Düştüğümde kaldırmasan da, düştüğünde kaldıracağım!

Muzice bebek Azra bebek, sen çok yaşa, emi!
Türkiye bugün ‘bir gün sen düşersen, ben de seni kaldıracağım’ ifadesiyle kelimenin tam manasıyla, depremin neden olduğunun aksine, olumlu anlamda sallandı. Bu sözün hikâyesini ve bende oluşturduğu ruh halini kısaca paylaşmak istiyorum.
‘bu konuda söylemek istediklerim bu kadar’ takma ismini kullanan bir Ekşi Sözlük yazarının, bu gün 11.22’de söz konusu sitede paylaştığı bir habere göre; bir arkadaşı, Van depremzedelerine bağışladı montunun cebine ‘maddi manevi bir ihtiyacın olursa ara lütfen’ ifadesiyle birlikte cep telefonu numarasının da olduğu bir not koymuş. Bu sabah saatlerinde o cep
telefonu çalmış. Arayan  Van’dan bir depremzede imiş ve özetle şöyle demiş: ‘şu an senin montunla ısınıyorum, Allah razı olsun. Söz veriyorum, bir gün sen düşersen, ben de seni kaldıracağım’. Sözlük yazarının, bunu duygusal bir ifadeyle bahse konu sitede paylaşmasının ardından, bu olay önce internet forumlarında ve sosyal medyada, akabinde de Türkiye’deki  bütün sohbet, tartışma ve mesajlaşmalarda gündemin başına oturuverdi.
Memleketimizi, insanımızı, son zamanlarda derinleşme istidadı ve eğilimi taşıyan çatışma ortamıyla girdiği bedbinlikten, karamsarlıktan kısa bir süreliğine de olsa çekip çıkaran bu ‘insanca lâf’ hiç şüphe yok ki şu anda bile çok sayıda kişi tarafından gülümsemeyle, göz yaşlarıyla, iyi dileklerle ve iyimserlikle paylaşılıyor olsa gerektir.
Bu olayı öğrenir öğrenmez, kendi kendime, ‘bu güzel mesaj acaba daha da güzelleştirilebilir mi? Mesajı daha da vurucu hale getirilebilir mi?’ dedim. Buna kafa yormamın, zaten orijinal haliyle yeterince anlamlı olan bu mesajı , yapabildiğim kadarıyla, daha zengin anlamlar ve imâlar içerir hale getirmek için entelektüel efor sarf etmemin nedeni, seçimden sonra her geçen gün daha fazla zedelendiğine inandığım birlikte yaşama irademizi güçlendirmek arzumdu.
‘Bir gün sen düşersen, ben de seni kaldıracağım’ lâfının ruhumdaki, benliğimdeki, idrakimdeki etkileriyle tetiklenen çok karmaşık bir sürecin sonunda ben de şöyle diyorum:
Biz kardeşiz. Sen ve ben kardeşiz.
Evet, doğru, bazen anlaşamadığımız, tartıştığımız, hatta kavga bile ettiğimiz oluyor.
Ancak bu, bizim kardeş olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor. Birbirimizi kızdırdığımız, hatta bir diğerimize küstüğümüz vakidir ve bu da anlaşılabilir bir şeydir. Bu durumlarda, sonradan pişman olduğumuz ağır şeyler söylemedik mi?
Evet, söyledik! Birbirimizin canını yakacak sözlerdi onlar, yaralayıcı sözler. Hatta yumruk yumruğa birbirimize girdiğimiz bile oldu, öyle değil mi?
Ancak bütün bu tartışmalar, yanlış anlamalar, öfke nöbetleri, birbirimizin sözle ya da fiziki müdahalelerle canını yakmalarımız, bahsettiğim o temel, o derin, o tarihi hakikati ortadan kaldıramıyor.
O hakikat çok basit ve sen de ben de bunu çok iyi biliyoruz: Biz kardeşiz!
İşte bu yüzden kardeşim, düştüğümde sen beni, anlık bir öfke sonucu, kaldırmamış da olsan, ben, düştüğünde seni kaldıracağım.
Düştüğümde, her ne sebeple olursa olsun, beni kaldırmamışsan bile, tekrar ve tekrar söz veriyorum ve yemin ediyorum ki kardeşim,  düştüğünde seni mutlaka kaldıracağım!
Düştüğümde kaldırmasan da, düştüğünde kaldıracağım!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder