2013'ü uğurlarken, akıllarda kalan bazı enstantaneler


Babasının kucağında son nefesini verirken 'herşeyi Allah'a söylicem' diyen 5 yaşındaki çocuğun sembolize ettiği Suriye trajedisi...

Tarihte 21 Kasım'da neler olmuştu?



Georg Agricola
1555: Minerolojinin babası olan Alman bilim insanı Georg Agricola (d: 24 Mart 1494) öldü.
1694: Fransız yazar ve filozof François Voltaire (ö: 30 Mayıs 1778) doğdu.
1783: Jean-François Pilâtre de Rozier ve Marquis d'Arlandes, Paris'te, bilinen ilk insanlı en uzun sıcak hava balonu uçuşunu gerçekleştirdi.
1791: Albay Napoleon Bonaparte (d: 15 Ağustos 1769, ö: 5 Mayıs 1821) generalliğe terfi etti.

Tarihte 20 Kasım'da neler olmuştu?


Lozan Konferansı Türkiye Cumhuriyeti Heyeti


Lev Nikolayeviç Tolstoy
1858: İsveli yazar Selma Lagerlöf (ö: 16 Mart 1940) doğdu.
1863: Ziraat Bankası kuruldu.
1894: Rus bestekâr ve piyanist Anton Grigoryeviç Rubinstein (d: 28 Kasım 1829) öldü.

Camila Vallejo, Şili Komünist Partisi'nden milletvekili seçildi!



Türkiye'de, demokratik muhalefet haklarını kullanmaya çalışan devrimci öğrenciler, kolluk güçlerinin çok şiddetli tepkisiyle karşılaşır ve hapishanede çürümek riskiyle omuz omuza yaşarken, demokratik gelenekleri itibarıyla ülkemizden hiç de ileride olmayan Şili'de, devrimci bir militan, bir öğrenci lideri, Şili Komünist Partisi'nden milletvekili seçilerek meclise girmeye muvaffak oldu.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, ölümünün 75. yılında saygıyla ve rahmetle anıyorum


Ölümünün 75. sene-i devriyesinde, Türkiye Cumhuriyetini kuran kadronun lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile, onun silah ve mücadele arkadaşlarını saygıyla, rahmetle yad ediyorum.

Cat Stevens'tan Yusuf İslâm'a: bir insan, iki kimlik ve iki farklı müzik anlayışı

Cat Stevens (1948 - 1977); Yusuf İslâm (1977)

1960'ların sonunda ve 1970'lerin ilk yarısında yaptığı romantik parçalarıyla tanınan İngiliz müzisyen Cat Stevens'ın en beğendiğim eseri, onun sevgilisi için 1970'de bestelediği ve bir 'el Romantico Clasico' olan (bana göre başyapıtıdır) Laydi d'Arbanville'dir.

Kitap müzayedesine ve kültür muhabbetine gidiyorum


Hazopulo Pasajı'nda yaptığım bir kitap müzayesi. 















Aşağıdaki yazıya konu kültürel etkinlik 2012 Aralık sonu itibarı ile hitama erdi. Bunun yerine, 2013 Ocağından beri http://ziyaversencan.blogspot.com.tr/2015/05/mehmet-guntekinin-muzikli-maarif.html linki üzerinden erişilebilecek olan yeni bir faaliyeti, 'Gezegen Sahaf Sohbeti ve kitap müzayedesi'ni ikame ettik (i). 

'Bilenler bilir, her Cumartesi, 14.00 - 19.00 saatleri arasında, Beyoğlu, Galatasaray, Aslı Han Sahaflar çarşısındaki Gezegen Sahaf'ta, mekânın sahibi sahaf dostlarım sevgili Sedat Yardımcı ve kardeşi muhterem Kerime Yardımcı hanımefendi ile birlikte periyodik kitap müzayedesi ve kültür muhabbetleri yapıyoruz.Kitap okumaktan, çeşitli konulara dair araştırmalar yapmaktan, toplamaktan, biriktirmekten, arşiv yapmaktan, koleksiyon oluşturmaktan, rengârenk-çok değişik rayihalara sahip-çok zengin ve değişik tatlardaki güzellikleri kültür bahçelerinden derlemekten ve bununla da yetinmeyerek, bu hoşlukları kâh muhabbetle, kâh sohbetle, kâh yazarak, kâh çizerek ve kâh film çekerek paylaşmaktan zevk alan 'okumadanpaylaşmadanheledemuhabbetsizyapamam'cılar, her Cumartesi, yukarıdaki etkinliğe katılmaya gayret ediyorlar.

Basit bir kitap mezatından çok daha fazlası olan bahse konu kültürel etkinliğin, 'bu Cumartesi'mi nasıl anlamlandırabilir, nasıl unutulmaz bir hafta sonu şenliğine dönüştürebilirim?' sorgulamasına verilebilecek en esaslı cevaplardandır diye düşünüyorum.
Türkiye'nin en büyük sahaf dükkânlarından olan Kelepir
Kitapevi salonundaki bir müzayede de, antika
bir kitabı müzayede ediyorum
Ha, unutmadan, bazılarınızın, bugünkü programlarının bir parçası kılmayı düşündüğünüz Tüyap Kitap Fuarına ise, (her kes bildiği ve bittecrübe deneyimlediği üzere, hakikaten de hafta sonları aşırı izdiham oluyor) hafta içerisinde gideceğim.

Bu arada, etkinliğimize katılanların, bu faaliyete müptelâ olma ihtimaline de işaret etmek isterim doğrusu.

Ancak, hiç kuşku yok ki, 'okumak, araştırmak, muhabbet etmek ve paylaşmak' eksenli olan bu bağımlılığın, olası 'bağımlılıklar'ın en güzeli ve en arzu edilesi olduğuna sanırım sizler de katılacaksınızdır.

Bu davet metnini, azıcık nostalji yaparak finalize etmek istiyorum.

Bu satırlara muhatap olan pek çok kişi, uzunca bir süre; ilk önce Bakırköy'de, değerli dostum, sahaf, koleksiyoner, antikacı Adnan Veli Mamati'nin dükkânında; ardından, Beyoğlu, Tünel'de, sevgili dostum Turgay Erol'un Denizler Kitapevi'nde; daha sonra değerli Serkan Özburun'un Beyoğlu, Büyükparmakkapı Sokak'taki Kelepir Kitapevi'nde; bilâhare, Galatasaray, Hazzopulo Pasajı, Danişmend Geçidi'ndeki 'Pazar Mezatı' şirkeritinin salonunda, sevgili Ekber ve Arda dostlarımın mekânında, gerçekleştirdiğim kitap müzayedesi ve kültür muhabbetlerini unutmamıştır diye ümit ediyorum.

İşte, artık benim gibi, sizlerin de kişisel tarihimizin ve anılar evrenimizin hoş enstantaneleri haline gelen o geçmiş müzayede&muhabbetlerden bazılarına dair fragmanlar:

http://ziyaversencan.blogspot.com/2011/07/kultur-muhabbeti-kitap-muzayedesi.htmlhttp://ziyaversencan.blogspot.com/2012/04/ziyaver-sencan-pazar-mezat-iftaharla.html
http://ziyaversencan.blogspot.com/2012/04/pazar-mezat-ziyaver-sencan-iftiharla.html
http://ziyaversencan.blogspot.com/2012/11/10-kasm-2012-cumartesi-beyoglunda.html
http://ziyaversencan.blogspot.com/2012/04/pazar-mezat-ziyaver-sencan-iftiharla.html'

dipnot:
(i): http://ziyaversencan.blogspot.com.tr/2015/05/mehmet-guntekinin-muzikli-maarif.html

Audiatur et altera pars = karşı tarafı da dinleyelim



Antik çağ mitolojisine göre, 'Audiatur et altera pars', yani, 'karşı tarafı da, diğer cenahı da bir dinleyelim, bakalım ne diyecekler?' demiş Adalet Tanrıçası Themis.

Albert Einstein'dan anlamlı bir özeleştiri, derin bir özlü söz



Albert Einstein'i sevmemiz için pek çok neden var hiç kuşkusuz.

Galatasaray'a gönül verenler, dünyanın en ateşli ve en coşkulu taraftar sıralamasında zirveyi zorluyor!

Dünyanın en ateşli taraftar listesinde tek Türk takımı

Milliyet'te okuduğum çok taze bir haber yüzünden, içerisinde debelendiğim sıkıntılarımdan, bir an için olsa da, sıyrılmayı başararak, sevgili Kanat Atkaya'nın o çok sevdiğim neşeli hallerinden birisine öykündüm; bunun neticesinde de, 'hobareeey de hobareeeeyyyy!!!!!' diyerek sevincimi ve de neşemi paylaşmayı uygun gördüm değerli dostlar.

yılmaz özdil'in sözcü'ye geçme olasılığı, hürriyet patronajını çok rahatsız ediyor olmalı




uğur dündar'ın halktv'de 3 ekim'de yayınlanan halk arenası programında, beşar esad'a karşı erdoğan'ı savunduğu için, okur kitlesinden çok ağır hakaretler gören yılmaz özdil, yaklaşık olarak 2 haftadır yazmıyordu.

Evrendeki en küçük şeyden başlayarak, aklının alabileceği en büyük şeye, evrenden bile büyük bir şeye doğru yolculuğa var mısın?



Seni, evrendeki en küçük şeyden, yâni aslında 'hiçlik' demek olan akıl almaz derecede küçük bir şeyden, bir noktaya eşdeğer bir büyüklüğe sahip planck uzunluğundaki kuantum köpüğünden; evrendeki en büyük şeye, yani, evren dışındaki bir noktadan evrene, evrenin tamamına, kuşbakışı bakmaya davet ediyorum.

ABD’yi iflasın eşiğine getiren borç tavanı krizinin sorumlusu Margaret Thatcher ve Ronald Reagan’ın fikirleriyle beslenen ‘Çay Partisi Hareketi’ ve neo-con Cumhuriyetçilerdir

ABD borç tavanı krizi bu sefer de atlatıldı, ama…
Bütün dünyanın, adeta nefesini tutarak ve endişe içerisinde izlediği ‘bilek güreşi’ nihayet sonuçlandı; ABD Kongresi'ndeki Demokrat’larla Cumhuriyetçiler, oldukça çetin geçen bir müzakere ve münakaşa maratonunun ardından, federal hükümetin borç tavanının arttırılması konusunda anlaştılar. Uzlaşı tasarısını jet hızıyla onaylayan Barack Obama, bu anlaşmanın sağlanmaması halinde, ABD’nin uluslar arası borçlarını ödeyemeyerek temerrüde düşme riskini de, ‘şimdilik’ ortadan kaldırmış oldu.

Kurban bayramınız kutlu olsun


Kurban Bayramında (ve tabii ki devamında da) bütün insanlık
camiasına adalet, barış, sağduyu, izân, insaf, hoşgörü, tevazû,
diğerkâmlık, empati,  hayır, samimiyet, dostluk, iyilik,
güzellik, muhabbet, sohbet, sağlık, mutluluk ve başarıyla dolu
günler, mevsimler, yıllar ve üstüne üstlük uzun mu uzun hayatlar
diliyorum. üstelik de bunu, öyle yarım ağızla ve dostlar alışverişte
görsün kabilinden değil, bütün benliğimle ve canı yürekten
yapıyorum.

Başbakan Erdoğan'ın açıkladığı Demokratikleşme Paketi: yetmez ama evet, işte tam da bu gibi hallerde cârîdir



Erdoğan tarafından açıklanan demokratikleşme paketini adeta nefesimi tutarak izledim.

Daha içeriğine geçmemişken, başbakan'ın çok uzun tuttuğu girizgâhından, paketin, demokratların ve liberterlerin beklentisini karşılamaktan uzak olacağını hissetmemek mümkün değildi.

hoc unum scio me nihil scire - bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir

 socrates'ı socrates yapan en baba laflardandır.


ammaaa....?!?

işin bir de ama faslı var ve bu da, enteresandır, pek tartışılmaz, bilinmez, gündeme gelmez.

buna dair bir işaret fişeği atacağım şimdi.

socrates'a ait olan mezkûr ifade,aslında, yine socrates'a nispet edilen sisteme halel getirmektedir.

nasıl mı?

işte şöyle:

hoc unum scio me nihil scire; yânî, hiçbir şey bilmediğim bildiğim yegâne şeydir argümanı, oryantalist zihniyete göre, bütünüyle socrates'ın sistematize ettiği, telifi ve patenti hususunda da diğer hiçbir medeniyet dairesine borçlu olunmayan ve sokratik mantık - ikili mantık - düz mantık diye de bilinen helenistik düşünce silsilesinin temel koyucu unsurlarından olan çelişmezlik prensibiyle çelişmektedir.

öyle ya, hiçbir şey bilmediğini bilmenin, bildiği tek şey olduğunu imâ ve iddia etmek, aynı zamanda, 'bildiğim her şey, hiçbir şeyi bilmediğimdir' manasına da gelir.

bu durumda, hiçbir şeyi bilmekle, her şeyi bilmek bir ve aynı mülâhaza edilmekte, bu ise; 'her şeyi bilen hiçbir şeyi bilemez' dilemasına - paradoksuna tahvil etmektedir yürüttüğümüz istidlali.

bu hükmün, socrates'çı ikili mantığın hudutları dışına düştüğü aşikârdır.

hamiş: oksidentalist açıdan meseleye yaklaşanların, oryantalistlerin aksine olarak, sokrates'a izafe edilen bahse konu akıl yürütme metodunun, köklerini, kadim mısır ve hint medeniyetlerinden ödünç aldığı merkezindeki bir karşı duruşu sergilediğini de eklemeden geçmemek icap eder.

nemesis versus hubris

klasik hellen medeniyetine nispet edilen lâf.

ki, önemlidir.

hatta, önemli ötesidir denilse, baş ağrıtmayacak argümantasyondur (argümantasyon yerine, argüman kullanımının daha şık ve semantikle daha armonik olacağını düşünene mesajım: bundan o kadar da emin olma! şeklinde olacaktır).

aktüel konjonktürde fevkalâde popüler ve bir o kadar da ibretamiz addedilmesi icap eden islâmi versiyonu, mealen, 'her firavuna mukabil, illa ve mutlaka, bir de musa zuhur eder' şeklinde dillendirilebilir.

öyle ehemmiyetli bir mottudur ki; kibirli, kendini beğenmiş, ego-santrik, nasistik bünyelere haiz hanımefendilere ve beyefendilere, belki bu suretle şifa bulurlar deyû, günde en az 99 kerre tekrar zorunluluğu olan mantra olarak home work babında delege edilmelidir.

nemesis vs. hubris şeklinde de telaffuz edilebilen ifadenin, ergin yıldızoğlu'nun metinlerinde pek de güzel, pek de yerli yerinde kullanıldığına işaret ederek tamamlıyorum bu bahsi.

Fevkalâdenin fevkinde ehemmiyetli ve dahi 'the top of the top' mertebesinde enteresan olan birçok konuya, aşina olduğunuz malûm üslûbumla temas eden yeni metinlerimle yine huzurlarınızdayım işte



Taşınmaydı, internetin bağlanamamasıydı, yeni ekosferime intibak debelenmeleriydi derken, sizlerin huzurunuza, muhterem efkâr-ı umumiyenizin ateş hattına yeni bir metni takdim edememenin üzerinden tamı tamına ve koskocaman bir 9 gün geçivermiş efendim.

Dan Brown'ın Cehennem'ini Dante Alighieri'nin Cehennem'iyle birlikte okumak



Dan Brown'ın; Dante Alighieri'nin yazdığı ve insanlığın kültürel birikimin en önemli unsurlarından olan İlahi Komedya üçlemesinin Cehennem kitabından esinlenerek yazdığı Cehennem romanını okurken karmaşık, hatta, birbirini nakzeden ve inkâr eden taban taban zıt duygu ve düşüncelere gark olmaktan alıkoyamıyorum kendimi.

patolojik bir şahsın neden olduğu ibretâmiz bir vakıa: şirket dövmeli çalışanını darp edip tazminatsız kovan şirket yöneticisi*





'şirket dövmeli çalışanını darp ederek ve hatta meydan zopalamasına maruz bırakarak beş allah kuruşu bile vermeden kovan gadder şirket menaceri mi olurmuş?!?' demeyiniz â dostlar!

olur, hem de bal gibi olur.

inanmazsanız dervigo:

Şirket dövmesi yaptıran şirket çalışanı diye bir realite var, bilmem farkında mısınız?*




çalışanların (familya-ı amelan, ya da, fırka-ı istimal-ı say) bedenlerin muhtelif lokasyonlarına şirket dövmesi yaptırması küresel bir trenddir.

bu kabil bir tasarruf, bazı hallerde, mezkûr telifin müellifinin, şirketteki yerini sağlamlaştırmak adına,yânî, reel politikçi (hesapçı) saiklerle giriştiği bir maddi - fiziki - dünyevi aksiyondur.

işin mi yoktu, yoksa vaktin mi çoktu; nasıl yazdın onca şeyi a cancağızım!





meramımı konuşarak ya da yazarak anlatırken, muhatabımın kısm-ı azamisinin (ya da kâhir ekseriyetinin), lâfı bir miktar uzattığım merkezinde düğümlenen eleştirileriyle karşılaşırım çoğu zaman.

ki, çok da katılmamazlık yapamadığım bir tenkittir bu doğrusu.

Galatasaraylılar Fenerbahçe'nin, Fenerbahçeliler de Galatasaray'ın başarılı olmasını istemez; aksini söyleyene sakın inanmayın!



twitter'da, gerçek mi, yoksa fake mi olduğuna bir türlü karar veremediğim, lâkin, trol avlamak, sazan yakalamak amaçlı olmaklığı yüksek ihtimal olan
#bizfenerbahceyizsampiyonualkislariz şeklinde bir başlık (tabela, heştek) dolaşıyor şu aralar.

35 derecede başörtü ve pardesü ile dolaşmak ve de thy'deki kırmızı ruj yasağı hakkında yapılan tartışmalara katkı





Ekşi Sözlük, günde en az birkaç kere girmekten kendimi alamadığım internet mecralarındandır. Pek çok yaratıcı başlık altında, bazıları hakikaten ustaca, zekice ve bilgi dolu bir içerikle yazılmış olan neredeyse sayılamayacak denli çok metne yer veren bu alanının en geniş ve derinlikli platformunda, en son dikkatimi çeken başlık 35 derecede başörtü ve pardesü ile dolaşmak idi.

Şahan Gökbakar, ya da Recep İvedik nam 'sanatçı', 1 Mayıs'ta biber gazı yiyenlere 'kaşınmasaydınız olm' diye çemkirdi





Şahan Gökbakar, 1 Mayıs 2013’de, İstanbul’da gelişen müessif hadiseler sırasında, üzerlerine barbarca tazyikli su ve ‘biber gazı’ denilen zararlı kimyasal ajanlar sıkılan yurttaşlara, ‘kaşınmasaydınız, kendi düşen ağlamaz!’ diye çemkirmiş.

Öyleyse, benim de, bu Recep İvedik nam zata edecek iki çift lâfım olacak.

Bu çerçevede olmak kaydıyla önce, dört tane hüküm paylaşacağım, ardından da bunlara kısacık bir  cümleyle cevap vereceğim:

Yaşasın 1 Mayıs!







Tanrı Parçacığı (Higgs Bozon'u, Goddamn Particle) nihayet bulundu



Tanrı Parçacığı nihayet bulundu[i]

Bugün ajansların geçtikleri bir haber, sadece bilim meraklılarını değil, genel kamuoyunu da heyecanlandıracak türdendi: Evet, popüler jargonda 'Tanrı Parçacığı’ diye anılan Higgs Bozon’u nihayet bulunmuştu[ii]. Şimdi gelin, birlikte, hem evrenin geçmişine, bugününe ve geleceğine dair konuşan bir disiplin olan kozmolojiye ve hem de, maddenin temel yapı taşlarının esasını deşifre etmeyi amaçlamasıyla, parçacık fiziğinin ilgi alanına dahil olan, bu vasıfları sayesinde de, ilk elde kestirilemeyecek kimilerinin de arasında yer aldığı, sayılamayacak denli zengin teorik ve pratik sonuçları vaat ve imâ eden bu önemli buluşun cemaziyelevvel’ine kuş bakışı bir nazar atıverelim.

Şenay ve en sevilen parçalarından Sev Kardeşim'in yolları, Bülent Ecevit'in Karaoğlan fırtınasını estirdiği 1973 - 1977 dönemiyle nasıl kesişmişti?


Ah be kardeşim
Şenay Yüzbaşıoğlu (1951 - 2013)

Twitter duyurdu ki, Şenay ölmüş!
Twitter’da Şenay Yüzbaşıoğlu tt olunca bir ölüm vakasına muhatap olduğumu anladım da, ölenin, gençliğimin Şenay’ı olduğunun farkına varmam biraz zaman aldı. ‘Sev kardeşim’in, ‘Hayat bayram olsa’ın Şenay’ı, gençliğimin Şenay’ı, Karaoğlan Ecevit’in Şenay’ı yoktu artık.

2012'in en güzel mizah dergisi kapağı, Uludere (Roboski) trajedisini işlerken ana akım medyaya ders veren Uykusuz'dan

Uykusuz'un, 2012'in en başarılı mizah dergisi kapağı seçilen karikatürü

Muhalif duruşa sahip mizah dergileri*, Türkiye toplumsal formasyonunda, 2012 yılında da, adeta 'ana muhalefet' işlevi görmeye devam etti. Söz konusu edip, tartışmaya çalışacağım husus, muhalif karikatür janrının, kabaca bir yıl önce tanık olduğumuz rafine bir numunesidir.