Aşağıdaki metni 15 Temmuz 2025 günü gözden geçirdim, ufak tefek tadilatlar yaptım. Böylelikle de ilk kaleme aldığım 2015 yazından bu yana geçen 10 yılda onun beşinci versiyonunu paylaşmış oldum.
1 - Senelerce senelerce önce Çin'de
Olan biteni zerre miskal mertebesinde anlayabilmek adına, mütemadiyen yüksek sesle düşünüyor, benzer duyarlılıkları paylaştığını sandıklarıma, bu blog benzeri, işaret fişekleri yolluyorum. Cümle debelenmem 'Bir hakîkat kalmasın âlemde Allah’ım nihân' içindir; 'bütün bunlar niye?' içindir. 'Ah bin yâ bin fesaye!' için ezcümle bir de...
Önceki uluslararası politika analizlerimin birinde söz konusu alanda öne çıkmış kanaat önderlerinden Atlantik İttifakı’yla organik artikülasyon içinde olanlar hakkında şu tespitleri yapmıştım:
'Siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler ve jeopolitik sahalarında çalışan fikir insanlarını, devletleriyle olan ilişkileri bakımından, ikiye ayırmak mümkündür:
1- proje sipariş edenler: Bunlar George Kennan, Zbigniew Brzezinski, Henry Kissinger, Samuel Huntington ve Francis Fukuyama gibi, çığır açan çalışmaları sayesinde, uzmanlık alanlarında küresel ölçekte tanınan kişilerdir. Akademya ve iş çevrelerinin yanı sıra, en elit politikacı ve teknokratlarla, hayatın her alanında sivrilmiş etki ajanlarından oluşan göz kamaştırıcı bir ilişkiler ağına sahip olan bu eşhas; aktüel uğraktaki global gelişmeleri çok iyi okur, konjonktür analizlerini de fevkalâde ustaca yapar; bunlar, küresel kapitalist düzenin ideolojik A Takımıdır. Yakın ve orta vadeli fırsat ve risk olasılıklarına dair önemli argümanlar içeren tezlerini, âdeta, ‘bunlar ev ödeviniz, üzerinde çalışın, onlara uygun strateji ve politikalar geliştirin!’ dercesine, yerel ve uluslarüstü karar alıcıların önüne koyan bahse konu entelektüellerin bazı argümanlarının hayat tarafından yanlışlanması, onlara dair olan küresel ilginin azalmasına neden olmaz.
2- proje sipariş edilenler: Daha çok güvenlik bürokrasisi, istihbarat çevreleri ve iliştirilmiş medya mecralarıyla organik eklemlenme içerisinde olan ve küresel kapitalist sistemin ideolojik B Takımını oluşturan Daniel Pipes, Graham Fuller, Richard Perle, Henry Barkey, Paul Dundes Wolfowitz gibi figürler, ülkemizin de parçası olduğu İslâm coğrafyasına dair manipülatif ve provokatif söylem ve eylemleriyle öne çıkmış tartışmalı kanaat önderleridir. Küresel kapitalist düzenin ideolojik A Takımının verdiği ev ödevi çerçevesinde, bürokrasinin geliştirdiği politika ve stratejilerin taktik evrelerini oluşturmak üzere, bürokrasi tarafından vazifelendirilen B Takımı, A Takımıyla karşılaştırıldığında, gerek sektör profesyonelleri, gerekse de ortalama insan nezdindeki bilinirlik ve itibarları bakımından, çok da imrenilecek bir mevkide değildir.’
Sinir sistemimizin işleyişini taklit eden ve derin öğrenme gibi daha karmaşık yapıların temelini oluşturan algoritmik / matematiksel modeller olan yapay sinir ağları; metin analizi ve dil modeli oluşturma, strateji geliştirme ve karar verme, pazar tahmini ve dolandırıcılık tespiti, görsellerdeki nesneleri tanıma, tıbbi teşhis koyma gibi sayılamayacak kadar çok işlevleri olan yapay zekânın asal unsurlarındandır.
Yapayını anlamak için, taklit ettiği organik aslını, insanı alacağız mercek altına. Sinir sistemimiz, beynimizden omuriliğimiz vasıtasıyla bütün vücudumuza yayılmış olan bir sinir ağıdır. Nöronlar, yânî, sinir hücreleriyse, bu ağın temel unsurlarıdır. Nöronların aralarındaki bağlantıyı sağlayarak sinir ağının oluşmasını gerçekleştiren unsurlar, nörotransmitterlerle, elektrik sinyallerine neden olan iyonize atomlardır. Bir nöron, çekirdeğini ve diğer organellerini içeren ‘baş’ kısmı, uzun ve ince yapılı gövde, gövdeden çıkmış saçaklar biçimindeki 'kollar' ve 'bacaklar', bunların nihayetindeki (canlının bilinçli ve bilinçsiz bir çok edimini gerçekleştirmesini sağlayan elektriksel ve kimyasal alışverişlerin adresi olan) sinapslar, nörotransmitterleri salan verici uç (akson), diğer nöronlardan gelen nörotransmitterleri alan alıcı uç(dandrit) gibi kısımlardan oluşur. Hücre içindeki mesajlaşmalar, sodyum, kalsiyum ve potasyum gibi iyonize atomların hücre zarı üzerinden gerçekleştirdikleri giriş ve çıkışların yol açtığı elektriksel süreçlerdir.
Kökeni birçok sebzeyle baharatın etle pişirildiği, türlü diyebileceğimiz, Fransız mutfağına ait bir yemek çeşidine dayanan; ilerleyen çağlardaysa, sevilen, popüler müzik eserlerinden seçilmiş bölümlerin, uyumlu geçişlerle birbirine bağlanarak aranje edilmesiyle oluşturulmuş müzik parçaları için kullanılan potpuri, günümüzde, ilk bakıldığında, birbiriyle alâkasız gibi görülen, derinlemesine incelendiğindeyse, bir, ya da birden çok sahada ilişkili olduğu anlaşılan konu ve temaların armonik bir şekilde kompoze edilmeleriyle ortaya çıkan çok katmanlı, zengin alt metinli fikri olguların isimlendirilmesinde de tercih edilmektedir. İşte varoluşun o sonsuz görüngülerinden birkaçına değinen ontik & epistemik bir fikri potpuri:
***Yaşamak için enerjiye, bunun için de beslenmeye gereksinen canlıları bekleyen potansiyel bir tehdit, harcadıklarından fazla kalori alarak süreç içinde obez olmalarıdır. İnsanın ortalama ömür diyebileceğimiz 75 yılda alacağı besinlerin toplamı, ağırlıkları 5 ton olan Afrika fillerinden 6 tanesine, yânî, 30 tona eşittir. Bunların içerdiği kalori, yaşamsal aktiviteler sırasında harcanırsa, kişi fit, harcanamazsa obez, hatta, morbid obez olabilir.
***Beslenme konusu mevzubahis olduğunda ipekböceklerine değinmemek olmaz; varoluşa ipek gibi artistik ve estetik bir katkı yapan bu küçük canlı türü, 2 aylık ortalama yaşam süresinde, vücut ağırlığının tam 80,000 katı besin alır. Bu, bütün canlılar içinde bilinen en büyük vücut kitlesi / alınan besin oransızlığıdır.
Anne tarafından II. Mahmud’un atadığı ilk serasker olan Ağa Hüseyin Paşa’nın soyundan gelen, babası ceza hakimi Muhiddin Bey olan Nezihe Muhiddin, babasının desteğiyle aldığı özel dersler sayesinde Arapça, Farsça, Fransızca ve Almanca öğrendi, asla eve kapanmadı, at binmenin ve boğazda tek başına kürek çekmenin de arasında olduğu çeşitli sporları yaptı. ‘Kendi tabiriyle kadınlık mefkûresiyle, istibdat karşıtı, hürriyet sever annesinin evlatlığı ve entelektüel bir kadın olan Nakiye Hanım vasıtasıyla tanıştı. Fatma Aliye Hanım'ın fikirlerinden etkilenen bir çevrenin mensubu olan Nakiye Hanım, onun ilk feminist öğretmeni oldu.’
9 Aralık 2024, Pazartesi günü Google’un yaptığı açıklama, sadece teknoloji ve bilim çevrelerini değil, gezegenimizin konudan haberdar olan bütün sakinlerini heyecanlandırdı.
Şirketin CEO’su Sundar Pichai’nin, ‘şu anda kullandığımız klasik / konvansiyonel bilgisayarla çok uzun süren hesaplamalar, Santa Barbara’daki laboratuvarımızda geliştirdiğimiz yeni kuantum çipi Willow’la çok kısa sürede gerçekleştirilirken, kuantum bilgiişlem süreçlerinde önceden oluşan hatalar da, Willow’un sahip olduğu 105 kübitlik bilgiişlem kapasitesi sayesinde, minimize edildi’ şeklindeki mezkûr açıklaması; Quantum Artificial Intelligence Lab’in kurucusu ve lideri Hartmut Neven’ın, ‘günümüzün en güçlü süper bilgisayarının 10 septilyon yılda yapacağı bir hesaplamay, Willow 5 dakikadan kısa bir sürede tamamlıyor’ deyişiyle desteklendi.
Bu başarının temelinde, Google’ın Kuantum Yapay Zekâ ekibinin, Willow’un kübitlerini, sayıları arttıkça, hata oranını üstel olarak azaltacak şekilde birbirine bağlamayı başarmaları yatmakta.
*** prologue / medhal
Magnus Quaestione (big questions, büyük sorular) nedir ve meselenin hakikatiyle mutabık olarak cevaplanabilirler mi? Yapay zekâ (ai) nereye evriliyor? Çevirinin o bildik, o konvansiyonel ve o konservatif tarifine alternatif olarak önerdiğim Kozmik Çeviri ve onun öznesi olduğu Kozmik Çeviri Döngüsü ne anlama geliyor? O dar, o her günkü kullanımıyla ele alındığında çeviri ve çevirmen kavramlarının referans verdiği antiteleri bekleyen gelecek nelere gebe? Türümüz homo sapiens sapiens'in (ai'ın imkân ve kâbiliyetlerini de kattığında bünyesine) transandan (aşkın, müteal) bir antite olan HOMO DEUS'a evrileceği iddiaları gerçekçi mi? Aynı kökten gelen, anlam daireleri müşterek olan (akraba) sıfat ve isimlerin İKĀME kullanımı problem yaratır mı?
İlerleyen satırlarda bu soruları mercek altına alacağım, onların işaret ettiği problematikleri ve problem alanlarını sorgulayacağım.
*** Metnin merkezi mevzuu: Kozmik Çeviri ve Kozmik Çeviri Döngüsü
Çeviri, (sözlüklerdeki konservatif, konvansiyonel tanımlanışına göre) kaynak dildeki bir metnin hedef dilde ifade edilmesidir. Benim bakış açıma göre ise bahse konu edim bundan çok daha fazlasıdır, varoluşun merkezindedir, âdeta bütün iş ve işlemlerin en karmaşığı, en kapsamlısı ve en hayatisidir. Dillendirdiğim bu haliyle 'bütün fiillerin anası ve cümle failliğin babası' olduğunu düşünüyorum çevirinin. ZÜBDE-İ ÂLEM diyorum çeviriye yüklediğim geniş içeriğe ve Kozmik Çeviri diye adlandırıyorum onu. Bir başka metnimde ayrıntılı olarak gerçekleştirdiğim bir argümantasyonu yinelemenin tam sırası sevgili okur: Sürekli devinerek akışın içindeyken, aynı zamanda anda kalmayı başaran, bu niteliğiyle de varoluşun temel fonksiyonlarından ve her şeyin kök nedenlerinden olan Kozmik Çeviri, varlıklar kozmosunun bütün katlarını, seviyelerini, kümelerini, branşlarını birbiriyle konuşturduğu ve her birini yek diğerine dönüştürdüğü için Kozmik Çeviri Döngüsü olarak telif ve teklif ettiğim bir kozmik faaliyetin de failidir, öznesidir, eyleyicisidir.
Yukarıdaki radikal kavramsallaştırmamı ilerleyen satırlarda açımlayacağım, ancak metnimin mimarisi (setaksı) ve semantiği gereği, lâfın tam da burasında, çeviri ediminin genel kabul gören konvansiyonel (dar, muhafazakâr) fonksiyonu içerisinden konuşacağım biraz da. ChatGPT başta olmak üzere büyük dil modeline göre makine öğrenmesi yapan çok sayıda üretken yapay zekâ ajanı var ve kimi sektör profesyonellerine göre bunların bazılarının (sürekli kendilerini geliştirmeleri sonucu) yapay genel zekâ (bir başka deyişle beşeri zekânın önce dengi, ardından da daha fazlası) seviyesine erişmesine de çok az zaman kaldı. Çeviri etkinliği yapay zekâ ajanlarının en başarılı oldukları alanlardan. Kötü çeviriden çok çekmiş olan Türkiye Toplumsal Formasyonu'nun bir ferdi olarak bu durumdan derin bir memnuniyet duyduğumu söylemeliyim.
Üretken yapay zekânın gelişim performansı onun yakın gelecekte şimdikinden daha iyi ve uzak gelecekte de yakın gelecektekinden daha iyi çeviri yapacağını imâ etmekte bize. Bunu okunulan metnin gelişiminde bir örnekle ete kemiğe büründüreceğim. Öncesinde Kozmik Çevirinin faili olduğu Kozmik Çeviri Döngüsünü kabaca teorize etmemde fayda var.
*** 'Nedir Kozmik Çeviri Döngüsü?'
Şudur:
Kozmik Çeviri Döngüsü (döngü >>>özdeştir>>> çevrim, unutulmasın bu) olarak kavramsallaştırdığım bir süreç gerçekleşir ezelden ebede varoluşta (ne denli metafizik bir argümantasyon yaptığımın, nasıl da spekülatif bir önerme serdettiğimin farkında olmadığım sanılmasın). Altını şöyle dolduruyorum bu iddiamın:
i) Fizik ötesinin nicelleştirilebilen unsurları metafiziğin matematiğe tercümesi; ii) ideal matematik nesnelerin kusurlu simulakrası olan maddi varlıklar matematiğin fiziğe tercümesi; iii) maddi varlıkların temel yapı taşları düzeyinde gerçekleşen elektriksel süreçler fiziğin kimyaya tercümesi; iv) cansız moleküllerin canlı protein moleküllerine transforme olmaları kimyanın biyolojiye tercümesi; v) canlı organizasyonların bir 'kendilik', bir 'persona' sahibi olduklarının farkına varması biyolojinin psikolojiye tercümesi; vi) bilinçli varlıkların varoluşun problemlerine türdeşleriyle birlikte çözüm aramaları psikolojinin sosyoloji, iktisat, politik bilimler, tarih gibi sosyal bilimlere tercümesi; vii) yaratılan toplumsal iş bölümüne, gerçekleştirilen kitlesel işbirliğine ve bu süreçte yaratılan kayda değer ortak akla karşın, çözülemeyen problem alanları için verili bilimsel sınırları aşarak spekülatif argümantasyonlara müracaat edilmesi başta sosyoloji olmak üzere beşeri - sosyal - doğal (pozitif?) bilimsel disiplinlerin teolojiye ve metafiziğe tercümesi; viii) fizik ötesinin matematize edilmesine dair gayretler metafiziğin matematiğe tercümesidir.
Görüldüğü üzere Kozmik Çeviri Döngüsü tekamül etti; (i) aşamasında başlayan tercüme / transformasyon / mutasyon süreci (viii) fazında yeniden (i) menziline erişti; bitiş başlangıç oldu ( i >>> viii >>> i), ejderha kuyruğunu ısırdı; bidayet nihayetin bağrından tekrar sadır oldu. Çeviri ediminin varoluşun çeşitli seviyelerini birbirine tahvil eden kozmik döngüsü işte böyle bir haller bütünüdür bana kalırsa.
*** Çeviri ve çevirmenin geleceği hakkında
Çeviri antitesinin gündelik dilde referans verdiği o dar (konservatif, konvansiyonel) anlam dairesi üzerinden konuşmaya devam ediyorum.
Bilişsel psikoloji, sinirbilim, yapay zekâ ve bilgisayar bilimi, dilbilim, zihin felsefesi, epistemoloji, mantık ve matematik gibi temelde formel ve aksiyomatik olan disiplinler, antropoloji, eğitim bilimleri, sosyal psikoloji, bilişsel robotik, davranışsal ekonomi, karar alma ve oyun teorileri gibi disiplinlerin en tartışmalı (isteyen 'muhataralı' diye de okuyabilir) mevzularından olan 'bilebileceklerimizin sınırları sorunsalı' ile, mantığın paradoks bahsinin müşterek alanındaki (tam 25 yıl önce eğitim maksadıyla Kaliforniya'ya gitmeden önce yazdığım) bir metnimi ChatGPT'ye çevirttim, üstelik de 4 farklı stilde olmak kaydıyla. Ortaya çıkan sonuç 'çevirmenlere ihtiyaç kaldı mı?!?' sorusunu sordurttu bana.
Çeviriye konu kaynak metnim şöyle:
Şayet zihnin / aklın / kişiliğin öğrenme, belleğe kaydetme, unutma, ilham, yaratıcılık, demans gibi hallerini mümkün kılan nitelikleri, onları tam olarak anlayabileceğimiz kadar basit olsaydı, akıl / zihin / kişilik tam olarak anlaşılmasını sağlayacak karmaşık düşünce süreçlerini gerçekleştiremez ve anlaşılmaz olurdu. Aksine zihin / akıl / kişilik, mahiyetini anlamamızı engelleyecek kadar karmaşık olsaydı, onu tam olarak anlamamızı sağlayacak karmaşık bilişsel süreçlerin ortaya çıkmasını sağlar ve anlaşılır olurdu. Bir diğer deyişle zihin / akıl / kişilik anlaşılabilirse anlaşılmaz, anlaşılmazsa anlaşılabilirdir. Son dillendirdiğim argümanın 'bir şey neyse o değildir ve ne değilse odur' şeklinde vulgarize edilebilecek olan Russell Pradoksu'nun özel bir hali olduğu mantık ve felsefe disiplinlerinin, bilhassa da paradokslar bahsinin meraklılarınca teslim edilmiştir diye düşünüyorum(1).
Batı Gar Durağı'nda bindiğiniz tramvay, varış noktanız olan, Antalya’nın en yoğun lokasyonlarından, Murat Paşa durağına doğru seyir halinde ve takvim de 27 Haziran 2025’e işaret etmekte. Tramvaydaki istisnasız herkes gibi siz de cep telefonunuza odaklanmışsınız ve e-mail kutunuzu kontrol ediyorsunuz. Birden saatin 14.53 olduğunu fark ediyor ve ‘Hafta içi her gün yaptığım üzere, '14.55 – 15.00 arasında yayımlanan 'Filanca programı' dinlemek üzere 'Falanca Radyo'yu izlemeye alma zamanı!' diyorsunuz. 15.08’de MarkAntalya’nın önünde iniyor ve Işıklar Caddesi’ne doğru yürüyorsunuz. 14.52’de gelecek zamana ait olan Falanca Radyo'yu dinleme fikri, 14.53’de şimdiki zamana ait bir edim, 'Nedir Zaman?' başlıklı Filanca Program'ı takip eden 15.00 haberlerini izlemenizden sonra, X’teki trend topicleri kontrol etmeye başladığınız 15.03’te ise, geçmiş zamana dair bir tecrübe, bir anı halini almıştır. Tecrübelerimizin oluşturduğu sezgimiz, sağduyumuz ve evvelki kuşakların yaşamlarından beslenen (ve atalarımızın hayatta kalmasına destek verdikleri için seçilmiş olan sosyokültürel / gayri maddi unsurların biyokimyasal kodlara dönüştürülerek nöral ağlara işlenen görüngülerinden beslenen) genetik edinimlerimiz sayesinde, geçmişten şimdiye gelen ve oradan da geleceğe doğru ilerleyen bir zaman akışı olduğuna kati surette inanırız.
26 Eylül 2012 tarihli Chiristie's müzayede katalogu. |
![]() |
Gazi Mustafa Kemal Atatürk |
![]() |
Marcelo T. De Alvear |
'Dünyanın aktüel nüfusu nedir?';
'Bunun ne kadarı kadın, ne kadarı erkektir?';
'Bugün / bu yıl kaç kişi doğdu, kaç kişi öldü?' gibi aklınıza gelen gelmeyen saysızı soruya cevap veren çevrimiçi kaynaklar var.
Bunlar içinde tercih ettiğim seçenek, bahse konu niceliklere dair aktüel bilgileri sürekli güncellenen sayaçlar olarak sunan worldometers.info'dur'.
1/ biz...
basit ve derin hakikattir: ölüm/lü/dür kış, zebercet bir ayaz o, ısıran. itirazi şerhi kardelenin - ki, biter uzda: odur yeniden ama doğuşu doğuran, ücret diye ödenen tuzda.
2/ ...zât
karanlık, gece ve kış kahinedir ki, bilir; bilmeden bile bilir onlar. gölgesiyle çünki gelir ışık, mesrur ve şık. uçuruma bakar üçüncü çoğulluğu kuşanan dip, ki dur/uçurum. aslının aksi olmaya yazgılı olandırlar onlar işte bu kendi olmamaklığıdır. 'yukarı var, olduğundan aşağı' diye/bilen yine onlar, onlardır.
ChatGPT: Merhaba dostum! Elbette, her iki ifadenin de Türkçeye çevrilmesi bağlama göre değişebilir ama en iyi ve anlamı koruyan çevirileri şöyle olabilir:
Bu ifade genelde ölümden sonraki hayatı, bilinmeyeni veya fiziksel evrenin ötesini anlatır. En uygun Türkçe çeviriler:
Ulu Öte (şairane/epik bir ton taşır)
Büyük Öte (doğrudan ve anlamı koruyan bir çeviri)
Öte Alem (mistik ve yaygın kullanımda)
Sonraki Diyâr veya Sonraki Âlem (ölüm sonrası bir boyutu çağrıştırır)
Meçhul Ötesi (bilinmeyeni vurgular)
giriş:
İlk edisyonunu 14 Ocak 2021'de paylaştığım ve içeriğini esas olarak çizgi roman ve grafik roman kültürüyle ilgili temaların oluşturduğu, yanı sıra 'ödeşme', ya da Karma olgusu, manga kozmosunda kendilerini ele verdikleri halleriyle Japonya ve Japonlar hakkındaki kimim antiteler, 'isim - cisim diyalektiği' ve 'ad - adlandırılan dikotomisi', çizgi roman dünyasıyla tanışmamın tarihçesi, mangalarla zaman içinde evrilen ilişkim ve koleksiyon, kütüphane ve arşivimin gelişim seyri gibi konulara değinen metnimi, onun meraklısıyla buluştuğu tarihten tam 1.5 yıl sonra, güncelleyerek yeniden ramp ışıklarının altına, entelektüel kozmosun sahnesine terk ediyorum muhterem kârîm.
0 - prologue / medhal / bidayet / introduction
İlerleyen satırlarda ilk olarak manga dünyasıyla kurduğum ilişkinin cemaziyelevvelini(1) mercek altına alacak; akabinde çizgi roman ve grafik roman okuma, bunları arşivleme ve koleksiyonunu yapma davranışlarımın zaman içinde nereye ve nasıl evrildiğini değerlendirecek; bilâhare, ağırlıkla İkigami serisi olmak üzere, çığır açmış mangaların okuduğum bazıları hakkında tespitlerde bulunacağım.
Yanı sıra, çizgi roman ve grafik romanla olan 57 yıllık irtibat ve iltisakımın bende oluşturduğu toplam müktesebatın - konunun meraklısının ilgiyle okuyacağını ve faydalanacağını umduğum / düşündüğüm - bazı unsurlarını da, bu metnin bazen ana gövdesine, kimi zaman da referanslar ve dipnotlar bölümüne yedirmek suretiyle, paylaşacağım. Ve yine bahse konu o referanslar ve dipnotlar kısmında kendisine yer bulacak linkler üzerinden, çizgi roman ve grafik roman kültürüne dair son 10 yılda yazdığım metinlerden on beşini ramp ışıklarının altına, hayat sahnesinin o baş döndürücü hercümercinin içine (bir kez daha) atarak, bu blogun 'Dokuzuncu Sanat'a gönül verenler için bir kaynak text olmasını sağlamaya gayret edeceğim.
Yukarıda işaret ettiğim temaların / olguların yanı sıra, onlarla - şu veya bu şekilde ve şu veya bu düzeyde - organik ya da inorganik artikülasyon içinde olan hususlar da yer buldular, bu metnin uzay-zaman sürekliliğinde, kendilerine. Öte yandan, severek ve keyif alarak yazdığım bütün metinlerde olduğu gibi, bunda da, metnin ne ana temasıyla ve ne de onunla şu veya bu düzeyde irtibatlı olan (burada 'irtibatlı olan' ifadesinin, onu önceleyen '..ne...ne de...' olumsuzlama ekleri yüzünden 'İRTİBATLI OLMAYAN' bağlamına oturduğu kaçmamıştır diye düşünüyorum dikkatlerden) tâlî temalarıyla alâkalı olan ('alâkalı olan' = 'alâkalı olmayan'>>> bir önceki parantez içindeki gerekçe nedeniyle) birçok sürpriz tema ve olgu da yer bulacaklar kendilerine.
'Ahha, müellif yapmış gene ziyaverliğini, ziyaverce yazmış' dedirtmek isterim doğrusu size. İs(m)imden hareketle sıfat kategorisisinde addedilebilecek bir kavramsallaştırmaya müracaat etmişken, 'isim - cisim diyalektiği' ('isim - cisim diyalektiği', 'isim - olgu / varlık / şey diyalektiği' genel ifadesinin bir özel halidir / branşıdır / kipidir) bahsine dair de bir parantez açmanın anlamlı olacağını düşünüyorum, ama gelin onu burada, metnin ana gövdesinde değil, dipnotlar ve referanslar faslında görelim, - ki, bir parantez içi ifadeye en yakışan da (hüzün nasıl ki en çok yakışan ise bize) bu kabil bir ikâmetgâhdır(2).
Ola ki, bu metnin nihayetinde neşvünema bulan dipnotların, yer yer, metnin esas gövdesinden daha enteresan ve (edebi manada) daha lezzetli olduğunu düşünen çıkarsa, on(lar)a vereceğim tepki, şapkamı çıkarıyormuşçasına yapacağım bir jesti bütünleyen reveransla önlerinde eğilirken, 'chapeau' diye ünlemek olacaktır.
Muradım ve maruzatım özetle budur değerli okur; umarım okumanı itmam etiğinde, sen de 'evet, yazar dediğini yapmayı becermiş, amacına erişmiş' dersin. Umarım....
1- Ettiğim mangalara, aslında kendime ettiğimdi
Samimi bir itirafta bulunacağım: Ne yazık ki uzun süre ön yargı ile yaklaştım mangalara. Okumadığım gibi bu türü, onlara dair yapılan çalışmalara ve tartışmalara da olabildiğince uzak durmayı, bigâne kalmayı tercih ettim onca yıl boyunca. 'Niye?!?' diye hesaba çektiğinizde beni, cevabım, 'onları çocuksu bulduğum; kimi panellerini (resimli romanın çizgi roman halinde, ya da, grafik romanın tarih öncesinde, buna 'kare' diyorduk, öyle değil mi?) domine eden kahramanlarının içine düştükleri şaşkınlık / çaresizlik / korku / dehşet / hayret / sevinç / coşku gibi çeşitli insanlık hallerini / duygu durumlarını temsilen yapılmış kocaman açılmış ağızlarla, yüzün büyük bir kısmını kaplayan devasa gözlerin alâmet-i farikası olduğu grafik tarzları bana antipatik geldiği için' diyebilirim. Şimdi düşünüyorum da, bundan başka - dişe dokunur, elle tutulur - bir itirazi şerhim gelmiyor aklıma. 'Sadece bu yüzden mi koskoca bir dünyaya kapattın kendini onca zaman?!?' diye üstelendiğinde ise cevabım kısa ve nettir: 'Maalesef evet!...'
Dedim ya, ön yargılıydım ve böylesi bir psikolojik bagaja sahip olmanın da öyle sağlam gerekçeleri, mantıklı nedenleri, haklı arka plânları ol(a)maz zaten. Benim manga alemine ördüğüm duvar da, az önce tarife çalıştığıma benzeyen, son derece de sudan sebepler üzerine temellendirilmiş eften püften hipotezlerle, (bütün ön yargıların vaz geçilemezlerinden olan) gövdesi sislerle çevrilmiş, konturları flû ve belli belirsiz olan duygu durumlarının üzerine inşâ edilmişti. Aslında haksızlık ettiğim mangalar değildi, bizatihi kendimdi. Koskoca bir kültür dairesinin fenomenlerine yabancılaştırarak bilincimi, esasen kültürel müktesebatımı kısırlaştırıyor, insanlık - dünya - varoluş hallerinin güçlü bir yorumundan idrakımı mahrum bırakıyordum. Özetle, bu bölümün başlığında dillendirdiğim üzere: 'ettiğim mangalara aslında, kendime ettiğimdi!'(3).