Steve Jobs, insanlığın kanseri olan kapitalizmin ömrünü dehasıyla uzatmaya çalışırken, kendisi de yakalandığı kanserle mücadele ediyor


Kapitalist sistemle meselesi olanlara, bu sistemin gayri insani, gayri adil ve gayri ahlâki olduğunu düşünenlere bir kötü, bir de iyi haberim var.

Önce kötü haberi paylaşıyorum: Bill Gates, Steve Jobs ve Mark Zuckerberg gibi dahi diyebileceğimiz kişiler kapitalizm için çalıştığı müddetçe, sistemin çökmesi hiç de kolay değildir. Öte yandan, ikinci dibine doğru ilerlediğimiz küresel finansal kriz, adlarını andıklarım da dahil olmak üzere, kendisi için çalışan onca dâhiye rağmen, verili kapitalist sistemi çökmenin eşiğine getirebilir. Bu da, hiç
kuşkusuz, sistemle, kapitalizmle meselesi olanlar için iyi olan haberdir.

Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg, Appele’ın ‘beyni’ Steve Jobs ve Microsoft’un ‘beyni’ Bill Gates gibi sıra dışı, ve hatta dâhi sayılabilecek kişiler kapitalizm için buluşlar ve yenilikler yaptığı müddetçe, idrak ettiğim odur ki, verili sistemin çökmesi, çözülmesi ve yıkılması çok zor gözükmektedir.

Bir taraftan, 2008 Eylül’ünden beri, kapitalizmin, sert bir şekilde yaşadığı finansal krizle adım adım sistemik bir çöküşe doğru ilerlemekte olduğunu iddia edenlerin hizasına yazıyorum adımı; öte taraftan da, yukarıda saydığım en üst düzeyden yenilikçi, buluşçu, ‘devrimci’ iş adamlarının faaliyetleri yüzünden kapitalizmin çöküşünün geciktiğini söylüyorum.

Bu apaçık bir çelişki değil midir?

Hayır, değildir.

Olasılıkçı, izafiyetçi ve şüpheci birisi olarak, ele aldığım bir ‘X’ fenomeni değerlendirirken; onun özelinde geçerli olan bütün ihtimalleri ‘masaya koyar’ ve ayrıntılı analiz ederim. Bunu yaparken de, olası devam yollarını, gerçekleşme yüzdelerine göre sıralar ve analizimi de bu temelde kurmaya gayret ederim.

Sözün burasında, şunu da entelektüel tutarlılığa olan borcum bakımından eklemek durumundayım: Kapitalizme muhalif birisi olarak, onun aleyhinde serdettiğim her görüşün ‘wishfull thinking’ bağlamında olmaması için azami gayret sarf etmeme, söz konusu görüşümü yapabildiğimce nesnelleştirmeye gayret etmeme karşın, görüşlerimi inşa ederken duygularımı, arzularımı, ütopyalarımı işin işine epeyce dahil ettiğim de bir vakıadır*.

Kapitalizmin halen yaşamakta olduğu ve giderek de derinleşme istidadı taşıyan krizinin onu uzun (100 yıl), hatta orta vadede (50 yıl) sistemik bir çöküşe götürme olasılığı azımsanmayacak nispettedir. Öte yandan, kriz ne denli derinleşirse derinleşsin, bunun sistemi kısa vadede (10 yıl) çökertme ihtimali son derece de zayıftır. Aksine, sistem, giderek derinleşen kriz süreci sarmalında, uzunca bir süre daha ağır aksak, topallayarak ve hatta sürünerek de olsa 'hayatını'  idame ettirmeyi başarabilecek gibi gözükmektedir.

Dilemma gibi, paradoks gibi görünen bu çelişik vaziyet temelde 2 nedenden kaynaklanmaktadır:

1-Yukarıda da dillendirdiğim üzere; Gates, Jobs ve Zuckerberg gibi dahi mertebesindeki girişimcilerin uç beyleri olduğu iletişim, elektronik, bilişim sektörleri, iktisadi faaliyetlerini, sadece kapitalist üretim tarzının değil, insanlık tarihinin tamamında görülmemiş ölçekte bir yaratıcılık ve buluşçuluk temelinde yapmaktadırlar. Bu durum, sermayenin, 250 yıldan beri devrevi bir biçimde içine düştüğü azalan kârlar ve sürekli katlanarak artan kapasite fazlasının neden olduğu daralan pazarlar gibi öldürücü sorunlarını (en azından, söz konusu girişimcilerin iştigal sahalarında) aşmasında anahtar işlevi görmektedir.

2-Kapitalist sistem; periyodik olarak ürettiği sistemik krizlerine karşın, pençesinde tuttuğu insanlığı, rıza üretme mekanizmaları, yani ‘yumuşak güç’ü sayesinde; bunun yetmediği durumlarda da otoriterizm, totaliterizm, faşizm ve militarizm gibi ‘sert güç’ü sayesinde ‘idare etme’ye devam etmektedir. Kapitalizmin zorla ya da 'rıza' ile devam ettirdiği hakimiyeti karşısında, verili sistemin muhalifleri**, uzunca bir süredir insanlığın önüne maddi ve gayri-maddi bileşenleriyle dört başı mamur, bütünlüklü ve güven veren bir sistem / düzen / yaşam / toplum alternatif koyamamaktadırlar ne yazık ki.

Kapitalizmin muhalifleri, insanlığın önüne şayet böylesine bir alternatifi koyabilmiş olsalardı, yaşadığımız aktüel uğrakta, parçası olduğumuz tarihsel momentte Gates, Jobs ve Zückerberg gibi dahilerin büyük kısmının artık çürüyen, kokuşan kapitalizm için değil de, bu yeni devrimci seçenek için çalışmaları söz konusu olabilirdi. Bu da, kapitalizmin yaşadığı krizin daha da derinleşmesine neden olup onun mezar kazıcısı işlevini görürdü.

1750 – 1850 periyodunda, sosyal ve politik iktidarı feodal unsurlardan, aristokrasiden almak için zorlu bir mücadele veren burjuvazi, o dönemde esas olarak devrimci bir karaktere sahip olduğundan, çeşitli alanlardaki eserleriyle sivrilen insanlığın en yaratıcı beyinlerini saflarına katılmaya ve kendisi için çalışmaya ikna edebilmişti. Burjuvazi bunu, insanlığın ve özel olarak da onun kanaat önderlerinin önüne çok kapsamlı bir toplum projesi koyarak başarmıştı.

Doğrusu ben, meselenin önemine binaen, ‘dar alanda tekrara düşmek’i de göze alarak ve de  altını çizerek; ‘sistem muhalifleri, verili düzenin ve insanlığın ‘beyin takımı’nın önüne elle tutulur, kayda değer ciddi bir alternatif koyabilirlerse, onları saflarına kazanmamaları, insanlığın bu kalburüstü isimlerini, maddi ve manevi bütün imkânlarını yeni düzen, yeni sistem için seferber etmeye ikna etmemeleri için hiçbir neden yoktur’a nerdeyse iman etmek düzeyinde şans tanımaktayım.

Bu yazımda adı geçenlerden Sreve Jobs’a bir parantez açmadan bu metnimi bitirirsem, bu durumda bu satırların ‘nâ-tamam’ kalacağına kalben inanıyorum.

İşte, Jobs hakkında o ‘parantez’.

Kapitalizmin, sadece fiili katkı yaptığı, adının geçtiği son 30 yılının değil, bana kalırsa bütün bir insanlık tarihinin de en sıra dışı simalarından birisidir Steve Jobs. Bu büyük deha, bundan 35 yıl önce, daha kuruluş aşamasında iken, şirketi için eşcinsel imalarda bulunan bir isim ve logoyu seçmekte zerrece tereddüt etmeyecek denli yaşama tarzını savunan bir eşcinseldi.

Jobs’la ilgili 2 mesleki detayı hatırlatıp, onlar üzerinden bir yargımı paylaşacağım.

1-Apple’ın resmi tescilinin yapıldığı tarih 1 Nisan 1976’dır.
2-Şirketin müşterisiyle buluşan ilk ürünü olan ev bilgisayarı ‘Apple 1’in satış fiyatı 666 dolardı.

Apple’ın kuruluş tarihinin, insanların birbirine küresel düzlemde sürprizler ve şakalar yaptığı bir güne denk düşürülmesi ve şirketin ilk ciddi ürünü olan ‘Apple 1’in dolar cinsinden satış fiyatının ‘Şeytan’ın (Canavar’ın / Deccal’in) sayısı’ olarak kabul edilen 666 olarak tespiti, bana kalırsa basit tesadüfler olmasa gerektir.

Bunlar, Steve Jobs’un, bugünlerin 35 yıl öncesinden paylaştığı ‘ey insanlık, ey müşteriler, ey dünya kamuoyu, hazır olun; ben sizi mesleki kariyerim boyunca yapıp ettiklerimle sürekli olarak şaşırtacağım, hayretlere gark edeceğim. Hatta bazılarınız, size sunduğum mal ve servisleri ‘Şeytani’ bir zekânın ürünü olarak kabul edeceksiniz. Bunlara inanarak çıkıyorum buluşçuluk ve ürün geliştirme eksenli o sihirli yolculuğuma’ merkezindeki sezgilerinin, kestirimlerinin, öngörülerinin sonucuydu bana kalırsa.

Hem insanlık için ve hem de parçası olduğumuz dünya ve küresel ekosfer için çok boyutlu bir ‘kanser’ tesiri icra eden kapitalizmin çöküşünü, yaptığı akıl almaz buluşlarla geciktiren Steve Jobs, bünyesini saran kanserle mücadelesinde ne yazık ki yolun sonuna gelmiş gibi gözükmekte.

Bu sıra dışı dahi girişimci, insanlığın, duçâr olduğu kapitalizm kanseriyle olan ortak yaşamını, yaptığı buluşlarla tahkim edip güçlendireceğine, onun önüne alternatif bir sistem ve yaşam tarzı konması doğrultusundaki gayretlere katkı verseydi şayet, bu durumda, kanserle olan şahsi ilişkisi acaba nasıl seyrederdi?

Yukarıda, nesnellik adına uzak durmaya gayret edeceğimi belirttiğim ‘wishfull thinking’e yaslanmaktan alıkoyamıyorum kendimi ve diyorum ki, ‘bu devam yolunda Steve Jobs’ kuvvetle muhtemeldir ki sağlıklı ve gürbüz bir şekilde devam ederdi hayatına ve kariyerine.

Evet, bu yazımın girişinde bahsettiğim iyi habere vurgu yaparak yapıyorum bu metnimin finalini.

Kapitalizmin muhalifleri, sistemin an itibarıyla yaşadığı kriz sürecinde; insanlığın önüne güvenilir, bütünlüklü, tutarlı bir seçenek koyabilirlerse, bu durumda Gates, Jobs ve Zückerberg gibi dahiler de (tarihte daha önce yaşanmış benzer süreçlerde kanaat önderlerinin yaptıkları gibi) bütün imkânlarını çürüyen, kokuşan kapitalizm yerine bu yeni devrimci seçenek için seferber edeceklerdir. Bu devam yolu ise, hiç kuşkusuz, kapitalizmin yaşadığı krizin daha da derinleşmesine neden olup onun mezar kazıcısı işlevini görecektir.

Hem Steve Jobs’ın şahsi trajedisinin ve hem de insanlığın ve plânetimiz olan küre-i arzın genel trajedisinin çözümü budur zannımca.

*Diğer yazılarımda olduğu gibi bunda da, nesnellik dozunun ne durumda olduğu hiç kuşkusuz, görüşlerime muhatap okurun teslim edebileceği bir husustur. Öte yandan, okurun, bütün metinlerinde yapmaya çalıştığı gibi, bu metinde de, nesnel duruş adına,  yazarının elinden gelen gayreti sarf ettiği algısını edineceğini umuyorum.
**Sovyetler Birliği ve Çin Halk Cumhuriyetinde sergilenen ‘sosyalist’ pratiklerle meselesi olan, bu pratikleri ‘reel sosyalist’,  revizyonist, ya da sosyal faşist olarak niteleyen sol anlayışların karşı çıkışlarının milâdı 1930'lardaki Moskova Duruşmaları ve İspanya İç Savaşıdır. Bu çevrelerin ‘reel sosyalist’ uygulamalara dair olan eleştirileri 1956 Macaristan müdahalesi, 1960'lardaki 'SBKP - ÇKP' hegemonya mücadelesi ve 1968 Çekoslovakya müdahalesiyle derinleşmiş, kökleşmiştir. SSCB’nin 1979’daki Afganistan müdahalesi, ‘reel sosyalizm’in meşruiyet krizini içinden çıkılamaz bir noktaya taşımıştır. 1991, reel sosyalizmin fiili çöküş yılıydı. Kapitalizmin taşıyıcısı ve uygulayıcısı durumuna gelen neo-liberalizmin mutlak zaferini ilân etmesinin önünde artık hiçbir engel kalmamıştı. İşte bundan 20 yıl önce, ‘tarih, nihai amacı olan  insan toplumlarının en olgun biçimine, neo-liberal uygarlığa erişerek bitti' diyecek denli zafer sarhoşluğu yaşayan neo-liberal yamyamlık (bakınız ‘Tarihin Sonu ve Son İnsan, Francis Fukuyama, 1989)’ın, bu ölçüsüz coşkusunun arka plânı kısaca budur. O liberal yamyamlık ki, çok değil 20 yıl önce, zikrettiğim Fukuyama’ya ait eserde ‘1000 yıl sürecek dünyevi bir altın çağ’ın müjdesini verirken, bugün, sistemik çöküşünü ve çözülüşünü nasıl olup da engelleyeceğine çaresizce kafa patlatır duruma düşmüştür . 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder