afrika'da açlıktan ve sistemin vicdansızlığından, abd ve ab'de ise oburluktan ve obeziteden ölüyoruz. batı uygarlığı çürüyor, medeniyet sos veriyor; özetle insanoğlu intihar ediyor! *

yok yok, ben artık iyice ikna oldum arkadaşlar, bu gidişler hayırlı gidişler değil.
hiç ama hiç değil!
baksanıza son zamanlarda başımıza gelenlere...
ilkinden daha derin, daha yıkıcı ve daha can acıtıcı olacağı konuşulan küresel ekonomik krizin ikinci dibinin artık kapımızda olduğu konusunda neredeyse bütün uzmanlar mutabıklar.

 

abd ve ab'de insanlar çok yemekten, obeziteden ölürken, afrika'da açlıktan ölen insan sayısında şu aralar patlama var.
hele de çocuklar, ah o zavallı korumasız çocuklar, nasılda sinekler misali patır patır düşüveriyorlar anacıklarının kucaklarına!
 
   








yangın yerine dönen genişletilmiş büyük orta doğu coğrafyasının dünyayı içine yuvarlayabileceği katastrofik, kaotik gelecek senaryoların havada uçuşması da cabası!
üstüne üstlük, küresel bir nükleer savaş her zamankinden daha çok dillendirilmekte.
ülkemizin bir türlü çözemediği kürt sorununun barışçı çözümüne giden yolun halâ çok uzun olduğu ise aşikâr.
devam eden siyasi davaların toplumumuzda yarattığı derin bölünme ve kamplaşma durumu ortadan kalkmış değil.

 

şike davası da türkiye'yi sanılandan çok daha fazla etkiledi ve kamplaştırdı.
şimdi bütün bunlar yetmezmiş gibi, bir de bunun üstüne bu katlanılamaz, bu şeytâni, bu menhus, bu demonic facia vuku buldu!
e, pes vallahi!


 

şimdi siz oradan, bu yazıyı okuduğunuz rahat köşelerinizden istediğiz kadar bana kostaklanıp 'tırsmayınız, tırstırmayınız, tıstırtmayınız, tıstırttırtmayınız arkadaşım!' deyin, boş..
valla, ne yaparsın yapınız, ne söylerseniz söyleyiniz, bu, içinde bulunduğum panik atak tablosunu zerre miskal değiştirmeyecektir, bunu da böyle bilesiniz!
hadi yukarıdaki olayları ‘bunlar dünyanın olağan halleri’ diye normalize edip rahatınızı,

  

konforunuzu, duruşunuzu değiştirmediniz.
peki, aşağıda aktaracağım olay sizce normal midir?
bunun gerçekleştiği bir dünya, siz ne derseniz deyin, benim için bundan böyle güvenle yaşanılabilir bir mekân olmaktan tamamıyla çıkmıştır.
boşuna uğraşmayın, imkânı yok yatışamam, rahatlayamam, sakinleşemem!
neden mi tırstım, niye mi sizi de tırsmaya davet ediyorum, niçin mi panik ataklarımın zirvesindeyim?
ya, Allahaşkına söyler misiniz bana, küresel anlamda olan biten onca felâketin üstüne, bir de dün ajanslara düşen rusya menşeyli o dehşet verici haberi de öğrendikten sonra nasıl tırsmamamı, nasıl sakin olmamı beklersiniz ki benden?!? 
kuşkusuz bu satırların okurlarının ezici çoğunluğu (kısm-ı azamisi, yani bolşetsvo'su) haberdardır bundan.
lakin ben, mevzuya 'fransız kalmış' azınlık (toplumun kısm-ı asgarisi, yani menşestvo) için özetleyeyim beni alarme eden o son olayı.



birkaç gün önce rusya'da doğan bir bebek 'dakka 1, gol 1' hesabı doktor daha kıçını şaplaklama operasyonunu tamamlayamadan, 'lan lavuk, çek elini oramdan, sen beni hötöröf mü yapacaksın?' deyivermiş. anında hücceten gidiveren doktorun elinden düşürdüğü bu demionic yaratık, usta bir amatör kaleci olan babasının son anda yaptığı bir plonjonla yere çarpmasına ramak kalmışken kurtarılmış.
baba, yaşadıklarının şokunu henüz atlatamamışken, doğumhaneyi hemşirenin çığlığı kaplayıvermesin mi?
ne mi olmuş, ne mi olmuş?
daha soruyor musunuz, şeytan bedenlendi işte, artık her bri b.k beklenir bu ahir zamanlardan.

 

herif, daha birkaç saatlik olan yeni doğanı kast ediyorum, babasının kucağındayken ani bir hareketle kendisine şaşkınlıklar içinde bakan hemşirenin göğüslerine saldırmış ve çapkın bir edayla gözlerini süzerek 'bebek, söle bakim, mesain kaçta bitiyor senin?' deyivermiş. tabii hemşire de o an şakkadanak bayılarak, biraz önce korkudan beyin kanaması, kalp krizi ve akciğer yetmezliği geçirerek zemine yayılan zavallı doktorun üstüne yığılıvermiş.
ve hemen ardından da, bu veledin bu sefer de kendisine korku, endişe ve panikle bakan babasına yumurtladığı herzelere lütfen bir bakar mısınız: 'ya hocam, senin hatların da beni hiç andırmıyor be! şişt annecik, beni kimden peydahladın ha, benim cici yosmacığım!'.
Tabii anne de baba fenalıklar geçirerek yayılıvermişler yere, sere serpe zemine yapışmış olan doktor ve hemşirenin yanına.
lafın burasında ayrıntıları daha fazla uzatmanın manalı olmadığını düşünüyorum. ajanslara düşen haberlerden yaptığım bu kadarcık alıntı bile vaziyetimizin ne denli vahim, durumumuzun ne kadar korkunç ve de istikbalimizin ne ölçüde alarme edici olduğu hakkında yeterli kanaat oluşturmaktadır umarım sizlerde de.



evet, ben tam manasıyla aydınladım ve de manzarayı (dilini eşşek arısı sokasıca amerikanofillerin deyişiyle), yani 'büyük resmi' gördüm arkadaşlar.
o da şudur: biliniz ki kıyamete çok az kalmıştır, bütün bu olanları başka türlü tevilinin ve tefsirin imkanı da yoktur, ihtimali de!
şimdi bana 'peki ziyaver şencan, anlaşıldı tırsak arkadaş, emeline nail oldun, bizleri de aynen kendin gibi vesveselerin kopkoyu, kapkara gayya kuyularına terkediverdin. öyleyse oldu olacak bu saatten sonra ne yapmamız gerektiğini de söyleyiver bakalım bize.' diyen o güzel seslerinizi buradan, klavyemin başından duyabiliyorum.
duyuyorum ve sizlere, siz cânım kârilerime bu ahir zamanda son bir kıyak daha yapıveriyorum efendim.
işte kıyamet arifesindeki biz zavallı fâniler için yazdığım ‘öte alem yolculuğuna hazırlık 101'in özeti:
‘inanan işi gücü bıraksın ve her neye inanıyorsa gece gündüz ona yakarsın. belki bu suretle inandığı cenneti elde eder.
inanmayan da işi gücü bırakıp sokağa çıksın. canı neyi çekiyorsa alsın onu. nasıl olsa cehenneme gidecek, bari gözü arkada kalmasın’

  

böyle bir ortamda güvenlik kuvvetlerine çok iş düşecektir tabii ki.
ancak, benim öngördüğüm kıyamet arifesindeki dünya mad max serisindeki dünyaya benzeyeceğinden, ‘iyiler’in kendilerini ‘kötüler’in kötülüklerinden korumaları için güvenebilecekleri, yaslanabilecekleri doğru düzgün ve profesyonelce hizmet veren güvenlik güçlerinin de olmayacağını öngörmek mümkündür.
bu durumda, iyiler kendilerini kötülerin kötülüklerinden sadece kendi gayretleriyle koruyabileceklerdir.
nasıl, içiniz mi karardı?
tamam, görüşlerime katılmayabilirsiniz.
ama bu durumda da bana ‘haksızsın’ demeniz gerekmez mi?
bunu, bu yazının altına yorumlarınızı yazarak yapabilirsiniz kıyametin ayak seslerini duyurduğu şu ahir zamanda, öyle değil mi?


*bu yazının ilk versiyonu 7 mayıs 2009'da http://www.tahinpekmez.org/ sitesinde, daha sonra da 27 temmuz 2011’de http://www.ziyaversencan.blogspot.com/ ‘da yayınlanmıştır. Bu versiyon, ilk edisyonun 5 ağustos 2011’de de güncellenerek yeniden yazılmasıyla ortaya çıkmıştır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder