Futbol; Georg Cantor; Karanlık Madde - Karanlık Enerji; Koleksiyon Nedir, Koleksiyoner Kimdir? Selfie İle İmtihanımız >>> metinler - 7













01 Ocak - 31 Aralık 2024 döneminde, Pazartesi'nden Cuma'ya hafta içi her gün 14.55 - 15.00 saatleri arasında TRT Radyo 1'de yayınlanan, bütün yıl boyunca da toplamı 262'ye erişecek olan Sayfaların Dilinden programının metinlerini yazıyorum. 2025 yılında kitaplaştırılacak olan mezkûr metinlerin 12 Şubat - 16 Şubat döneminde yayınlanması plânlananları aşağıdadır. Onlara dair görüş, öneri ve eleştirilerinizi paylaşırsanız sevinirim. Malûmu ilâm etmek olacak ama, paylaşmadan edemedim: TRT Dinle'yi cep telefonunuza indirerek söz konusu programı Dünya'nın her yerinden dinleyebilirsiniz.


31) Konu: Futbol, kitap: Futbol asla sadece futbol değildir

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Futbol, bahsedeceğimiz kitap Futbol Asla Sadece Futbol Değildir. 

'İcat ettiği oyunlar üzerinde ekonomiler inşâ etmeyi beceren varlık' bir çok tanımından biridir insanın. Futbol, icat ettiğimiz oyunların en popüleri ve en büyük ekonomik değer üreteni olduğu gibi, en çok izlenen spordur da.

MÖ 2,000'de Çin'de futbola benzer bir spor yapıldığını, 15 asır önce Orta Asya'da Türk boylarının tepük dedikleri primitif bir futbol oynadıklarını biliyoruz. Orta ve Latin Amerika'nın kadim medeniyetlerinde de insanlar, futbolun bazı özelliklerini barındıran bir oyunla değerlendiriyorlardı boş zamanlarını. Bugün oynanan modern futbolun çok sert, kaba ve kaotik halinin icadı ise 19. asrın 2. yarısında, Victoria dönemi İngiltere'sinde olmuştu. 1863'de belirlenen ilk kurallar seti, zaman içerisinde Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği / FİFA tarafından sürekli güncellenerek, halen uygulanmakta olan normlar setine evrilmiştir. Roma İmparatorluğunun atlı araba yarışıyla gladyatör döğüşü gibi seyirlik gösterileri düzenlemesiyle, sanayi devriminin beşiği olan İngiltere'de yoksul işçi sınıfının icadı futbolun devlet tarafından desteklenip geliştirilmesi aynı mantığa yönelikti: kitlelerin boş zamanının kontrolü ve düzen lehine rıza devşirilmesi. Burjuva ve aristokratlar, kriket ve tenis oynadıkları o dönemde, kent yoksullarının bu icadına olan mesafeli tutumlarını 'top büyüdükçe oynayanların statüleri küçülür!' diyerek sosyoekonomik bir zemine oturtuyordu. Politik olarak tarafsızım demenin bir yolu olarak görülen 'ne sağcıyım ne solcu, futbolcuyum futbolcu' ifadesi gerçeklerle örtüşmemektedir. Tarih, futbol - politika iç içeliğini gösteren sayısız olayla doludur. Real Madrid, 37 yıl süren iktidarı boyunca Diktatör Franco'yu desteklemiş, Falanjist rejim de bütün gücüyle Real'in arkasında, muhalif duruşlu Barcelona'nın ise karşısında olmuştur. General Franco'nun, yapımına büyük katkı verdiği Santiago Barnebau için '150,000 kişilik uyku tulumu' deyişiyle spordan sorumlu bakanı general Mascardo'nun 'siyasi hedeflerimizi gerçekleştirmede futbol en önemli araçlarımızdandır' ifadesi, 'ben Portekiz'i 40 yıl 3 F: futbol, fado ve Fátima ile yönettim' diyen diktatör Salazar'ın zihniyetini desteklemektedir. Binlerce insanın hayatına mal olan ve 'Futbol Savaşı' olarak bilinen 1969 Honduras - El Salvador savaşı, aralarında sosyoekonomik nedenlerle uzun süredir problemler olan iki ülkenin Dünya Kupası elemelerinde yaptıkları 3. maçın sonucunda tırmanan olayların tetiklemesiyle patladı. Futbol tarihinin en trajik olaylarından Heysel faciası, 29 Mayıs 1985'de oynanan Juventus - Liverpool maçı öncesinde gerçekleşti. 39 kişinin ölümüne yol açan olayları çıkaran İngiliz holiganlar yüzünden Liverpool'a UEFA'nın verdiği 5 yıllık men, politik kayırmalarla 2 yıla düşürülecekken, başbakan Margaret Thatcher'ın şiddetle karşı çıkmasıyla, 5 yıl olarak uygulanmıştı.

Yüzlerce milyar dolarlık küresel ekonomisi; yasa dışı bahis sektörü yüzünden kılcallarına nüfuz eden şikenin yozlaştırdığı bünyesi; süper yıldızlarının 100 milyon doları bulan yıllık gelirleri; bir kısmı maalesef obezite sınırında olan milyarlarca fanatiğini, atıştırdıkları sağlıksız fast foodlar eşliğinde ekran başına kilitleyen cazibesi bir yana, futbol; kutsal metin muamelesi gören FİFA Kurallar Kitabı, taraftarların tapınak muamelesi yaptığı stadyumları, dini sektler gibi sorgusuz sualsiz desteklenen kulüpleri, ruhani ritüel ve ayinleri andıran maç atmosferleri, havari muamelesi gören yıldız futbolcuları ve ekran yorumcularıyla adeta seküler bir din, modern bir putlar manzumesi resmi vermekte günümüzde. Bu gibi konuları ustalıkla işleyen Simon Kuper'ın yazdığı Football Against the Enemy 1994'de İngiltere'de basıldı; bir deyim olarak futbol literatürümüze giren Futbol Asla Sadece Futbol Değildir ismiyle 1996'da dilimize çevrildi, alanının referans kitaplarından ve bu sohbetimizin de başvuru kaynağı oldu. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.

32) Konu: Georg Cantor, kitap: Önemli Matematikçiler


Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Georg Cantor, bahsedeceğimiz kitap Önemli Matematikçiler. 

1845'de doğan insanlığın en büyük dahilerinden Georg Cantor kümeler kuramının kurucusu; sonsuz ve sonsuz ötesi kümelerle kardinal ve ordinal sayıların mucidi; çok uğraşmasına karşın, ne doğrulayabildiği, ne de yanlışlayabildiği Süreklilik Hipotezi'nin gelecek kuşaklarca çözülmesine yardımcı olacak bir müktesebatın müellifi olup, dertlerle dolu mutsuz bir yaşam sürdü. Teolog, filozof ve matematikçilerin uğraşılmasını tehlikeli gördükleri sonsuzluk meselesine odaklanması, düşünce aleminin neredeyse bütün disiplinlerinde devrimci tesirler yaratan hipotezler üretmesini sağladı. Döneminde anlaşılması çok zor şeyler savunduğundan, muteber meslektaşlarının bir kısmı tarafından küçümsendi, reddedildi, dışlandı.

Bu durum çektiği bipolar bozukluğu derinleştirdi, uzun süre sinir hastalıkları tedavisi gördü, doktorlar ve dostları sonsuzluk problemiyle uğraşmasını önlemeye çalıştı. Bu süreçte matematiğe sağladığı yeni açılımların felsefi sonuçlarına ve edebiyata odaklandı. Ancak edebiyata yönelmesi ne yazık ki patolojikti ve bunun dramatik sonuçları oldu. Dahi matematikçi, SONSUZLUĞUN ÇOBANI, komplo kuramcılarının beylik temalarından olan, Shakespeare külliyatının gerçek yazarının Francis Bacon olduğunu iddiasına tam 34 yıl yoğunlaşmış, bu konuda 2 deli saçması kitap da yayınlamıştı. Cantor, depresyon ya da mani atakları yaşamadığı nispeten sağlıklı zamanlarında matematiğe katkı vermeye devam etti; teoloji ve felsefe alanlarında sivrilmiş önemli kanaat önderleriyle, sonsuzluk ve ötesine dair buluşları konusunda sürekli yazıştı. Bu yazışmalardan yaptığı bir seçkiyi 1888'de bastırdı.

Sık sık sinir hastalıkları tedavisi görmesi, buluşlarıyla konforlarını bozduğu meslektaşlarının ona alenen 'deli' muamelesi yapmalarına bile yol açmıştı. Bunların arasında matematik, mantık, felsefe ve bilimin önemli simalarından Henri Poincaré ve Leopold Kronecker de vardı. Henri Poincaré, Cantor'un sonsuzlukla ilgili görüşleri için 'matematiği istila eden korkunç bir hastalık' derken, Leopold Kronecker meslektaşını 'Cantor şarlatandır' diye aşağılamıştı. Dönemin David Hilbert, Dedekind ve Weierstrass gibi diğer önemli matematikçileri ise Cantor'u destekliyordu. Hilbert Cantor'u şöyle savunmuştu: 'Onun yarattığı cennetten bizi kimse kovamayacaktır'.

Küçük oğlunu kaybettiği 1899 Aralığından ölümüne kadar bir türlü toparlanamayan, bu süreçte, hipotezlerinin giderek daha çok meslektaşı tarafından benimsendiği görerek az da olsa teselli bulan Cantor'un görüşleri bugün genel kabul görmekte, Alman alim, bütün çağların en önemli matematikçi ve düşünürleri arasında gösterilmekte. Cantor, sağlık problemleri ve dar kafalı meslektaşlarından çektikleri yetmiyormuş gibi, son 5 yılında ailesiyle birlikte ağır geçim sıkıntısı da yaşadı. Çileli hayatı, 6 Ocak 1918'de, 7 aydır yattığı sanatoryumda, kalp kriziyle noktalandı. İster istemez hakkında 'Mevcudatın Müellifi'nin zihninden geçenleri deşifre etmeye kalkıştığı için cezalandırılmış olabilir mi?' diye düşünülebilecek Cantor; Demirci Tanrı Hephaistos'un ocağından çaldığı kıvılcımı insanlığa armağan eden Prometheus, türümüze bilgi sağladığı için cezalandırılan bir başka mitolojik figür İkarusyenmesi yasak Bilgelik Ağacı'nın memnu meyvesini yedi diye Cennet'ten kovulan Adem ve Havva, efendilere karşı tarihin kaydettiği ilk köle ayaklanmasının lideri olan martir Spartaküs'le birlikte, hayatı boyunca peşinden koştuğu sonsuzlukla ilgili Nihai Hakikat'i keşfedeceği bir 'Mutlu Diyar'da, çileli yaşamıyla kıyaslanamayacak mesut ve sonsuz yaşamı deneyimliyor olmasın sakın?

Ian Stewart'ın yazdığı Önemli Matematikçiler, tarihin Georg Cantor da dahil, çığır açmış en önemli 25 matematikçisinin biyografilerini içeren bir başvuru kaynağı olup, bu programın içeriğini ilginç bulanlar tarafından beğeniyle okunacak bir kitaptır. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.

Medeniyet ve At; Başka Bir Kütüphane Mümkün mü?; Zaruri İhtiyaçlar; Yusuf Franko Paşa; Hırs >>> metinler - 6










01 Ocak - 31 Aralık 2024 döneminde, Pazartesi'nden Cuma'ya hafta içi her gün 14.55 - 15.00 saatleri arasında TRT Radyo 1'de yayınlanan, bütün yıl boyunca da toplamı 262'ye erişecek olan Sayfaların Dilinden programının metinlerini yazıyorum. 2025 yılında kitaplaştırılacak olan mezkûr metinlerin 05 Şubat - 09 Şubat döneminde yayınlanması plânlananları aşağıdadır. Onlara dair görüş, öneri ve eleştirilerinizi paylaşırsanız sevinirim. Malûmu ilâm etmek olacak ama, paylaşmadan edemedim: TRT Dinle'yi cep telefonunuza indirerek söz konusu programı Dünya'nın her yerinden dinleyebilirsiniz.

26) Konu: Medeniyet ve at
Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Medeniyet ve At, bahsedeceğimiz kitap Yoldaşımız At. 
At; hızıyla mesafeleri kısaltarak insan, malzeme, bilgi ve haber naklini süratlendirmiş; askeri aksiyonlara önemli imkân ve istidatlar kazandırmış, farklı tarihi, sosyolojik, teolojik, kültürel birikimlere sahip toplulukların temas ve tanışmalarını, organik, eklektik ya da senkretik bir araya gelişlerini; hibrid, kolaj karakterli yeni medeniyet, kültür ve inanç havzaları oluşturmalarını kolaylaştırmıştır. Seslerin sembollerle gösterildiği ilk alfabe olan Fenike abc'sinin başlangıç harfi alef'in, tarım devriminin itici gücü kara sabanı çeken, bu bakımdan da insanlık için çok önemli olan sığırın başından stilize edildiği malûm; işte at, sığırdan fazla katkı sağlamıştır insanlığa. Tarihçilerin serdettiği ‘Türklerde devlet, at üzerinde kurulur, at üzerinde yönetilir'; onlar bir çok yaşam pratiğini at üzerinde gerçekleştirir' ifadesi, bu hayvanın geçmişimizdeki ağırlığına vurgu yapan nesnel bir tespittir. Hem Cengiz Han’a, hem de Attila’ya nispet edilen ‘Sakın bir Çiviyi küçümseme; bir çivi bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir komutanı, bir komutan bir orduyu, bir ordu bir ülkeyi kurtarır!’ sözü çokça tekrarlanır kültürümüzde. Hz. Muhammed’in Miracına vasıta olan Burak, Antik Yunan Mitolojisindeki kanatlı at Pegasus, kadim Çin ve Hind medeniyetlerinden Yunan mitolojisine intikal eden tek boynuzlu at Unicorn, Hind mitolojisindeki at kafalı, insan gövdeli Gandharvar'la, ondan esinlenmiş Grek mitolojisi figürü, kafası ve gövdesi insan, belden aşağısı ise at olan Sentor, Büyük İskender’in atı Bukefalos, Napolyon Bonapart'ın atı Marengo, Enver Paşa'nın atı Derviş, son halife Abdülmecid Efendi’nin atı Hayyam ve nihayet ünlü çizgi roman sanatçısı Morris'in çizip Rene Goscinny’nin yazdığı Frankofon 'bande dessinée' havzasının prima kahramanlarından olan Red Kit’in atı Düldül bu marifetli canlının medeniyet dediğimiz toplamın çeşitli katmanlarındaki tezahürlerinin ilk akla gelenlerindendir. 
10,000 yıl önce Dünya'nın en az 6 farklı havzasında evcilleştirilen at, bozkırların efendisi olan göçer / konar – avcı – toplayıcı – hayvan besleyici eko-sistemler inşâ etmiş Türklere 5,500 yıldır hizmet etmekte. MÖ 3,500'de tekerleği icat eden Sümerlerin sığırları arabaya koşmalarına müteakip, M.Ö. 2,000’de ilk defa arabaya koşulan at, sivil lojistik ve harp teknolojilerinde büyük bir sıçrama, kapasite artışı, sürat ve verimlilik sağlamıştır. Atasözlerimiz, deyimlerimiz, masal, destan, öykü ve türkülerimizde geniş yer bulan at, edebiyatımızın da temel izleklerindendir. Yahya Kemal'in ‘Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik /Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik / Haykırdı, ak tolgalı beylerbeyi "İlerle! / Bir yaz günü geçtik Tuna'dan kafilelerle''; Arif Nihat Asya'nın ‘O zafer getiren atlıların nalları altındanmış / Gidişleri akına, gelişleri akındanmış’ dizeleri, Nazım Hikmet'in 'Nal sesleri sönüyor perde perde, atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde! Atlılar atlılar kızıl atlılar, atları rüzgâr kanatlılar!’, Turgut Uyar'ın 'Eylül toparlandı gitti, işte Ekim falan da gider bu gidişle, Tarihe gömülen koca koca atlar, Tarihe gömülür o kadar’ dizeleriyle, ata olan sevgisi sınırsız olan Necip Fazıl'ın, ona beslediği emsalsiz sempatiyi ölümsüzleştiren Ata binilmez, ata yükselinir’ ifadesi buna örnektir.
Kudret Emiroğlu ve Ahmet Yüksel'in yazdıkları Yoldaşımız At, kapsamlı içeriği, şölen mahiyetindeki görselleriyle atın küresel hikâyesini, Anadolu'daki binlerce yıllık geçmişiyle bugününün bütün veçhelerini mercek altına almakta, konunun meraklısının başucu eseri olmayı hak etmektedir. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.




27) Konu: Başka bir Kütüphane Mümkün mü?

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Başka Bir Kütüphane Mümkün mü?, bahsedeceğimiz eser Ahmet Kot Kitaplığı.
Ezberleri bozan, alışılmışın bütünüyle dışında olan bir kütüphane EVET, MÜMKÜNDÜR! Sadece ülkemizde değil, bütün Dünya'da benzersiz olan 'Beş Element' esasına göre tertiplenmiş Balıkesir Millet Kütüphanesinden bahsediyoruz. Bahsettiğimiz kurum, asırlar boyunca revize edile edile günümüze erişen konvansiyonel kütüphane düzen ve tasnif sisteminin radikal bir şekilde değiştirildiği alternatif bir kitabiyat kurumudur. Şair, yazar, yayıncı, çevirmen, editör, gazeteci, gazete genel yayın yönetmeni, koleksiyoner, kitap eksperi ve kültürel etkinlikler düzenleyicisi gibi çok sayıda vasfı kişiliğinde meczeden Ahmet Kot, söz konusu kütüphanenin içerdiği kitap, gazete, dergi ve efemera koleksiyonlarının bağışçısı ve aynı zamanda da bu kültür kurumunun yöneticisidir. 1953'de Eskişehir'de doğan Ahmet Kot İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji bölümü mezunu. Çok sayıda dergi ve gazetede yayınlanan şiirleri 2 kitapta toplanan, İngilizceden fikir eserleri çeviren, İsmet Özel ve Nabi Avcı ile kurduğu Yeryüzü Yayınları'nı 1979 - 1983 döneminde yöneten Ahmet Kot, Grafikerler Meslek Kuruluşu, Bilim ve Sanat Vakfı ve 2002 - 2005 yıllarında Genel Başkan yardımcılığını yaptığı Türkiye Yazarlar Birliği üyesi olup, İstanbul

2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı bünyesinde gerçekleştirilen çok sayıda projenin de müellifi ve uygulayıcısı idi. Dünyanın dört bir tarafındaki sahaflar, sahaf festivalleri, kitap fuarları, müzayedeler, sanat bienalleri ve bit pazarlarından 50 yıl boyunca, âdeta iğneyle kuyu kazarcasına ve büyük zahmetlerle toplayıp bir araya getirdiği 250,000 civarında kitap, gazete, dergi, atlas, ansiklopedi, sözlük, fotoğraf, vesika ve efemerayı bağışladığı vakfın, bunların kullanım hakkını
Balıkesir Büyükşehir Belediyesine devretmesiyle vücut bulan Ahmet Kot Kitaplığı'nda varoluşun bütün alanlarını kuşatan 400 tema, ağırlıkla Türkçe ve İngilizce olmak üzere 50’ye yakın dilden âsar, sürekli eklenen yeni sayılarla mütemadiyen gelişen 300 süreli yayın var.
Balıkesir şehrinin tamamını gören 6,000 metrekare taban alanına kurulu cam cepheli 4 katlı kütüphane binası 3.5 km kitap rafı, 120 kişilik konferans salonu, Fikir Coğrafyası Odası, Sesli Kitap Okuma Kabini, Görme Engelliler Okuma Masası, Edebiyat Kahvesi, Kütüphane Dükkanı ile Kitap Kültürü, Mutfak Kültürü ve 50'den fazla dilde basılmış 600 civarında Binbir Gece Masalları'nı içeren masal odası gibi üç özel koleksiyon odasını içermekte. Kütüphaneyi emsallerinden ayıran husus, gezegenin en çok tercih edilen kütüphane tasnif sistemleri 1Dewey Onlu Sınıflandırma Sistemi, 2- Evrensel Bibliyografya Repertuvar Sistemi, 3- ABD Kongre Kütüphanesi Sınıflandırma Sistemi yerine kitapların 'BEŞ ELEMENT'e, yânî 'ATEŞ - HAVA - SU - TOPRAK - İRFAN' esasına göre tertiplenmesi; 400 tematik başlık altında toplanan eserler, muhtevalarına göre bu beş elementten birisine dahil edilerek raflanmakta. İlk 4 element, yâni ANÂSIR-I ERBAA, insanın ve onu kuşatan muhitin maddi dokusunu, İRFAN ise varoluşumuzun ruhi - fikri - hissi boyutlarını teşkil ederek 'Kütüphane = İNSAN' denklemini kurmakta. Yeri gelmişken, tarihin en büyük bibliyofillerden Jorge Luis Borges'in 'Kütüphane = Cennet' denklemini de hatırlatmış olalım. Sayfaların Dilinden'de, sohbetimize konu olan meseleyi destekleyen bir metne referans verirdik hep; bu sefer bir metinden değil, yüzbinlerce, hatta milyonlarca metni hâvî bir kitabiyat kurumundan, alternatif mahiyetteki bir kütüphaneden alıyoruz desteğimizi. Ezcümle, kitap sevgisi, okuma - öğrenme tutkusu sahibi eşhasın bulunmaktan bahtiyar olacağı bir mekân Balıkesir Millet Kütüphanesi Ahmet Kot KitaplığıBir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.

Yusuf Franko Paşa albümünün serencamı

yusuf franko paşa ile ilgili görsel sonucu
Yusuf Franko Bey'in karikatür albümünün Ömer Koç koleksiyonunda yer alan orijinali.



i - Dünyanın en büyük koleksiyonlarından Ömer Koç arşivi

Ömer Koç, büyük hissedarı ve tepe yöneticisi olduğu Koç Holding’e bağlı kurumlar tarafından gerçekleştirilen sergi, yayın, panel ve benzeri kültürel etkinlikler üzerinden, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da en önemli kitap, efemera, harita, gravür, resim koleksiyonlarından olan şahsi arşivinin çeşitli unsurlarını yerelde toplumumuzla, globalde de insanlıkla paylaşan işadamlarındandır.


Vehbi Koç Vakfı’nın Ekim 2016’da bastığı ve özel ambalajında bir set halinde birlikte satışa sunduğu iki kitap, akabinde, bu kitaplar temelinde 2017’de yapılan 'Yusuf Franko'nun İnsanları: Bir Osmanlı Bürokratının Karikatürleri' başlıklı sergi ve panel söz konusu kültürel faaliyetlerin yakın zamanda hayatımızı zenginleştiren örneklerindendi. Türk karikatür ve grafik sanatlar tarihinin karanlıkta kalan, esasen çok da enteresan olan, bir sayfasını aydınlatan bu önemli kitapların künye bilgileri şöyledir:

1 - Youssouf Bey – The Charged Portraits of Fin-de-Siecle Pera – Ömer M. Koç Collection,
İngilizce, ‘Yusuf Franko’nun İnsanları: Bir Osmanlı Bürokratının Karikatürleri’ başlığıyla Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi'nde (ANAMED) Ocak – Haziran 2017’de döneminde gerçekleştirilen serginin katalogu, Küratör – editör: Bahattin Öztuncay, yazarlar: Bahattin Öztuncay – Sinan Kuneralp – Guillaume Doizy – K. Mehmet Kentel, Vehbi Koç Vakfı Yayını, İstanbul, Aralık 2016, 120 sayfa (metin içinde 120’den fazla renkli ve s-b görsel vardır), orijinal hard cover’ında.

2 - Youssouf, Types et Charges 1884, tıpkı basım, 104 sayfa (124 renkli ve s-b karikatür 84 çerçevede birleştirilmiştir), 36.5 x 28.5 cm ebatlarında; Vehbi Koç Vakfı yayını, December 2016, Yusuf Franco Paşa’nın karikatürlerini içeren ve orijinalı Ömer Koç koleksiyonunda olan defterin tıpkı basımı 500 adet yapılmış olup, her nüshası hard cover kapak içlerinde numaralı sertifikalar taşımaktadır.

Beyrûnî; Doğu - Batı Karşıtlığı; Atasözü Yanlış Olur mu?; Ömer Seyfettin; Küresel Gelir ve Servet Adaletsizliği >>> metinler - 5

01 Ocak - 31 Aralık 2024 döneminde, Pazartesi'nden Cuma'ya hafta içi her gün 14.55 - 15.00 saatleri arasında TRT Radyo 1'de yayınlanan, bütün yıl boyunca da toplamı 262'ye erişecek olan Sayfaların Dilinden programının metinlerini yazıyorum. 2025 yılında kitaplaştırılacak olan mezkûr metinlerin 29 Ocak - 02 Şubat döneminde yayınlanacak olanları aşağıdadır. Onlara dair görüş, öneri ve eleştirilerinizi paylaşırsanız sevinirim. Malûmu ilâm etmek olacak ama, paylaşmadan edemedim: TRT Dinle'yi cep telefonunuza indirerek mezkûr programı Dünya'nın her yerinden izlemeniz mümkün.



21) Konu: Beyrûnî

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Beyrûnî, bahsedeceğimiz kitap Beyrûnî’ye Armağan.

Kısaca Bîrûnî ya da Beyrûnî diye anılan Ebü’r-Reyhân Muhammed bin Ahmed el-Bîrûnî 973’de Harezm’in Ket şehrinde doğmuş, 1051 ya da 1061'de vefat etmiştir. 

Bilim tarihinin en önemli eseri Bilim Tarihine Giriş'de George Sarton, 'On birinci yüzyıl Beyruni çağıdır’ derken; Türkiye'nin George Sarton’u Aydın Sayılı, onu, pek haklı olarak Archimedes, Leonardo, Leibniz ayarında bir bilim şahikası olarak niteler. Zeki Velidi Togan, Max Meyerhof, Süheyl Ünver, Aydın Sayılı gibi çok önemli uzmanların Türk, diğer bazılarının ise Fars ya da Soğd olduğunu savundukları âlim, kendisi gibi hezarfen, yâni bin fenli olan İbn-i Sina ve döneminin diğer üstatlarından dersler almıştı. Gazneli Mahmud, oğlu Mesud ve torunu Mevdud dönemlerinde Gazne’de yaşayan Beyrûnî, bu hükümdarlardan büyük saygı ve destek görmüştür. Arapça, Farsça, Sanskritçe, İbranice, Süryanice, Grekçe, Türkçe başta olmak üzere, bazıları ölü olan onlarca lisanı konuşup yazabilen, bu bakımdan da hakiki bir filolog olan âlim; fizik, tıp, eczacılık, matematik, astronomi, trigonometri, kronoloji, coğrafya, topoğrafya, kartografya, jeodezi, meteoroloji, jeoloji, sosyoloji, felsefe, mantık, filoloji, tarih ve ilahiyat disiplinlerini derinlemesine incelemiş, bunlara dair kayda değer eserler vermiştir. İslam rönesansı olarak nitelenen 8. asır – 12. asır döneminin İbn-i Rüşt, İbn-i Sina, Farabi, Kindi ve Cabir gibi alimlerinin halk indinde kazandıkları popülariteye erişememesine karşın, günümüze intikal etmiş eser ve bibliyografyalarda yapılan atıflara göre 180 eser ve 13,000 varaktan mürekkep olan asârı ile Beyrûnî, akademyanın üzerine titrediği bir dâhi olarak temayüz etmektedir. Ne yazık ki mezkûr eserlerinin sadece Tahkiku ma li’l HindAsaru’l-Bakiye, el-Kanun el-Mes’udi, Kitabu’t-Tefhim, Kitabu’l Cemahir ve Kitabu’s Saydene'nin de arasında olduğu 25 kadarı elimizdedir. Bunlar, asırlar boyunca aşılamamış, başvuru kaynağı olma vasıflarını korumuştur. 


Rönesans alimleri gibi, ilgi alanı neredeyse sınırsız olan Beyrûnî, Çin porselenlerinden Germenlerde demirciliğe; Musevilerin, Hintlilerin, Songdluların takvimlerinden, bilinen bütün milletlerin kutsal günlerine, bayramlarına; envai çeşit dil ve mahalli lehçenin içerdiği terimlerden hidrostatiğe; mikrometreden astroloji ve ilmi feleğe kadar çok geniş bir entervaldeki konuları eleştirel metodolojisinin prizmasından süzerek âsarında tetkik, teşrih ve tespit etmiştir. 
George Sarton’un Beyruni’yi ‘sadece İslam Dünyasının değil, insanlık aleminin bütün çağlarının en büyük alimlerinden birisi olarak selamlamasında; kritikçi zihniyeti, engin hoşgörü ve hümanizması, hakikate sadece ve yalnızca hakikat olduğu için değer verişi, medeni cesareti, bilmek - öğrenmek uğruna giriştiği emsalsiz cehdi belirleyici rol oynar. Beyrûnî, hem Yunan ve Mezopotamya ve hem de Hind ve Çin ilmini layığıyla bilen ender alimlerdendi. Külliyatı, bu şuur halini kuşanmışlığın üzerinde yükselen emsalsiz bir âsârdır.
Atatürk ve Maarif Vekili Reşit Galip Bey tarafından Harvard Üniversitesi'ne tahsile gönderilen ve Dünya'nın ilk doktoralı bilim tarihçisi olarak yurda dönen Aydın Sayılı'nın yazarlarından biri ve editörü olduğu, Beyrûnî'nin 1000. doğum yıl dönümü vesilesiyle Türk Tarih Kurumunca hazırlanan 'Beyrûnî'ye Armağan' kitabı, yerli ve yabancı uzmanların kaleme aldıkları yetkin metinleriyle, konunun meraklısının başucu kitabıdır ve bu bakımdan da şâyan-ı tavsiyedir.
Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; sağlıkla kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.




22) Konu: Doğu - Batı Karşıtlığı

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Doğu - Batı Karşıtlığı, bahsedeceğimiz kitap Işık Doğudan Gelir.

Tarihçiler, insanlığın tesis ettiği medeniyet havzalarını tartışırken, onları Doğu, Batı, Kuzey, Güney gibi coğrafi kavramlar üzerinden de klasifiye ederler. Oysa bunlar problemli ifadelerdir. Doğu - Batı karşıtlığı en çok, her üçü için de 'Batı'nın en doğusu, Doğu'nun en batısı' tanımlaması yapılan Türkiye, Rusya ve Japonya özelinde tartışılır. Bu karşıtlığın tarihsel gelişimini ve aktüel durumunu doğru anlamlandırmak için 'sıklet merkezi medeniyet havzaları' olan mezkûr tartışmanın temel ıstılahlarını teşrih masasına yatırıp diseksiyona tâbî tutmak gerekir.

Çok katmanlı anlam uzaylarına gönderme yapan 'Batı Medeniyeti' - 'Doğu Medeniyeti' karşıtlığı kavramsallaştırması, Birleşik Krallık'ın en güçlü olduğu Victorian Çağ'da, kendisini gezegenin merkezi olarak kabul ettirmesi, Türkiye'yi Yakın Doğu, Japonya ile Rusya'nın önemlice bir kesimini ise Uzak Doğu olarak konumlandırmasıyla vücut bulmuştur. 

Üç semavi din de Hz. İbrahim'den neşet ettiği; İslam ıstılahının gönderme yaptığı manâ kozmosu, hususen de onun itikâdî ve imânî prensipler cümlesi, temelde İbrahimi umdelere müstenit olduğu ve Müslüman mütekellimin, muhaddis ve müfessirler, muharref olmamış ilk halleriyle Tevrat ve İncil'in, kutsal metinler olduğunu teslim ettiği için Türkiye, hem İslâm Aleminin, hem de Batı'nın mensubudur. Roma hukuku Batı Uygarlığının hukuki üstyapısının 'ruh'udur. Öte yandan Kadim Mısır, Pers ve Mezopotamya medeniyetlerinden derin tesirler taşıyan mezkûr Roma kodeksi ve devlet teşkilatı, Bizans medeniyeti üzerinden Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı hukukunu, devlet teşkilatlanması ve toplumsal organelleşmesini de etkilemiştir. Bu yüzden de Osmanlı İmparatorluğuna 'Üçüncü Roma - Yeni Roma' demek belki 'aşırı yorum'dur, lâkin, bunlar arasında genetik bir akrabalık olduğunu söylemek de gayri-hakiki olmayacaktır. Öte yandan Endülüs Medeniyeti de benzer kaynaklardan beslenir. Yunan felsefesi Batı düşüncesini destekleyen en önemli fikri menbâdır. Aristoteles'i ve Platon'u nisyan ve zulmetin pençesinden kurtaran ve onların yeniden Avrupa ve Dünya kültürünün parçası haline getiren Abbasi Rönensansı sırasında gerçekleştirilen tercümeler ve şerhlerdir. Bu yüzden, Aristo ve bütün neo platonist yorum ve ekolleriyle birlikte Platon, ne kadar 'Hristiyan'sa, o kadar da 'Müslüman'dır.

Gerçekleştirdiğimiz bu diyalojik yolculuğun îmâ, iddia, ifade ve hatta ispat ettiği argüman şudur: 'İslam Medeniyeti Doğu'dan ziyade Batı'nın bir komponentidir. Doğu Medeniyeti, ya da kısaca DOĞUHindistan, Çin ve Japonya'nın temel elementleri olduğu bir hakikattir. 7 Ekim'den sonra İsrail devletinin Filistin halkına uyguladığı soykırımı destekleyenler Batı Medeniyetinin karanlık tarafını, Türkiye gibi haklının, mazlumun, mâdunun ve mağdurun yanında duranlar ise aydınlık tarafını temsil etmektedir.

Ezcümle; Türkiye Batı, Japonya ise, küresel güç dengelerinin tayin ettiği uluslararası ilişkilerin 1945 sonrasında şekillenen 'Büyük Resm'i içerisinde NATO destekçisi olarak Batı; ama, teolojik, sosyolojik ve kültürel olarak Doğu Medeniyet Havzasındadır. Rusya ise, küreselciler aksini savunsa da, kültürel kodları, teolojik esasları, psikolojik motivasyonları ve sosyolojik umdeleri bakımında Batı medeniyet havzasındadır. 

Dinleyenlerimiz, Cemil Meriç'in müellifi olduğu Işık Doğudan Gelir'de ele aldığı haliyle Doğu - Batı karşıtlığı meselesini okuduklarında,  samimi, derûni, ön yargısız ve dahice bir tecessüsle mezkûr problematiğin kuşatıldığını görecek, bizim burada sağlamaya çalıştığımız mütevazi açılımın çok ötesindeki bir ufku ve zengin bir analiz ve tespitler manzumesini keşfedeceklerdir. 

Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.

Ali Canib Yöntem, İsmail Hikmet Ertaylan'ı siyasi polise nasıl jurnalledi? - arşivimden 3(*)

Arşivimde epeydir muhafaza ettiğim ve ne zamandır da yayımlamak istediğim bir belgeyi nihayet paylaşıyorum. Bu bir jurnal mektubu.

Şair, yazar, akademisyen, edebiyat tarihçisi ve eleştirmeni, siyasetçi Ali Canip Yöntem (1887 - 26 Ekim 1967)(1)edebiyat tarihçisi, yazar, akademisyen İsmail Hikmet Ertaylan (1889 - 18 Aral k 1967)(2) hakkında, dönemin İstanbul Emniyeti Birinci Şube Müdürü olan kamu yöneticiliği, milletvekilliği ve bakanlık da yapmış Ahmet Topaloğlu'na (1914 - 12 Nisan 1981)(3), polis müdürünün kendisine gönderdiği bir mektuba cevaben, Temmuz 1952'de, aşağıda paylaştığım jurnal mektubunu yazar(4).

Bahsettiğim belgeyi, imlâsına dokunmadan, dolayısıyla da, bütün yazım yanlışlarını aynen muhafaza ederek yayımlamanın, dönemin ruhunu ve onu yazanın formasyonunu ve kalitesini daha objektif yansıtacağını, bu yüzden de anlamlı bir tercih olacağını düşündüm.

İşte o jurnal mektubu:

Pandemi; Kâtip Çelebi; Komplo Teorileri; Ekran Bağımlılığı; Küresel Nükleer Savaş >>> metinler - 4

01 Ocak - 31 Aralık 2024 döneminde, Pazartesi'nden Cuma'ya hafta içi her gün 14.55 - 15.00 saatleri arasında TRTR Radyo 1'de yayınlanan, bütün yıl boyunca da toplamı 262'ye erişecek olan Sayfaların Dilinden programının metinlerini yazıyorum. 2025 yılında kitaplaştırılacak olan mezkûr metinlerin 22 Ocak - 26 Ocak döneminde yayınlananları aşağıdadır. Onlara dair görüş, öneri ve eleştirilerinizi paylaşırsanız sevinirim. Malûmu ilâm etmek olacak ama, paylaşmadan edemedim: TRT Dinle'yi cep telefonunuza indirerek mezkûr programı Dünya'nın her yerinden izlemeniz mümkün.

16) Konu: Pandemi

TRT Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba! Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, ben Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu 'Pandemi', bahsedeceğimiz kitap 'Pandemi: Koleradan Koronavirüslere Dünyayı Sarsan Virüsler'.

Canlı bir organizmanın tamamının ya da bir kısmının yapısını ve / veya işlevini bozan; bazen virüs, bakteri, mantar, radyasyon gibi dış faktörlere, bazen de genetik yapıdan kaynaklanan ve bağışıklık sistemi problemleri gibi doğuştan gelen kalıtsal nedenlere dayanan, tamamen iyileşebilen ya da kalıcı kısmı fonksiyonel bozukluklar veya canlının ölümü gibi dramatik sonuçlara neden olabilen süreçler, onları konu edinen başta tıp olmak üzere, çeşitli bilimsel disiplinler tarafından hastalık olarak nitelenir ve adlandırılır. Hastalıkların nedenlerini etiyoloji, onların hücrelerde, dokularda ve organlarda yol açtığı anomalileri ise patoloji denilen disiplinler tetkik eder. Hastalıkların oldukça fazla alt grubu ve her bir hastalık grubunun da kapsadığı çok sayıda hastalık söz konusudur. Bu programımızda pandemiden bahsedeceğiz. 

Kavramın etimolojik kökenine kısaca bakalım: Grekçe bir ifade olan pandemi 'bütün' anlamındaki pan ile, salgın hastalık manasına gelen epidemi'nin birleştirilmesiyle oluşur. Salgın hastalık dediğimizde, bu kavramı, hayvandan insana ve insandan insan bulaşan her türlü rahatsızlığı kuşatmak ve tarif etmek adına kullandığımız dikkatlerden kaçmamalıdır. 

Sadece bir ülkede değil, çok daha geniş bir coğrafyada tesir eden salgın hastalıkları tarif eden bu kavram, tarihsel süreklilik içinde anlam değişikliğine uğramıştır. 20 asrın ilk yıllarında, en fazla bir kıtayı tesiri altına alan bulaşıcı hastalıklara referans veren kavram, iletişim ve bilişim alanlarındaki bilimsel ve teknolojik atılımlarla birlikte 'Küresel Köy' antitesinin adım adım ortaya çıktığı 1960 sonrasında, bütün dünyayı etkileyen salgın hastalıklara referans veren bir içerik kazanmıştır. Bir rahatsızlığın pandemi olarak nitelenmesi için coğrafi dağılımı ve yaygınlığı gerek şartken; bahse konu olgunun ölüm de dahil olmak üzere, tehlikeli sonuçlar doğurması hali ise bu nitelemenin yeter şartıdır. 

İçinde olduğumuz aktüel uğrakta gezegenimizde yaşayan 8,1 milyar kadın ve erkek, ilk vakası Çin'in Vuhan kentinde 17 Kasım 2019'da raporlanan COVİD-19 salgını üzerinden tanıştı pandemi kavramıyla. Küresel otoriteler bugüne değin toplam 700 milyon vaka ve 7 milyon insan kaybı raporlanmışken, gerçek sayıların bunların en az 2 misli olduğuna dair güçlü bir kanaat hakimdir ilmi çevrelerde. Küresel nüfusun önemli kısmını aylarca evlerine hapseden, milyarlarca insanı tıbbi maske takmak ve aşılanmak zorunda bırakan, hayatımızın bütün alanlarındaki faaliyet ve davranışlarımızı kökten değiştiren covid-19, pandeminin; medeniyetimizi çökertebilecek, hatta, gezegendeki varlığımızı toptan yok olmanın eşiğine taşıyabilecek olası tehditler listesinde devasa bir gök taşı çarpması, nükleer silahlarla yapılacak bir dünya savaşı, iklim değişikliğinin olumsuz sonuçlarının zirve yapması, bizden çok daha ileri teknolojiye sahip kötü niyetli bir dünya dışı medeniyetin mensuplarının istilası ve yeryüzündeki süper volkanlardan birinin patlamasının tetiklediği bir dizi süper volkan patlaması ile, bunların yol açtığı eş zamanlı büyük depremler gibi ihtimallerin üstüne yerleşmesine yol açmıştır. 

Küresel sağlık sorunları, gelir adaletsizliği, göç, insan hakları alanlardaki çalışmalarıyla tanınan Hint asıllı ABD'li araştırmacı gazeteci, yazar Sonia Shah'ın Pandemi: Koleradan Koronavirüslere Dünyayı Sarsan Virüslerkitabı, binlerce yıldır insanlığın başına belâ olan virütik salgınlar ve pandemileri mercek altına almakta ve bahsettiğimiz konulara dair doyurucu bilgi sağlamakta okuruna. Bu sohbetin içeriğine de ciddi katkısı olan eseri konunun meraklısına hararetle öneririz.

Bir sonraki programımızda birlikte olmak üzere, hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler. 



17) Konu: Kâtip Çelebi

TRT Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba! Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, ben Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu 'Kâtip Çelebi', bahsedeceğimiz eserler 'Keşf-el-Zunûn' ve İslâm Ansiklopedisi.

Türk  - İslâm Medeniyet dairesinin benzersiz ve öncü eserlerinden Keşf-el-Zunûn'un müellifi, çeşitli disiplinlerdeki ufuk açıcı müktesebatıyla 17. asır Osmanlı ilim ve kültür hayatına damgasını vuran, Batı Aleminde de haklı bir şöhret ve hürmet kazanan Kâtip Çelebi 1609'da İstanbul’da doğdu. Asıl adı Mustafa olup, ulemâ arasında Kâtib Çelebi, Dîvân-ı Hümâyun mensupları arasında ise Hacı Halîfe olarak anıldı. Çocukken Osmanlı ordusunda silahdar olan babasıyla birlikte Erzurum ve Bağdat'a yapılanlar başta olmak üzere, seferlere çıktı. Babasının vefatına müteakip, orduyla imparatorluğun çeşitli coğrafyalarına gitmeye devam etti, sınırlarımız dışındaki fetih seferlerine katıldı. Bu arada Kadızâde Mehmed Efendi’den dersler aldı. 1635’te katıldığı IV. Murad’ın Revan seferinin ardından, kendisini bütünüyle ilme adadı. Katip Çelebi bunu 'cihâd-ı asgardan cihâd-ı ekber'e döndüm' şeklinde ifade etmiştir. Başta biyografiler olmak üzere tarih, coğrafya, kartografya, İbni Haldun temelinde sosyoloji, edebiyat, astronomi, anatomi, tababet gibi hikemî ilimlerle, esma ve ilm-i havas alanlarında yoğun okumalar yapan alim, müthiş bir arşiv oluşturdu. Bu namlı ve benzersiz bibliyofil, temellük ettiği onca nadirattan esere, kendisine kalan mirasın önemli kısmıyla aldığı paha biçilemez nitelikteki kitapları da kattı. Memuriyet hayatı devam ederken derslerine katıldığı A‘rec Mustafa Efendi’yi üstat bildi. Ayasofya dersiâmı Abdullah, Süleymaniye dersiâmı Keçi Mehmed efendi, Vâiz Veli Efendi, Ermenek müftüsü Molla Veliyyüddin'den dersler aldı. Çeşitli disiplinlere ait her biri alanında referans metin olan 20'den fazla baş yapıtı Türk - İslâm kültür alemine kazandıran Katip Çelebi, bu süreçte talebeler yetiştirmeyi ihmal etmemişti. Taşköprizâde ve İbni Haldun'u selefi olarak gören ve Osmanlı'da Batı kaynaklarına başvuran ilk akademya mensubu olan Kâtip Çelebi; Aristo, Jovans ve Philippus Cluverius’un bazı ehemmiyetli eserlerini Latince’den Türkçe’ye çevirmişti. Bütün bu önemli işleri 48 yıla sığdırmayı başaran alim, 1657'de vefat etti.  

Muasırlarınca 'lâfı uzatmayan, retorikten - üslûptan ziyade mana ve muhtevaya ağırlık veren, himmet sahibi, iyi huylu, az konuşan, hakîm meşrepli, rindle rind, zâhidle zâhid, küçükle küçük, büyükle büyük olmayı bilen, hicivden hoşlanmayan, başta nadide çiçek yetiştiriciliği olmak üzere ince zevklerin sahibi, gereksiz taassubu hem şeriata, hem de akla dayanarak önlemeye çalışan âkil bir zat' şeklinde tanımlanmıştı. 

Ansiklopedik bir bibliyografya olup 300'den fazla ilim ve sanat disiplinine dair olan yaklaşık 15.000 risâle ve kitapla, neredeyse 10.000 müellifin malûmatını içeren Keşf-el-Zunûn'un Batı dillerindeki ilk eksiksiz ilmi baskısı Gustav Leberecht Flügel tarafından Latince - Arapça olarak 1835 - 1858'de yapılmıştır. Bu program için faydalandığımız Türk Tarih Kurumu'nun 2 ciltlik edisyonu, ülkemizdeki ilk tenkitli, ilmi baskı olan M. Şerefettin Yaltkaya ile Kilisli Rifat Bilge edisyonun tıpkı basımıdır. Mezkûr eserle birlikte kaynaklarımızdan olan Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi de meraklısı için şayan-ı tavsiyedir.

Bir sonraki programımızda birlikte olmak üzere, hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler. 

Georg Cantor; sonsuz ve sonsuz ötesi kümelerle süreklilik hipotezine adanmış bir ömür



(i) - Georg Cantor: Sonsuzluğun peşinde bir yaşam

Kümeler kuramının(0) (temellendirmek anlamında) kurucusu; sonsuz ve sonsuz ötesi kümelerle kardinal ve ordinal sayıların mucidi, Süreklilik Hipotezi'ni, çok uzun süre uğraşmasına karşın, ne doğrulayabilen ve ne de yanlışlayabilen, öte yandan, buna dair yaptığı çalışmalarla, gelecek kuşakların çözmesini kolaylaştıran katalizör mahiyetinde bir telif üreten Alman matematikçi Georg Cantor (3 Mar 1845, St. Petersburg - 6 Ocak 1918, Halle) matematik, pozitif bilimler, felsefe ve teolojiyi derinden etkileyen devrimci görüşleriyle öylesine anlaşılması zor, öylesine sağ duyuya aykırı bir müktesebata imza atmıştı ki, bu durum hayatı boyunca meslektaşlarının bir kısmı tarafından reddedilmesine, dışlanmasına, küçümsenmesine neden olmuştur(1), (2), (3).

(ii) - Bipolar bozukluk (Manik Depresif Psikoz) ne yaman hastalık öyle

Bipolar bozukluk rahatsızlığı, yaptığı çığır açan matematiksel hamlelerinin

meslektaşlarının büyük kısmı tarafından reddedilmesiyle katmerlendi, depresyon ve manik ataklar şeklindeki zıt kutuplarda tezahür eden nöbetleri derinleşti, ağırlaştı. Bu yüzden de 1884 - 1918 arasındaki çeşitli dönemlerde, sinir hastalıkları tedavisi gördüğü sanatoryumlarda uzun süreler kaldı.
1884 Mayıs'ında geçirdiği bir majör depresyon atağından sonra, doktoru ve dostları bir müddet sonsuzluk probleminden uzak durmasını tavsiye ettiler. Aslında bu telkine hiç gerek yoktu: zirâ, Cantor, uzun süre, sonsuzluk temelinde yaptığı icatları ele alacak gücü zaten kendisinde bulamayacaktı. Bu süreçte matematiğe sağladığı yeni açılımların felsefi sonuçlarıyla edebiyata odaklandı.

(iii) - Shakespeare saplantısı

Cantor'un edebiyata yönelmesi ise ne yazık ki dramatik sonuçlar doğuracaktı. Alman matematikçi, bahse konu o depresif hali yaşadığı 1884'den ölene değin geçecek olan 34 yıl boyunca Shakespeare külliyatının gerçek yazarının Francis Bacon olduğunu (bu iddia zaten uzunca bir süredir her dönemin komplo / fesat teorisyenlerince sürekli köpürtülmüş, buna dair literatür de giderek büyümüştü)

kanıtlamak için uğraştı durdu. Bu uğurda yazdıklarının toplamı binlerce sayfalık devasa bir toplama ulaştı. Cantor, bunlardan derlediği iki kitabını 19 asrın son yıllarında, 1896 ve 1897'de bastırdı. Bu kitaplarında zirve yapan 'Shakespeare takıntısı', insanlık tarihinin en büyük beyinlerinden birisinin, akıl sağlığındaki bir problem (ya da, nörolojik bir dejenerasyon) yüzünden, bir olgu / olay / kişi / süreç üzerine nasıl da insanüstü bir gayretle odaklanıp gerçeklikle olan irtibatını kaybedeceğinin trajik bir numunesi olması bakımından ibretliktir, tarihseldir, pedagojiktir.
Cantor, bahse konu süreçte, depresyon ya da mani atakları yaşamadığı nispeten sağlıklı zamanlarında, matematiğe katkı vermeye devam ediyor; yanı sıra da, döneminin teoloji ve felsefe alanlarında temayüz etmiş önemli kanaat önderleriyle, sonsuzluk ve ötesine dair buluşlarıyla matematiğe sağladığı yeni ufuklar ve imkânların, felsefe ve teolojiye ne gibi yeni açılımlar sağlayabileceği konusunda sürekli yazışıyordu. Bu yazışmalardan yaptığı bir seçkiyi 1888'de bastırdı Cantor.