Sevgililer gününde sevdiğine ‘miniminnacık bir pırlantacık’ almadığı için öküz ilân edilen bütün erkekler, birleşiniz!




sevgililer günü hakkında fikir serdederken, klişeleri tekrarlamamanın, malûmu ilâm etmemenin, sloganlara müracaat etmemenin, eski fikirleri yeni kıyafetlerle emisyona sokmaktan kaçınmanın ne denli zor (ve hatta çoğunlukla da imkânsız) olduğunun bilincindeyim. bu yüzden de işte, aşağıdaki fikirlerim, yukarıda mezkûr zafiyetle bir bir malûldür, bilirim.
saint valentine day’e dair yaratılan teorik ve pratik (ve dahi ameli ve itikadi) varlık küresine, insanlığın önemlice bir kesimince, neredeyse bir din muamelesi çekilmeye başlandığını da elbette bilmez değilim.
yine de, seninle birlikte aşağıdaki yolda ilerlemekten ve her 14 şubat günü yaşadığım sıkıntıyı ve üzüntüyü ve kızgınlığı ve ızdırabı ve isyanı ve şikâyeti ve elemi ve kimlik boğulmasını ve benlik iğdişini ve ruh müstemlekeleştirilmesini (şöyle ucundan bucağından da olsa) paylaşmaktan alıkoyamadım kendimi eyyy kârîm!
birazdan görüleceği üzere, en çok da özgürlük problematiği ve hürriyet nokta-ı nazarından baş kaldırıyorum sevgililer günü ayinine (isteyen ‘ayin’i; kepazelik ya da pespayelik diye okursa, buna da bir itirazım olmaz doğrusu).
ben, dostlarım, ben, öylesine aşığım ki özgürlüğe; ‘şunu yap’ diye irademe seslendiğinde benliğim, buna bile direnirim, ‘dayatma, bana asla bir şey dayatma ey ziyaver!’ derim kendime. velhasılı hürriyete, işte böyle müptelâyım ben, şehvetle.
ben, dostlarım, ben, çok muzdaribim çağdan, fevkalâde şekvacıyım üzerime üzerime gelen reklâmlardan, haddinden gayri mutazarrırım ‘tüketmezsen, sayılmazsın adamdan ’ diyen piyasa tapınıcılarından ve ziyadesiyle de müştekiyim cep telefonunu her sene yenilemeyen oğlana kız vermeyen babadan. velhasılı tüketime, işte böyle mesafeliyim ben, şiddetle.
şuna bir itirazım yok ve olamaz da doğrusu; birileri bir günü kuşlara ve bir diğer günü bulutlara ve bir diğer günü kertenkelelere ve bir diğer günü kitaplara ve bir diğer günü oyuncaklara ve bir diğer günü internete ve bir diğer günü patates cipsine ve bir diğer günü mahallesindeki tarihi anıta ve bir diğer günü pastırmaya ve bir diğer günü çizgi romana (bu sonuncusunu eklemeseydim, bir çizgi roman müptelâsı olmam hasebiyle huzursuz olacaktım) hasredebilir ve vakfedebilir ve adayabilir. söz konusu o kişi, söz konusu o gün; söz konusu o günü kendisine adadığı mezkûr şeyle yatar-kalkar, onu yad eder, onu yaşar, onu deneyimler, onu yaşatır, onu öne çıkarır, ona şeddeli vurgu yapar her an ve bütün gün. buna bir itirazım yoktur doğrusu ve olamaz da.
amma velâkin; (o benim en samimi arkadaşım olsa dahi) bir kişi, en basitinden en kompleksine değin (sivil toplum, devlet, ‘serbest piyasa’, ideolojik baskı mekanizması ya da her ne karın ağrısıysa) bir kurum ya da herhangi bir başka sosyolojik-politik-ekonomik-ideolojik entite ‘x bir gün’e nispet ettiği bir anlamı, yaşam pratiğini ya da hayat üslûbunu, (her sevgililer gününde tekrar ve tekrar ve tekrar yaşadığımız üzere) bana ve benimkine benzer ruhi - düşünsel - zihinsel frekanslara sahip olanlara dayatmaya kalktıklarında, bu, benim ve benim gibilerin yaşam alanımın daraltılması; benliğimi(zin)n başkalarının benliklerinin, tercihlerinin, hayat stillerinin istilâsına uğraması; kişiliğimi(zi)n kolonize edilmesi anlamına gelir tastamam ve işte buna da asla dayanamam!
mini mini bebelerin, geçim sıkıntısı çeken babalarını, sevgililer gününde annelerine ‘minicik bir pırlantacık’ almadı diye hesaba çektikleri kepazenin daniskası bir çağ bu çağ. ve babaların ve kocaların ve sevgililerin sevdiklerine, ‘miniminnacık bir pırlantacık' alabilmekten aciz oldukları için aşağılık kompleksine gark oldukları, hayata küstükleri, adamdan sayılmadıkları, istiskal edildikleri ve hatta belki de köpek muamelesine muhatap bırakıldıkları aşağılık bir çağ aynı zamanda bu çağ.
evet, kadına yönelik o barbarca, o zalimin zalimi şiddet furyasının çok rahatsız edici boyutlara eriştiği bir vakıadır. lâkin, bir de erkeğe yönelik olan, böylesi bir psikolojik şiddet ve bahsettiğim muhtevada bir manevi terör hamlesi de vardır ki, işte o gözlerden ıraktır; bütünüyle ve yeterince de teşhis ve teşhir edilmemiştir ne yazık ki.
eyyy insanoğlunun sevgilisine hasredeceği o çok özel günü tespite kalkan despot kafalar ve eyyy sevdiceğine pırlanta almadığı / alamadığı için aşağılanan erkeklerin ruh bulantısına ve angois’ına (ölüm korkusu, canlı bir organizmanın, öleceğini hissettiğinde verdiği komplike biyolojik - fizyolojik - psikolojik reaksiyon) sebebiyet veren piyasacı liberal faşistler; şunu bilin ki, her sevgililer gününde ve icat ettiğiniz buna benzer diğer her ‘özel gün’de; insanlığın şerefini, haysiyetini, hürriyetini paspas etmektesiniz ve bu yüzden de, şayet varsa halâ o duygunuz, hakikaten kendinizden ve yapıp ettiklerinizden utanmalısınız
ben, dostlarım, ben, dedim ya, öylesine aşığım ki hürriyetime; ‘şunu yap’ diye içimden geçirdiğimde kendi kendime, buna bile direnirim, ‘dayatma, bana asla bir şey dayatma ey nefsim!’ derim benliğime. velhasılı, şiddetle ve şehvetle ve nefretle karşıyım bana dayatılan diğer bütün ‘özel günlere’ ve 14 şubat sevgililer gününe, işte böyle müptelâ olduğum için ben özgürlüğüme.
bu yüzden de diyorum ki karaların ve suların ve yeryüzünün ve  gökyüzünün ve yeraltının ve yer üstünün ve ovaların ve dağların bilcümle haysiyetli erkeğine:
eeyy sevgililer gününde sevdiğine ‘miniminnacık bir pırlantacık’ almadığı için öküz ilân edilen bütün erkekler, kaldı mı kaybedecek zerrece bir şeyiniz ? kalmadıysa ve durum giderek de her bakımdan ve her geçen gün daha da kötüye gitmekteyse, böyleyse, bu manevi zulme ve bu psiko-teröre karşı, bilcümle kuyumcu bezirgânına karşı, bütün hediyelik eşya tacirlerine karşı, cümle elektronik eşya tecimenine karşı, ol kozmetik ve kırmızı tuman ve kırmızı fanilâ satıcısına karşı ve tabii ki bir de kırmızı gül pazarlamacılarına karşı birleşiniz, birleşiniz,
B İ R L E Ş İ N İ Z ! ! !

1 yorum:

  1. Yazınız bana benim geçmişte yazdığım şu yazımı hatırlattı;

    http://www.reyhanca.com/2010/11/erkeklerin-sessizligi.html

    Selamlar, saygılar

    YanıtlaSil