Hayatı hakkında çok az bilgi var
İranlı bilgin ve filozof , İslam düşüncesinde tabiiyun (tabiatçılık/doğacılık) ve akliye (akılcılık/rasyonalizm) akımlarının kurucusu. Tahran yakınlarında kurulan Razi Enstitüsü onun adına kurulmuş olup, doğduğu 27 Ağustos günü her yıl İran'da tıp bayramı olarak kutlanmaktadır. 841 ile 865 arasına tarihlenen doğumunun ismine dayanılarak İran’ın Rey kentinde doğduğuna hükmedilir. Benzer şekilde, ölümü 925 ile 935 (Biruni’ye göre Hicri 5 Şaban 313) arasına tarihlenmektedir. Ölüm yerinin Bağdat olma olasılığı yüksektir.
Batılı araştırmacılar uzun süre, eserlerini Arapça yazdığı için Arap asıllı olduğunu sandılar.
Hayatına dair az şey bilinmektedir. Orta Çağ İslam aleminin, hayatı bakımından değil, ancak fikirleri ve eserleri açısından en tanınmış filozoflarından ve müspet ilimler alanında nam yapmış alimlerindendir. Batılı kaynaklarda Rhazes diye geçer. Çalışmanın bundan sonraki kısmında Razi kısaca R. olarak belirtilecektir. Doğduğu kentte, Rey’de sıkı bir eğitimden geçtiği sanılmaktadır.
Önceleri musiki, matematik, astronomi ve edebiyat sahalarında eğitim aldı, kimya ile uğraştı. Bazı kaynaklar Bağdat’ta devrin büyük alimi Ali b. Sehl b. Rabban el Tabari’den tıp dersleri aldığını yazarken diğer bazıları da bunun kronolojik olarak imkansız olduğuna işaret ederler. Bağdat ile Rey arasında birçok seyahat yaptı. Doğuya yaptığı seyahatlerde birçok ülkeyi gezdi. Cibal, Cürcan, Taberistan ve Irak kentlerinde hastalara şifa dağıttı. Gezdiği yerlerin hastanelerinde önemli görevler üstlendi. Bunlardan ikisi kayıtlarda yer almakta: Rey ve Bağdat hastaneleri başhekimliği. Rey hastanesi başhekimliğinden sonra Bağdat hastanesi başhekimliğine getirildi. Devrin egemenleri, hükümdarları bu ünlü bilgin ve tabibi saraylarında ağırlamak için yarıştılar. R.’nin yaşamı bu yüzden İran ve Mezopotamya saraylarında geçmiştir. Samani hükümdarı Mansur b. İshak’ın sarayında geçirdiği dönem R. için oldukça verimliydi. Katıldığı ilmi toplantılarda bilgisinin genişliği, düşüncelerindeki kesinlik ve açıklık, benimsediği ilmi metod gibi ayırt edici faktörler yüzünden sivrildi ve döneminin en gözde ve ünlü düşünce insanlarından oldu.
İlm, felsefe, sanat alanındaki faaliyetleri
R. tıp, müzik, felsefe, fizik, kimya, matematik, astronomi alanlarında çalışmalar yaptı. En kayda değer çalışmalarını hayatının büyük kısmını verdiği felsefede ve tıpta gerçekleştirdi. Felsefenin kadim suallerinden olan ‘(doğru, gerçekle mutabık, sahih, otantik) bilginin kaynağı nedir?’ meselesine bütün bir ömrünü hasretti.
Bu amaca yönelik olarak döneminin bütün akımlarını; İran, Hind, Yunan ve İslam felsefi ekollerini kritikçi bir nazarla inceledi. Döneminin tercihlerinin aksine Plato (Eflatun) ve Aristo’dan ziyade Sokrat ve pre-Sokratiklerle ilgilendi. Pythagoras ve Thales konusunda döneminin en derin kavrayışlara kavuştu. Anaksagoras, Anaksimenes, Hipokrates ve Galen üzerinde ciddi etütler yaptı. Çalışmalarının bu erken evresinde bahse konu tabiatçı felsefecilerin de tesiriyle tabiiyun denilen görüşü benimsedi. Hayatının nispeten ileri bir döneminde tıp ile ilgilenmeye başladı. Tıp, fizik, astronomi ve kimyada deney ve gözlemi esas aldı. İslam düşünce dairesinin ilk görgücü (ampirist) filozofu olan R. bu vasfıyla Ortodoks – Sünni çizgiyle problemler yaşadı. Filozofa göre bilgilerimizin kaynağı gözlemlerimizdir. Dış dünya gerçektir ve
maddidir. Ruh ve Tanrı gibi metafizik unsurlar evrenin, maddi alemin dışındadırlar. R. felsefesini kadim İran düşüncesindeki o ezeli ikici (düalistik) esas üzerinde yükseltmiştir: ışık ve karanlık. O, bu ilkeyi yunan felsefesi çerçevesinde revize ederek ruh – madde ikiliğine çevirmiştir. R.’ye göre insan aklı sadece maddi alemin sayısız tezahürlerini değil, iyiyi ve kötüyü, Tanrı ile ilgili nitelikleri de sahih bir şekilde bilebilir, bilir. Bir başka ifadeyle akıl sadece maddi evreni anlamaya ve düzenlemeye değil, metafizik dolayımı muhasebeye de yeten bir melekedir. Bilmek için akıl dışı bir potansiyel gerekmez. Halkın uyarılması, eğitilmesi için dahilere, sıra dışı figürlere, bu arada nebilere de gerek yoktur. Nebilerin kimi sözleri esastan birbirleriyle çeliştiğinden akıl ilkeleriyle bağdaşmazlar ve açıklanamazlar. Bu bakımdan da bunlar yetersiz ve gerçek dışıdır.
Felsefi etütlerinde tümevarım metodunu esas alır. R.’nin bütün entelektüel hasılası incelendiğince ortaya çıkan ana gövde maddi alemin, tabiatın kendisidir. R. felsefe dışında fiziğin optik sahasına eğilmiş ve ışığın kırılması hakkında kayda değer çalışmalar yapmıştır. Kimya sahasında ile ilgisi ise esas olarak basit cisimler (eczam-ı basite) sahasıyla sınırlı olmuştur. Bahse konu ilimler ile matematik ve astronomiye dair risalelerinden günümüze kalan yok denecek kadar azdır.
Razi’nin tıp ve eczacılığa katkıları çok önemli
Bazı çağdaşlarıyla kimi ilm ve felsefe tarihçileri R.nin en önemli katkılarının felsefe alanında olduğuna işaret ederken, diğer bazıları ise alimin esas kalıcı etkilerinin tababet ve ecza sahalarında ortaya çıktığına işaret ederler. Hakim görüş ise, R. nin İslam aleminin en önemli hekimlerinden olduğudur. Hatta bazı kaynaklarda R. İslam kültür dairesinin tababette kutbu sayılan İbn-i Sina’dan bile daha önemli bir mevkie konulur. Ezici çoğunluğu ne yazık ki kaybolarak günümüze intikal etmeyen; ancak güvenilir bibliyografyalardan ve birçok kitaplardaki atıf ve alıntılardan hareketle varlığından haberdar olduğumuz yaklaşık olarak 140 (bazı kaynaklara göre 184) eseri olduğunu bildiğimiz R.nin tıp ve eczacılıkla ilgili yapıtları insan sağlığına çok uzun süre katkı veren ciddi ürünlerdir. Ve çok şükür ki bunların önemli kısmı elimizdedir. Kimya alanındaki çalışmalarının da yardımıyla R. birçok terkipler (bileşim) bulmuş, bunların birçoğunu hastaları üzerinde deneyerek ilaç halinde kamu sağlığının hizmetine sunmuştur. R.’nin tıbba ve eczacılığa katkısı bunlarla sınırlı değildir. Alim, kimi hastalıkları bulmuş, cerrahide ise bazı önemli ve yeni metotların keşfini ve tatbikini gerçekleştirmiştir.
Razi'nin uzun süre tabiplere rehber olan baş yapıtı
R.nin tıp alanındaki baş yapıtı el – Havi’dir. R.nin, kendi deyişine göre, hayatından 15 yıl alan bu yapıt bir nebi tıp ansiklopedisidir. Ve ne yazık ki bu anıtsal eser tamamlanamadan R. vefat etmiştir. Havi Arapçada yazılmış en büyük ve önemli tıp ansiklopedisidir. R. bahse konu yapıtta 1,500 yıldır Grekçe ve Arapça olarak tıp ve eczacılık alanlarında yazılmış bütün bilgileri sistematik bir şekilde toplamış; bunları güncellemiş; kendi yorumlarını, eleştirilerini, keşiflerini ve tedavi metotlarını da ekleyerek bir kişinin altından kalkması neredeyse imkansız olan bir işi başarmıştır. Yanı sıra Taberistan sultanı Ali b. Vehzudan’a ithaf ettiği Kitabü’l – Müluk’u (Latincedeki ismiyle Regius) ve Sasani sultanı Mansur b. İshak’a ithaf ettiği el – Mansuri (Latince çevirisi: Liber Almansoris) adlı eserleri de kayda değer çalışmalardır. R.nin çiçek ve kızamık hastalıklarına dair çok önemli tespitlerinin ve tedavi yollarının toplandığı Kitabü’l – cederi ve’l – hasbe kitabı tıp alanındaki bir başka başyapıtıdır. R.nin önemli kısmı Latinceye çevrilen ve bütün Orta Çağ boyunca Doğuya ve Batıya rehber olan birçok tıp risalesi (broşür/kitapçık) yazdığı bibliyografyalarda yer almaktadır. Yukarıda da belirtildiği üzere, ne yazık ki, bunların kısmı azamisi alimle aramızda bulunan 11 asra mütecaviz zamanın karanlık dehlizlerinde kaybolmuşlardır. R. gelenekle güçlü bağları olan bir alim ve feylesof olmasına karşın dogmatik değildir. Bu yaklaşımı akılcılık ve deneyciliğiyle birleşince R. tıbbi uygulamalarda çağın neredeyse bütün tabiplerinin önüne geçmiştir. Büyük bir şans eseri olarak hastalarına ait klinik kayıtlarının büyük kısmı günümüze kadar intikal etmiştir. Bunların üzerinden R. nin hastalarının sıhhi seyrini ne denli titiz ve çağ aşan bir yaklaşımla izlediği anlaşılmaktadır.
Razi’nin kimya, tıp ve eczacılığa katkıları
İlk göz ameliyatı (ilk katarakt operasyonu), alerji ve immunoloji arasındaki ilk ilmi bağlantının tesisi ve alerjik astımın tanımlanması, sülfürik asitin keşfi, alkolun antiseptik olarak tıpta kullanımı, su çiçeği ve kızamığın ilmi esaslarla birbirinden ayrılması, modern kimya ile kimya mühendisliğinin arasındaki geçişin kurulması, allerjik astım üzerine yazılan ilk makale, diş ve diş eti hastalıklarının teşhis ve tedavisinde asırlarca kullanılacak devrimci yaklaşımlar geliştirmek R.nin söz konusu alanlara yaptığı katkılarından sadece bazılarıdır. Öte yandan R., hastalandığımızda ateşimizin yükselmesini; vücudun hastalıkla savaşma şekli, doğal savunma mekanizması olarak tanımlayan ilk hekim olmuştur.
Ahlak anlayışının esasları
R.’nin ahlakla ilgili görüşleri de diğer görüşleri gibi düalist bir esasa dayanırlar. Buna göre insan haz ve acı (elem) gibi iki temel duygu/his etrafında örgütler hayatını. Hazzın ortadan kalkmasıyla insan mutsuz olur ve derece derece eleme/acıya gömülür. İnsanın mutlu olması için ölçülü bir hayat sürmesi esastır. R.nin ferdiyetçi ahlakı din karşısındaki ağır eleştirel tutumunun şekillenmesinde rol oynamıştır.
Dine karşı olumsuz tutumu ve kibri eleştirildi
Gözlem ve deneye verdiği öneme ve akılcı ve tabiiyun ekolüne bağlı bir filozof olmasına karşın Mutezile kelamcıları (Müslüman Aristocular) gibi din ve felsefenin bağdaştırılabileceğini savunmadı. Yaratıcı bir ilkeye, sebepsiz ilk sebebe inanmasına rağmen dinlere soğuk ve eleştirel yaklaştı. Din hakkında bütün Orta Çağ boyunca en ağır eleştirileri yapan düşünürlerden birisi olarak sivrildi. Dine karşı olumsuz görüşlerini pervasızca dile getirdiği kitapları olan Meşariku’l – enbiya (Hiyelü’l – mütenebbiyin) ile Kitap fi nakzi’l – edyan’ı sadece Sünni-ortodoks İslam çevreleri değil, İbrahimi gelenekten gelen bütün mütedeyyin düşünürleri rahatsız etmiş, ağır eleştirilere hedef olmuştur. Bu kitaplarında R. özetle şunları iddia eder: ‘Peygamberlerin mucizeleri dinin efsane bahsine aittir, doğru değildir. Dinlerin birbirleriyle zıt olmaları insanlığın sürekli olarak anlaşmazlıklara düşmesine ve savaşmalarına yol açar. Din felsefi düşünceye ve ilmi araştırmaya ve gelişmeye düşmandır. Plato, Aristo, Euklide, Hippokrates gibi düşünür ve alimler dinlerden çok daha fazla insanlığa hizmet etmektedirler. İnsanlığın dinlere ve peygamberlere itimat ve itaati gelenekten ve zihni tembellikten kaynaklanır.’
Ortodoks Hristiyan, Müslüman ve Yahudilerce 'Taife-i Zındıka' kabul edildi
Bu görüşleri ve eserleriyle R. Batı aleminde dine ve Tanrı’ya karşı bayrak açan birçok düşünürün (‘zındıka taifesi’) kutup yıldızlarından olmuştur. 2. Friederich döneminden itibaren asırlar boyunca dinsizlik (deizm) ve /veya tanrı tanımazlık (ateizm)ın karanlık ve muhataralı sularında dolaşan anıtsal yapıt De Tribus İmpostoribus’un R. nin bahse konu kitaplarından mülhem olduğuna dair, ilahiyat ve felsefe mahfillerinde güçlü kanaatler vardır. Öte yandan, R.nin kimi eserlerinde kendisini Hipokrat’a eşit, Aristo ve Plato’dan da üstün tuttuğu; sadece Sokrat’ı felsefi manada kendisine denk gördüğüne işaret eden kimi çevreler R.nin öz güveninin kibir boyutuna vardığına dikkatleri çekmişlerdir.
Düşünce dünyasındaki yeri
Felsefede olsun tabii ilimler olsun, R., faaliyet gösterdiği her sahada çağına göre öncü görüşler yaratmasını bilmiştir. İslam aleminde, bu dünyanın düşünce coğrafyasında aklın, deneyin, gözlemin daha fazla yer bulmalarına büyük hizmetler etmiş, doğacılığın ve maddeciliğin yayılmasına ise gerçek manada önderlik etmiştir. R. muarızları tarafından gerek kişiliği ve gerekse de düşünce ve eserleri bakımından Plato (Eflatun), Aristo Galen ve Öklit gibi batılı düşünürlerin ağır oranda tesirinde kalmakla; dinsizlikle ve/veya tanrıtanımazlıkla suçlanmıştır. Öyle ki, bazıları onu Grek düşüncesinin İslam alemindeki şubesi, hatta 5. kolu olarak görürken, diğer bazıları R.yi zındık tayfasının serbülendi ilan etmişlerdir. Bütün bunlara karşın, R.nin en ciddi düşmanları bile onun, kendisiyle aynı yolu takip eden Mutezilenin vardığı duraklar olan aşırı şüphecilik ve ateizme sapmadığı teslim etmek zorunda kalmışlardır. R.nin düşünce sistematiğinde belirleyici yere sahip olan ‘nur – karanlık’, ‘iyilik – kötülük’, ‘ruh – madde’, ‘fizik alem – öte alem’ gibi ikiliklerin (düalite) diyalektik birlikteliği onun Zerdüştizm ya da Maniheizmin kollarına teslim olmasını yol açmamıştır.
R.’nin İslam ve Batı ilm ve düşünce çevrelerindeki etkisi asırlarca sürmüştür.
Eserleri
Kitab fi’t – Tıbbi’r – Ruhani (Manevi Hekimlik Kitabı), El – Havi (Kuşatan), El – İlm – ül –
İlahi (Tanrı Bilgisi), Taksim – ül – İlel (Nedenlerin Bölünmesi), El – Taksim ve’l Tascir (Hastalıkların sebepleri ve tedavi yolları), Menafiu’l – Edviyat ve Mazarrr (İlaçların Yararları ve Yan Etkileri).
Faydalanılan kaynaklar: İslam Ansiklopedisi (MEB); İslam Ansiklopedisi (Türkiye Diyanet Vakfı); İnönü / Türk Ansiklopedisi (MEB); Meydan Larousse (Meydan); Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi (Yurt); Hayat Ansiklopedisi (Cumhuriyet Müesseseleri); Hayat Ansiklopedisi (Hayat); Ansiklopedi Britanica; www.wikipedia.org , www.insanvebilim.com
* Daha önce Hedef Sağlık dergisi ve http://www.tahinpekmez.org/ ve http://www.ziyaversencan.blogspot.com/ 'da yayınlandı.
İranlı bilgin ve filozof , İslam düşüncesinde tabiiyun (tabiatçılık/doğacılık) ve akliye (akılcılık/rasyonalizm) akımlarının kurucusu. Tahran yakınlarında kurulan Razi Enstitüsü onun adına kurulmuş olup, doğduğu 27 Ağustos günü her yıl İran'da tıp bayramı olarak kutlanmaktadır. 841 ile 865 arasına tarihlenen doğumunun ismine dayanılarak İran’ın Rey kentinde doğduğuna hükmedilir. Benzer şekilde, ölümü 925 ile 935 (Biruni’ye göre Hicri 5 Şaban 313) arasına tarihlenmektedir. Ölüm yerinin Bağdat olma olasılığı yüksektir.
Batılı araştırmacılar uzun süre, eserlerini Arapça yazdığı için Arap asıllı olduğunu sandılar.
Hayatına dair az şey bilinmektedir. Orta Çağ İslam aleminin, hayatı bakımından değil, ancak fikirleri ve eserleri açısından en tanınmış filozoflarından ve müspet ilimler alanında nam yapmış alimlerindendir. Batılı kaynaklarda Rhazes diye geçer. Çalışmanın bundan sonraki kısmında Razi kısaca R. olarak belirtilecektir. Doğduğu kentte, Rey’de sıkı bir eğitimden geçtiği sanılmaktadır.
Önceleri musiki, matematik, astronomi ve edebiyat sahalarında eğitim aldı, kimya ile uğraştı. Bazı kaynaklar Bağdat’ta devrin büyük alimi Ali b. Sehl b. Rabban el Tabari’den tıp dersleri aldığını yazarken diğer bazıları da bunun kronolojik olarak imkansız olduğuna işaret ederler. Bağdat ile Rey arasında birçok seyahat yaptı. Doğuya yaptığı seyahatlerde birçok ülkeyi gezdi. Cibal, Cürcan, Taberistan ve Irak kentlerinde hastalara şifa dağıttı. Gezdiği yerlerin hastanelerinde önemli görevler üstlendi. Bunlardan ikisi kayıtlarda yer almakta: Rey ve Bağdat hastaneleri başhekimliği. Rey hastanesi başhekimliğinden sonra Bağdat hastanesi başhekimliğine getirildi. Devrin egemenleri, hükümdarları bu ünlü bilgin ve tabibi saraylarında ağırlamak için yarıştılar. R.’nin yaşamı bu yüzden İran ve Mezopotamya saraylarında geçmiştir. Samani hükümdarı Mansur b. İshak’ın sarayında geçirdiği dönem R. için oldukça verimliydi. Katıldığı ilmi toplantılarda bilgisinin genişliği, düşüncelerindeki kesinlik ve açıklık, benimsediği ilmi metod gibi ayırt edici faktörler yüzünden sivrildi ve döneminin en gözde ve ünlü düşünce insanlarından oldu.
İlm, felsefe, sanat alanındaki faaliyetleri
R. tıp, müzik, felsefe, fizik, kimya, matematik, astronomi alanlarında çalışmalar yaptı. En kayda değer çalışmalarını hayatının büyük kısmını verdiği felsefede ve tıpta gerçekleştirdi. Felsefenin kadim suallerinden olan ‘(doğru, gerçekle mutabık, sahih, otantik) bilginin kaynağı nedir?’ meselesine bütün bir ömrünü hasretti.
Bu amaca yönelik olarak döneminin bütün akımlarını; İran, Hind, Yunan ve İslam felsefi ekollerini kritikçi bir nazarla inceledi. Döneminin tercihlerinin aksine Plato (Eflatun) ve Aristo’dan ziyade Sokrat ve pre-Sokratiklerle ilgilendi. Pythagoras ve Thales konusunda döneminin en derin kavrayışlara kavuştu. Anaksagoras, Anaksimenes, Hipokrates ve Galen üzerinde ciddi etütler yaptı. Çalışmalarının bu erken evresinde bahse konu tabiatçı felsefecilerin de tesiriyle tabiiyun denilen görüşü benimsedi. Hayatının nispeten ileri bir döneminde tıp ile ilgilenmeye başladı. Tıp, fizik, astronomi ve kimyada deney ve gözlemi esas aldı. İslam düşünce dairesinin ilk görgücü (ampirist) filozofu olan R. bu vasfıyla Ortodoks – Sünni çizgiyle problemler yaşadı. Filozofa göre bilgilerimizin kaynağı gözlemlerimizdir. Dış dünya gerçektir ve
maddidir. Ruh ve Tanrı gibi metafizik unsurlar evrenin, maddi alemin dışındadırlar. R. felsefesini kadim İran düşüncesindeki o ezeli ikici (düalistik) esas üzerinde yükseltmiştir: ışık ve karanlık. O, bu ilkeyi yunan felsefesi çerçevesinde revize ederek ruh – madde ikiliğine çevirmiştir. R.’ye göre insan aklı sadece maddi alemin sayısız tezahürlerini değil, iyiyi ve kötüyü, Tanrı ile ilgili nitelikleri de sahih bir şekilde bilebilir, bilir. Bir başka ifadeyle akıl sadece maddi evreni anlamaya ve düzenlemeye değil, metafizik dolayımı muhasebeye de yeten bir melekedir. Bilmek için akıl dışı bir potansiyel gerekmez. Halkın uyarılması, eğitilmesi için dahilere, sıra dışı figürlere, bu arada nebilere de gerek yoktur. Nebilerin kimi sözleri esastan birbirleriyle çeliştiğinden akıl ilkeleriyle bağdaşmazlar ve açıklanamazlar. Bu bakımdan da bunlar yetersiz ve gerçek dışıdır.
Felsefi etütlerinde tümevarım metodunu esas alır. R.’nin bütün entelektüel hasılası incelendiğince ortaya çıkan ana gövde maddi alemin, tabiatın kendisidir. R. felsefe dışında fiziğin optik sahasına eğilmiş ve ışığın kırılması hakkında kayda değer çalışmalar yapmıştır. Kimya sahasında ile ilgisi ise esas olarak basit cisimler (eczam-ı basite) sahasıyla sınırlı olmuştur. Bahse konu ilimler ile matematik ve astronomiye dair risalelerinden günümüze kalan yok denecek kadar azdır.
Razi’nin tıp ve eczacılığa katkıları çok önemli
Bazı çağdaşlarıyla kimi ilm ve felsefe tarihçileri R.nin en önemli katkılarının felsefe alanında olduğuna işaret ederken, diğer bazıları ise alimin esas kalıcı etkilerinin tababet ve ecza sahalarında ortaya çıktığına işaret ederler. Hakim görüş ise, R. nin İslam aleminin en önemli hekimlerinden olduğudur. Hatta bazı kaynaklarda R. İslam kültür dairesinin tababette kutbu sayılan İbn-i Sina’dan bile daha önemli bir mevkie konulur. Ezici çoğunluğu ne yazık ki kaybolarak günümüze intikal etmeyen; ancak güvenilir bibliyografyalardan ve birçok kitaplardaki atıf ve alıntılardan hareketle varlığından haberdar olduğumuz yaklaşık olarak 140 (bazı kaynaklara göre 184) eseri olduğunu bildiğimiz R.nin tıp ve eczacılıkla ilgili yapıtları insan sağlığına çok uzun süre katkı veren ciddi ürünlerdir. Ve çok şükür ki bunların önemli kısmı elimizdedir. Kimya alanındaki çalışmalarının da yardımıyla R. birçok terkipler (bileşim) bulmuş, bunların birçoğunu hastaları üzerinde deneyerek ilaç halinde kamu sağlığının hizmetine sunmuştur. R.’nin tıbba ve eczacılığa katkısı bunlarla sınırlı değildir. Alim, kimi hastalıkları bulmuş, cerrahide ise bazı önemli ve yeni metotların keşfini ve tatbikini gerçekleştirmiştir.
Razi'nin uzun süre tabiplere rehber olan baş yapıtı
R.nin tıp alanındaki baş yapıtı el – Havi’dir. R.nin, kendi deyişine göre, hayatından 15 yıl alan bu yapıt bir nebi tıp ansiklopedisidir. Ve ne yazık ki bu anıtsal eser tamamlanamadan R. vefat etmiştir. Havi Arapçada yazılmış en büyük ve önemli tıp ansiklopedisidir. R. bahse konu yapıtta 1,500 yıldır Grekçe ve Arapça olarak tıp ve eczacılık alanlarında yazılmış bütün bilgileri sistematik bir şekilde toplamış; bunları güncellemiş; kendi yorumlarını, eleştirilerini, keşiflerini ve tedavi metotlarını da ekleyerek bir kişinin altından kalkması neredeyse imkansız olan bir işi başarmıştır. Yanı sıra Taberistan sultanı Ali b. Vehzudan’a ithaf ettiği Kitabü’l – Müluk’u (Latincedeki ismiyle Regius) ve Sasani sultanı Mansur b. İshak’a ithaf ettiği el – Mansuri (Latince çevirisi: Liber Almansoris) adlı eserleri de kayda değer çalışmalardır. R.nin çiçek ve kızamık hastalıklarına dair çok önemli tespitlerinin ve tedavi yollarının toplandığı Kitabü’l – cederi ve’l – hasbe kitabı tıp alanındaki bir başka başyapıtıdır. R.nin önemli kısmı Latinceye çevrilen ve bütün Orta Çağ boyunca Doğuya ve Batıya rehber olan birçok tıp risalesi (broşür/kitapçık) yazdığı bibliyografyalarda yer almaktadır. Yukarıda da belirtildiği üzere, ne yazık ki, bunların kısmı azamisi alimle aramızda bulunan 11 asra mütecaviz zamanın karanlık dehlizlerinde kaybolmuşlardır. R. gelenekle güçlü bağları olan bir alim ve feylesof olmasına karşın dogmatik değildir. Bu yaklaşımı akılcılık ve deneyciliğiyle birleşince R. tıbbi uygulamalarda çağın neredeyse bütün tabiplerinin önüne geçmiştir. Büyük bir şans eseri olarak hastalarına ait klinik kayıtlarının büyük kısmı günümüze kadar intikal etmiştir. Bunların üzerinden R. nin hastalarının sıhhi seyrini ne denli titiz ve çağ aşan bir yaklaşımla izlediği anlaşılmaktadır.
Razi’nin kimya, tıp ve eczacılığa katkıları
İlk göz ameliyatı (ilk katarakt operasyonu), alerji ve immunoloji arasındaki ilk ilmi bağlantının tesisi ve alerjik astımın tanımlanması, sülfürik asitin keşfi, alkolun antiseptik olarak tıpta kullanımı, su çiçeği ve kızamığın ilmi esaslarla birbirinden ayrılması, modern kimya ile kimya mühendisliğinin arasındaki geçişin kurulması, allerjik astım üzerine yazılan ilk makale, diş ve diş eti hastalıklarının teşhis ve tedavisinde asırlarca kullanılacak devrimci yaklaşımlar geliştirmek R.nin söz konusu alanlara yaptığı katkılarından sadece bazılarıdır. Öte yandan R., hastalandığımızda ateşimizin yükselmesini; vücudun hastalıkla savaşma şekli, doğal savunma mekanizması olarak tanımlayan ilk hekim olmuştur.
Ahlak anlayışının esasları
R.’nin ahlakla ilgili görüşleri de diğer görüşleri gibi düalist bir esasa dayanırlar. Buna göre insan haz ve acı (elem) gibi iki temel duygu/his etrafında örgütler hayatını. Hazzın ortadan kalkmasıyla insan mutsuz olur ve derece derece eleme/acıya gömülür. İnsanın mutlu olması için ölçülü bir hayat sürmesi esastır. R.nin ferdiyetçi ahlakı din karşısındaki ağır eleştirel tutumunun şekillenmesinde rol oynamıştır.
Dine karşı olumsuz tutumu ve kibri eleştirildi
Gözlem ve deneye verdiği öneme ve akılcı ve tabiiyun ekolüne bağlı bir filozof olmasına karşın Mutezile kelamcıları (Müslüman Aristocular) gibi din ve felsefenin bağdaştırılabileceğini savunmadı. Yaratıcı bir ilkeye, sebepsiz ilk sebebe inanmasına rağmen dinlere soğuk ve eleştirel yaklaştı. Din hakkında bütün Orta Çağ boyunca en ağır eleştirileri yapan düşünürlerden birisi olarak sivrildi. Dine karşı olumsuz görüşlerini pervasızca dile getirdiği kitapları olan Meşariku’l – enbiya (Hiyelü’l – mütenebbiyin) ile Kitap fi nakzi’l – edyan’ı sadece Sünni-ortodoks İslam çevreleri değil, İbrahimi gelenekten gelen bütün mütedeyyin düşünürleri rahatsız etmiş, ağır eleştirilere hedef olmuştur. Bu kitaplarında R. özetle şunları iddia eder: ‘Peygamberlerin mucizeleri dinin efsane bahsine aittir, doğru değildir. Dinlerin birbirleriyle zıt olmaları insanlığın sürekli olarak anlaşmazlıklara düşmesine ve savaşmalarına yol açar. Din felsefi düşünceye ve ilmi araştırmaya ve gelişmeye düşmandır. Plato, Aristo, Euklide, Hippokrates gibi düşünür ve alimler dinlerden çok daha fazla insanlığa hizmet etmektedirler. İnsanlığın dinlere ve peygamberlere itimat ve itaati gelenekten ve zihni tembellikten kaynaklanır.’
Ortodoks Hristiyan, Müslüman ve Yahudilerce 'Taife-i Zındıka' kabul edildi
Bu görüşleri ve eserleriyle R. Batı aleminde dine ve Tanrı’ya karşı bayrak açan birçok düşünürün (‘zındıka taifesi’) kutup yıldızlarından olmuştur. 2. Friederich döneminden itibaren asırlar boyunca dinsizlik (deizm) ve /veya tanrı tanımazlık (ateizm)ın karanlık ve muhataralı sularında dolaşan anıtsal yapıt De Tribus İmpostoribus’un R. nin bahse konu kitaplarından mülhem olduğuna dair, ilahiyat ve felsefe mahfillerinde güçlü kanaatler vardır. Öte yandan, R.nin kimi eserlerinde kendisini Hipokrat’a eşit, Aristo ve Plato’dan da üstün tuttuğu; sadece Sokrat’ı felsefi manada kendisine denk gördüğüne işaret eden kimi çevreler R.nin öz güveninin kibir boyutuna vardığına dikkatleri çekmişlerdir.
Düşünce dünyasındaki yeri
Felsefede olsun tabii ilimler olsun, R., faaliyet gösterdiği her sahada çağına göre öncü görüşler yaratmasını bilmiştir. İslam aleminde, bu dünyanın düşünce coğrafyasında aklın, deneyin, gözlemin daha fazla yer bulmalarına büyük hizmetler etmiş, doğacılığın ve maddeciliğin yayılmasına ise gerçek manada önderlik etmiştir. R. muarızları tarafından gerek kişiliği ve gerekse de düşünce ve eserleri bakımından Plato (Eflatun), Aristo Galen ve Öklit gibi batılı düşünürlerin ağır oranda tesirinde kalmakla; dinsizlikle ve/veya tanrıtanımazlıkla suçlanmıştır. Öyle ki, bazıları onu Grek düşüncesinin İslam alemindeki şubesi, hatta 5. kolu olarak görürken, diğer bazıları R.yi zındık tayfasının serbülendi ilan etmişlerdir. Bütün bunlara karşın, R.nin en ciddi düşmanları bile onun, kendisiyle aynı yolu takip eden Mutezilenin vardığı duraklar olan aşırı şüphecilik ve ateizme sapmadığı teslim etmek zorunda kalmışlardır. R.nin düşünce sistematiğinde belirleyici yere sahip olan ‘nur – karanlık’, ‘iyilik – kötülük’, ‘ruh – madde’, ‘fizik alem – öte alem’ gibi ikiliklerin (düalite) diyalektik birlikteliği onun Zerdüştizm ya da Maniheizmin kollarına teslim olmasını yol açmamıştır.
R.’nin İslam ve Batı ilm ve düşünce çevrelerindeki etkisi asırlarca sürmüştür.
Eserleri
Kitab fi’t – Tıbbi’r – Ruhani (Manevi Hekimlik Kitabı), El – Havi (Kuşatan), El – İlm – ül –
İlahi (Tanrı Bilgisi), Taksim – ül – İlel (Nedenlerin Bölünmesi), El – Taksim ve’l Tascir (Hastalıkların sebepleri ve tedavi yolları), Menafiu’l – Edviyat ve Mazarrr (İlaçların Yararları ve Yan Etkileri).
Faydalanılan kaynaklar: İslam Ansiklopedisi (MEB); İslam Ansiklopedisi (Türkiye Diyanet Vakfı); İnönü / Türk Ansiklopedisi (MEB); Meydan Larousse (Meydan); Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi (Yurt); Hayat Ansiklopedisi (Cumhuriyet Müesseseleri); Hayat Ansiklopedisi (Hayat); Ansiklopedi Britanica; www.wikipedia.org , www.insanvebilim.com
* Daha önce Hedef Sağlık dergisi ve http://www.tahinpekmez.org/ ve http://www.ziyaversencan.blogspot.com/ 'da yayınlandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder