Allah kimseyi mizahçıların eline düşürmesin



Hep diyorum, ülkemizde gündemi, sıcak gelişmeleri en yakında takip eden ve siyasi iktidara en eleştirel yaklaşan çevrelerin başında, belki de en başında, mizah dergileri gelmekte.

Bu yüzden de, sosyo-politik varoluş küresine bir miktar lâtife penceresinden bakıldığında; Gırgır, Uykusuz, Leman ve Penguen'in oluşturduğu mizah dergileri koalisyonunu belki de Türkiye'nin 'en sahici ve etkili ana muhalefet odağı' olarak nitelemek mümkün olabilecektir.

Bahse konu mizah dergileri koalisyonunun, AKP iktidarını eleştirmeye bu denli hevesli oluşu manzarası, hükümete yakın çevrelerce eleştirilirken, muhalifete yakın kişi ve kurumlar tarafından sa olumlu bir fenomen olarak vasıflandırılıp değerlendirilmektedir.

Yukarıdaki karikatür, muhalif dergilerin, Türkiye'nin sıcak gündemine hem ne denli zekice ve 'hinoğlu hince' ve hem de nasıl eleştirel yaklaşabildiklerinin somut bir nişanesi olsa gerektir.

Hatırlanacaktır, ataması yapılmayan (ya da yapılamayan) öğretmenler sorunu, uzun süredir kamuoyunu meşgul eden meseleler arasında baş sıralardan bir türlü aşağıya inmeyen problemler arasındaydı. Öğretmenler ve yakınları, 12 Haziran 2011 seçimleri öncesinde, hükümet cenahından gelen 'seçimden sonra çok sayıda atama yapılabileceği' merkezindeki sinyallerin gereğinin bir türlü yapılmamasını, özellikle Twitter ve Facebook gibi sosyal ağlar başta olmak üzere, çok çeşitli kanallar ve mecralar üzerinden eleştiriyorlardı.

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer'in, bakanlığın öğretmen açığı ile iş bekleyen öğretmenlerin sayısı arasındaki devasa uçuruma işaret ederek 'kendilerine başka iş bulsunlar' şeklindeki yaklaşımı, atama bekleyen öğretmen adaylarının umutlarını büyük ölçüde yok etmişti.

Derken, Caferi (Türkiye Şiisi) mezhebine mensup yurttaşlarımızın dini meselelerde rehberi olan mele, ya da mollaların artık Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesine alınacakları haberi ile çalkalandı ortalık. Tabii, her zaman olduğu üzere, bütün sosyal aktörler, söz konusu olayda da, durdukları politik mevziye uyan sosyo-politik duruşlar alarak inşaa ettiler tepkilerini.

Hükümete yakın olan kişi ve çevrelerle genel olarak demokrat ve liberal kesimler bunu, din ve vicdan hürriyeti bağlamında atılmış olumlu bir adım; sivil toplumun inisyatiflerini ve özgürlüklerin hududlarını genişleten pozitif bir gelişme şeklinde değerlendirdiler.

Çeşitli çevrelerden muhaliflerin mele atamalarını yorumlaması ise, bu sosyolojik pratiğin de şüpheci bir prizmadan algılanması ve dinin, lâiklik ilkesi hilafına, toplumsal dokuya daha fazla nüfûz edebileceği kaygısınının dillendirmesi şeklinde cereyan etti.

Hem öğretmen atamaları ve hem de mele olgusuna cevaben siyasal iktidarın getirdiği yeni çözüme dair hiç kuşkusuz çok sayıda 'derin' analiz yapılabilir, alternatif görüşler dillendirilebilir. Doğrusunu söylemek gerekirse, yukarıdaki karikatürden sonra, sanki ne yazsam anlamsız kaçacak gibi bir korkuya kapıldığımdan, lâkırdıyı burada nihayete erdiriyorum efendim.

Hem ataması yapılmayan öğretmenlerin ve hem de Türkiye kamuoyunun en geniş manada gündemine giren mele sorununun üzerine yapılmış olan yukarıdaki karikatürün ardından lâkırdıyı kesmek ve bahse konu karikatürün açtığı düşünsel ufuklara yelken açmak en anlamlı davranış gibi geldi bana.

Özellikle de, Taksim meydanında yapılmayan atamalarını protesto eden mollaları izlerken 'rüya gibi memleket olduk lan' diyen yurttaşımız, 3 kelime ile ne çok şey söylemeyi başarıyor, öyle değil mi?

Kelâmımın finalinde, 'yaşasın karikatür, yaşasın grafik sanatlar, yaşasın mizah, yaşasın humor, yaşasın ironi!' demekten de kendimi alamıyorum doğrusu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder