Osman Hamdi Bey mi, Müşir Arif Mehmed Paşa mı; Batılı Figüratif Türk Resminin kurucusu kimdir? - 1


Arif Paşa'nın 'Mecmu'a-i Tesavir-i Osmaniye' adlı eserinin 2. tablosu. Tahtta oturan, başta 'Vak'a-ı Hayriye' olmak üzere, Paşa'nın hayatını tayin eden,  bir çok önemli olaya imza atan Sultan II. Mahmut'tur. 
Türk resim tarihinde hakiki bir muamma: Müşir Arif Mehmed Paşa[i]

1 - Osman Hamdi Bey surunda bir gedik açmak, ya da, Türk resim tarihinin doğru sanılan bir yanlışını tashih teşebbüsü, veyahut ta, ‘Batılı figüratif Türk resmi[ii]’nin kurucusu gerçekten de Osman Hamdi bey midir?

Türkiye entelijansiyasının ‘uç beyleri’, özelde de resim kamuoyumuzun kanaat önderleri, kabaca 100 yılı bulan bir teorik temellendirme (Osmanlı/Türk resim eleştirisi ve Türk resim tarihi yazıcılığı) süreci boyunca ‘Batılı anlamdaki Türk resim sanatı’nın kurucu figürleri / babaları olarak Şeker Ahmet Paşa (1841 – 1907), Osman Hamdi Bey (1842 – 1910) ve Süleyman Seyyid’i (1842 – 1913) takdim etmişlerdir. 

Mercek altına aldığımız önemli meseleyi hafifletmeyeceğini, yanı sıra da; okurun muhayyelesinde, burada ele alınacak problematiği daha kuşatıcı algılamasına hizmet edeceğini umarak, bu üç ressama, 'Batılı Türk resim sanatının Üç Silahşörleri' demek cür'etini göstererek devam ediyoruz.

Bu üç öncü içinde Osman Hamdi Bey’in farklı bir konumu ve ağırlığı vardır. O, bu üçlü yapı içinde aynı zamanda ‘Batılı anlamdaki figüratif Türk resmi’nin ‘ilk aktörü’ olarak da sunulmaktadır bizlere.
Okumakta olduğunuz çalışma, söz konusu yerleşik hükmü besleyen kanaat ve malûmatın sorgulanmasına ve akabinde de, Müşir Arif Mehmed Paşa’nın (1808 – 1865)[iii] ‘modern / Batılı Figüratif Türk resmi’ bakımından ifade ettiği değeri ve mevkii anlamlandırmaya ve teslim etmeye yönelik bir arzu ve gayretin neticesidir.

2 - Modern/Batılı Türk resminin kökeni: Osmanlı zabitlerinin tasvir ve suretle imtihanı

Menşei 2. Mahmut’un cülûsu olarak tarihlenebilecek olan modern Türk resmi, geleneksel resmimizin (minyatür / nakış) içinde mayalanıp Batılı norm ve anlayışlara göre kendisini yeniden inşa ettiği ilk 50 yılında (1808 – 1860), esas olarak önce peyzaj, ardından da natürmort mecralarında hayat bulmuştur. 

19. asrın, tamamı asker kökenli olan ressamlarından Beşiktaşlı Tevfik, Giritli Hüseyin, Mirliva Osman Nuri, Servili Ahmet Emin, Karagümrüklü Hüseyin, Piyade Kaymakamı Ahmet Şekûr, Üsküdarlı Osman Bedri ve Ahmet Bedri (Bedri Kulları) saray, köşk, okullar, diğer bazı resmi daireler ve kimi sivil konutlara yaptıkları peyzajlarıyla günümüze isimlerini taşımaya muvaffak olmuş sanatçılardandır. 

Bu manzara haliyle ‘Asker ressamlar (Osman Hamdi Bey’e kadar geçen ilk 50 yılda) figüratif resme yönelmemişlerdir[iv]’ argümanını besleyen bir mahiyettedir. ‘Mahmut (kastedilen Sultan II. Mahmut’tur) erken gelmiş bir Mustafa Kemal, Mustafa Kemal ise gecikmiş bir Mahmut’tur[v]’ iddiasını meşru kılacak denli radikal faaliyetlere / devrimlere imza atan 2. Mahmut’un (reformlara karşı çıkan muhafazakâr kesimin ifadesiyle Gâvur Padişah’ın), gerek tebasından olan ve gerekse de Avrupalı ressamlara yaptırdığı yağlıboya portrelerini okullara ve resmi dairelere astırması; bir taraftan O’nun resme verdiği öneme nisbet eden sayısız örnekten sadece birisi olarak sivrilirken, öte yandan da, yukarıda dillendirdiğimiz ve söz konusu dönemin resim iklimini özetleyen ana konturlardan olan ‘resim = peyzaj‘ ana kabulünü bozan bir kırılma noktası olarak vücut bulmaktadır.

Şimdi gelin ‘Batılı figüratif Türk resmi’ olgusunu mercek altına alalım. Bunu yaparken de, önce itirazımızın söz konusu olmadığı, bu satırlarının yazarı açısından da ‘gerçeklikle mutabık’ olarak tavsif edilen bazı ‘beylik iddialar’ın (bunları eleştirel bir tonlama ile dillendirmekten vazgeçmeden) üzerinden gideceğiz. 

Türk resim / sanat tarihi literatürünün ‘Batılı Türk resmi’nin kabaca ilk asrını (19. yy) değerlendiren kısmının söz konusu ‘beylik / bilindik / konuya taraf herkesçe dillendirilen’ argümanları şunlardır: 

Türk resmi, ilk ciddi modernleşme hamlelerinin yaşandığı 18. yy boyunca esas olarak geleneksel mecrasında seyretmiş, bir diğer deyişle minyatür (nakış resim) 19. asra değin plastik sanatların resim disiplinine damgasını vurmuştur. 19. asırla birlikte (oldukça karmaşık bir dizi iç ve dış faktör ve dinamiğin sonucunda), minyatürün yanında boy veren Batılı manadaki Türk resminin de kendisine süratle alan açmaya başladığını görürüz. 

Dönemin eserlerine bakıldığında, resmimizin bu sırada bir taraftan kadim şarka, bize / kendimize özgü otantik / klasik / yerli anlayış, muhteva, üslûp ve formdan beslendiği; diğer taraftan da Batılı resim geleneğinden gelen etkilere yaşam alanlarını açtığı, süreç içinde ise mevcudiyetinin genetik kodlarını tedricen Batılı değerlerle değiştirdiği olguları kendisini ele verecektir.

Bu periyodun en bildik, en favori resim mecraları, söz konusu resimlerin süsledikleri kitaplar ile bina içleridir (interieur). Bir diğer ifadeyle, erken dönem (19. asrın ilk 60 yılı) ‘modern Türk resmi’ daha henüz şövale ve tuval kullanmaya geçmemişti. 

Resmimizin gelişim seyrini doğru anlamlandırmak için ‘filmi’ biraz başa sarmakta fayda var. Batılı anlayıştaki ilk resim öğretimi 1793’de 3. Selim tarafından (Nizam-ı Cedit ocağıyla aynı sene) kurulan Mühendishane-i Berri-î Hümayûn’ (Topçu Okulu)’da ve ardından da 2. Mahmut tarafından 1831’de hizmete açılan Mühendishane-i Bahri-i Hümayun ile yine O’nun 1834[vi]’de açtığı Mekteb-i Fünun-u Harbiyye (Mekteb-i Ulûm-u Harbiye-i Şahane)’de verilmeye başlanmış; müteakiben, bunlara öğrenci yetiştiren askeri rüştiye ve idadilerde de resim, eğitim müfredatına dahil edilmişti. 

Söz konusu okulların değişik alanlarda en yetenekli olan talebelerinin devlet tarafından Avrupa’ya tahsile gönderilmesi faaliyeti işte tam da bu sırada gündeme gelmişti.

Fen ve sosyal bilimlerin çeşitli disiplinlerinde eğitim almak için Avrupa’ya giden Osmanlı talebeleri, yurt dışına gönderilişleri tamamıyla sanat dışı nedenlerden olsa da, içine girdikleri canlı entelektüel ortamdan ve sanat ikliminden haliyle etkileniyor ve plastik sanatlarla ve özellikle de resimle şu ya da bu düzeyde ilgileniyorlardı. Bütün bu manzaraya bakıldığında, Türkiye’de Batılı resmin Osmanlı ordusuna zabit yetiştiren askeri okul talebelerinin faaliyeti olarak ortaya çıkmış olmasının kaçınılmaz olduğu görülmektedir. 

Bu bahsin başlangıcında saydığımız (19. asrın ilk yarısında eserlerini vermiş olan) bir dizi sanatçının en az bir resimle sanat anlayış ve yeteneklerini bizlere kadar taşımayı başarmış olduğu; öte yandan, bunların gerek hayatlarına, gerek resim kariyerlerine ve gerekse de retrospektiflerine dair doyurucu malûmata ve malzemeye sahip olmadığımız keyfiyeti, resim tarihimizin hem önemli ve hem de can sıkıcı bir realitesidir.

Bütün bu toplam içerisinde ‘ilk asker ressamlar’ denildiğinde zikredilmesi gereken isimler ise (Ferik) İbrahim (Paşa) (1815 – 1889), (Ferik) Tevfik (Paşa) (1819 – 1866) ve Hüsnü Yusuf (1817 - 1861)’tur. Aynı zamanda 2. Mahmut’un iradesiyle Avrupa’ya eğitime gönderilen ilk Osmanlı talebeleri arasında yer alan bu üçlüden İbrahim (Mir’at-ı Mühendishane kayıtları ve ‘Elvah-ı Nakşiye koleksiyonu’na göre) Batılı manada resim yapan, yağlıboya ‘pentür’ üreten ilk Türk ressamıdır. 

Geleneksel Türk / Osmanlı resmi (minyatür) Vak’a-i Hayriyye’den sonra sosyal yaşamımızın ve plastik sanatlar faaliyetimizin giderek daha önemsiz bir unsuru olmak derekesine düşmüş; bunu takip eden Abdülmecit (1839 – 1861) döneminde bu süreç hızlanmış ve nihayet Abdülaziz (1861 – 1876) zamanında ise, minyatürün terk ettiği bütün hayat sahaları, sür’atle ve arsızca büyüyen, genişleyen ve varlık küremizin bütün dokularına viral bir şekilde nüfûz etmeyi beceren Batılı resmin temsil ve numuneleriyle doldurulmuştur.

Artık, ‘Batılı Türk resmi’nin ‘üç silahşorunu doğuracak ve ‘doğurtacak’ bütün sosyal, psikolojik, politik, ekonomik, kültürel, ideolojik, estetik ve etik faktörler ile bunların bileşenleri olduğu o ‘umumi iklim’ (zamanın ruhu / zeitgeist) olgunlaşmıştır[vii]

İşte, böylesi bir ortamda ortaya çıkmaları gayet tabii olan ve modern resmimizin ‘3 kurucu babası’ndan addedilen Şeker Ahmet Paşa[viii] ve Süleyman Seyyit Efendi, esas olarak peyzaj ve natürmort ressamı olarak sivrilmişlerdir. Öte yandan, ‘3. kurucu baba’ olarak temayüz eden Osman Hamdi Bey ise; oryantalist bir hayalhanesi (imagination, muhayyele, imgelem) ve tasavvur gücü (mutasavvere, akletme, considered) ile, bunların biçimlendirdiği bir bakış açısından beslenen ve temelde Batılı bir algılama biçiminin merceğinden süzülerek / kırılarak kurulmuş olan ve sonuç itibarıyla da, muhatabının fethetme arzusuna / güdüsüne ve merakına seslenen egzotik unsurlarla bezenmiş tabloların müellifidir. O, kendisini karakterize eden bu tayin edici ve kuşatıcı nitelikleriyle, figüratif Batılı resmimizin kurucu aktörü olarak kabul edilmektedir.

Bu satırların yazarı, okurundan; Türk resim tarihine dair serdedilen çok sayıda (o bildik, alışıldık, konservatif) argümanı eleştirel bir yaklaşımla ele almasını talep ederken, en çok da bu son hükmün şüpheyle karşılanması gerektiğinin altını çizmektedir. Ve yine, bu metnin müellifi, mezkûr fikri mevzilenişinin; Arif Paşa’nın, Batılı Figüratif resmimizin bilinen ilk öncüsü olduğu iddiasının ‘masaya konması'nı zaruri görenleri haklı çıkarmaya yeterli maddi delile sahip olduğumuz şeklindeki bir kanaatten (yoksa inanç mı denmeliydi?) beslendiğine vurgu yapar. 

Bu yüzden de, ilerleyen satırlarımızda, söz konusu genel kabulle, yani, Osman Hamdi Bey’in bahse konu plastik sanat sahasının kurucu babası olduğu’ iddiasıyla ve bunu besleyen argümanlar manzumesiyle hesaplaşılmaya çalışılacaktır

3 - Arif Paşa ‘Batılı Figüratif Türk resmi’nin kurucu aktörü olabilir mi?

Yukarıda dillendirdiğimiz hesaplaşmaya girebilmenin ve ‘Arif Paşa modern figürlü resmimizin bilinen ilk aktörü, daha doğru bir ifadeyle, kurucu babası olabilir mi?’ sorusuna olabildiğince hakikatle mutabık bir cevap verebilmenin, Paşa’nın dönemine dair kapsamlı bir ‘arkeoloji’ faaliyeti yürütmekle mümkün olacağı aşikârdır. 

Bu arkeolojik çalışma, söz konusu dönemin hem maddi koşullarına ve hem de zihniyet âlemine dair olmak durumundadır. Öncelikle şunu belirtelim: Arif Paşa, 19. asrın ilk yarısında icra-ı sanat eyleyen ressamlar kuşağının, bir bakış açısına göre en şanslısıdır. Zira, muasırı olan ressamlardan sadece Arif Paşa’nınkiler, bir kitabın, (müteakip satırlarımızda ayrıntılı olarak tanıtacağımız) ‘Mecmua-ı Tesavir-i Osmaniyye’nin levhaları[ix] halinde de olsa, günümüze değin gelebilmiştir.

Öte yandan, Arif Paşa, bir başka açıdan bakıldığında da, son derece şanssız bir sanatçıdır. Zira, bize intikal eden eserleri göz önünde bulundurulduğunda, Batılı manadaki Türk resim sanatının, özellikle de figüratif resim bahsinin öncüsü olarak anılması gerekirken, ne yazık ki Arif Paşa’nın bu noktada esamesi dahi okunmamaktadır. Onun hatırası ve eserleri, büyük ve zalim bir nisyan (unutulmuşluk) perdesiyle örtülmüş olarak kültür âlemimizin müşterek şuur altının karanlık dehlizlerine gömülmüştür âdeta. 

Yukarıda değinildiği üzere, Paşa’dan neredeyse 2 kuşak sonra dünyaya gelen ve bizim de bu çalışmanın yukarıdaki pasajlarında kendilerine ‘Batılı modern Türk resminin 3 silahşörleri' dediğimiz eşhas, söz konusu plastik sanatlar dairesinin kurucu figürü olarak bilinmekte ve anılmaktadır.

Arif Paşa’nın ismi ve eserleri etrafında örülmüş olan nisyan duvarlarını yıkmak; hiç kuşkusuz, Şeker Ahmet Paşa’nın natürmort ve peyzaj resmimize ve Süleyman Seyit’in de natürmort geleneğimize cari katkılarına bir itiraz olarak algılanmayacaktır. 

Keza, Arif Paşa’nın figürlü modern resmimizin kurucu babası olduğunu dillendirmek de, Osman Hamdi Bey’in inanılmaz zenginlikteki bir teferruatlar (elbise, kumaş, takı, her çeşit gündelik obje, silâh, çini, hat, iç mekân detayı, dış mekân unsuru, peyzaj ve natürmort öğesi, bitki, başta at olmak üzere muhtelif hayvanat vb.) koleksiyonunu, resim geleneğimizde daha önce misli görülmemiş bir ustalıkla pentürünün kâh fonu ve kâh aktörü kıldığı ve bütün bunların üzerine de bol figürasyonlu kompozisyonlarını maharetle yerleştirdiği realitesine zarar vermemektedir.

Öte yandan, bu bahiste anılan 4 ressamın retrospektifini oluşturan resimlerinin / asarının gerek içeriklerine ve gerekse de bu içeriğin espasa yerleştirilmesini mümkün kılan üslûp özelliklerine bakıldığında, bunların; form, kompozisyon, renk tercihi ve tatbiki, modelden çalışmak, natüralizm, karanlıktan aydınlığa doğru perde perde, derece derece gelişerek yayılan ışık – gölge entervalini kullanmak ve perspektif kaidelerinin sağladığı derinlik hissi sayesinde 3 boyutlu bir algı yaratarak minyatürün (ve Rönesans öncesinin derinliksiz, pre-modern Batı resmi/gravürü örneklerinin) 2 boyutlu âleminin terk edilmesine imkân tanımak gibi hususlarda çağdaşları olan Batılı birçok sanatçıyı aratmayacak bir şekilde başarılı olabildikleri görülmektedir. 

Bu saptamalardan sonra şu lâkırdının tam zamanıdır: ‘Arif Paşa’yı figürlü modern resim tarihimizde hak ettiği mevkie yerleştirme’ gayretinin arka plânını oluşturacak olan meşru ve makul argümanlara erişmek, ancak O’nun hayatını ve eserlerini yakın plâna almakla mümkündür.  

‘Osman Hamdi Bey Efsanesi’nde; bir diğer deyişle, onun etrafında (neredeyse bir asra mütecaviz bir müddette) oluşturulmuş, sarsılması hakikaten zor ve muhkem olan o 'kalenin surlarında bir gedik açmak’ olarak nitelenebilecek çalışmamızın ilk kısmı bu suretle tamamlandı.

Devam edecek.....


[i] Bu araştırma, Atlas Tarih Dergisi’nin yayın yönetmeni değerli dostum Kansu Şarman’ın talebi üzerine yazılmış; ancak, onun tarafından fazla uzun ve akademik bulunduğu için, bahse konu mecrada yayınlanamamıştır.
[ii] Bu tabirden muradımız sadece pentür, yani boya, özellikle de yağlı boya ile (tuval, duralit, kâğıt, porselen, toprak vb) çeşitli vasatlara / zeminlere  yapılan resim değildir. Kavram burada; karakalem, füzen, suluboya, guvaş, yağlıboya ve / veya karışık teknik gibi bütün imkânları, tarzları, mecraları ve teknikleri kullanarak yapılan her türlü resmi içeren en kapsayıcı muhtevasıyla kullanılmıştır.
[iii] Arif Paşa çeşitli kayıtlarda Müşir (mareşal) Arif Paşa, Arif Mehmet Paşa, Müşir Arif Mehmet Paşa, Arif Ahmed Paşa ve Ahmed Arifî Paşa olarak da anılmaktadır. Bunlardan ‘Ahmed ve Ahmedî’ isimlerini içeren son ikisinin, Osmanlı İmparatorluğunun 19. asrında iz bırakan farklı kişilere ait kayıtların Arif Paşa’nın biyografisine sehven dahil edilmesiyle ortaya çıkan yanlış kayıtlar olduğu kanaatindeyiz.
[iv] Ankara Resim ve Heykel Müzesinde sergilenen ve Ahmet Bedri’nin ’Bedri Kullar’ı şeklinde imzaladığı ‘Alman Çeşmesi’ tablosu figüratif olması hasebiyle bu yargıya ters düşen bir numunedir.
[v]Yalçın Küçük,  Aydın üzerine tezler, birinci kitap.
[vi] Bazı kayıtlarda 1835 olarak geçmektedir. Bu çalışmada söz konusu edilen diğer birçok tarih gibi, bu tarihin de, milâdî takvimdeki kesin karşılığının bulunmasında ciddi problemler vardır. Geleneksel tarih yazıcılığımızın ay ve gün detayına bazı kayıtlarda yer vermemesi; bazı durumlarda da, otantik kaynaktaki tarihin esasının/bazının (Hicri, Rûmî, Kamerî vb), onu günümüz Türkçesine çevirenin özensizliği yüzünden ıskalanması;  bunların milâdi takvime çevrilmesinde, buradakine benzeyen gri alanlar / belirsizlikler yaratmaktadır.
[vii] Resim tarihi yazıcılığımızın yazımıza en kaba hatlarıyla aldığımız tespitlerinden buraya değin olanlara katılıyoruz; lâkin, bundan sonra aktaracaklarımızla ciddi meselemiz var ve zaten bu çalışma da esas olarak bu itirazı dillendirme ihtiyacından kaynaklanmaktadır.
[viii] Kayıt ve kaynakların ezici çoğunluğuna göre İstanbul’daki ilk kişisel resim sergisi, asıl adı Ahmet Ali olan (Şeker) Ahmet Ali (Paşa) tarafından, hocası olduğu Sultanahmet Sanayi Mektebinde, 1872’de açılmıştır. İstanbul’da ilk karma sergi, yine Ahmet Paşa tarafından, 1873’de Darülfünun’da açılmış, bazıları yabancı sanatçılara ve büyük kısmı da Osmanlı tebâsındaki azınlık mensuplarına ait olmak üzere, külliyetli miktarda resim sergilenmişti. Öte taraftan, başka bir kaynağa göre ise, ilk resim sergisi, Ahmet Paşa’dan çok önce, 1840’lerin 2. yarısında Harbiye-i Şahane bünyesinde açılmıştır. Abdülaziz tarafından 1862’de resim tahsili için gönderildiği Paris’te, Güzel Sanatlar Akademisine devam eden Ahmet Ali, eğitimi sırasında önemli bazı sergilere katılmıştır. Bunların en belli başlılar, Paris Uluslararası Fuarı (1867) ve meşhur Salon sergileridir(1869, 1870). Şeker Ahmet, bu vasfıyla da Türk resim tarihinde bir ilki gerçekleştirmiştir.
[ix] Suluboya ile renklendirilmiş 16 taşbaskı tablo (80 tanesi farklı tip ve karaktere karşılık gelmek üzere) 130 civarında figürü ihtiva etmektedir. Kitabın başında yer alan s – b, taşbaskı Arif Paşa tablosu ile birlikte, söz konusu eserin içerdiği resimlerin sayısı 17 olmaktadır.

Üç bölüm halinde yayınlanacak olan bu çalışmanın referanslar listesi, her bölümün sonunda paylaşılacaktır.

Faydalanılan kaynaklar:
1-Les Anciens Costumes de L’Empire Ottaman, Depuis L'Origine De La Monarchie Jusqu'a La Reforme Du Sultan Mahmoud; Recueillis par S. Ex.le Mushir Arif Pasha, Imprime en couleur par Lemercier, rue de Seine 57 Paris;
2-Osmanlı İmparatorluğunda makamlar ve kıyâfetler / Mecmu’a-i Tesavir-i Osmaniyye, Gül Basım Yayın AŞ, 1999; Elbicei Atika Musee des Anciens Costumes Turcs de Constantinople, Jean Brindesi Giovanni, Lemercier, Paris, 1856;
3-Osmanlı Milli Kıyafetleri, Bilâl Gökçeyurt – Öğ. Yzb. Hasan H. Yıldız, Askeri Müze ve Kültür Sitesi yayını, 2008;
4-Başlangıcından Cumhuriyet dönemine kadar Türklerde resim, Seyfi Başkan, Atatürk Kültür Merkezi yayını, 2009;
5-A History of Turkish Painting, Günseli Renda – Turan Erol – Adnan Turani – Kaya Özsezgin – Mustafa Aslıer, ‘Painting in Turkey in nineteenth and early twentieth century’ bahsi, Turan Erol, sayfa 35 – 43, Satibat Yayınları, 2004;
6-Die Geschichte der Türkischen Malerei, Günseli Renda – Turan Erol – Adnan Turani – Kaya Özsezgin – Mustafa Aslıer, ‘Türkisch malerie im 19. und frûhen 20. jahrhundert’ bahsi, Turan Erol, sayfa 87 – 117, PALASAR SA, 1989;
7-Sanat Ansiklopedisi, cilt 4, Celâl Esat Arseven. MEB yayını, 1952. ‘Türk sanatı, Osmanlılarda resim’ maddesi, sayfa 2115 – 2118;
8-İslâm Sanatı Tarihi, Prof. Suut Kemal Yetkin, AÜİF Türk ve İslâm Sanatları Tarihi Enstitüsü yayını, 1954, ‘Minyatür’ bahsi, sayfa 308 – 315;
9-Türk müzeciliğine bir bakış, Prof. Remzi Oğuz Arık, TC Milli Eğitim Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü yayını, 1953;
10-Türkiye Müzeleri, Mehmet Öncer, Türkiye İş Bankası yayını, 1977, sayfa 8 – 10 ve 96 – 97;
11-Türkiye’de resim, Nurullah Berk, Güzel Sanatlar Akademisi Neşriyatı, 1943;
12-Askeri Müze Resim Koleksiyonu, Askeri Müze ve Kültür Sitesi yayını, 2002;
13-İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, Nurullah Berk, Turing yayını, tarihsiz; İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, Nurullah Berk, Akbank yayını, 1972;
14-Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi, Seyfi Başkan, ‘Bölüm III Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi, sayfa 22 – 35, Ak Yayınları, 1989;
15-Sabancı Koleksiyonu, Hat * Resim * Heykel * Porselen, M. Uğur Derman * Kıymet Giray * Fulya Bodur Eruz, ‘Resim, Türk resim sanatı tarihine bir bakış’, Kıymet Giray, sayfa 180 – 190 ve 211 – 264, Akbank yayını, 1995;
16-Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi resim koleksiyonundan seçmeler, ‘Türk resim sanatı tarihine bir bakış’ bahsi, Kıymet Giray, sayfa 1 – 14 ve 36 – 71, SSM yayını, Kıymet Giray, 2002;
17-Mevlevilikte resim, resimde Mevleviler, Şahabettin Uzluk, İş Bankası yayını, 1957;
18-Elvah-ı Nakşiye Koleksiyonu, Halil Edhem, Milliyet yayını, 1970;
19-İstanbul Aşığı Ressam Preziosi, Osman Öndeş, Milliyet yayını, 1972;
20-Çallı ve Atölyesi, Kıymet Giray, sayfa 20 -25, Türkiye İş Bankası yayını, 1997;
21-Sanatta Batı’ya açılış ve Osman Hamdi, 2 cilt, Mustafa Cezzar, Erol Kerim Aksoy Vakfı yayını, 1995;
22-Osmanlı Türklerinde ilim, Abdülhak Adnan – Adıvar, Maarif Vekâleti Yayını 1943;
23-Tanzimat I, Yüzüncü yıldönümü münasebetile, Maarif Matbaası, 1940;
24-Askeri Müze – Military Museum, Askeri Müze yayını, 1993; İslâmda resim yasağı ve sonuçları, Mazhar Ş. İpşiroğlu, YKY, 2005;
25-Asker ressamlar, besteciler, sinema, tiyatro sanatçıları ve asker kazanından yiyen sanatçılar, İlhan Çiloğlu, kendi yayını, 2002;
26-Asker ressamlar ve ekoller, Nüzhet İslimyeli, Asker Ressamlar Sanat Derneği yayını, 1965;
27-Mahmud Raif Efendi ve Nizâm-ı Cedid’e dâir eseri, Kemal Beydilli – İlhan Şahin, TTK, 2001;
28-Osmanlı İmparatorluğunda yeni nizamların cedveli, Arslan Terzioğlu – Hüsrev Hatemi, TURİNG, 1988;
29-Semavi Eyice Armağanı İstanbul yazıları, M. Baha Tanman’ın ‘İstanbul Merdivenköy’ündeki Bektaşi Tekkesinin ‘meydan evi’ hakkında’ makalesi, sayfa 317 – 342, Turing yayını, 1992;
30-Karşıtı aramak, sanat tarihi yazıları, Sezer Tansuğ, ‘Türk kültür değişimi içinde resim sanatımız’ yazısı, sayfa 211 – 228, Arkeoloji ve Sanat yayınları, 1983;
31-1. Osman Hamdi Bey Kongresi, Bildiriler, 2 – 5 Ekim 1990, ‘Osman Hamdi: Türk resminde ikonografi başlangıcı’ yazısı, Doç. Dr. Jale Nejdet Erzen, sayfa 99 – 104,Mimar Sinan Üniversitesi Yayını, 1992;
32-Mehter Mûsikîsi Bestekar Mehterler - Mehter Havaları, yazan: Haydar Sanal, Milli Eğitim Bakanlığı Yayını, İstanbul, 1964.
33-Aydın üzerine tezler, 1930 – 1980, birinci kitap, Yalçın Küçük, Tekin Yayınevi, 3. baskı, 1990;
34-Aylık Ansiklopedi, cilt III, İskit Yayını, 1947, ‘Bizde modern resin sanatı’ maddesi, Nurullah Berk, sayfa 784 – 787;
35-Meydan – Larousse, Büyük Lûgat ve Ansiklopedi, cilt 1, Meydan Neşriyat, 1969, ‘Ârif Paşa’ maddesi, sayfa 652 – 653;
İnönü Ansiklopedisi, cilt 1,MEB, 1946, ‘Ahmet Fethi Paşa’ maddesi, sayfa 256; İnönü Ansiklopedisi, cilt 3, MEB, 1949, ‘Ârif Paşa’ maddesi, sayfa 311;
36-İslâm Ansiklopedisi, 3. Cilt, Türkiye Diyanet Vakfı yayını, 1991. Ârif Mehmet Paşa maddesi, Muhittin Serin, sayfa 368 – 369;
37-İstanbul Kültür ve Sanat Ansiklopedisi, Tercüman Gazetesi yayını, 2. cilt, ‘Arif Paşa’ maddesi, sayfa 772 – 773, 1982;
38-İstanbul Ansiklopedisi; 10. cilt, Reşat Ekrem Koçu, ‘Fethi Ahmet Paşa’ maddesi, sayfa 5708 – 5709, 1971;
39-İstanbul Ansiklopedisi, Reşat Ekrem Koçu, cilt 2 , ‘Arif Paşa’ maddesi, Burhan Olker, sayfa 1009 – 1010, 1959;
40-Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, cilt 1, Askeri Müze maddesi, sayfa 350 – 351, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, cilt 3, Fethi Ahmed Paşa maddesi, Necdet Sakaoğlu, sayfa 298 – 299;
41-Hayat Büyük Türk Sözlüğü, Şevket Rado, Hayat Yayını, baskı tarihi belirsiz (c. 1969/70);
53- http://tdkterim.gov.tr/bts/?kategori=verilst&ayn=bas&kelime=kap%FD%20%E7uhadar%FD
54- http://sinan4can.blogcu.com/ali-arif-pasa-kiyafetleri/1059594,
55- http://www.racollection.org.uk/ixbin/indexplus?_IXACTION_=file&_IXFILE_=templates/full/person.html&_IXTRAIL_=Names A-Z&person=15148

2 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Bizi bilgilendirdiğiniz için Ceza Avukatı olarak size teşekkür ederiz.

    YanıtlaSil