Yaşadığımız olumlu ya da olumsuz halleri tarif etmeye çok ehliyetli olan kuşatıcı atasözlerimiz vardır.
Bunlardan; yayın hayatına 26 temmuz 2011’de sokarak okuruyla buluşturduğum bloğum www.ziyaversencan.blogspot.com ‘un an itibarıyla okurlarınca sahiplenilme durumunun bende oluşturduğu ruh halini ve mood’u yansıtan bir tanesini paylaşıyorum:
‘Marifet iltifata tâbîdir, müşterisiz meta zayidir’
Evet, gerçekten de bu söz tam da içinde bulunduğum duruma ve onun şekillendirdiği psikolojik hale işaret etmek için dillendirilmiştir sanki.
Lâfı dolandırmadan, eveleyip gevelemeden, dosdoğru ve delikanlıca söylüyorum:
www.ziyaversencan.blogspot.com 'un izlenme kondisyonu şu an için beklentilerimin oldukça gerisinde seyretmektedir.
Hayat görüşümü özetleyen ve blogumun manşetini işgal eden ‘kâinatta olup biteni bir toz zerreciği kadar, yâni zerre miskal mertebesinde bile anlayabildiğimde mutlu oluyorum. bu yüzden de erişebildiğim her ses, her tepki, her nefes, her mesaj, her frekans benim için hayati öneme sahiptir. yüksek sesle ve mütemadiyen düşünmem, benimle benzer kaygıları ve arayışları paylaştığına inandıklarıma adeta mukaddes bir vazifeyi eyler gibi durmamacasına işaret fişekleri göndermem bundandır.’
ifadesinin doğal uzantısı olan ‘Kâinat’ı oluşturan sonsuz çeşitlilikteki bütün olgular, varlıklar, süreçler blogumda kendilerine yer bulacaklardır’ anlayışı bu yayındaki yol haritamdır.
Şu an itibarıyla çok farklı alanlara dair olan toplam 90 yazılık içeriğiyle blogumun, henüz daha yolun çok başında olmasına karşın, tam da yukarıdaki argümanları doğrulayan bir yapıya ve mahiyete sahip olduğuna inanıyorum.
Öte yandan, blog’umun teknik bakımdan emekleme evresinde olduğunu, bu doğrultuda onun üzerinde çok çalışmam gerektiğini de görüyorum.
Önümüzdeki süreçte adım adım düzeltebileceğime inandığım bu görsel ve teknik temelli sıkıntıya karşın, yukarıda da atıf yaptığım üzere, çok farklı alanlara dair olan ve çok katlı okumalar yapmaya müsait metinleriyle blogum, verili durumuyla bile daha fazla kucaklanılmalıydı ve sahiplenilmeliydi diye düşünüyorum.
Üstelik ‘izleyiciler’ başlığı altındaki ‘bu siteye katılın’ ifadesini tıklamak suretiyle bloguma üye olan ve onu böylece doğrudan izleyenlerin sayısı, facebook ve twitter‘da verdiğim linkler üzerinden okuyanlarla karşılaştırıldığında, tam anlamıyla devede kulak düzeyinde kalmaktadır.
Bu duruma daha fazla seyirci kalamazdım değerli dostlarım.
Acil olarak bir şeyler yapmalı, etkili bir aksiyon almalı ve www.ziyaversencan.blogspot.com ‘un üye sayısını zıplatmalıydım.
‘Ne yapayım?’ diye araştırırken ‘promosyon yap’ dedim kendi kendime. Öyle ya, devir promosyon devriydi.
Fikir güzeldi, ama ne vaat edecektim potansiyel blog üyelerime?
İşte şimdi de bunun tasası sarmıştı beni.
Yaşadığım bu sıkıntı ile ‘Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez’ atasözü birebir örtüşüyordu.
Sıkışmıştım ve parlak fikrin, fırsatın (ya da Hızır’ın) ne zaman, nasıl ve hangi kılıkta karşıma çıkacağı hiç belli değildi. Bu yüzden de sürekli müteyakkız olmaya, o kutlu anı yaşadığımda ne yapmam ve nasıl davranmam gerektiğine dair fikirler geliştirmeye başladım.
Derken, geçen Pazar Pera Cumhuriyeti’ndeki kitap müzayedemden dönerken çıkıverdi Hızır karşıma.
D&R’ın eski mağazasının yanındaki Ali Muhiddin Hacı Bekir dükkânının önünde ‘bu kantar doğru tartar bu kantar doğru tartar bu’ tekerlemesini sabahtan akşama kadar tekrarlayıp insanları tartarak geçimini sağlayan muhitin önemli simalarından Abdürrezak’ın önünden geçerken ‘gel Ziyaver Şencan’ diye seslendi bu yarım akıllı gözüken Abdal kılıklı ‘gel de bi tartayım seni’. Sokakta kilo tarttırmayalı belki 25 yıl olmuştu. Basküle çıktığımda ‘senin ismini bilmem normal, zira bu caddede seni herkes tanır. Lâkin, sen benimkini nereden biliyorsun, bunu çözemedim Abdürrezak’ deyiverdim. ‘Seni tanımam da normal, zira bu caddede seni tanıması gerekenlerin tamamı zaten seni tanımaktalar’ deyip göz kırptı muzipçe Abdürrezak. Sonra adeta fısıldarcasına ‘derdinin çözümü, dermanı Ay’ın Karanlık Yüzü’nde arsa dağıtmaktır. Bakırköy Zuhuratbaba’da, senin ofisine iki adımlık mesafede ve sahafların olduğu köprünün hemen çıkışında türkü çığırarak hayatını kazanmaya çalışan o âmâ ozan var ya, işte ona git. Gerekeni yapacaktır’.
Yüklüce bir bahşiş verip hızla Bakırköy’e döndüm. Abdürrezzak’ın tarif ettiği âmâ ozan yerinde yoktu. Dibine çömeldiği ağacın hemen yanındaki simitçiye onu sorduğumda ‘biraz önce ayrıldı, beni Ziyaver diye biri sorarsa bu notu ona ver’ diye de tembihledi diye yanıtladı. Notu koparırcasına elinden alıp ofisime doğru koşturmaya başladığımda hava kararmak üzereydi.
Ofisimin olduğu apartmana geldiğimde, tek satırlık notu ezberlemiştim adeta: ‘karşı kapı komşun Servet Hanım’ın kızı Feza’ya uğra. Dermanın onda’.
Soluğu Servet Hanımın kapısında aldığımı tahmin etmiş olmalısınız.
Feza, 27 yaşında olmasına karşın 4-5 yaşlarındaki bir çocuğun zekâsına ancak sahip olabilen dünya tatlısı bir spastik kızcağız. Dul anneciğiyle birlikte ofisimin hemen karşısında oturdukları dairenin kapısını çaldığımda Allah biliyor ya ‘yahu bu kız doğru düzgün iki kelimeyi bir araya getiremez. Bana nasıl yardımcı olacak, anlayamadım doğrusu. Herhalde Servet Hanım devreye girecek’ diye düşünmedim desem yalan olur. Ben tam bunları zihnimde evirip çevirirken, kapı açılıverdi ve Feza bütün sempatikliğiyle geniş geniş gülümseyerek ‘merhaba Ziyaver abi’ deyiverdi.
Normalde çok pasif, içine dönük ve çekinden olan kızın bu girişkenliği, o gün yaşadıklarımdan sonra bana hiç de garip görünmemişti. Spastik kızcağız meselenin tam da kalbine işaret ederek adeta damardan devam etti : ‘Rahmetli ananemin eltisinin torunu NASA’da personel servisi yapıyor. Rahmetli babamın kayınçosunun küçük torunu ise Birleşmiş Milletler’de temizlik yapan bir şirketin öğleden sonra vardiyasında çalışıyor. Toplumdaki mütevazi konumlarına bakıp sakın aldanmayasın. İkisi de küresel ağırlığı olan kişiler olup şu anda NASA’nın Direktör’ü ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteriyle görüşme halindeler. Konuştukları konunun, www.ziyaversencan.blogspot.com ‘unun yeni üyeleri arasında yapacağın çekilişte kazananlara armağan edilmek üzere vaat edeceğin Ay’ın Karanlık Yüzü’ndeki her biri yüzer dönümlük 10 parsel arsayla ilgili son hukuki pürüzleri halletmek olduğunu da bilmeni isterim.
Ziyaver abi, sen promosyon kampanyanı an itibarıyla gönül rahatlığıyla başlatabilir, duyurularını derhal yapabilirsin. Öyle inanıyorum ki 72 saat içinde bu konuya dair bütün pürüzler hallolmuş ve mesele tamamen problemlerden ârî hale gelmiş olacak. Hepsi bu, artık rahatlayabilirsin abi’.
Feza sözünü tamamlar tamamlamaz, birkaç dakikadır karşımda duran o cıvıl cıvıl, aklı başında, öz güveni yüksek, cerbezeli kız kayboluvermiş; her zaman olduğu gibi ağzının kenarından salyası akan, gözleri patlak patlak bakan, gözbebekleri ayakuçlarına kilitlenmiş ve sanki bir an önce gözlerden ırak bir yerde kaybolmak istermişçesine sol omzunun üzerinden fasılalarla arkasına bakan o bildik spastik kızcağız yeniden belirivermişti.
Belli belirsiz bir teşekkür lâfı mırıldanıp, 1 metre ötedeki ofisimin kapısını açmaya yönelmiştim ki annesi Servet hanım ıslak ellerini silerek mutfaktan çıkageldi. ‘Feza sen içeri git evlâdım, TRTçocuk’da sevdiğin çizgi film başladı. Ziyaver bey, kusura bakmayın, zili duymamışım. Umarım Feza canınızı sıkacak bi şey yapmamıştır. Nasıl yardımcı olabilirim?’ Sudan bir bahane uydurup teşekkür etmiş, sonra da atmıştım kendimi ofisten içeri.
‘Olanlardan sonra bugün artık hiçbir şey beni şaşırtamaz’ diye düşünürken, Feza’nın 3 dakika içinde geçirdiği inanılmaz dönüşüm yüzünden adeta şok halinde oturmuştum bilgisayarın başına.
Kendime gelince de şu anda okumakta olduğunuz bu yazıyı yazmaya koyuldum.
Evet, gördüğünüz gibi söz konusu kampanyama dair bağlantılarım korkunç kuvvetli ve müthiş iş bitirici.
Bu yüzden de, büyük bir özgüven içinde ve sonsuz bir gönül rahatlığıyla insanlık tarihinin görüp görebileceği bu en büyük, en önemli, en muhteşem, en gösterişli, en karizmatik, en inanılmaz, en çarpıcı, en vurucu, en spektaküler promosyon kampanyasını başlatıyorum.
İşte o kampanya:
12 Ağustos – 30 ağustos tarihleri arasında www.ziyaversencan.blogspot.com ‘a üye olan okurlarım arasında Cape Canaveral 3. Noteri Mr. John Dee’nin huzurunda yapılacak çekilişte kazanan 10 talihliye Ay’ın Karanlık Yüzü’ndeki ‘Melodi Okyanusu’na ’sıfır’, yâni lebi-ocean, olmak kaydıyla 100’er dönümlük arsa armağan edeceğim.
Katılımın anormal yoğun olacağını öngördüğümden, her okurumun yalnızca bir tek isimle üyelik başvurusunda bulunması gerekmektedir. Birden fazla isim altında çekilişime katılan üyelerimden tespit edebildiklerimin üyelik başvuruları, fair play kaidelerine yakışmayan söz konusu tutumlarından dolayı ne yazık ki dikkate almayacağım.
zirâ, benim için, sitem için fair play ilkesi herşeyden önce gelir.
Blogum için küçük, ama insanlık için çok büyük olan bu adımın başta http://www.ziyaversencan.blogspot.com/ 'a, Google’a, dijital dünyaya, insanlığa ve tabii ki Kâinat’a hayırlı olmasını dilerim:-)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder