40 yıllık Dilber Ay, 2012 Türkiye’sinin yeni popüler kültür ikonu oldu
Son zamanlarda; sanal alem, sosyal medya, tv kanalları ve yazılı basın gibi bütün mecralarıyla Türkiye’de ciddi bir Dilber Ay fırtınası esiyor. Bu durumda da, (bu satırların yazarı gibi) bir ‘araştırmacı ve soruşturmacı net-citizen’ için ‘Neden Dilber Ay ve niçin şimdi? sorusunun peşine takılmak son derece de normal ve rutin bir faaliyete dönüşüyor. Esasen, aynı sorgulamayı şu şekilde de formatlamak pekalâ mümkündür:Ne oldu da, 40 yıldan beri, kendi mecrasında icra-ı sanat eyleyen Dilber Ay, ana akım medyası tarafından birdenbire keşfediliverdi ve neredeyse her gece, önemli bir ulusal kanalda canlı yayına çıkarılmaya başlandı? Aslına bakılırsa, bu furyanın start almasının, bir diğer deyişle, sanatçının, sadece, kabaca 40 yıldır izleyeni olan o klasik ve belirli alt kültür gruplarınca bilinir ve kucaklanır olmaktan çıkıp, geniş yığınların ‘radarına takılma’ya başlayarak gerçek bir ‘popüler kültür ikonu’ oluşunun kaynağını; izlediği ‘sui generis (nev-i şahsına münhasır) genel yayın politikası ve bunun alt bileşenleri olan enteresan program formatları sayesinde, özel bir seyirci kesimini kendisine bağımlı kılmayı (hatta fanatiği yapmayı) başaran Flash TV’deki o ‘emsalsiz’ programda, ‘Kadere Mahkûmlar’da[i] teşhis etmek mümkündür.
Cüneyt Özdemir’in o sevimli canlı yayın kazası bakın nelere yol açtı
Bahse konu Kadere Mahkûmlar’ın, Cüneyt Özdemir tarafından keşfedilip, başarılı habercinin espri yeteneğini, samimiyetini ve cevvaliyetini sergilediği 5N1K’da[ii] işlenmesi, yükselen Dilber Ay dalgasının yeni bir fazı (bir kırılma noktası, daha doğrusu bir çeşit zirvesi) olarak görülebilir. Cüneyt Özdemir’in, canlı yayında (ii numaralı dipnotta paylaştığım link üzerinden izlenebilen) Dilber Ay’ı yanlış anlaması, kısa bir süre sonra, Türk reklâm tarihinin en başarılı kampanyalarından birisinin kurmay heyetine, aradıkları ana tema için ilham kaynağı olacaktır. Ve hiç kuşku yok ki; şu satırların yazılmasının nesnel nedeni olan ‘DilberAyMania’nın, etiyle-kemiğiyle-kanıyla-canıyla şekillenip vücût bulmasında belirleyici olan hadise, Cüneyt Özdemir patentli mezkûr yanlış anlamanın ana fikrini (leitmotifini) oluşturduğu Şahan Gökbakar imzalı ‘Zorunda mıyım?’ temalı Turkcell reklâm kampanyası [iii] olmuştur.
Şahan Gökbakar, son 30 yılda yetişmiş en başarılı komedyenlerden birisidir
Şahan Gökbakar’ın yeteneğinin (bana kalırsa dehasının) izlerini taşıyan ‘Zorunda mıyım?’ temalı Turkcell reklâm kampanyası, Dilber Ay’ın, bu topraklarda yaşayan 75 milyonun neredeyse ezici çoğunluğu tarafından tanınmasına yol açmıştır. Bu yüzden de, Gökbakar için minik bir parantez açmayı, konuyu bütünlemesi bakımından, faydalı görmekteyim. 2004 başından beri bütün prodüksiyonlarını kaçırmadan izlediğim Şahan Gökbakar; tiyatro ve sinema oyuncusu, yazar, yönetmen, şarkı yorumcusu, tv programcısı, reklâmcı, yapımcı ve iş adamı (Şahan’ın bu vasfı, okuduğunuz metnin finalinde otopsi masasına yatırılacaktır) olarak bir koltuğa birçok karpuz sığdırmayı başaranlardandır. Sanatçıya[iv] dair yaptığım ‘alanın dahisi’ nitelemesinin arka plânında onun bu çok yönlü ve başarılı mesleki kariyeri yatmaktadır. Bir sanatçı olarak yaptıklarının yarınlara kalıp kalmayacağını, başarılarının tarihe mal olup olmayacağını kuşkusuz zaman gösterecek. Ancak, an itibarıyla şunu söylemek gerçeklerle mutabık olacaktır: Şahan Gökbakar, aktüel olarak en başarılı komedyenlerdendir, hatta onların en başta gelenidir. Çok iyi bir tv izleyicisi, aynı zamanda da müthiş bir gözlemci olduğunu bilinen Gökbakar’ın, daha 5N1K’nın söz konusu bölümünü izlerken, Cüneyt Özdemir’in Dilber Ay’la yaşadığı ‘Zorunda mıyım?’ temalı yanlış anlamadan-anlaşılmadan nasıl bir tanıtım kampanyası çıkarabileceğinin fragmanlarını sekans sekans, plân plân muhayyelesinde canlandırdığını düşünüyorum.
Şahan Gökbakar’ın Dilber Ay’la yaptıkları klibin şifreleri
Onun mezkûr klibi eleştirel bir gözle izlendiğinde, Gökbakar’ın, ne derece titiz bir işçilik çıkardığı, en küçük bir ayrıntı üzerinde bile nasıl da profesyonelce ve ustalıkla çalıştığı rahatlıkla görülecektir. Bu klip, Dilber Ay’ın (abartı, grotesk ve fars babından da olsa) manevi olarak onore edildiği; saygı, sevgi, hürmet ve muhabbete muhatap olduğu bir atmosferi ve anlayışı taşımaktadır (geçmektedir) izleyicisine. Burada üzerinde durulması gereken bir diğer önemli husus, işin maddi cephesidir. Bir diğer deyişle, Şahan Gökbakar, uzun meslek kariyerinin bütün sıkıntılarını ve meşakkatli izlerini yüz ifadesinde, umumi edasında, hançeresinden yükselen içli ve buğulu sesinde ve bedeni performansında taşıyan Dilber Ay’a, hürmette kusur etmezken, bu arada, acaba onun emeğinin karşılığını da vermesini bilmiş midir? İşte, bu çok önemli ve kritik sorunun cevabına, Ay’ın hayatını mercek altına aldıktan ve onun önemli dönemeçlerine kuşbakışı baktıktan sonra döneceğiz efendim. Ama, önce, iletişim – bilişim – gösteri toplumlarına dair zaruri bir kuramsal çerçeve çizmek durumundayım.
Alt kültürlerin ikonları toplumun tamamının malı oldu
Bir toplumun, özellikle de içinde yaşadığımız uygarlığın post-modernite fazında, sayılamayacak kadar çok alt kültür gruplarından oluştuğu aşikârdır. 15 sene öncesine değin, yani, internetin ve cep telefonlarının hayatımızın parçası olmadığı ve tv ve radyo kanallarının da güncelik yaşamımızın bu denli vazgeçilmezleri haline gelmediği günlerde, bahse konu alt kültür grupları, kendi eko-sistemleri içinde yaşar, diğer alt kültür gruplarıyla yanyanalıklarına karşın, onlara değmeksizin ve temasa geçmeksizin, ülkenin yönetici bloğunun ürettiği-dayattığı kültürün dominasyonu altında varlıklarını sürdürürlerdi.
Günümüzün iletişim ve gösteri toplumundaysa, bütün alt kültür dairelerinin ekosferleri birbirine geçmiştir ve her bir varlık dairesi de diğerinden haberdardır. Bunlar arasındaki karşılıklı alış-verişler ve geçişler yüzünden, her biri diğerlerini beslerken, aynı zamanda onlardan da beslenir. Bu çok katlı ve girift beslenme-etkilenme-etkileme-alışveriş süreçleri, çeşitli alt kültür dairelerinin ikonlarının ve sembol figürlerinin, neredeyse toplumun tamamına şamil aktörler haline gelmesine neden olmaktadır. Özetlemeye çalıştığım dinamikler yüzünden, çok değil 15 yıl öncesine kadar, çok dar sosyal kastlara seslenebilen Kibariye, Ferdi Tayfur, Esengül, Kâhtalı Mıçe (Mıçı), İbrahim Tatlıses, Halit Araboğlu, Gülden Karaböcek, Müslüm Gürses, Bergen, Yıldız Tilbe, Küçük Emrah, Ankaralı Turgut, Biricik, Azer Bülbül gibi sanatçılar, artık aktüel toplumsal formasyonun neredeyse tamamına seslenmekte, bütün alt kültür ve yaşam daireleri mensuplarının algılarına hitap edebilmektedirler.
İletişim ve haberleşme teknolojilerinin gelişmesi, insanlığı bir taraftan atomize edip, yurttaşları iflah olmaz bireyciler olmaya zorlarken; diğer yandan da, toplumun, kültürün ve sanatın bir çeşit ‘demokratizasyonu’nu mümkün kılarak, insanoğlunu fusion bir uygarlığın eşiğine taşımaktadır. Bu keyfiyet, 15 yıl önce asla tanışamayacağımız ve yaşamlarına ‘değemeyeceğimiz’ kişilerle ilişki kurmamıza vesile ve zemin oluşturmaktadır. Dilber Ay’ın, 2012’nin Mart ayında, Türkiye toplumsal formasyonunun nezdinde elde ettiği bilinirlik ve şöhret, işte böylesi bir zemin üzerinde yeşermiş ve filizlenmiştir.
Kimdir sahi bu 40 yılın emektar sanatçısı Dilber Ay?
Kimdir sahi bu 40 yılın emektar sanatçısı Dilber Ay?
Dilber Ay’a dair biyografik [v] skeçleri paylaşacağım bu bahiste, öncelikle bir yanlışı düzelterek başlayacağım lâkırdıya. Bizim popüler kültürümüzde iki tane Dilber Ay vardır. Bunlardan ilki 1958’de Kayseri doğumludur. 1970’lerin ülkemizde en popüler sex idollerinden olan bu kişi, Dilber Ay takma adını kullandığı 30 civarında sex filminde oynamış ve 1995’de de bıçaklanarak öldürülmüştür. Türk halk müziği sanatçısı ve bu yazının da nesnesi olan diğer Dilber Ay ise, bu isim benzerliğinin sıkıntılarını meslek yaşamının ilk 20 yılında sürekli olarak çekmiştir.
Yazımıza konu olan Dilber Ay, 1956’da Kahramanmaraş’ta doğmuş, 13 yaşında Ankara radyosunun açtığı ses sınavı kazanmış, ancak hemen akabinde, babasından büyük birisiyle evlendirilmiştir. Ankara’ya kaçan sanatçı, çeşitli müzikhollerde solistlik yapmış, bu arada, 1970’lerin sonuna doğru, Konak Gazinosunda çalışırken, arkasındaki saz heyetinde yer alan Sırrı Süreyya Önder’i, performansını beğenmediği için, sazını kırarak kovmuştur. Kaderin garip bir cilvesi, ya da sıradan bir tesadüf (hangisini kabul edeceğiniz size kalmış) sonucu, Dilber Ay, söz konusu olaydan yaklaşık 20 yıl sonra, Sırrı Süreyya Önder’in Beynelmilel filminde rol almıştır.
40 yılda 60 albüm yapan sanatçı, gerek özgün yorumu[vi] ve gerekse de hançeresinden değil de sanki yüreğinden çıkıyormuş izlenimi veren sesiyle, sevenlerine daima ‘damardan’ tesir etmeyi bilmiş; bu müzikal edasını besleyen hal ve hareketlerinin yarattığı kişisel karizması ve aurası sayesinde de, hayranlarının gözünde ‘Dilberayana’ olmasını bilmiştir. Sürekli olarak eksantrik program formatları peşinde koşan Flash TV kurmaylığı, cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin en çok sevdiği sanatçıların başında Dilber Ay’ın geldiğini öğrenince, daha önce değindiğimiz ‘Kadere Mahkûmlar’ projesini realize etmiştir. Bu gelişme, sanatçıyı, Türkiye’nin an itibarıyla en popüler kültür figürlerinden birisi yapacak olan gelişmelerin de pimini ateşlemiştir.
Şahan Gökbakar’a 6.5 milyon, Dilber Ay’a 26 bin lira!
Basına akseden haberlerden biliyoruz ki, Şahan Gökbakar, ‘Zorunda mıyım’ kampanyası karşılığında, bir yıl için Turkcell’den 6.5 milyon lira almıştır. Bu meblâğdan Dilber Ay’ın payına düşen miktar ise sadece 26,000 liradır[vii]. Diğer OECD ülkelerinde, bir müzik eserinin her seslendirilmesinden sonra, onun yaratıcısına belli bir telif ödenmesi esastır. Şahan Gökbakar, Dilber Ay’ı hiç oynatmayıp, sadece ‘Zorunda mıyım?’ı kullansaydı bile, bu durumda, diğer uygar memleketlerdeki telif tarifelerine göre ödemesi gereken telif ücreti, 26,000 liranın kat be kat üstünde olurdu. Söz konusu eserin, bu reklâm kampanyasının en ilginç, en sürükleyici, en vurucu ve en akılda kalıcı unsuru olduğu düşünülürse, Dilber Ay’a ödenen ücretin ‘devede kulak’ kabilinden olduğu görülmektedir. Bu durum sanatçıya sorulduğunda, halen Ankara’da bir gecekonduda oturan Dilber Ay, ‘beni çevireceği bir filmde oynatacak’ diyerek Şahan Gökbakar’ı savunmuştur.
Gökbakar; Cem Yılmaz, Okan, Beyaz ve Yılmaz Erdoğan gibi, aynı zamanda hem ‘müdebbir tacir’ ve hem de sanatçı (zanaatkâr) olmayı başaran 1980 sonrasının neo-liberal Türkiye’sinin realitesini çok iyi okuyabilen ve onun icaplarına göre tavırlar ve refleksler geliştirebilen eşhasıyla aynı familyadandır. Bu fasilenin müşterek paydası, zengin olmayı pek güzel beceren iş adamı hüviyetini kimliklerine başarıyla meczetmelerindedir. Kamusal vicdan ve toplumsal algı, ekip halinde yaratılan bir zenginliğin paylaşılması sonucunda ortaya çıkan servetleri , onların yaratılmasında pay sahibi olanların haklarının, kapitalist ilişkilerin adam gibi yürütüldüğü ülkelerdeki düzeyde olmasa da, pornografik ve gayrı-ahlâki dengesizlikler içermeden teslim edilmeleri durumunda, meşru addeder. Doğrusu, enine boyuna tartıştığımız Gökbakar – Ay işbirliğinde yaratılan değerin paylaşımı, verili haliyle çok da adil görünmemektedir. Bu satırların yazarı, Şahan Gökbakar’ın, Dilber Ay’a verdiği ‘filmde oynatma’ sözünün takipçisi olacaktır. Bunun gerçekleşmemesi durumunda, Dilber Ay’ın Şahan Gökbakar’ı ‘zorunda mıyım, zorunda mıyım, sana kendimi sömürtmek zorunda mıyım?’ diye hesaba çekmesine katkı vermeyi de kişisel misyon addedecektir.
Yazımın finalinde, Dilber Ay’ın efsane parçası ‘Zorunda mıyım?’ı orijinal versiyonundan dinlemeye ne dersiniz? İşte o parça: http://www.youtube.com/watch?v=u557U70KlnM&feature=related
[i] İşte, Flash TV – Dilber Ay işbirliğinin sonucu ortaya çıkan, sadece ülkemizdeki değil, muhtemel bütün dünyadaki yegâne hapishane koğuşu dekorlu, mahkûm ve gardiyan figürasyonlu o kült tv programının videosu: http://www.youtube.com/watch?v=WMeQxSZKKgs
[ii] Cüneyt Özdemir’in canlı yayında Dilber Ay’ı yanlış anlaması, kısa bir süre sonra, Türk reklâm tarihinin en başarılı kampanyalarından birisinin kurmay heyetine ilham kaynağı olacaktır. İşte o sevimli canlı yayın ‘kaza’sı: http://video.milliyet.com.tr/video-izle/Canli-yayinda-gulme-krizi-NWTpXhEyu0qp.html
[iii]Reklâmcılık tarihimizin en güzel, en zekice kotarılmış, en çok emek harcanmış ve en esprili kliplerinden birisi ve belki de birincisi Şahan Gökbakar – Dilber Ay işbirliği sonucunda ortaya çıktı. İşte, o unutulmaz ve antolojilik çalışma: http://www.youtube.com/watch?v=Gvkkd8cJvpI
[iv] Sanatçı derken, esasta; verili sosyo-politik düzenin bir yandan konsolidasyonuna, diğer yandan da, onun her seferinde daha genişletilmiş bir ölçekte olmak kaydıyla, yeniden ve yeniden üretimine hizmet eden; yanı sıra da, ilgili mecralar – dolayımlar üzerinden sanat piyasasında emisyona girerek kâr sağlaması beklenen (uygarlığın klasik ve modern fazlarında sanat eseri, şimdilerde ise) ‘iş’ denen fenomenleri yapan (üreten) toplumsal aktör kastedilmiştir. Bu çalışma boyunca serdedilen her sanat, sanatçı ve sanat eseri kavramının; tarife çalıştığım ideolojik algının prizmasından kırılarak tasarruf edildiğinin bilinmesinde fayda vardır.
[v] Dilber Ay’ın hayatına dair ayrıntılı, üstelik de sanatçının kendi ağzından bilgi veren iki ayrı röportaj için tıklayınız http://www.ntvmsnbc.com/id/25322759/ ve http://www.haberturk.com/medya/haber/693895-13-yasinda-olanlar-oldu
[vi] Dilber Ay; Kahramanmaraş, Gaziantep, Şanlıurfa ve kısmen Adana’da yaşayan Türkmen boylarından olan Barakların otantik olan ve barak diye tabir edilen uzun havalarını söyleyerek meşhur olmuştu.
[vii] Şahan Gökbakar ve Dilber Ay’ın Turkcell reklâm kampanyasından paylarına düşen meblâğ için tıklayınız http://magazin.milliyet.com.tr/sahan-a-6-5-milyon-tl-dilber-ay-a-26-bin-tl/magazin/magazindetay/27.02.2012/1508387/default.htm
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder