28 Şubat senaryoları; Hangisi sizinkisi?

28 Şubat Sürecinde Neler Yaşandı?

Müstekbir mimarlarının, Nazi idaresindeki III. Reich döneminden ödünç aldıkları yaklaşımla '1000 yıl sürecek' diye tanımladıkları '28 Şubat Post-modern Darbe'si hakında yazılanlar şimdiden külliyetli bir literatür boyuna erişti. Buna dair çok sayıda senaryo halâ dolaşımda ve gün geçmiyor ki buna yenileri eklenmesin. Bu metinde yazar, hem bu senaryoları kuşbakışı ele almaya çalışacak ve hem de, çalışmasının nihayetinde, kısaca kendi analizlerini okuruyla paylaşacaktır.

Söz konusu yazı, az sonra göz attığınız blogdaki yerini alacaktır....

'Şah MİT krizi'ni mizah dergilerinin kapak karikatürleri üzerinden okumaya ne dersiniz?

pic.twitter.com/M6xzYXBr

MİT ve (esas olarak da) Hakan Fidan temelli tartışma, sadece Türkiye Toplumsal Formasyonunu günlerdir meşgul etmekle kalmadı; yanı sıra da, neredeyse kürre-i arzın çok önemli diğer merkezlerinde de ilgiyle izlenen yüksek reytingli bir ‘global sosyo-politik’ vakıa halini aldı.
An itibarıyla, bahse konu süreç hız kesmiş ve bir miktar durulmuş olsa da; konuya aşina olan çevreler, bu mevzuun, her an alevlenmeye müsait bir 'hot topic' olma vasfını koruduğuna işaret ederek, mezkûr olguyu 'bleu screen'den', yani izleme ekranından düşürmemeye kararlı gözükmekteler.

Ahmet Hakan, Ertuğrul Özkök'ün dinle ilgili yazılarını yayınlanmadan önce mutlaka okusun!


Bilmem sizin de dikkatinizi çekti mi, ‘Ertuğrul Özkök’ü okumuyorum’ demek son zamanlarda çok yaygınlaştı, adeta sosyolojik bir ritüel, entelektüel bir tarz halini aldı. Bu beyanın, esasen, hakikatle mutabık olmadığına inananlardanım. Aklı başında insanların, böylesi bir konuda hilaf-i hakiki beyanda bulunma ihtiyacını neden hissettikleri mevzuuna, konunun oldukça çetrefilli olması hasebiyle, burada girecek değilim. Lâkin, şu kadarını söylemeden de geçemeyeceğim: ben Ertuğrul Özkök’ü okuyorum, hem de, onu genel manada müstekbir ve birçok konuda da gayri samimi bulmama karşın, altını çizerek okuyorum.

Aziz Yıldırım'ı asmayalım da besleyelim mi?




1.0 - Bu metne ilkin 'Aziz Yıldırım nasıl adım adım ‘Saint Yıldırım’ oldu, ya da, 'Tractatus Logico Kalkedon Saga' için bir girizgâh denemesi' başlığını koymuştum. Öte yandan, Yıldırım hakkında 3 Temmuz 2011'den beri yazılanlar ve konuşulanlar öylesine ağırdır ki, insan kendisini ister istemez 'acaba ne zaman 'Aziz Yıldırım'ı asmayalım da besleyelim mi?' sorusu da dillendirilecek diye düşünmekten alıkoyamıyor. İşte bu keyfiyet yüzünden değişti okuduğunuz satırların başlığı.




1.1– 54 yaşındayım ve 'yolum'un ne kadarını kat ettiğim hakkında haliyle zerrece fikrim yok. Lâkin, şu kadarından da  eminim ki, 48 yıldır GS’lıyım. İş bu metnin bakiyesinin, benim yaklaşık yarım asra iblağ olan mezkûr taraftarlığımın nokta-ı nazarından okunacağının ümidi içerisindeyim. 


1.2 – FB başkanı Aziz Yıldırım’ın merkezi figürü olduğu vakî davanın, sadece Türkiye’nin değil, dünya adli literatürünün de en enteresan fenomenlerinden birisi olmaya namzet olduğunu düşünenlerdenim.

Sevgililer gününde sevdiğine ‘miniminnacık bir pırlantacık’ almadığı için öküz ilân edilen bütün erkekler, birleşiniz!




sevgililer günü hakkında fikir serdederken, klişeleri tekrarlamamanın, malûmu ilâm etmemenin, sloganlara müracaat etmemenin, eski fikirleri yeni kıyafetlerle emisyona sokmaktan kaçınmanın ne denli zor (ve hatta çoğunlukla da imkânsız) olduğunun bilincindeyim. bu yüzden de işte, aşağıdaki fikirlerim, yukarıda mezkûr zafiyetle bir bir malûldür, bilirim.

Cüneyt Arkın intihar ederse, bu, başta sinema ve eğlence sektörü olmak üzere, toplumun bütün kesimlerin duyarsızlığı yüzünden olacaktır



Dr. Refik Saydam (1881 – 1942) TC’nin ikinci ve 15 yıllık toplam hizmet periyoduyla da en uzun süreli sağlık bakanıydı. Genç cumhuriyetin kendisini konsolide ettiği yıllarda, yaptığı önemli icraatlarla özelikle sağlık alanında kalıcı hizmetlere imza atan Dr. Saydam, İnönü’nün cumhurbaşkanı olmasından sonra getirildiği başbakanlığının (1939 – 1942) ilk günlerinde verdiği bir demeçte Devlet idaresi a'dan z'ye bozuktur, düzeltmek ister’ derken, yakın tarihimizin önemli mottolarından birisini dillendirdiğini hiç kuşku yok ki bilemezdi.

2 = 1' mi dediniz Dr Watson? Yok artık daha neler, siz, mantıksızlığı iyice tarz edindiniz azizim!



İran’ın iddiasına göre; Türkiye, ABD ve İsrail, Suriye’ye ortak operasyon yapacakmış; şayet dindar genç değilseniz tinerci genç olma riskiniz varmış; Mit Müsteşarı da dahil olmak üzere, devletimizin istihbarat örgütünün eski ve yeni üç önemli isminin görüşlerine KCK davası çerçevesinde başvurulacakmış; Taraf Gazetesinde yayınlanan Wikileaks belgelerine göre, emniyet yetkilileri,

İsmet Berkan’ın ilginç mantık sorusuna acaba doğru cevap verebildim mi, ne dersiniz?



Basınımızın birçok köşe yazarı, Pazar günleri, hafta içinde yazdıkları alışıldık konularından uzaklaşıp; kadın – erkek ilişkileri (özellikle de bunun sevda - aşk bahsi), gezi izlenimi, yeme – içme kültürü, teknoloji, sağlık, sanat, spor, edebiyat, felsefe ya da bilim gibi farklı alanlarda kalem oynatmayı tercih etmektedir. Okuyucu tarafından olumlu karşılanan, diğer bir deyişle başarısı sınanmış olan, bu yüzden de batı medyasında çok uzun bir süredir uygulanan bu tarz değişikliği, medya alanındaki birçok yenilikte olduğu gibi, ithal edilmiş ve yıllardır bizim medyamızda da kullanılır olmuştur.