Başlıktaki soru garibinize gitmiş olabilir.
Öyle ya, memleketin siyasal partileri var, aydınları var, sendikaları var, basını var, sivil toplum kuruluşları var...
Bu yüzden de, başlıkta dillendirilen
soruya karşılık, 'Siyasal iktidarın yaptıklarını eleştirip, ona alternatif üretmek gibi çok önemli bir misyonun aslan payını nasıl olur da mizah dergilerinin sırtına yükleyebiliriz ' merkezindeki muhtemel itirazlarınızı önemsiyorum.
soruya karşılık, 'Siyasal iktidarın yaptıklarını eleştirip, ona alternatif üretmek gibi çok önemli bir misyonun aslan payını nasıl olur da mizah dergilerinin sırtına yükleyebiliriz ' merkezindeki muhtemel itirazlarınızı önemsiyorum.
Önemsiyorum, yine de, bu soruya dair köşeli bir cevap vermede önce, ülkemizdeki resmi, özlediğimiz ve 'ileri demokrasi'
şeklinde tanımlanan tabloyla bir kıyaslayalım derim.Kendimize örnek aldığımız demokratik ülkelerde; iktidara muhalefet işi siyasal partiler, demokratik kitle örgütleri (sendikalar ve mesleki örgütler), her alanda işlev göreniyle sivil toplum kuruluşları, basın, akademya tarafından şu ya da bu şekilde ve tabiri amiyane ile 'tepe tepe' yerine getirilir.
Siyasal rejimin muhalefet faslı, 'İleri demokrasi' dersinde rol modeli bellediğimiz toplumlarda böyle iken, hali hazıra bizde nasıldır acaba?
Bizdeki aktüel manzaranın hiç ama hiç parlak olmadığını itiraf etmek
durumundayım.2011 seçimlerinden sonra, oluşan oy dağılımının yarattığı psikolojik iklim ve CHP ile BDP'nin yemin karşısında takındıkları tavırlar, muhalefetin TBMM bünyesinde etkin siyaset üretmesine engel oldu.
Arkasından alevlenen Kürt Meselesi, demokratik siyaset kanallarının, siyasal atörler ve ülkemizin en geniş demokratik kamuoyunca arzu edildiği ölçüde kullanılmasında ciddi handikap oluşturdu.
Kürt Siyasetinin, söz konusu problemin çözümünü mutlak manada 'İmralı'nın ve 'Kandil'in iradesine kilitlemesi ve ardından yeniden tırmandırılan politik şiddet de, Türkiye toplumsal formasyonundaki pek çok kişinin kimyasını, moralini, gelecek vizyonunu ve ümidini kelimenin gerçek anlamıyla bozdu denilebilir.
Siyasal partiler dışındaki potansiyel muhalefet odakları da seçimden sonra yeterince başarılı sınavlar veremediler doğrusu.
İktidarı destekleyen çevreler, bu faaliyetlerini militanca eylerken, eleştiren kesimlerin de aynı ölçüde ortodoks bir duruşu tercih etmeleri, siyasal mücadeleye tipik bir derbinin yüksek stresli atmosferini kazandırdı.
Derbi gibi bir terimi kullanarak futbolun iştigal alanına girmişken, Aziz Yıldırım ve FB etrafında oluşan şike hadisesine de değinmek şart tabii.
Aziz Yıldırım'ın göz altına alındığı 3 Temmuz'dan bu yana yaşananlar, FB'lilik kimliğinin konsolide olmasına, kenetlenmesine ve bu camianın da giderek ülkenin en örgütlü, yaygın, etkili ve 'meşru' muhalif duruşu gibi davranmasına neden oldu.
Öte yandan, bütün bunlarla birlikte, bu yazının başlığında vurgu yapılna mizah dergileri var tabii.
İktidara muhalif duruşuyla öne çıkan kesimlere göre, ülkemizin en kuvvetli muhalefet odağı işte bu mizah dergilerdir. Bu çevrelerin, söz konusud ergileri, iktidara karşı yürütülen demokrasi mücadelesinin önemli mevzilerinden olarak görmesi bu bakımdan anlaşılabilir bir durumdur.
Bu yazının içerisinde, görüldüğü gibi, bu dergilerin en etkili olan 4 tanesinin son sayılarında, Erdoğan'ı konu alan kapak karikatürleri yer almakta.
Özel olarak bu kapaklar, genel olarak da bu dergilerin genel yayın çizgileri AKP ve Erdoğan kaşıtlığı şeklinde özetlenebilir.
İktidara yakın çevreler, bu manzarayı kâh Ergenekon Örgütünün basın ayağının / aparatının parçası olmalarıyla, kâh bu dergilerin çağın gerisinde kalmasıyla, kâh bunların ABD ve İsrail muhibi ve hatta ajanı olmalarıyla ve kâh da söz konusu yayın organlarına katkı verenlerin çapsızlığıyla izaha çalışmaktadırlar.
Bana kalırsa, ne iktidar ve ne de muhalefet yanlılarının mizah dergisi analizleri gerçeklikle mutabık değildir.
'İktidara ve muhalefete yakın çevrelerin 'Türkiye'nin en etkili muhalefet odağı mizah dergileri midir?' sorusuna verdikleri cevabı kabaca özetlemişsin. Peki, sen ne düşünüyorsun bu konuda?'' denildiğinde, ülkemizin realitesiyle, Türkiye toplumsal formasyonunun gerçekliğiyle örtüşen yanıtı dillendirmenin bir başka yazımın konusu olacağını söylemekle yetinirim. Evet, bu konu, bu yazının final paragrafında ele alınmakla yetinilmemesi gereken bir sorunsala işaret etmektedir.
Dediğim gibi, yazımın başlığında sorduğum sorunun benim tarafından verilen cevabı bir başka yazıma konu olacaktır.
Dediğim gibi, yazımın başlığında sorduğum sorunun benim tarafından verilen cevabı bir başka yazıma konu olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder