3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü konusundaki bloguma toplumsal ölçekte bir tespitle başlıyorum: Otoriter ve totaliter rejimlerin hakim olduğu toplumlarda genelde fikir, ifade ve örgütlenme; özelde ise basın özgürlüğü yoktur.
Meseleyi kişiselleştirerek devam ediyorum sözlerime. 'Özgürlükçü ve demokrat birisiyim' diyebilmemiz için, hoşlanmadığımız, hatta bizi rahatsız eden fikir ve görüşlerin dillendirilmesine ve kamusal alanda görünmesine tahammül ediyor olmamız gerekir. Aksi durumda biz, aslında sadece bizim gibi hissedip düşünenlerin kamusal görünürlüğünden ve bilinirliğinden hoşlanan kripto otoriter (hatta potansiyel faşist) bir kimliğe ve kişiliğe sahibiz demektir.
Türkiye'de, Türkiye Toplumsal Formasyonu'nda, yaşadığımız aktüel uğrak ve tarihsel moment bağlamında biz, şu an zikrettiğim bu hususlar bağlamında neredeyiz diye sorulacak olursa, bunu 'durumumuz hiç de parlak değildir!' diye cevaplamak zorundayım ne yazık ki. Öte yandan, düşünce, ifade ve basın özgürlükleri bağlamındaki verili hali pür melâlimizin bu günlere özgü bir durum olduğu zehabına kapılmak da bütünüyle yanlıştır, tarihsel hakikatlerle ters düşen bir argümantasyona prim vermektir.
Aslında biz, sadece bugün değil, tarihimiz boyunca yaşadığımız bütün toplumsal süreçlerde ve kesitlerde, ne bu topraklarda ve ne de 'memleketim, vatanım, yurdum' dediğimiz diğer coğrafyalarda, kelimenin / kavramın hakiki manasıyla, özgür bir toplum inşa etmeyi başaramadık ne yazık ki.
Blogumun başına aldığım slaytta George Orwel'ın da işaret ettiği üzere, 'gazetecilik, birilerinin (özellikle de egemenlerin, zş) yayınlanmasını istemediği haberleri yazmaktır; gerisi halkla ilişkilerdir'.
Anlamlı, derûni ve mercek altına aldığım konuyu bütünüyle ihata etmeye mümeyyiz ve mümessil olan bu lâfın üstüne başka ne söylenebilir ki?!? Bir temenniyle bitiriyorum: ben, hayatım boyunca düşünce, ifade, örgütlenme ve basın hürriyetinin tam manasıyla hakim olmadığı bir ülkede ve toplumda yaşadım. Umarım ki çocuklarım ve torunlarım benden daha şanslı olurlar ve özlediğim ve artık görmekten de ümidimi kestiğim özgür bir toplumun yurttaşları olurlar, umarım ve inşallah....
1980 öncesi teröristleri, topluma, Kalaşnikof veya Sten makineli-tüfek tutan ellerine Sony video-kamera verilmek suretiyle kazandırılmışlardır. ERDOĞAN-karşıtı gibi görünen muhafazakar İngiliz dergisi The Economist, ATATÜRKÇÜ eylemcilerin “bozuk düzen” ile olan ihtilaflarının (ing. “irreconcilable contradictions”) “savaşım”ını medya zemininde sürdürmekte olduklarını çıtlatmaktan geri kalmamış! Bu yazıyı okuma ihtiyacı duyan ecnebi, ülkemizi, bu “irreconcilable contradictions” lafının cahiliye devrinde sivri dillere pelesenk olmuş olduğunu bilecek kadar tanır. Kapitalist üst akıl Sn.ERDOĞAN'ın arkasındadır, TUSiAD'ın değil [bkz: “Absurdity in power”, The Economist dergisi, ©2017 The Economist Newspaper Limited, (ISSN) 9 7700 1306-1220, Volume 424 Number 9051, July 29th-August 4th 2017, Printed by Roularta Printing Roeselare Belgium, s.21].
YanıtlaSil