Ayşe Arman'a özendim, kendime dair yazdım; ya da, 'tomalara göğüs geren, işte benim Zeki Müren'


ayşe arman ile ilgili görsel sonucu


0 - Medhal: 
Canlarım, işte ben buyum: bir mevzudan girer, bambaşka olan bir diğerinden çıkarım; bir alemde gezerken, paralel ve alâkasız olan diğer bir alternatif evrene kaçıveririm. Sağ vuracak gibi yaptığını görüp de 'tamam, şaşırtmaca veriyor, aslında soluyla vuracak' diyerek vaziyet aldığında, inadına sağ vurarak yine yanıltan ve illâ da şaşırtan var ya, işte ben O'yum.
1 - Gönlümden geçen ne idi, gerçekleşen ne oldu?

Dürüst olmak gerekirse, aslında lâkırdıya 'Ziyaver Şencan iftiharla takdim eder!' diyerek girmenin gönlümde yatan arslan olduğunu itirafa mecburum. Lâkin, bu kabil bir takdimin 'bu yazar müsveddesi had safhada ego-centrique bir uzay-zaman sürekliliğinde konumlanmış olmalı' şeklindeki bir algıyı dominant kılması ihtimalinin göz ardı edilemeyecek kadar yüksek olduğu zehabından hareketle, vazgeçiverdim bu devam yolundan(1).
Aman bi yanlış anlama olmasın lütfen: bu blog insanımızı seviyo, Ayşe Armanımızı seviyo, İnci Sözlüğümüzü seviyo, mütahitimizi seviyo; bu blog zaten her kesi çok seviyo.

Öyle ya, şayet bahse konu o giriş cümlesini kullanmış olsa idim, bu durumda o ifadeye muhatap olan okur (mezkûr takdimin kuşandığı cari kip yüzünden) onun müellifinin 'illâ da BEN, her zaman BEN, her yerde BEN, mutlaka ve daima BEN BEN BEN!!!' kıvamındaki bir varlık kümesinde mevcud-u vücut bulmuş bir hodgâm olduğuna hükmetmez miydi?!?

İşte bu sebepledir ki, yukarıdaki gibi değil de, aşağıdaki gibi giriyorum söze efendim:

Muhterem kârim, şu hakir müellifiniz, şu 'ferd-i hakir-i fakir-i pür taksir-i taliban-ı hakikat'ınız, şu hadim-ül kütüp'ünüz, şu Ziyaver Şencan nam blogger'ınız fevkalâdenin de fevkinde iki yüzlü ve çifte standartlı ve de ilkesiz ve dahi bel kemiksiz yaşayan birisidir maa-tessüf!!! Kendisi, çevrecilik bahsinde mangalda kül bırakmaz, her kesilen ağaca, her koparılan ota, her değerlendirilmeyen boka mersiyeler yakar, acı acı göz yaşları döker; lâkin, çevrenin talan edilmesiyle 'yaratılan' arsalara yapılmış sitelerden, rezidanslardan faydalanmayı da ihmal etmez ne yazık ki!?!

2 - Bu siteler ve bu rezidanslar bir zamanlar hep dutluktu

İşte özü ile sözü, içi ile dışı, yapıp ettiğiyle söylediği arasında uçurumlar olan şu tutarsız mı tutarsız muharrir ve müellifinizin, halihazırda kullandığı, çoğu lebiderya olan daire ve rezidansların parçası oldukları modern sitelerden bazıları şunlardır: http://ziyaversencan.blogspot.com.tr/2014/05/ikamet-ettigim-site-ve-rezidanslarn.html

3 - Bir site sahibiyle nedense anlaşamadık!

Şu ya da bu yüzden tecelli etmişliği bahsi diğer olduğundan, burada ayrıntısına girmeyeceğim bir sebep dolayısıyla, 'Uludağ Sitesi'nin sahipleri, bırakınız rezidans daireyi, şöyle en mütevazısından bir '1 + 1'i bile çok gördüler ne yazık ki bu satırların sahibine! Bu yüzden de orası, ikametgâhlarımın olduğu sitelerden değildir haliyle. 

Öte yandan, mezkûr siteyle ilişkilerimizi en alt seviye'nin de altına çekme kararı aldığımızı da, muhabbetin geldiği bu aşamada, paylaşmayı hem faideli ve hem de zaruri bulmaktayım efendim. Uluslararası politikadan azıcık anlayanlarla, hariciye lisanına ve diplomatik jargona zerre miskal mertebesinde bile vakıf olan hemen herkes bilir ki, bu, 'Uludağ Sitesi' ile 'Ziyaver Şencan'ın (metnin devamında 'taraflar' şeklinde anılacaklardır) birbirleri nezdinde kavas düzeyinde bile temsil edilmedikleri anlamına gelmektedir. 'Taraflar'  aralarındaki cari münasebet, BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon'un sekreteri Seqre Teary üzerinden gerçekleştirilmektedir.

4 - İnciciler, sitelerinin fıtratıyla müsemma mı davrandı?

Eş dost, 'hocam, senin entrilerine 'İnci Sitesi'nde ağır küfür var!' diye uyarınca, bir telaş kontrol ediverdim. Yooo, bırakın ağır küfrü, bana müteveccih en hafifinden bile bir hakaret ve terbiyesizlik yoktu sitede. Bu uyarıyı yapanlardan birisi 'silmiş olabilirler' dedi. Bu ihtimal de bana makul ve hakikatle mutabık gelmedi doğrusu.

Öyle ya, orada herkese küfür ediliyor, bu bakımdan, bana da edilmesi son derecede normaldir. Şayet şu an küfür yoksa, bu şu ana değin edilmemiş olduğu anlamına gelir. Zirâ, etmişlerse niye silsinler ki? Bahse konu sitede öyle önemli kişi ve kurumlara edilmiş o kadar çok ve galiz küfür var ki! Bir diğer deyişle, küfür o sitenin kimyasına, kumaşına, dokusuna, genetiğine, fıtratına, tabiatına, naturasına uyan bir reaksiyondur. Öte yandan, hangi konuları ve ne tür temaları ele aldığım ve bunları da nasıl bir üslûpla yazdığım düşünüldüğünde, benim payıma, öyle böyle değil, oldukça ağır dozda olan küfrün ve hakaretin düşmüş olmasını ne şaşırtıcı ve ne de yadırgatıcı bulurdum doğrusu.

Dediğim gibi, an itibarıyla bana yönelik bir hakaret olmadığına göre, incicilerin zaten çok az olan entrylerimi henüz görmediklerini, gördülerse de okumadıklarını, okudularsa da, onların çince olduğunu sandıklarından, küfür haklarını mahfuz tutarak, beni pas geçtiklerini düşünmekteyim.

5 - Dutluklara ve bağlara, bahçelere ve bostanlara ne oldu?

Evet, bu metnin ana başlığıyla, hemen yukarıdaki ara başlıkta kendisine alan açmış olan o aktüel soruya azıcık eğilmenin zamanı geldi de geçiyor bile muhterem kârim. İstanbul'un ve Türkiye'nin ve dünyanın bütün izanlı, insaflı, vicdanlı ve hadli insanlarının yüreciğini, aklını, fikrini kemiren kaygıyla örtüşmektedir bahis konusu sual: 'dutluklara ve bağlara, bahçelere ve bostanlara ne oldu?'. Ne olacak, 'dağlara ve ovalara, nehirlere ve göllere, sahillere ve denizlere, ormanlara ve tarlalara ne olduysa onlara da ondan oldu; bina oldu, yol oldu, santral oldu, hava limanı oldu, beton oldu, çelik oldu, plastik oldu, alüminyum oldu, bakır oldu!'. Bütün Türkiye'ye ne olduysa İstanbul'a da o oldu; yaptıklarımızın altında İstanbul yok oldu, ettiklerimiz yüzünden Türkiye yok oldu!

6 - İtinayla uçulur ve de ilâveten de sosyal içerikli mesaj verilir

Görüldüğü üzere, (pokerdeki 'beş benzemez', yeme içme alemindeki 'fusion cuisine', ve de Beyoğlu Atlas Pasajı'ndan beslenen uçuk kaçık anarşist modacı kreasyonu halt etmiş) konuları hiç umulmadık ve beklenmedik şekilde, fevkalâde alâkasız görünen diğer konularla birleştiriveririm; bununla da yetinmem, üstüne üstlük bir de sosyal sorumluluk kıvamında algınacak mesajlar ekleyiveririm. Zirâ, 'Tomalara göğüs geren, işte benim Zeki Müren'; ya da, 'ben buyum be canlarım!'. 

7 - Yedi güzel sayıdır

Ha, bu arada unutmadan ekliyeyim; Taraflar'ın, BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon'un sekreteri Seqre Teary'nin sağladığı 'Back Door Policy' kanalları üzerinden sürdürdükleri müzakerenin sonuçlanmak üzere olduğuna dair haberler dolaşmakta kulislerde. Bu, bu satırların hakir ve fakir ve ama vakur muharrir ve müellifinin, çok kısa bir zaman içerisinde (bahse konu o tartışmalarda varılacak mutabakat çerçevesinde olmak kaydıyla), Uludağ Sitesi'nin kendisine sağlayacağı bir ikematgâhı kullanmaya başlayacağı anlamına gelmektedir. Ve tabii ki 7 (yedi) de güzel bir sayıdır.

- Hitam-ül kelâm ya da epilogue:

Dediğim gibi muhterem kârim; ezcümle buyum ben.

hamiş:
(1): Haklısınız muhterem kârim: lâfı uzatmayı, muhabbeti kıllamayı, sohbeti dallamayı, ifade-i meram'ı çetrefilleştirmeyi ve konudan konuya uçmayı pek çok sever ve de sık sık da yaparım ben efendim.
Ziyaver Şencan
Bakmayın siz o kadar çok sitesi, rezidansı falan olduğuna; yukarıdaki resminden de rahatlıkla anlaşılacağı üzere, bu satırların müellifi, aslında fevkalâde dervişane yaşayan bir kalendiridir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder