Mehmet Baransu’ya ‘Kasımpaşalı Erdoğan’dan mı korkacağım?’ dedirten cesaretin altında ne var?



2000’li yıllarının basın tarihi yazıldığında, Taraf Gazetesine ve muhabiri Mehmet Baransu’ya özel bir yer ayrılacağı aşikârdır. Özellikle 2007’den itibaren, başta Ergenekon ve Balyoz davaları olmak üzere, Türkiye’nin kaderini tayin eden birçok gelişmede, Taraf’ın ve Baransu’nun yaptığı gazeteciliğin belirleyici olduğu hatırlardadır.


Kendisine çeşitli kaynaklardan çuvallarla, bavullarla kritik belge gelen Baransu, bunları kâh savcılarla paylaşarak ve kâh onların temelinde yayınlar yaparak son 4 yılın, kelimenin gerçek anlamıyla, en gündem belirleyici gazetecisi olurken; söz konusu davalarda yargılananlarla, onların suçsuz olduğunu savunan geniş bir kesim tarafından da 'sahte, düzmece ya da tahrif edilmiş belgeleri kullanarak suçsuz insanları, sırf iktidara muhalif oldukları için imha etmeye çalışan bir mekanizmanın parçası' olmakla suçlanmıştır.
Hükümete yakın çevrelerle en genel manada demokrat ve liberal kamuoyunun bazı kesimlerinin desteklediği Baransu, aynı süreçte hükümete karşı olanların, özellikle de ulusalcı, Kemalist, laik ve milliyetçi cenahların ağır eleştirilerine muhatap oldu.
Ergenekon ve Balyoz davalarının seyrini değiştiren Baransu’nun kamuoyu oluşturma ve şekillendirme faaliyeti bunlarla da sınırlı kalmadı. Baransu, TSK bünyesinde cereyan eden ve herbiri skandal olarak addedilebilecek çok sayıda üstü örtülmüş, gizli kalmış olayın da kamuoyunun gündemine oturmasına yol açacak haberlerine son dört yıl içinde imza attı. 3 Temmuz 2011’de, başta Aziz Yıldırım olmak üzere çok sayıda futbol adamının gözaltına alınmalarıyla başlayan ve kamuoyunda ‘Şike Soruşturması’ olarak bilinen süreçte de kilit rol oynayan gazetecilerden birisi olarak sivrilen Mehmet Baransu, bu suretle sadece politik gelişmelere ilgi duyanların değil, hayatı neredeyse sadece futboldan ibaret olan apolitik kişilerin de tanıdığı bir haberci figürü olarak Türkiye Toplumsal formasyonunun kollektif hafızasındaki verili güçlü imajını inşaa etmesini bildi.

Şike soruşturması sürecinde; gerek yazdığı yazılarla ve gerekse de çıktığı sayılamayacak kadar çok tv programında savunduğu tezlerle, FB’nin ve Aziz Yıldırım’ın en büyük muhalifi ve hatta düşmanı olarak algılandı ve itham edildi. Bir diğer deyişle, Baransu, FB camiasının nefret simgesi haline geldi denildiğinde, bu metaforun ima ettiklerinin gerçeklikle mutabık olduğuna çok da itiraz edilemeyeceğine inananlardanım.

Baransu’nun medya üzerindeki belirleyiciliği bununla da sınırlı kalmadı.O, etkisini internet üzerinde de ciddi olarak hissettirmesini bildi. Twitter’da yaptığı oldukça sert, pervasız, sivri çıkışlarla gündemden hiç düşmeyen genç gazeteci, Ekşi Sözlük’ün bazı yazarlarının İslâm dinine yaptığı saygısızlıkları gündeme getirmesi, ardından da bunlar hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunmasıyla geniş bir mütedeyyin – muhafazakâr kesimin takdirini ve saygısını elde etmesini bildi.

Mehmet Baransu’nun Türkiye kamuoyunu domine eden en son eylemi, Irak sınırında, Uludere'de, Türk Hava Kuvvetleri tarafından öldürülen 35 yurttaşımızın arkasından yazdığı yazıyla başladı. Bu yazısı ve onu yayınlayan Taraf’ın attığı ‘ordu milleti bombaladı’ başlığı Başbakan Erdoğan tarafından eleştirilince, hem Taraf’ın başyazarı Ahmet Altan’ın ve hem de Baransu’nun cevabı çok daha ağır oldu.

Özellikle de, internet mecraları üzerinden paylaştığı ‘eli silah tutanlardan kokmadım, Kasımpaşalı Tayyip Erdoğan’dan korkacağımı sanıyorsanız yanılıyorsunuz’ merkezindeki çıkışı ve arkasından da Taraf’ta yayınlanan yazısı, doğrusu onu yakından izleyenlerin dahi beklemediği sertlikte ve agresiflikteydi.

Şimdi herkes haliyle şu soruların cevabının peşinde: Neler oluyor? Bütün bunların manası nedir? Bundan sonra neler olabilir?

Kamuoyunun merak ettiği bu soruların cevaplanmasına yardımcı olacağını sandığım birkaç varsayımı, ihtimali paylaşarak geliştirmeye çalışacağım analizlerimi.

1 – Başbakan Erdoğan ve Cemaat arasındaki ittifak oldukça sorunlu bir dönemden geçiyor. Erdoğan'ın, Cemaat tarafından onaylanmayan siyasetleri, söz konusu topluluğu Başbakan'a karşı 'hizaya getirici, ayar verici' eylemler almaya mecbur etti. Mehmet Baransu, Emre Uslu, Önder Aytaç, Hüseyin Gülerce, Ahmet Turan Alkan gibi Cemaat'e yakın kanaat önderlerinin 12 Haziran 2011 seçiminden sonra, giderek dozu artan eleştirel tutumlar içerisine girmelerinin arka plânında işte bu büyük resim yatmaktadır. Erdoğan, Cemaat'i tatmin eden politikalar izlemezse, bu dalganın devamının geleceğini söylemek çok da mantıksız olmayacaktır.

2 - Cemaat'in, AKP'nin ve Erdoğan'ın bazı icraatlerinden memnun olmayarak bunları eleştirmesi, 'AKP - Cemaat iktidar bloğunu'nun dağıldığı anlamına gelmez. Erdoğan muktedir olduğu müddetçe, bu blok, bazı sıkıntılar yaşasa da, esas olarak işlevini sürdürmeye devam edecektir. Temelde sağcı ve muhafazakâr bir yönetim projesi olan AKP - Cemaat iktidar bloğunun menfaatleri ve bekâsıyla, Baransu'nun vâkî çıkışları, işte dip sularında yatan bu derin amaç birliğiyle uyumlu olmaması bakımından, arızidir, patalojiktir, bireyseldir. Bir diğer deyişle, Baransu'nun son günlerde sergilediği tutumla Cemaat'in üslûbu arasında basit bir 'derece' değil, kelimenin tam manasıyla ciddi bir 'mahiyet' farkı vardır. Baransu, son yıllarda hızla yükselen başarı ve popülarite grafiğini sindirememiştir. Bu yüzden de, had safhada bir ego şişmesinden muzdarip olduğunun ipuçlarını sergilemektedir. Kendisinin hem Taraf gazetesi ve hem de Cemaat için vazgeçilmez olduğunu varsayarak, iflah olması gerçekten zor bir büyüklük kompleksine kapılmıştır. Bu yüzden de, yaptığı anormal sert ve saygısız çıkış, Cemaatin davranış kodları ve refleksleriyle değil, ancak onun kişisel donanımı ve psikolojisiyle açıklanabilecek mahiyettedir. Baransu, Cemaat'in medya ayağının en önemli unsurlarından olduğu ön kabulünden hareketle, yani, yanlış bir hesaba dayanarak almıştır bu tavırları. Yakında, yaptığı bu yanlış hesabın bedelini ağır bir biçimde ödemesi kuvvetle muhtemeldir.

3 – Baransu, kamuoyunun bilmediği, ya da bazılarımızın bilip de bilmezden geldiği, ya da Türkiye ile paylaşmaktan şu veya bu nedenlerle çekindiği bazı çok özel, çok kritik ve anormal derecede önemli bilgilere sahiptir. Genç gazeteci, bunlara güvenerek yapmaktadır bu pervasızlıkları.

4 – Başbakan Erdoğan’ın sağlık durumu, kamuoyuna yapılan resmi açıklamalarda belirtilenden farklıdır ve Baransu, birçok konuda olduğu gibi, bu konuda da, gerçek durumu yansıtan çok gizli, çok önemli ve çok kritik malumata, her nasıl olmuşsa sahip olmayı başarmıştır. Bir diğer deyişle, onun, Başbakan’a yaptığı bu çok sert, çok pervasız ve saygısız çıkışın altında, Erdoğan’ın yakında siyaset sahnesinden çekileceği bilgisi yatmaktadır.

Yukarıda sıraladığım 4 ihtimalin tamamı da kurgusaldır. Bunların hepsi de pekalâ yanlış olabilir. Onları paylaşmaktaki maksadım, önümüzdeki süreçte yaşayabileceklerimizi kestirmemize yardımcı olabilecek analizleri yapabilmektedir.

Mustafa Kemal’den sonra gelen bütün siyasetçiler arasında en güçlü, en dominant, en karizmatik, en etkili, en programatik, en pragmatik ve en hırslı olanı hiç şüphe yok ki Erdoğan’dır. Onun, normal şartlar altında böylesi bir çıkışa müsaade etmesi ve müsamaha göstermesi tahayyül dahi edilemez. Bu yüzden de, ya 2. ihtimalde dile getirdiğim şekilde, Baransu bu pervasız çıkışının bedelini çok kısa bir zaman içinde ve çok ağır bir şekilde ödeyecektir; ya da, 1., 3. ve 4. ihtimallerde belirttiğim üzere, genç gazeteci, bu beklenmeyen hamlesini farklı ve daha sert çıkışlarla sürdürebileceği yeni bir döneme girdiğimizin herkesten önce farkına varmıştır ve bizi şaşırtan bu yapıp ettikleriyle de bu yeni dönemin icaplarına göre öncü pozisyon almaktadır.

Hangi devam yolunun hakikatle mutabık olduğunu anlamamız için çok beklememiz gerekmeyecek diye düşünüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder