Döndüler o gemiler geriye ve Türkiye'de yaşayan Antik Uzaylı inanlılarının kanaat önderlerinden İlhan İrem bindi ve gitti işte



























0 - bidayet / prologue / medhal / giriş

Kamuoyunun büyük kesimi tarafından popüler müziğin romantik janrının başarılı ve duayen temsilcilerinden biri olarak tanınan ve bilinen, yanı sıra da, çok az kişinin malûmu olduğu üzere, Ufolojistlerin (Ancient Alliens / Antik Uzaylılar olarak da okunabilir; ilerleyen satırlarda bu kavramsallaştırmaların tamamına referans vermek istediğimde, AU inisiyallerini kullanacağım) Türkiye'deki kanaat önderlerinden olan İlhan İrem hayatını kaybetti. 
Hakkında 10 yıl önce yazdığım metni, sanatçının ebediyete intikali vesileyle, genişletip güncelledim. Yazımın bu son edisyonunu İlhan İrem'in müziğini sevenlerin; onun, AU paradigmasını mistik, metafizik, neo-spiritüalist ögelerle, özellikle de antik Mısır inancına ve onun İsis - Osiris kültüne dair olan motiflerle birleştirerek oluşturduğu senkretik sisteme ve bunun temelinde inşaa edilmiş külte / tarikata inananların ve nihayet 'Yaw biz onu şarkıcı bilirdik; adam tarikat lideri çıktı, ne iş anlamadım!' diyen meraklıların ilgisine emanet ediyorum. AU demişken, İlhan İrem'in(1) 'Gemiler döner geriye'(2) isimli ve senfonik rock genre'ını andıran tarzıyla dikkat çeken şarkısının bahse konu kültün inanlıları için çok özel anlamlar ifade ettiğinin altını çizmeden geçmeyeyim. Dipnottaki linke tıklayıp mutlaka izleyin derim.

İşte 2012'de ilk versiyonunu paylaştığım, nihayet bugün, son haliyle yeniden gündeme taşıdığım söz konusu o yazım:

1 - İrem Bağı ve Sevecenler, İhsan Güven ve Dost Tarikatı ve Vedia Bülent Çorak 

Dünya'nın çeşitli ülkelerinde olduğu gibi bizde de işlerini, çalışmalarını ve eserlerini metafizik ve kozmik gerilimler ve spiritüel temeller üzerinde bina etmeye çalışan sanatçılar ve kanaat önderleri daima var olmuştur. Asla ciddiye alınmaması gereken Mustafa Topaloğlu gibi dekadans ve şarlatan sîmâları tartışacak değilim hiç kuşkusuz, onlar asla giremediler görüş alanıma ve ilgi odağıma. Benim radarıma girenler İlhan İrem gibi ciddiye alınması gerektiğini düşündüğüm figürlerdir.

Seküler - Batılı bir tarikattır İlhan İrem ve inanlılarının oluşturdukları yapı; bu yüzden de onun Sünni ya da Şia dairelerindeki tarikat ve cemaatlerle kıyası gayri kaabildir. İlhan İrem'in lideri / şeyhi olduğu tarikatı, 2004 yılında öldürülen emekli asker İhsan Güven'in lideri olduğu (popçu Çelik'in İhsan Güven'in göz bebeği olduğu ve ondan sonra yerine geçebileceğinin dillendirildiği hatırlansın lütfen) Atatürkçü - spiritüalist Dost Tarikatı ile ya da Vedia Bülent Çorak'ın (VBÇ) lideri olduğu tarikatla karşılaştırmak anlamlı olacaktır. Dost tarikatı liderinin öldürülmesine müteakip dağıldığından, bahse konu kıyaslamayı VBÇ üzerinden ilerleyerek yapacağım. Yeri gelmişken şu hususun altını çizmeyi faydalı görüyorum: Coğrafyamızda ve hariçte kurulmuş ve İbrahimi dinlere alternatif olarak gelişen tarikat ve kültlerin ortak noktaları AU inancını post-modern mistisizm ve spiritüalizm motifleriyle desteklemeleridir. Bunların bir diğer ayırt edici vasfı da, çok ileri bir medeniyetten, ışık gibi elektromanyetik dalgalar vasıtasıyla, kozmik bilincin tezahürü olduğu kabul edilen mesajlar alan karizmatik kişilikli bir liderin bahse konu kültün / tarikatın merkezi figürü olmasıdır.

Vedia Bülent Çorak'ın (3) faaliyetleri 1960'ların ortasından bu yana, 60 yıla yakın bir zamandır üzerinde çalışarak geliştirdiği Dünya Kardeşlik Birliği Mevlâna Yüce Vakfı organizasyonuna ve müellifi olduğu ve müritlerine Dünya'daki bütün dinlerin bilgeliğinin müşterek metni olarak sunduğu ve okuttuğu Bilgi Kitabı'na dayanmaktadır. 1923 doğumlu ve lise mezunu birisi Bülent Hanım. Mevlâna'nın reenkarnasyonu olduğunu ve ölümden münezzeh tutulduğunu savunan, peygamberlik ve hatta Tanrılık iddiası güden VBÇ, Türkiye'de ve dışında 2.000 - 3,000 kadar tutkulu inanana sahip (1996 - 1997 yıllarında, bunlardan bazılarını tanımış ve Bülent Hanım'a olan iman ve sadakatlerinin gücünden etkilenmiştim doğrusu). İnanlıları üzerinde psikolojik baskı oluşturduğu ve onların mal varlıklarını ellerinden aldığı merkezinde şikâyetlerle karşılaşan Bülent Hanım, Church of Scientology ve Moon Tarikatı gibi benzer yapıların sebep olduğu problem alanlarını bünyesinde barındırdığı anlaşılan tarikatına / dinine dair konuşmaktan kaçınıyor.  

VBÇ'ın vaz'ettiği anlatı, benzerleri gibi senkretik bir yapı arz etmekte; onun telif ettiği Bilgi Kitabı'nda Mevlâna gibi mistik, spiritüel kaynaklar, Kadim Mısır bilgeliği ve Antik Uzaylılar paradigmalarıyla harmanlanarak sunulmakta.

İlhan İrem'e inananlar ise İrem Bağı / irembağı isimli topluluklar / kulüpler oluşturmuşlar, sanatçının konserlerine katılmayı dini vecibe bilmişler ve konserleri 'ayin' olarak isimlendirmişlerdir. Tarikat mensupları birbirlerini 'sevecenler' olarak çağırmakta ve her vesileyle birbirlerine 'ışık ve sevgiyle' diye selâmlamaktadırlar. Bu selâmlama yöntemi, bir masonun 'ateş!' diye bağırması halinde, onunla aynı ortamı paylaşan diğerlerinin de aynı şekilde mukabele etmeleriyle, ya da, bir Müslümanın selamünaleyküm dediğinde, diğerlerinin  aleykümselâm demeleriyle aynı anlamı taşımaktadır. 

2 - AU paradigmasının kökenleri

AU anlatısı yaklaşık 2 asırdır geliştirilmekte; kuramın teorik evrimine baktığımızda, onun, farklı yataklarda akan ve değişik karakterlere sahip olan akarsuların birleşmesiyle oluşmuş heterojen karakterli bir yapı / paradigma / kuram / inanç sistemi olduğunu teşhis etmemiz işten bile değildir. Helena Petrovna Blavatsky (1831 - 1891) ve Teosofistler, Rudolf Steiner (1861 - 1925) ve Antroposofistler, Georgi Gürciyev (1866 - 1949) ve Dördüncü Yolcular, Zecharia Sitchin (1920 - 2010) ve tilmizleri, Erich Anton Paul von Däniken (1935) bu paradigmayı besleyen kuramsal / düşünsel / ideolojik / teolojik kaynakların belli başlılarındandır. Öte yandan, 7 Temmuz 1947'de ABD'nin New Mexico eyaletinin Corona Beldesi'ndeki hava üssü yakınlarında gerçekleşen ve kayıtlara Roswell Kazası, ya da Roswell UFO Olayı olarak geçen vak'a, AU anlatısına ve paradigmasına, sıraladığım tüm kuramsal gayretlerin ve katkıların nerdeyse tamamından daha fazla katkı sağlamıştır, bilinirlik kazandırmıştır, popülerlik izafe etmiştir.

3 - AU anlatısı ne diyor?

Arthur C. Clark'ın kısa bir öyküsünden hareketle Clark & Kubrick tarafından yazılan senaryo temelinde Stanley Kubrick'in çektiği 2001: A Space Odyssey (1968) filminin tamamı, ama özellikle açılış sekansları, AU anlatısının popüler kültürdeki en kaliteli ve estetik yansımalarındandır. Bahse konu anlatı kabaca şunları söyler muhataplarına:

İnsana göre çok daha zeki olan, bu sayede de bizden  milyonlarca, belki de milyarlarca yıl daha ileri bir teknoloji ve medeniyet inşaa etmiş olan bir uzaylı ırk, Evreni dolaşarak, akıllı canlıların yaşayabilecekleri gezegenleri tohumlamakta, oralarda, geleceğin uygarlıklarının embriyonlarını oluşturmaktadır. Bu nitelikteki uzaylılar Dünyamıza da gelmiş ve homo sapiens sapiens'in de dahil olduğu hominidler sınıfının bazı unsurlarının genetik malzemesini modifiye ederek, milyonlarca yıl sürecek bir evrim süresi sonunda, onların gezegenin mutlak hakimi olmasını, akabinde de uzay yolculuğu yapabilecek bir uygarlık inşaa edecekleri teknolojik gelişmişlik düzeyine kavuşmalarını sağlamıştır. AU, tohumladıkları gezegenleri gözlemeye ve orada işler ters gittiğinde müdahil olarak sorunların çözülmesine katkı vermeyi kesintisiz sürdürürler. Yanı sıra, onlar, planetimizde Hz. Musa, Buddha, Hz. İsa, Konfüçyüs, Hz. Muhammed, Plato, Mevlana, Aristo, Kant, Newton, Einstein, George Washington, Atatürk, de Gaulle, Churchill gibi sıra dışı figürlerle bire bir ilgilenmiş, onları eğitmiş, hatta, genetik yapılarına geliştirici / mükemmelleştirici müdahalelerde bulunmuşlardır. Bu yüzden de insanlığın gerçekleştirdiği bütün önemli atılımlarda, büyük devrimlerde ve çağ değiştiren buluşlarda AU'ın ciddi manada rehberliği ve katkısı vardır.

Kıymeti bilinmemiş, mirası yağmalanmış bir münevver, Naşid Baylav'ın iddiası: 'Fatih Sultan Mehmet zehirlendi!'





İstanbul'un Fethi - Vikipedi

0 - medhal / prologue / bidayet:
Bu blog, Hedef Alliance Holding'in yayın organı Hedef Sağlık Dergisi'nin Kasım 2011 tarihli 40. sayısı için kaleme alınan metnin geliştirilmiş / genişletilmiş halinin değişik tarihlerde defalarca elden geçirilip yeniden yazılmasıyla çıktı ortaya. Mezkûr dergide yayımlanmasına müteakip, ilk revize edilmiş haliyle 2015'de yine bu platformda paylaşmıştım onu. Karagöz ve Hacivat konusunda araştırmalar ve çalışmalar yapan, benim de Gezegen Sahaf'ta, kitabiyat sohbeti ve kültür muhabbeti muhtevasında ve (bir miktar da) talk show kıvamında gerçekleştirdiğim kitap müzayedeleri vesilesiyle tanıdığım değerli dostum, bibliyofil, arşivci Aziz Murat Aslan'la aramızda geçen bir telefon görüşmesi üzerine onu tekrar gözden geçirip güncelleyerek paylaştığım tarih ise, hafızam beni yanıltmıyorsa şayet, 2017 ortası olmalı. 2024'ün sonuna geldiğimizde, bahse konu yılın 28 Aralık günü, bir kez daha aldım aşağıdaki satırları mercek altına ve bu sefer de onu, (ix) numaralı dipnotta işaret ettiğim dokunuşu yapıp yeniden revize ederek, ekleyiverdim blogumun tepesine. Bu haliyle onu 25 Haziran 2025 günü sosyal medya mecralarında paylaştığımda, Üstat Emin Nedret İşli, mezkûr paylaşımlarımın İnstagram'daki versiyonuna kısa fakat fevkalâdenin fevkinde bir katkı yaptı. İşli'nin bahse konu ettiğim katkısını da (birebir paylaşıldığı şekliyle) içeren ilerleyen satırlar, okunulan medhalin başlangıcında altını çizdiğim Kasım 2011'den bu yana devam eden yazım sürecinin aktüel uğraktaki son semeresini teşkil etmekte. Yazım tarzımı deşifre eden bu giriş okurda, mevzuya dair yeni bilgiye eriştiğimde, onları da metnime katarak çalışmamı derinleştirip genişleteceğim merkezinde bir kanaat oluşturduysa şayet, doğrusu buna itiraz etmem.

1 - Naşid Baylav niçin gözleri açık terk etti bu dünyayı?
Eczacılık tarihi ve farmasötik bitkiler alanlarındaki çığır açıcı çalışma ve eserleriyle Türkiye bilim tarihinde kalıcı izler bırakmayı başaran eczacı - kimyager Naşid Baylav (1903 - 1982), Türkiye Toplumsal Formasyonunun ve entelijansiyasının kadri bilinmemiş, 2025 Temmuz'unun sonu itibarıyla tamamen unutulmuş ve mirası yağmalanmış bir münevveridir; ilerleyen satırlar Baylav'a bir ihtiram duruşu, bir borç tediyesi olarak değerlendirilmelidir.  

Baylav, nedenlerini paylaşacağım bir dizi faktör yüzünden genel

olarak akademik camiaya, özel olarak da İstanbul Ünivesitesi'yle onun Eczacılık Fakültesi branşına dargın ayrılmıştır bu dünyadan; bir diğer deyişle o, gözleri açık intikal etmiştir ebediyete. 


Bahse konu bu 'küskün ruh hali'nin ve 'sürekli gadre uğradıklarına inananlar'ın kuşandıkları o eziklik psikolojinin kaynaklarına inerek Naşid Baylav'ın hayatına dair bazı ayrıntıları mercek altına almanın, onun kamuoyu tarafından bilinmesine ve hatırlanmasına katkı vereceğini düşünüyorum. 

Öte yandan, eczacılık camiasının önemli ve fakat unutulmuş bir figürünü yeniden ramp ışıkları altına taşımanın, 1980 - 2008 döneminde eczacılara hizmet veren bir sektörde, ilaç dağıtım kanallarında (2000'ler öncesi dönemdeki kavramsallaştırmaya göre 'ecza depoları'nda) çalışmış olan bu satırların yazarı için, kuvvetli bir manevi değere ve yüksek bir sembolik anlama sahip olduğu da, doğrusu, altı çizilesi bir husustur.

Ertuğrul Özkök ve Ayşe Arman 'habercilik'i' ne menem bi şeydi?




















Mayıs 2012'de, yâni günümüzden 13 yıl 2 ay önce yazdığım bir metni çok katmanlı içeriğine binaen blogumun başına taşıyorum. 

İlerleyen satırlarda muhatap olacağınız bahse konu metnimle onun dipnotlar ve referanslar bahsinde yer alan diğer metinlerimin söz konusu tarihsel momentin tayin ettiği sosyo-politik, sosyoekonomik, kültürel ve psikolojik koşulların dominatörlüğünde şekillendiğinin dikkatlerden kaçmaması gerektiğine önemle vurgu yapıyorum.

Okuyacağınız metin Türkiye Toplumsal Formasyonu'nun bazı temel ÖZ KÖKLER'ine milyarlarca ışık yılı uzaktaki bir uzay-zaman sürekliliğinde yer alan paralel bir evrende yaşayan Ertuğrul Özkök'e dairdir. Aralık 2016'da revize ederek ikinci kez paylaştığım metni bu kez noktalama işaretlerine bile dokunmadan, sadece yayım tarihini güncelleyerek tekrar sunuyorum dikkatlerinize (23 Temmuz 2025, Kepez). 

Bugün blogumun istatistiklerine göz attığımda, yıllarca önce yazdığım ve Ertuğrul Özkök'le Ayşen Arman 'haberciliği'ni eleştirdiğim bir yazımın (aslında 5 yazı desem daha isabetli olur; zirâ,2011, 2012 ve 2016 yıllarında yazıp blogumda paylaştığım, birbiriyle bağlantılı olan diğer 4 yazıma referans vererek onları meczeden bir 'çatı yazı', 'şemsiye metin'dir bu) olağanüstü bir alâka ile karşılandığı gördüm.

Hal böyle olunca da, o blogumu - noktalama işaretlerine bile dokunmaksızın - tarihini güncelleyip okunulan bu kısa giriş yazısını ekleyerek blogumun başına yerleştirmenin isabetli bir tercih olacağına kanaat getirdim.

İşte, bahse konu iki 'ex-haberci'ye cepheden ve fevkalâde şedid bir tonda tavır aldığım o 'çatı yazı', o 'şemsiye metin' muhterem kârîm.

'Güncel bir gelişme üzerine, Ayşe Arman hakkında yaptığım bir kritiği  (aktüalitesini zerrece yitirmemiş olduğuna inandığımdan) 'Ayşe Arman 'dişi Ertuğrul Özkök', Özkök ise 'erkek Ayşe Arman'dır' başlığıyla yeniden paylaştım bugün 
(http://ziyaversencan.blogspot.com.tr/2011/11/turkiyenin-en-cok-okunan-kadn.html).

Bahse konu son aktüel polemiklerin ışığı altında, 4 yıl önce yazdığım (ve yine güncelliğinin zerre miskal mertebesinde dahi erozyona uğramadığını düşündüğüm) Ertuğrul Özkök'le ilgili bir yazımı tekrar paylaşmanın da, hem fikri takip idesine ve hem de ele aldığım söz konusu medya figürlerinin oluşturdukları resmin daha belirgin hale gelmesine hizmet edeceği kanaatindeyim.

İşte 4 yıl önce paylaştığım o mezkûr Ertuğrul Özkök yazım:

***Bu denli ‘cehalet’ ya tahsille, ya kötü niyetle, ya da Kalenderilikle

mümkündür ancak!

Ertuğrul Özkök’ün 10 Mayıs 2012’de yayınlanan ‘Bir Beyaz Türk’ün Hatim İndirişi’[i] başlıklı yazısı, onun İslâm’ı konu alan öteki yazıları gibi, ibretlikti. Diğer konulara dair olan metinlerinde, çoğunlukla kayda değer maddi bilgi hatasına düşmeyen; en azından kendi içinde tutarlı kalmayı becerip, geçersiz (invalid) mantıksal çıkarımlarda bulunmayan Özkök’ün, konu İslâmiyet olduğunda ‘tel tel dökülmesi', bana kalırsa üzerinde durulması gereken bir husustur. Okunmakta olan yazı, söz konusu meselenin mercek altına alınarak; Özkök’ün, İslamiyet’e dair olan tespitlerinin hatalarla mücehhez oluşunun, onun cehaletinden mi, kötü niyetinden mi, yoksa Kalenderilik tarzı bir esoterik (batıni) geleneğin müntesibi oluşundan mı kaynaklandığının analiz edilmesine katkı verebileceği düşüncesiyle yazıldı.

Çizgi Roman Bildiğiniz Gibi Değil - türler, yazarlar, çizerler, yayıncılar, ülkeler

 




Ötüken Neşriyat tarafından 2024'de yayımlanan NODUL 2023 Kültür, Sanat, Edebiyat Almanağı'nda 55 sayfalık bir özeti yayımlanan aşağıdaki metnimi, bahse konu yayınevinin önümüzdeki günlerde yayımlayacağı NODUL 2024 Kültür, Sanat, Edebiyat Almanağı'nda yer alacak olan Türkiye'de Çizgi Roman'ın Serencamı: 2024 Z Raporu başlıklı bir diğer çalışmamla birleştireceğim. Editörümün 'Ötüken Neşriyat prensipte 2026 yayım programına aldı' dediği söz konusu bütünleşik metin, onları oluşturan ilk hallerinin gözden geçirilerek yeniden yazılmasıyla çıkacak ortaya. 






                                                           

α

'Homo sum , humani nihil a me alienum puto - 

İnsanım, insana dair her şeye aşinayım.'

Publius Terentius Afer

 

‘Sed omnia praeclara tam difficilia

Quam rara sunt – Ama, mükemmel olan her şey nadir

Olduğu kadar zordur da.’Spinoza,

Ethica’nın son cümlesi.

 

'Ben buradayım sevgili okuyucum, 

sen neredesin acaba?' Oğuz Atay, 

Demiryolu Hikâyecileri, Korkuyu 

Beklerken 

 

'Ancora imparo - Halâ öğreniyorum’ 

Miguel Ángel Buonarrotti


'İlgi alanları sınırsızdır ZŞ’ın; 

çok okur, az yazar, çok az paylaşır!' Ahmet Kot


‘Perdam ignorantiam ignari - cahillerin 

cehaletini yok edeceğim!’ ZŞ([1])



 


                                                                                                                                                                                                                                                                                                                            

 

                                                                                                              
















içindekiler

 

künye-----------------------------------------------------------------------------------001

asal epigraf----------------------------------------------------------------------------002

içindekiler([2])------------------------------------------------------------------------003

teşekkür--------------------------------------------------------------------------------004

bütün bunlar böyle belirdi burada; zarûrî ve faideli bir izahat-------------007

medhal / prologue / bidayet / girizgâh; ya da, mecburi bir iade-i itibar 

teşebbüsü-----------------------------------------------------------------------------010

çalışmanın dönemselliği-----------------------------------------------------------013

nedir çizgi roman?-------------------------------------------------------------------013

etimolojik bir nazar------------------------------------------------------------------017

nedir bu 'panel' Allah aşkına?!?--------------------------------------------------020

çizgi roman ve grafik roman farklı şeyler midir?------------------------------021

çizgi roman kaçıncı sanattır?-----------------------------------------------------023

çizgi romanın muhtasar tarihçesi-------------------------------------------------025

küresel çizgi roman havzaları ve çizgi roman türleri-------------------------027

mangamania: nedir bunun niçini?------------------------------------------------029

Türkiye'de çizgi roman--------------------------------------------------------------037

Çizgi roman tarihimizin en efektif ve en özgün 25 sanatçısı---------------047

2023 Türkiye'sinde çizgi romanlar ve yayıncıları-----------------------------071

Çizgi roman sadece çizgi roman değildir!--------------------------------------085

sonuç - hüküm - prologue - nihayet----------------------------------------------088

bibliyografya / kaynakça------------------------------------------------------------092

 

 

 

 

***) teşekkür


Orijinal olmayı, özgünlük tahtında değerlendirilmeyi, tamamıyla olmasa bile hiç olmazsa bazı bölümleriyle (müspet manada) provokatif ve ufuk açıcı olarak tasvir ve tavsif edilmeyi hedefleyen okunulan te(k)lifin, hiç kuşkusuz 'klişe'lere, konservatif anlatı matrislerine, kabul görmüş verili ifade pattern'lerine en ziyade yaslanan (teslim olan) bölümü olmaya namzet bu bahis, münevver ahlâkının icbar ettiği bir husus ve kapsamlı bir makale formatındaki kurgu dışı bir metnin formel bakımdan sine qua non'u olması hasebiyle dillendirilmiştir. 

Peşin hüküm verme, ardını düşün: kadim bir Çin meselinin hatırlattıkları























0 - Takdim / Medhal / Epilogue:

Aşağıdaki metni 15 Temmuz 2025 günü gözden geçirdim, ufak tefek tadilatlar yaptım. Böylelikle de ilk kaleme aldığım 2015 yazından bu yana geçen 10 yılda onun beşinci versiyonunu paylaşmış oldum. 

Belki 40, belki de 50 sene önce okuduğum, kaynağını ise hatırlayamadığım, muhtemelen kadîm bir Çin masalı olan bir anlatıdan aklımda kalanları, onu okumamdan onlarca yıl sonra, hayal gücümün ve kurmaca yeteneğimin izin verdiği nispette, genişleterek yazmaya karar vermiş, ortaya çıkan hasılayı da 2015'de blogumda paylaşmıştımCovid19 salgını yüzünden Çin'e yönelik ötekileştirici söylem ve eylemlerin, yer yer, ırkçılık hudutlarını zorladığı 2021 sonbaharında, mezkûr anlatıyı, revize edilmiş haliyle, tekrar paylaşmanın, bunu yaparken de, hem, yukarıda bahsettiğim o kadim öğretiden aklımda kalanlardan, hem de, 30 Ağustos 2021'de, Cumhuriyet Gazetesi'ndeki köşesinde, bu masalın otantik halinin özetinin özetine (suyunun suyuna diye de okunabilir!) yer veren Ergin Yıldızoğlu'nun paylaştığı halinden olabildiğince uzak bir anlatı kurmanın, anlamlı olacağını düşünmüştüm - nitekim, öyle de yaptım. Anlatının söz konusu bu ikinci edisyonu, 2015 yazında yayımladığım ilk versiyonun final kısmını Kuantum Teorisi, Süper Sicim Teorisi, Kozmolojik argümantasyon ve 'kendine gönderme yapan, kendi üzerine katlanan, kendisiyle konuşan (paradoks doğurabilecek) olgular'la zenginleştirilmesiyle vücut bulmuştu. İkinci versiyondan 38 ay sonra Kasım 2024'de, ikinci bir revizyona daha tâbî tuttum mezkûr metnimi. Öyle ki, 3. edisyon olan  son haliyle o, artık, ilk okuduğum orijinal Çin masalından çok, uydurduğum yanları ağır basan, neredeyse bana ait diyebileceğim, bir Çin masalına dönüşmüştü. Bitmedi henüz okumanın arifesinde olduğunuz anlatının öyküsü ve de serencamı; Onun, burada paylaştığım 3. versiyonundan çok daha kısa olan, karakterler - olayların akışı - finali bakımından onunla çelişmeyen, ancak, şahıs isimlerinin, milli aidiyetlerinin ve ülkelerin ve coğrafyaların belirsizleştirildikleri, daha doğru bir deyişle, kurmacanın, Asya kıtasındaki kadim milletlerden hangisine ait olduğunun anlaşılamayacağı bir 4. versiyonunu daha yazdım ve TRT Radyo 1'de yayımlanması için teslim ettim kuruma. Ona da, bu metnin altındaki dipnotlar kısmında erişebileceksin muhterem kârîm. Belki de aşağıdaki metin, ya da, dipnotlarda verdiğim link üzerinden erişilebilecek olan metindir orijinal olan anlatı ve onlarca yıl önce okuduğum masalla, Ergin Yıldızoğlu'nun köşesine taşıdığı özet anlatı gibi binlerce yıl öncesine ait olan anlatılar ilhamını benim yazdıklarımdan almıştır, kim bilebilir ki. İlerleyen satırların 7 numaralı ve Mitoloji'nin Kozmoloji ve Kuramsal Fizikle izdivacı başlıklı bölümünde dillendirdiğim Kuantum Teorisi, Süper Sicim Teorisi, Kozmolojik argümantasyon ve 'kendine gönderme yapan, kendi üzerine katlanan, kendisiyle konuşan olgular' gibi anlatıların parçası olduğu bir uzay-zaman sürekliliğinde, kimin kimden ilham aldığına, bu ilham alma - ilham verme etkileşimlerinin doğrusal bir akış içerisinde mi, yoksa döngüsel mahiyet taşıyan yinelemeli bir alternatif zaman içerisinde mi gerçekleştiğine dair ipuçları saklıdır. Okur, şayet isterse, aşırı-yorum / hiper-hermenötik dahil olmak üzere, metnime istediği anlamları yakıştırabilir. 
Ne demişler: 'metin hür, yorum kutsal!'(1).
Neyse, bu kadar girizgâh yeter, o vakit, şimdi anlatı zamanı...

1 - Senelerce senelerce önce Çin'de
Onlarca ve onlarca asır önce, koca Çin ülkesinin ücrâ bir köyünde Zen bilgeliğini hayatına rehber edinmiş çok yaşlı bir çiftçiyle, ruh hasletlerini dedesinden, güzelliği ve yakışıklılığını ise, daha bebekken bir sel felâketinde yitirdiği ebeveynlerinden alan, atlara çok meraklı bir torunu varmış. Köylüler, yaşlı adama ‘ne talihlisin, sana bakan hakikatli bir torunun var’ dediğinde o, ‘peşin hüküm verme, belli olmaz’ dermiş. Torunu kasabaya gidip at cambazlarından usta bir binici olmanın, vahşi atları yakalamanın ve onları ehlileştirmenin incelikleri konusunda ders almaya başladığında komşuları dedesine: ‘ne kadar talihsizsin; Kendine bakmaktan acizken, seyislik sevdası yüzünden hayırsız torunun seni terk etti’ diye üzüntülerini bildirmiş. Yaşlı adamın cevabıysa aynı olmuş:  'peşin hüküm verme, belli olmaz’. 

George Kennan: ABD emperyalizminin stratejik aklı - portreler 2



















Önceki uluslararası politika analizlerimin birinde söz konusu alanda öne çıkmış kanaat önderlerinden Atlantik İttifakı’yla organik artikülasyon içinde olanlar hakkında şu tespitleri yapmıştım: 

'Siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler ve jeopolitik sahalarında çalışan fikir insanlarını, devletleriyle olan ilişkileri bakımından, ikiye ayırmak mümkündür: 

1- proje sipariş edenler: Bunlar George Kennan, Zbigniew Brzezinski, Henry Kissinger, Samuel Huntington ve Francis Fukuyama gibi, çığır açan çalışmaları sayesinde, uzmanlık alanlarında küresel ölçekte tanınan kişilerdir. Akademya ve iş çevrelerinin yanı sıra, en elit politikacı ve teknokratlarla, hayatın her alanında sivrilmiş etki ajanlarından oluşan göz kamaştırıcı bir ilişkiler ağına sahip olan bu eşhas; aktüel uğraktaki global gelişmeleri çok iyi okur, konjonktür analizlerini de fevkalâde ustaca yapar; bunlar, küresel kapitalist düzenin ideolojik A Takımıdır. Yakın ve orta vadeli fırsat ve risk olasılıklarına dair önemli argümanlar içeren tezlerini, âdeta, ‘bunlar ev ödeviniz, üzerinde çalışın, onlara uygun strateji ve politikalar geliştirin!’ dercesine, yerel ve uluslarüstü karar alıcıların önüne koyan bahse konu entelektüellerin bazı argümanlarının hayat tarafından yanlışlanması, onlara dair olan küresel ilginin azalmasına neden olmaz. 

2- proje sipariş edilenler: Daha çok güvenlik bürokrasisi, istihbarat çevreleri ve iliştirilmiş medya mecralarıyla organik eklemlenme içerisinde olan ve küresel kapitalist sistemin ideolojik B Takımını oluşturan Daniel Pipes, Graham Fuller, Richard Perle, Henry Barkey, Paul Dundes Wolfowitz gibi figürler, ülkemizin de parçası olduğu İslâm coğrafyasına dair manipülatif ve provokatif söylem ve eylemleriyle öne çıkmış tartışmalı kanaat önderleridir. Küresel kapitalist düzenin ideolojik A Takımının verdiği ev ödevi çerçevesinde, bürokrasinin geliştirdiği politika ve stratejilerin taktik evrelerini oluşturmak üzere, bürokrasi tarafından vazifelendirilen B TakımıA Takımıyla karşılaştırıldığında, gerek sektör profesyonelleri, gerekse de ortalama insan nezdindeki bilinirlik ve itibarları bakımından, çok da imrenilecek bir mevkide değildir.’