yaşadıklarımı, bu topraklarda yaşadıklarımızı, orta doğu'da yaşadıklarımızı ve genel olarak da insanlık aleminin küresel bağlamda yaşadıklarını akılla, mantıkla açıklamak mümkün müdür?
bana göre değil.
insanlık, medeniyet, uygarlık sanki dört nala küresel bir otoriterizme, global bir faşizme ve nükleer silâhlarında kullanılacağı toptan bir savaşa, yani 3. dünya savaşına doğru koşar adımlarla ilerliyer gibi geliyor bana.
maden insanlığın, madem medeniyetin aklı tutuldu, öyleyse bu satırların fukara yazarı da pekalâ bir akıl tutulması yazısı yazabilir, öyle değil mi?
işte o akıl tutulması yazım efendim:-)
bir davetteydim geçen akşam.
çıkışta ev sahibi 'dur, ceketini tutayım' dedi.
tutturmadım tabii, zira sevmem, hatta itici ve kendime çok da uzak bulurum bu tarz hizmetleri.
birden dökülüverdi şu lakırdı işte o an dudaklarımdan:
'sen bakma ceketimi tutturmadığıma, aklımı tutabilirsin istersen, ona itirazım olmaz. akıl tutulması yaşayan bir toplumun ferdiyim ne de olsa, epeydir akıllar tutulu bu beldede, bu elde. aydan ve güneşten ziyade'
dumur olmuş, ağzı bir karış açık vaziyette bırakıp onu, eşi sevimli ev sahibesine döndüm.
'eline koluna sağlık, herşey çok mükemmeldi, sağolasın'
ev ve davet sahibesi tam cevap faslından olmak üzere o bildik beylik cevaplardan birsini gevelemeye başlamıştı ki kesiverdim sözünü insiyâkî bir hareketle:
'ah, birbirimizi hakkaten anlayabilseydik, ne iyi olurdu, öyle değil mi? birbirimizi anlamaktan bahseden ben, gerçi kendimi anlayabilmekte miyim, bu da şüphe götürür ya, neyse....'
dumura uğrayarak bir karış açılmış ağzıyla bakma bayrağını eşinden devralan güzel ve nazik kadına nihayet vurdum o dramatik final darbesini, o öldürücü epik sadmeyi:
'şayet, şahsi muhakeme yeteneğimle anlayabileceğim kadar basit olsaydı benliğim, bu basitliği yüzünden kendi kendisini anlamasına hizmet edecek yetkinlikte bir muhakeme merkezini içeremez; bu primitive doğası ve fundamentallarına dair noksanlığının sonucu kendisine yeterince derinlemesine nüfûz edemeyip, gerektiğince mevcudiyetini ihâtâ edemeyerek asla tam manasıyla anlayamazdı özünü, esasını. bilmem anlatabildim mi?'
güzel ve zarif ev sahibesiyle onun yakışıklı, sıhhatli ve sportmen görünümlü eşini küfür mü, beddua mı, yoksa 'ebelep gübelep' kıvamında bir mırıldanma mı olduğunu tam manasıyla ayıramadığım bir ses dalgaları aranjmanı üretme fazında bıraktım kapılarının eşiğinde, kaderlerinin arefesinde.
asansöre doğru kararlı ve muzip adımlarla sekerken cinayetimin son perdesini nasıl sahneleyeceğime çoktan karar vermiştim bile.
'söylediklerimde anlam aramayın. akıllı lâkırdı beklemeyin benden artık bu memlekette. tam burada ve şimdi mânâ diye tepinmek niye? türkiye toplumsal formasyonunun absürdistan'a dönüştüğü şu çağda ne mânâsız değil mi tutturmak mânâ diye!? akıllı uslu, anlamlı ve manalı lakırdı tasarruf etmemi talep etmeniz büyük haksızlık olur bana. yani şimdi, şu günde ve burada halâ ve illâ da mânâ ha, quelle d'alâka?!?'
asansöre bindiğimde tavan yapmış şaşkınlıklarıyla bakakalmışlardı arkamdan; işte tam o sırada apokaliptik, katastrofik ve kaotik finali yapıverdim olacanca bıkkınlık, bedbinlik, hodbinlik, nikbinlik ve çaresizliğimle:
'akıl tutulması!'
'akıl tutulması!'
'akıl tutulması!'
a k ı l t u t u l m a s ı tarz-ı hayatı mıdır nedir insanımın?
böyle midir?
bu mudur?
?!?
bana göre değil.
insanlık, medeniyet, uygarlık sanki dört nala küresel bir otoriterizme, global bir faşizme ve nükleer silâhlarında kullanılacağı toptan bir savaşa, yani 3. dünya savaşına doğru koşar adımlarla ilerliyer gibi geliyor bana.
maden insanlığın, madem medeniyetin aklı tutuldu, öyleyse bu satırların fukara yazarı da pekalâ bir akıl tutulması yazısı yazabilir, öyle değil mi?
işte o akıl tutulması yazım efendim:-)
bir davetteydim geçen akşam.
çıkışta ev sahibi 'dur, ceketini tutayım' dedi.
tutturmadım tabii, zira sevmem, hatta itici ve kendime çok da uzak bulurum bu tarz hizmetleri.
birden dökülüverdi şu lakırdı işte o an dudaklarımdan:
'sen bakma ceketimi tutturmadığıma, aklımı tutabilirsin istersen, ona itirazım olmaz. akıl tutulması yaşayan bir toplumun ferdiyim ne de olsa, epeydir akıllar tutulu bu beldede, bu elde. aydan ve güneşten ziyade'
dumur olmuş, ağzı bir karış açık vaziyette bırakıp onu, eşi sevimli ev sahibesine döndüm.
'eline koluna sağlık, herşey çok mükemmeldi, sağolasın'
ev ve davet sahibesi tam cevap faslından olmak üzere o bildik beylik cevaplardan birsini gevelemeye başlamıştı ki kesiverdim sözünü insiyâkî bir hareketle:
'ah, birbirimizi hakkaten anlayabilseydik, ne iyi olurdu, öyle değil mi? birbirimizi anlamaktan bahseden ben, gerçi kendimi anlayabilmekte miyim, bu da şüphe götürür ya, neyse....'
dumura uğrayarak bir karış açılmış ağzıyla bakma bayrağını eşinden devralan güzel ve nazik kadına nihayet vurdum o dramatik final darbesini, o öldürücü epik sadmeyi:
'şayet, şahsi muhakeme yeteneğimle anlayabileceğim kadar basit olsaydı benliğim, bu basitliği yüzünden kendi kendisini anlamasına hizmet edecek yetkinlikte bir muhakeme merkezini içeremez; bu primitive doğası ve fundamentallarına dair noksanlığının sonucu kendisine yeterince derinlemesine nüfûz edemeyip, gerektiğince mevcudiyetini ihâtâ edemeyerek asla tam manasıyla anlayamazdı özünü, esasını. bilmem anlatabildim mi?'
güzel ve zarif ev sahibesiyle onun yakışıklı, sıhhatli ve sportmen görünümlü eşini küfür mü, beddua mı, yoksa 'ebelep gübelep' kıvamında bir mırıldanma mı olduğunu tam manasıyla ayıramadığım bir ses dalgaları aranjmanı üretme fazında bıraktım kapılarının eşiğinde, kaderlerinin arefesinde.
asansöre doğru kararlı ve muzip adımlarla sekerken cinayetimin son perdesini nasıl sahneleyeceğime çoktan karar vermiştim bile.
'söylediklerimde anlam aramayın. akıllı lâkırdı beklemeyin benden artık bu memlekette. tam burada ve şimdi mânâ diye tepinmek niye? türkiye toplumsal formasyonunun absürdistan'a dönüştüğü şu çağda ne mânâsız değil mi tutturmak mânâ diye!? akıllı uslu, anlamlı ve manalı lakırdı tasarruf etmemi talep etmeniz büyük haksızlık olur bana. yani şimdi, şu günde ve burada halâ ve illâ da mânâ ha, quelle d'alâka?!?'
asansöre bindiğimde tavan yapmış şaşkınlıklarıyla bakakalmışlardı arkamdan; işte tam o sırada apokaliptik, katastrofik ve kaotik finali yapıverdim olacanca bıkkınlık, bedbinlik, hodbinlik, nikbinlik ve çaresizliğimle:
'akıl tutulması!'
'akıl tutulması!'
'akıl tutulması!'
a k ı l t u t u l m a s ı tarz-ı hayatı mıdır nedir insanımın?
böyle midir?
bu mudur?
?!?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder