‘Rûz'igârın
ve inkârın icabıdır olan ve biten'
diyen
kadîm bir metnin iddiasıdır: ‘Yasaklı us,
saklı suda saklıdır; Yâ heves, saklı
suda
saklıdır yasaklı us!’
Pusu.
Kıblesini
gayb’etmiş bir lâle, 'sevap anahtarım
nerede?' dediğinde
panikle, bil ki cevap, sepya
kıvamında
bir murassa suskudur, sin. Öylece
paylaştır
külfeti ve ikrar et: ya saklar suyu
rahminde; Ey
hevâ, kumpas kurar ya da us!
Bu.
Lâkin
abartma, ölmeye yatan İbrahim’dir ve
erguvân.
Seyir halinde undergraund bir kadife,
belki
mütekaid bir Elif; hatta, bir şimendifer neferi
meselâ ve
bir de işte dilrubâ; hepsi bu.
Su.
'Ehemmiyetsizse
şayet puslu bir nefes meyanındaki
o
Tavus ve o Zebercet; sükût o vakit!' der us ‘sükût!’
Sus.
Engin
bir semâ - ki, başıbozuk kipindedir daima - ve o
zâyî
mânâ, Mîm; çocuk çığlıklarıyla paslı eklemlerde saklıdır.
Pus.
Sual sorsa 'hakikat ve sır hangi kutlu kaynaktan
beslenir?', 'karıncaların memeleriyle…’ der bir âmâ
usta, ‘terliksi hayvanların tatlı terinden, deriden içre giden katlı yerinden'. Mütemadi inkâr için
kostaklanan
sözde susta ve mühtedinin cümlesi; ve, elbet
us’tadır
henüz yazılmamış o muhayyer yazılım tecrübesi. Ve
'payidar olsun ve manidar!’ diye
haykırışın tercümesi
‘o da suçlu, o da, hepsi, evet, masumların hepsi;
us
da!’ deyişin ez-cümlesi.
Usta.
O
kadîm yazıcılar ‘pusu bu su, sus pus usta’ dedikçe, soru
verir mevcudat: ‘Ya-saklı us?' Memnudur o ve memnun
ve
mubassır; sanki bir muamma makamında yazılıdır.
Yasaklı us, saklı suda saklıdır, saklı us’da saklıdır yasaklı
su! Berhava öyle ise cümlesi ve bi-heva bir usta işte orada,
saklı suda pusuda!
Haklıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder