Çok sıkıldım, daraldım diyene Kozmik Yolculuk fırsatı






1 - Yordu bizi bu hayat; o vakit zorunludur seyahat!

İnsanın başını alıp öylece çekip gitmeyi, bir başka deyişe, nereye olduğunu çok da düşünmeden yolculuk yapmayı istediği durumlar, haller vardır, bilirsiniz. Türkiye Toplumsal Formasyonu'nun son yıllarda yaşadığı (sadece birisi bile köklü, durmuş, oturmuş toplumları paralize etmeye, felce uğratmaya yetebilecek olan) müşküller, sıkıntılar, krizler silsilesinin, onun birçok ferdinde, yukarıda tarife ve tasvire yeltendiğim 'mekân değiştirmek, alışıldık - bildik ekosferlerden / ortamlardan kaçıp kurtulmak' tarzındaki duygu durumlarına, his tezahürlerine, arzu ve irade görüngülerine neden olmuş olabileceği varsayımından hareketle, enteresan, farklı ve bir o kadar da heyecan verici bir seyahat teklifim var.

Üstelik de bu seyahat için harcanması gereken yegâne kaynak, ona hasredilmesi icap eden (birkaç dakikayı aşmayacak olan) bir zaman diliminden ibaret olacak. 

Dijital ortamda yapacağınız sanal bir yolculuktan; izleyicisini evrenin en küçük varlıkları olan Planck uzunluğu mertebesindeki miniminnacık sicimlerden, varoluşun en büyük unsurunun / parçası olduğumuz evrenin sınırlarına, hatta, onun da dışına kadar götürecek olan bir 'Kozmik Seyahat'ten bahsediyorum.

'Peki be, varım böylesi bir yolculuğa!?!' diyenlerdenseniz şayet, (ilki sizin tarafınızdan mobilize edilen, ikincisi ise video show formatında olan) şu linkleri bir zahmet tıklayıverin lütfen:

http://htwins.net/scale2/

https://www.youtube.com/watch?v=uaGEjrADGPA

Evrenin (kâinat, kozmos) en minicik parçasından, kozmos'un ötesine doğru yaptığınız bu gezi hem heyecanlı, hem de öğreticiydi; öyle değil mi?

Hakiki bir görsel şölen olan yukarıdaki videoların müziğine gelince; onun bende kâh trankilizan ve kâh psychedelic bir ajan tesiri bıraktığını itiraf etmeliyim doğrusu. 



Linklerini paylaştığım videoların içeriğinden hareketle, evrensel skalanın başlangıcına, Planck Uzunluğu'na, en küçüğe; ortasına, insana, en küçük ile en büyüğün merkezine ve sonuna, evrenin ötesine, en büyüğe dair olan üç bilimsel antiteye ve bunların üzerinden spekülatif mahiyette olduğu söylenebilecek olan teleolojik, ontolojik ve metafizik argümantasyonlara değineceğim.

2 - Kozmik skalanın başlangıcı: Planck Uzunluğu

Planck Uzunluğu kuvantum dünyasının en önemli sabitelerinden olup, evrenin en küçük niceliği (mesafesi)dir. Akıl almaz derecede küçük olan bu nicelik

1.616 x 10-35.0 metre = 10 üzeri eksi 35 metre'dir (i).

Planck uzunluğu, sağduyumuzu zorlayan şeylerin ortaya çıktığı microfizik (atom altı) dünyaya ait olan olgu ve süreçleri izlemeye çalışırken karşımıza çıkar ve kuantum fiziğinin de merkezi unsurlarındandır.

Gündelik hayatımıza dair olan 1 – 2 çok basit olay üzerinden Planck uzunluğunu 
somutlaştırmaya çalışacağım.

3 - Evrende hiçbir şey diğer hiçbir şeyle temas edemez!

İlk duyulduğunda, insana sağduyuya aykırı gelen bir tespit yapacağım: Evrende hiçbir şey diğer hiçbir şeyle temas etmez, EDEMEZ!

Bu iddiayı olabildiğince basit ve gündelik pratiklerimizden yola çıkarak açıklamaya çalışayım.

Bir şeyi tuttuğumuzda, aslında o şeyi kelimenin gerçek manasıyla tutmayız, tutamayız. Elimizin, tuttuğumuz(u sandığımız) nesneye değen atomlarının elektronlarıyla, tuttuğumuz(u sandığımız) nesnenin elimize temas ettiğini sandığımız atomlarının elektronları birbirlerini iterek aralarında Planck uzunluğu kadar bir mesafe (boşluk) oluşmasına neden olurlar.

Bu yazıyı okurken, kuvvetle muhtemeldir ki oturarak yapıyorsunuzdur bunu. Oturarak dedim ama, aslında ne sizin, ne de yeryüzündeki bir başkasının, kelimenin gerçek anlamıyla söyleyecek olursak, oturmasına imkân ve ihtimal yoktur. Zirâ, oturduğunuzu sandığınızda, oturduğunuz yere değen vücut ya da elbise atomlarınızın en dış yörüngesindeki elektronları, oturduğunuzu sandığınız nesnenin en dışındaki atomların elektronlarıyla birbirlerini iterek, aralarında yine Planck uzunluğu kadar bir boşluk kalmasına neden olurlar.

Evet, evrende hiçbir canlı ya da cansız nesne, kuantum hakikatı gereği olarak, birbirine gerçek manada temas edemezler.

Öyleyse, el ele tuştan sevgililer, ya da annesinin göğsünde uyuyan bebekler de, aslında, birbirlerinden Planck uzunluğu kadar bir mesafede dururlar.

cosmic voyage ile ilgili görsel sonucu
4 - Kozmik skalanın ortası: İnsan!

İnsan, fiziksel büyüklüğü itibarıyla, evrensel büyüklük skalasındaki (ölçek, eşel) en küçük varlık olan (1.616 x 10-35.0 metre = 10 üzeri eksi 35 metre mertebesindeki) Planck Uzunluğu ile, en büyük antite olan (gözlenebilen çapı kabaca, 13.8 milyar ışık yılı, ya da 1027.0  metre mertebesindeki) Evren'in toplam büyüklüğünün kabaca ortasına tekabül eden bir mevkiyi işgal etmektedir.

Bu durum; fiziğe ve onun alt disiplinleri olan kozmik fiziğe, astronomiye, partiküler fiziğe, kuvantum fiziğine dair olan bu metnin tam da burasında, felsefenin varlıkbilim (ontoloji) disipliniyle, teolojiye ve metafiziğe dair olan kimi argümanları serdetmesine imkân tanımaktadır.

İnsanı ‘Eşref-i Mahlûkat’ olarak kabul eden İbrahimi gelenek, evrenin (mevcudatın, mahlûkatın, yaratılmışların tamamının) insan için var edildiğini vazeder. Tek tanrılı dinlerin bu yaklaşımı, kozmik fiziğin antropik prensibi (insancı ilke, insan merkezli umde) tarafından da zımnen benimsenir. Modern fiziğin yukarıda paylaşılan kozmik büyüklükler skalası da, teolojinin ‘insan için yaratılmış evren’ anlayışıyla, kozmik fiziğin antropik ilkesini (dolaylı yoldan da olsa) teyit eden, besleyen leitmotiv’lerdendir.


5 -  Kozmik skalanın sonu: Evren'in sınırları ve ötesi....

Yukarıda da işaret edildiği üzere, gözlenebilen çapı kabaca, 13.8 milyar ışık yılı (1027.0 metre) mertebesinde olan Evren (kimi bilim kurgu kapsamındaki iddialar ile, ispatlanamadığı için spekülatif kabul edilen ilmi argümantasyonların vâz'ettikleri paralel evrenler silsilesi hariç olmak üzere) bilinen, gözlemlenebilen en büyük varlık formudur.

Mikro-kozmozdaki bahse konu bu merkezi önemdeki kuantum realitesinden (Planck Uzunluğu) başlayıp, mezkûr skalanın (aşağı yukarı) ortalarında konumlanan İnsan'a geldikten sonra, yola (Evren'in sonuna / sınırlarına kadar) devam ettiğimizde; bir yanı gündelik pratiklerimizi ve bilimi, diğer yani ise felsefeyi, teolojiyi ve metafiziği ilgilendiren) bir problematikle yüzleşiriz.

Yukarıda, ‘evrenin ötesine geçmek’ tabirini kullanmıştım. Bu ifade, hem çok ciddi felsefi tartışmalara kapı açmakta; hem de, fizik gibi deneysel ve pozitif bilimlerin iştigal sahası dışına taşan ve metafiziğin faaliyet alanına giren bir sorunsala ve problem alanına nispet etmektedir.

6 - Evrenin dışına çıkılabilir mi?!?

Her şeyden önce, yeterli teknolojik imkânlara kavuşmuş olsak ve yanı sıra, kütlesi olan nesneler için evrensel bir kısıt olan ‘ışık hızını geçememek’ prensibini de askıya (ya da paranteze) alma şansımız (opsiyonumuz) olsa; bu durumda bile, evrenin dışına çıkmaktan bahsetmek problemli bir yaklaşım olurdu. Zîrâ, o durumda, evrenin dışına çıkması söz konusu olacak olan insanın, uzay gemisinin ya da bir 'x' nesnesinin bizatihi kendisinin de evrenin bir parçası olması nedeniyle, bunlar, aslında evrenin verili hudutları dışına çıkmamış, aksine, evrenin sınırlarını, evrenden uzaklaştıkları oranda genişletmiş, büyütmüş olacaklardır.

Öte yandan, evren sonlu ise, yânî, dışında sadece ‘hiç’, ya da ‘hiçlik’, ya da ‘mutlak boşluk’ varsa; bu durumda, bunu tartışmak bilimin değil, metafizikle dinin ilgi alanına girer. İnsan idraki, şuuru, algısı; ‘hiç’, ‘mutlak boşluk’, ‘mutlak yokluk’ve 'sonsuzluk' gibi metafizik kavramları idrak edebilecek kapasitede ve kabiliyette değildir.

Kuantum fiziğinin temel yapı taşlarından olan evrenin en küçük niceliğinden, Planck uzunluğundan başlayıp, parçası olduğumuz verili evrenimizin dışına değin sürdürdüğümüz o heyecanlı kozmik seyahatimizi, sanal alemde de olsa, gerçekleştirdikten sonra, bu yolculuğun gündemimize davet ettiği kimi spekülatif soruları da gündem taşımaya çalıştım. Böylece, bilimle metafizik ve teolojinin müşterek alanına dair bir entelektüel efor sarf ederek, bir çeşit ‘çoklu disiplinli zihni idman teşebbüsü’nde bulunmuş olduk.

Fena da olmadı ama, öyle değil mi?

dipnot:

(i): 1.616 ifadesindeki noktayı, ilgili büyüklüğün tam ve ondalık kısımlarını birbirinden ayırmak için kullandım. Fiziksel niceliklerin matematiksel olarak ifadeleri sırasında, bunların tam ve ondalık kısımlarının ayrılmasında nokta mı, yoksa virgül mü kullanılacağı konusunda bilim literatüründe ne yazık ki bir konsensüs sağlanamamıştır. Çeşitli pozitif bilimlerin notasyonunda, bu ayırma operasyonuna yönelik olarak kâh nokta ve kâh virgül kullanıldığına, ama çoğunlukla da virgülün tercih edildiğine şahit olmaktayız. Doğrusu ben, bir sayının (tam ve ondalık kısımları arasındaki fark her ne kadar mahiyete değil de dereceye dair olsa da, yine de göz ardı edilemeyecek denli önemli olduğundan) noktayı tercih edenlerdenim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder