi çökmenin eşiğine getirebilir. Bu da, hiç

Gökyüzünde bize göz kırpıp duran yıldızların çoğu milyonlarca, hatta milyarlarca yıl önce yok oldular. Gördüklerimiz, yok olup giden o yıldızların 'hayaletleridir'

'12 milyar ışık yılı ötede gözlenen o devasa su kütlesi var ya, o artık yok! ''
Yukarıda yazdığım cümle, Hürriyet gazetesinin 24 Temmuz 2011 tarihli nüshasında okuduğum bir kozmoloji (evrenbilim) haberinden sonra ‘zınkkkk!’ diye gelivermişti aklıma. Akabinde de, ‘bu cümlenin imâ ve vaat ettiği kozmoloji yazısını mutlaka yaz ve paylaş meraklısıyla’ demiştim kendi kendime.

Önce Hürriyet’te çıkan söz konusu yazının linkini vereyim:
http://www.hurriyet.com.tr/planet/18324808.asp

Bazılarınızın okuduğunu sandığım, okumayan

Mütedeyyinlerle ateistler bir arada yaşayabilirler mi? Fikir hürriyeti ile inançlara saygı birbiriyle çelişir mi?


Yazımın başlığındaki soru, şöyle de dile getirilebilirdi:
Müslümanların ezici çoğunluğunu oluşturduğu bir toplumda 'Allah yok, din yalan deme' hürriyeti var mıdır?
Çok tehlikeli, eskilerin deyişiyle 'fevkalâde muhataralı' bir mevzua girdiğimin farkındayım.
Teslim edeceğiniz üzere, böylesi bir konuda görüş belirtildiğinde, tam bir 'aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık' açmazı / dilemması söz konusu olabilmektedir.
Böylesi kritik bir konuda yanlış anlaşılmayı hiç arzu etmem doğrusu. Bu yüzden de, çok dikkatli

Çizgiromanın ve çizgiroman tutkunlarının başı sağolsun! Zagor ve Mister No öksüz kaldı, Sergio Bonelli Öldü; Çizgiroman yazıları - 1

Zagor.jpg

Çizgi roman tutkunları, ama özellikle de Zagor ve Mister No hayranları yasta.

Zira, bu kahramanların yaratıcısı artık yaşamıyor.

İtalya'nın ve Avrupa'nın en önemli çizgi romancılarından Sergio Bonelli (1932 - 26 Eylül 2011) birkaç saat önce aramızdan ayrıldı.

Guido Nolitta takma ismini kullanan Bonelli, çizgiromana

Türkiyenin ana muhalefet partisi Leman - Penguen - Uykusuz - Gırgır mıdır?


Başlıktaki soru garibinize gitmiş olabilir.
Öyle ya, memleketin siyasal partileri var, aydınları var, sendikaları var, basını var, sivil toplum kuruluşları var...
Bu yüzden de, başlıkta dillendirilen

Yurtsever sanatçı, sosyalist aydın, devrimci ozan Ruhi Su 26 yıl önce aramızdan ayrılmıştı


20 Eylül 1985, Pangaltı, Eşref Efendi Sokak, Daniel Susar Apartmanı, daire 9, saat 11.30

Doktor Şahin’in Arnavut inadı tutmuştu bir kere. Nuh diyor, peygamber demiyordu. Ortanca oğluna bas bas bağırıyordu:
‘Gitmeyeceksin dedim o adamın  cenaze törenine, gitmeyeceksin işte!’
28 yaşında ve Petrol Mühendisi olmasına karşın, siyasi nedenlerle mesleğini yapamayan, giriştiği her işte de şansı bir türlü yaver gitmeyen oğlu, koca Arnavutu, babasını daha fazla öfkelendirmemek için olabildiğince alt perdeden dillendirdi itirazını:
‘Ruhi Su benim için çok önemli baba, bu cenazeye mutlaka katılmalıyım, anlamalısın beni’

Babası, öfkeden ve muhtemelen de yükselen tansiyonundan

M. C. Escher'in 'Resim Galerisi' isimli resminin tartışma zeminine davet ettiği meseleyi tartışmaya devam edeceğiz.

 
Escher'in 'Resim Galerisi' isimli eserinin iki varyasyonundan daha popüler olanı budur.

Maurits Cornelis Esher'in özelde 'Resim Galerisi' isimli tablosuna; genelde ise 'kendisine dönen, kendi kendisine gönderme yapan görüntüler; paradokslar, paralel evrenler, imkânsız grafik eserler; parçası olduğumuz '4 boyutlu uzay-zaman sürekliliği'ni aşan (mekânda üçten, zamanda ise birden fazla boyuta sahip) extra zamani ve mekâni boyutlara sahip  yüksek level'lı kozmoslar'ı içeren grafik evreni ve bunları besleyen muhayyele ve mutasavveresine dair olan, Escher'in yarattığı imajlarla desteklenmiş üç deneme için bknz.

İslâm, kadının örtünmesi, erkek cinselliği ve sağlığı, kişisel selâmet, AKP ve Erdoğan

Çok sıkı Erdoğan hayranı olan eksantrik ve enteresan dostum F.Z. ile ilgili olan aşağıdaki yazı bundan bir müddet önce yayınlandığında çok değişik tepkiler almıştı. Yazıyı okuyanlardan AKP’ye yakın olanlar, metnimi, Erdoğan’a temelde haksızlık eden bir çalışma; AKP’ye muhalif olanlar ise üstü örtülü bir Erdoğan güzellemesi olarak algılamışlardı.

Aynı metnin, üstelik de çok karmaşık ve derin olmamasına karşın, bu derece de zıt şekilde yorumlanmış olması beni şaşırttı doğrusu.

Arapça ve Farsça kavramları Anglo - Saksonlar gibi yazıp okumaya çalışmak esaslı bir aşağılık kompleksiyle açıklanabilir ancak.

Hürriyet’in 11 Eylül 2011, Pazar günü verdiği İnsan Kaynakları ekinde yer alan, Burcu Özçelik Sözer’in ‘Güzel İş Kapısı 185 bin kişiyi iş sahibi yapacak’ başlıklı habere ciddi itirazım var.
Söz konusu itirazımı dillendirmeden önce, gelin birlikte ana hatlarıyla habere bir göz atıverelim.
Suudi Arabistan kökenli Abdul Latif Jameel Group, toplumsal sorumluluk programı çerçevesinde kurduğu BRJ’in bir şubesini İstanbul Sancaktepe’de açtı. Ortadoğu’daki işsizlik sorununa çözüm olarak kurulan BRJ, işsizleri çalışan ya da müteşebbis olarak iş sahibi yapmayı amaçlayan bir çeşit özel iş bulma ve risk sermayesi kurumu gibi çalışmakta.
İtirazımın olduğu hususlar, hem yukarıya aldığım Arapça tamlamanın çevirisine ve hem de bu yazıda da karşımıza çıkan kelimelerin okunmasına dair olan tercihleredir.
Bunlardan ilk önce içeriğe, yani anlama ve çeviriye dair olanını mercek altına alalım.
Yazar, makalesinde, BRJ’yi şöyle açıklamış ve çevirmiş: Bab Rizq Jameel, yani Güzel İş Kapısı.
Her şeyden önce, BRJ’yi, şöyle telaffuz ederek okumayı tercih ederim: Bâb – ı Rızk-ı Cemil, yani Güzel Rızk Kapısı. Rızk yazıda (kuvvetle muhtemeldir ki söz konusu Suudi şirketin Türkiye’deki  yöneticilerinin tercihi sonucu) iş şeklinde tercüme edilmiş. Son derece yetersiz, eksik, rızk kavramının içerdiklerini kapsamak ve kuşatmak istidadından yoksun bir tercihtir onu iş ile Türkçe’ye aktarmak.
İslâm varlık, inanç ve değerler manzumesinde rızk; insanın (aslında sadece insanın değil, bütün canlıların), nesli devam etsin diye, bu dünyadaki bütün maddi ve manevi ihtiyaçları için Allah’ın lütuf, ihsan ve kısmet ettiği nimetlerin tamamıdır. Hiç kuşkusuz iş, İslâm itikatında, bu nimetlere erişmek için önemli bir imkândır. Ancak asla rızk’ın tamamı olmayıp onun sadece çok küçük bir parçasıdır.
Meselâ, bir kişi işsiz olmasına karşın, onun bütün temel ve zaruri ihtiyaçları; devlet, belediye, vakıflar, şirketler, özel kurumlar, ya da kişiler tarafından karşılanıyorsa, bu durumda onun rızkının teminine dair bir problem yok demektir. Bu örnekte de görüldüğü üzere, rızk kavramı; vaat ettiği çok katlı anlamlar sayesinde, işi de bünyesinde barındıran bir üst ifade olarak çıkmaktadır karşımıza.
Kelimenin en basit anlamıyla, rızk’ı işle mütekabil kılmak, anlamsal bir daralma ve eksikliği, dilsel bir fakirliği ve içeriksel bir noksanlık ve zayıflığı beraberinde getirecektir.
Çeviriden kaynaklanan içeriksel – anlamsal bu itirazımdan sonra, şimdi de kelimelerin – kavramların telaffuzuna dair  olan itirazımı dillendirmenin sırası geldi.
Batı Medeniyetinin merkez ülkeleri, özellikle de Anglo – Saksonlar, çevre ülkelerin kelime haznesine ait olan kavramları okurken, bunları kolaylarına geldiği gibi ve kendi gramer kurallarına göre yazıp okumakta – telaffuz etmektedir.  Bu durumda, kaynak kelime ile hedef kelime arasında bazen çok büyük telaffuz farklılıkları oluşabilmektedir.  Burada ele aldığımız Cemil’in Jameel şeklinde yazılması ve bunun icap ettirdiği şekilde okunması, telaffuz imkânları göz önünde bulunduğunda, Anglo – Saksonlar bakımından tutarlıdır. Ancak, aslı olan Arapça’ya çok yakın bir şekilde okuma imkânına ve istidadına sahip olan bizlerin, bu kelimeleri,  Anglo – Saksonlar gibi yazıp okumaya çalışmamız manasız bir özentiden ve taklitten öteye gitmemektedir.
Bu yüzen de, Hürriyet İnsan Kaynaklarında çıkan haberdeki şirket ismini Bab-ı Rızk-ı Cemil şeklinde yazmak ve yazdığımız gibi de okumak doğru olan tutumdur.
Böyle yapmayıp, onu, meselâ bir Amerikalı gibi yazıp okumaya kalkmak, bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde, aşağılık kompleksinden kaynaklanan bir tercihtir.

Erdoğan ve Kılıçdaroğlu, Penguen'in son sayısının kapak karikatürünü gördüklerinde ne düşünürler acaba?

Fıs Fıs İsmail'i nasıl bilirsiniz?

Yıllardır atv'de yayınlanan ve hemen hepimizin bir dönem şu ya da bu oranda seyircisi olduğumuz sevilen bir dizi var: Çocuklar Duymasın*.
İşte, başlıktaki soruya konu olan Fıs Fıs İsmail; halen, Çarşamba günleri saat 20.00'de yayına giren bu dizinin 2. derecede karakterlerinden birisidir. 
Süleyman Yağcı, ya da dizide canlandırdığı
karakterin ismiyle Fıs Fıs İsmail

Süleyman Yağcı'nın canlandırdığı 'Fıs Fıs İsmail'e dair enteresan bir ayrıntı var. Yağcı, oyuncu olmadan önce ambulans şoförlüğü yapıyormuş. Yılın diziye ara verilen dönemlerinde, eski mesleğine dönüş yapan sanatçının canlandırdığı söz konusu karakter; Fıs Fıs İsmail, zampara, kadın düşkünü, aklı fikri gündelik ilişkiler kurmaya odaklanmış bir Kazanova karikatürü biçiminde şekillendirilmiş.
Bir diğer deyişle, Fıs Fıs İsmail, tam manasıyla başarısız bir zampara taklididir.
Zira, aklını kadınlarla bozmasına, onlarla ilişki kurabilmek için sürekli ağız spreyi kullanmak da dahil olmak üzere bir çok hijyen ve şeklil şartına anormal derecede riayet etmesine karşın; bir türlü 'cinsi lâtif'le arzu ettiği ilişkiyi kurmayı başaramamaktadır.
Karakterin karikatür niteliği öylesine abartılmıştır ki, izlerken doğrusu zaman zaman içimin ezildiğini itiraf etmek durumundayım.
Fıs Fıs İsmail; cevval mizah dergisi Penguen'in son sayısındaki kapak karikatürü yüzünden, bambaşka bir bağlamda olmak kaydıyla, ülke gündemine oturursa şaşırmayacağım doğrusu.
Nedir o başka bağlam? diye soran seslerinizi duyar gibiyim.
Sorunuzun cevabı, ilerleyen satırlarda saklıdır

Siyasiler, Penguen'in son sayısının kapak karikatürünü acaba nasıl yorumlayacaklar?


Bildiğiniz gibi, Kılıçdaroğlu ile Erdoğan arasında bir müddettir bir 'alın öpme, öptürmeme', 'temiz alın, kirli alın' polemiği sürüp gitmekte. Penguen dergisi, bunu hicveden bir kapak karikatürü ile çıktı bu hafta okurunun huzuruna.

Tm da bu noktada merakım şudur: Erdoğan ve Kılıçdaroğlu'nun danuışmanları, asistanları, yardımcıları arasında; yukarıdaki karikatürü 'efendim, bu karikatür,kamuoyunun gözünde sizi; Fıs Fıs İsmail, ya da onun öpmeye kalktıklarıyla özdeşleştiren imalar içermektedir. Bu yüzden de kişisel haklarınıza saldırı ve şahsınıza hakaret var, kanuni haklarımızı kullanalım' şeklinde yorumlayan birisi çıkacak mı acaba?

Doğrusu Kılıçdaroğlu bu gibi konularda oldukça hazımlı ve anlayışlı bir davranış profili verdi şimdiye değin.
Benzer durumlarda çok daha hassas ve reaksiyoner olan Erdoğan'ın da yurt dışında olması, karikatüre karşı ortaya konulabilecek olası tepki için bir müddet daha bekleyeceğimize işaret etmekte bana kalırsa.
Umudum, tabii ki, ne bu karikatürün ve ne de bir başkasının, adli süreçlere nesne olmamasıdır.
Son söz olarak 'inşallah olmaz!' diyor vebu lâkırdıya noktayı koyuyorum efendim.

* Çocuklar Duymasın dizisiyle ilgili bilgiler ve Süleyman Yağcı'ya ait görsel, söz konusu dizinin resmi sitesi olan http://www.mint.com.tr/cocuklarduymasin/ 'dan alınmıştır.