10 Temmuz 1939, Zile – 21 Ekim 1999, Ankara |
21 Ekim 1999 günü, saat 09.40’da Ahmet Taner Kışlalı hayatının en ölümcül hatasını yaptı
Ahmet Taner Kışlalı, her zaman olduğu üzere, tamamladığı köşe yazısını 09.30 sularında Cumhuriyet Gazetesine fakslamış, hemen ardından da, ders verdiği üniversiteye ulaşmak için otomobilinin yanına gitmişti. Saatler 09.40’ı gösterirken otomobilinin kapısını açan Ahmet Taner Kışlalı, tam o sırada, bira kutusunu andıran ve gazete kâğıdına sarılmış olan bir paketin
aracının silecekleriyle kaputu arasına sıkışmış olduğunu fark etti.
Bundan sonra attığı adım, yani o meçhul pakete doğru uzanması, hiç kuşku yok ki Kışlalı’nın hayatının en büyük hatasıydı. Sol eline aldığında, büyük gürültüyle patlayan paket, Kışlalı’nın sol kolunun kopmasına yol açmış; hemen akabinde hastaneye kaldırılan Kışlalı, aynı gün, 21 Ekim 1999’da kurtarılamayarak hayata gözlerini kapatmıştı.
aracının silecekleriyle kaputu arasına sıkışmış olduğunu fark etti.
Bundan sonra attığı adım, yani o meçhul pakete doğru uzanması, hiç kuşku yok ki Kışlalı’nın hayatının en büyük hatasıydı. Sol eline aldığında, büyük gürültüyle patlayan paket, Kışlalı’nın sol kolunun kopmasına yol açmış; hemen akabinde hastaneye kaldırılan Kışlalı, aynı gün, 21 Ekim 1999’da kurtarılamayarak hayata gözlerini kapatmıştı.
Kışlalı’nın hayatının bazı önemli dönüm noktaları
Siyaset sosyolojisi profesörü olan Kışlalı; ağabeyi Mehmet Ali Kışlalı’nın yayıncısı, sahibi ve başyazarı olduğu; kimilerine göre ‘ülkemizdeki modern ve nesnel habercilik dergilerinin öncüsü olması bakımından Türkiye’nin Time’ı’, bazılarına göre de ‘TSK’nin propaganda bülteni; ABD’nin, NATO’nun ve Gladio’nun manüplasyon vasıtası’ Yankı dergisinde 1971 – 1977 döneminde yazdığı yazılarla Bülent Ecevit’in dikkatini çekmişti. Ecevit’in isteği üzerine 1977 seçimlerinde CHP listesinden İzmir milletvekili seçilen Kışlalı, 1978’de kurulan Ecevit hükümetinde Kültür Bakanlığı yapmıştı.
12 Eylül darbesinden sonra Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesinde siyaset bilimi dersleri veren ve 1988’de profesör olan Kışlalı, askeri rejimin gadrine uğramış olan çeşitli siyasi görüşlerden akademisyenler tarafından otoriter yönetimin şakşakçısı olmakla suçlanmıştı. 1991 – 1999 döneminde Cumhuriyet gazetesinde Haftaya Bakış başlığı altında yazdığı yazılarında, Türkiye ve dünya meselelerine radikal lâikçi hassasiyetlerin hakim olduğu bir mercekten bakan Kışlalı, bu özelliğiyle zaman zaman ülke gündemini belirleyen ‘kritik’ yazıların yazarı olarak öne çıkmıştı.
12 Mayıs 1999’da yazdığı makalesi, köşe yazarlığı kariyeri boyunca aldığı en ağır eleştirilerin müsebbibi olmuştu. Bu yazısında Kışlalı, Malatya’da başörtüsü yasağına karşı yapılan bir eyleme katılanları, siyasal nezaket sınırlarını zorlayan bir üslûpla eleştirmişti. Söz konusu yazı, Kemalist – lâikçi-ulusalcı cenahta beğeniyle karşılanırken; mütedeyyin camiada büyük infiale neden olmuştu.
12 Eylül darbesinden sonra Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesinde siyaset bilimi dersleri veren ve 1988’de profesör olan Kışlalı, askeri rejimin gadrine uğramış olan çeşitli siyasi görüşlerden akademisyenler tarafından otoriter yönetimin şakşakçısı olmakla suçlanmıştı. 1991 – 1999 döneminde Cumhuriyet gazetesinde Haftaya Bakış başlığı altında yazdığı yazılarında, Türkiye ve dünya meselelerine radikal lâikçi hassasiyetlerin hakim olduğu bir mercekten bakan Kışlalı, bu özelliğiyle zaman zaman ülke gündemini belirleyen ‘kritik’ yazıların yazarı olarak öne çıkmıştı.
12 Mayıs 1999’da yazdığı makalesi, köşe yazarlığı kariyeri boyunca aldığı en ağır eleştirilerin müsebbibi olmuştu. Bu yazısında Kışlalı, Malatya’da başörtüsü yasağına karşı yapılan bir eyleme katılanları, siyasal nezaket sınırlarını zorlayan bir üslûpla eleştirmişti. Söz konusu yazı, Kemalist – lâikçi-ulusalcı cenahta beğeniyle karşılanırken; mütedeyyin camiada büyük infiale neden olmuştu.
Akit gazetesi, Kışlalı hakkındaki yayınıyla çok eleştirildi
Hiç kuşku yok ki, bu infialin zirvesi, Akit gazetesinin 13 Mayıs 1999’da yaptığı yayın oldu. Halen yayınlanmakta olan Vakit gazetesinin selefi olan söz konusu gazete, medya eleştirileri yaptığı ‘Tutanak’ sayfasında Kışlalı’nın söz konusu yazısını ‘Zorba Kemalist gemi azıya aldı’ ve ‘Halkı köpeğe benzetti’ manşetleriyle vermişti.
Akit’in yaptığı bu yayının en dikkate değer yanı, halen de çok eleştirilen görseliydi. Sayfanın sol üst köşesinde yer alan Ahmet Taner Kışlalı fotoğrafının üstünün siyah bir çarpıyla karalanmış olması, özellikle lâik, Kemalist, Ulusalcı çevrelerle, bazı sol - sosyalist ve liberal demokrat kesimler tarafından ‘yazarın öldürülmesi kastıyla hedef gösterildiği’ şeklinde algılanarak eleştirilmişti.
Ahmet Taner Kışlalı’nın, bu gelişmelerden 5 .5 ay sonra uğradığı suikastla ölmesi, yukarıda zikredilen anlayışlardan yurttaşların, Akit gazetesini ‘cinayet azmettiriciliği’ ile ithamlarına neden olmuştu..
Akit’in yaptığı bu yayının en dikkate değer yanı, halen de çok eleştirilen görseliydi. Sayfanın sol üst köşesinde yer alan Ahmet Taner Kışlalı fotoğrafının üstünün siyah bir çarpıyla karalanmış olması, özellikle lâik, Kemalist, Ulusalcı çevrelerle, bazı sol - sosyalist ve liberal demokrat kesimler tarafından ‘yazarın öldürülmesi kastıyla hedef gösterildiği’ şeklinde algılanarak eleştirilmişti.
Ahmet Taner Kışlalı’nın, bu gelişmelerden 5 .5 ay sonra uğradığı suikastla ölmesi, yukarıda zikredilen anlayışlardan yurttaşların, Akit gazetesini ‘cinayet azmettiriciliği’ ile ithamlarına neden olmuştu..
Ahmet Taner Kışlalı’yı kim öldürdü?
Bu soruyu Uğur Mumcu ve Bahriye Üçok için sorduğumuzda hangi cevabı alıyorsak, Kışlalı için sorduğumuzda da cevap aynıdır.
Bir diğer deyişle, şayet siz, dünyayı; Kemalist – ulusalcı – lâikçi anlayışlarla, sol - sosyalizm dairesindeki bazı kesimler ve kimi liberal - demokrat çevrelerin prizmalarından algılıyorsanız, Kışlalı’nın katili; İran tarafından desteklenen 'extremist – cihadist radikal siyasal İslâmistler'dir.
Öte yandan, meselelere mütedeyyin, muhafazakâr pencerelerden, ya da, bazı liberal – demokrat ve solcu çevrelerle ortak zaviyelerden bakıyorsanız, bu durumda da suikastin olağan şüphelisi, İsrail ile işbirliği halindeki Ergenekon derin devlet yapılanmasıdır.
Uğur Mumcu’nun, Bahriye Üçok’un, Ahmet Taner Kışlalı’nın ve diğer yüzlerce faili meçhul cinayetin maktulünün gerçek katilleri ve bu menfur fiillerin hakiki azmettiricilerinin ortaya çıkarılması; söz konusu faili meçhul siyasal cinayet dosyalarının tam manasıyla kapanması, hem tesis edildiği söylenen 'ileri demokrasimiz'e, hem insanımıza, hem yaşadığımız çağa ve hem de sözü geçen maktüllere olan namus borcumuzdur.
Bir diğer deyişle, şayet siz, dünyayı; Kemalist – ulusalcı – lâikçi anlayışlarla, sol - sosyalizm dairesindeki bazı kesimler ve kimi liberal - demokrat çevrelerin prizmalarından algılıyorsanız, Kışlalı’nın katili; İran tarafından desteklenen 'extremist – cihadist radikal siyasal İslâmistler'dir.
Öte yandan, meselelere mütedeyyin, muhafazakâr pencerelerden, ya da, bazı liberal – demokrat ve solcu çevrelerle ortak zaviyelerden bakıyorsanız, bu durumda da suikastin olağan şüphelisi, İsrail ile işbirliği halindeki Ergenekon derin devlet yapılanmasıdır.
Uğur Mumcu’nun, Bahriye Üçok’un, Ahmet Taner Kışlalı’nın ve diğer yüzlerce faili meçhul cinayetin maktulünün gerçek katilleri ve bu menfur fiillerin hakiki azmettiricilerinin ortaya çıkarılması; söz konusu faili meçhul siyasal cinayet dosyalarının tam manasıyla kapanması, hem tesis edildiği söylenen 'ileri demokrasimiz'e, hem insanımıza, hem yaşadığımız çağa ve hem de sözü geçen maktüllere olan namus borcumuzdur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder