Sayın Bülent Ersoy, muhterem divam, bu satırlar, şahsınız için yazılmış bir açık mektubun girizgâhıdır efendim.
Sanal alemin ve sosyal medyanın 'fevkalâdenin fevkinde' kullanımda olduğu, bir diğer deyişle, ‘her dört kişimizden üçünün internete musallat olduğu (isteyen bunu internetin her dört kişimizden üçüne musallat olduğu şeklinde de okuyabilir), aklımıza estikçe ‘dur bir Hz. Google yapayım da, bu yakınlarda tanıdıklarımdan ya da benden bahseden olmuş mu, olmuşsa ne yumurtlayıvermiş, bi öğrenivereyim’ dediği, bu vb pratiklerin ilköğretim çağındaki bebelere kadar indiği (ya da sirayet ettiği) günümüz Türkiye’sinde, şahsınıza müteveccih bu satırların, er ya da geç size ulaşacağından doğrusu oldukça ümitvarım.
Esasen açık mektup formatında metin yazmak çok da tarzım değildir. Lâkin, İzzet Çapa’ya verdiğiniz mülâkatta, merhum Deniz Gezmiş’e nispetle serdettiğiniz bazı provakatif iddialar, teslim etmek mecburiyetindeyim ki, mezkûr yazı formatına müracaat etmeye beni adeta icbar etmiştir (i).
Değerli musikişinas, sayın Ersoy,
Deniz Gezmiş, bu memlekette doğan ve Türkiye toplumsal formasyonunun politik entervalinin sol, ulusalcı, demokrat, yurtsever, sosyalist tandanslarını isgal eden (aralarında bu satırların hakir yazıcısının da olduğu) çok sayıda kişi için yüksek sembolik değere haiz bir politik ve sosyolojik figürdür. Okunulan blogun müellifi, henüz ilkokul 5. sınıfa gittiği 1960'ların sonunda tanımış ve sempati duymaya başlamıştı bu parkalı, selvi boylu, hüzünlü edalı, Anadolu bakışlı delikanlıya ve yapıp ettiklerine.
Sadece benim kuşağım için değil, bizi takip eden 2 jenerasyonla birlikte toplam 3 kuşak için Deniz Gezmiş’in ifade ettiği anlam dairesi; haksızlığa, zulme, adaletsizliğe, sömürüye, emperyalizme karşı belkemikli, kişilikli, haysiyetli ve vicdanlı bir duruş sergilemeye mütekabildir.
Bu bakımdan da muhterem Ersoy, Deniz Gezmiş denildiğinde, ona muhabbetle bakanların tahayyül ve tasavvurlarında, yukarıda tarif ve tavsif etmeye çalıştığım mahiyetle mutabık olan (idealist ve spiritüel yanları oldukça kuvvetli olan) fevkalâde güçlü bir sembol husule gelir.
Lâfımın tam da burasında, benim, Deniz Gezmiş’e bakışımla, ona hayırhah yaklaşan diğer birçok kişinin yaklaşımı arasında ciddi farklılık olduğunu ve bunu da yazımın ilerleyen bölümlerinde paylaşacağımı belirtip devam ediyorum sözüme.
Deniz Gezmiş, sadece her kuşaktan dava arkadaşlarının değil; fiziken, fiilen ve doğrudan bu mücadelenin parçası olmamasına karşın, söz konusu davanın ruh haline ve düşünsel dünyasına iştirak eden, bu yüzden de Deniz ve arkadaşlarının yapıp ettiklerini doğru anlamaya ve anlamlandırma hususunda azami özen gösteren ve gayret sarf eden bahse konu bu üç kuşağın da, sinir uçları oldukça açık bir duyarlılık prizmasından algıladıkları bir antitedir. Bir diğer deyişle Deniz Gezmiş, sadece dünyevi problematiğe çözümler üretmeye çalışmış bir sosyo-politik devrimci değil, aynı zamanda da, 20. asrın en enteresan beşeri bilim disiplinlerinden olan ‘politik teoloji (siyasi ilâhiyat)’ye konu teşkil eden birisidir. O, bu mezkûr disiplin çerçevesinde; insana, maddi vaatlerinin yanı sıra, aynı zamanda psikolojik ve spiritüel frekanslardaki 'gayri maddi selâmet imkânları'nı da vaat eden 'gayrı dünyevi' ve 'lâdini bir teolojik figür'dür de.
Anlayacağınız Deniz Gezmiş, (bu satırlarının müellifinin olmasa da) Türkiye Toplumsal Formasyonu'nun ona hayırhah yaklaşan kesimlerinin önemlice bir bölümünün gözünde, 'Politik Titanlar Pantheonu'nda Ernesto Che Guevara'nın hemen yanı başında konumlanmış bir 'teo-politik figür'dür.
Bülent Hanım, hal böyle olunca, sevenlerinin hiç de azımsanamayacak bir kısmının, Deniz Gezmiş için sarf edilen sözlere ve alınan pozisyonlara aşırı duyarlı olduklarını kabul etmek de neredeyse bir çeşit zaruret kesbetmektedir denilebilir.
Lâfımın tam da burasında, benim, Deniz Gezmiş’e bakışımla, ona hayırhah yaklaşan diğer birçok kişinin yaklaşımı arasında ciddi farklılık olduğunu ve bunu da yazımın ilerleyen bölümlerinde paylaşacağımı belirtip devam ediyorum sözüme.
Deniz Gezmiş, sadece her kuşaktan dava arkadaşlarının değil; fiziken, fiilen ve doğrudan bu mücadelenin parçası olmamasına karşın, söz konusu davanın ruh haline ve düşünsel dünyasına iştirak eden, bu yüzden de Deniz ve arkadaşlarının yapıp ettiklerini doğru anlamaya ve anlamlandırma hususunda azami özen gösteren ve gayret sarf eden bahse konu bu üç kuşağın da, sinir uçları oldukça açık bir duyarlılık prizmasından algıladıkları bir antitedir. Bir diğer deyişle Deniz Gezmiş, sadece dünyevi problematiğe çözümler üretmeye çalışmış bir sosyo-politik devrimci değil, aynı zamanda da, 20. asrın en enteresan beşeri bilim disiplinlerinden olan ‘politik teoloji (siyasi ilâhiyat)’ye konu teşkil eden birisidir. O, bu mezkûr disiplin çerçevesinde; insana, maddi vaatlerinin yanı sıra, aynı zamanda psikolojik ve spiritüel frekanslardaki 'gayri maddi selâmet imkânları'nı da vaat eden 'gayrı dünyevi' ve 'lâdini bir teolojik figür'dür de.
Anlayacağınız Deniz Gezmiş, (bu satırlarının müellifinin olmasa da) Türkiye Toplumsal Formasyonu'nun ona hayırhah yaklaşan kesimlerinin önemlice bir bölümünün gözünde, 'Politik Titanlar Pantheonu'nda Ernesto Che Guevara'nın hemen yanı başında konumlanmış bir 'teo-politik figür'dür.
Bülent Hanım, hal böyle olunca, sevenlerinin hiç de azımsanamayacak bir kısmının, Deniz Gezmiş için sarf edilen sözlere ve alınan pozisyonlara aşırı duyarlı olduklarını kabul etmek de neredeyse bir çeşit zaruret kesbetmektedir denilebilir.
Bülent Hanım, değerli sanatkâriçem, ramp ışıklarının altına ve dahi efkâr-ı umumiyenin nazar-ı dikkatine tevcih ederek paylaştığım yukarıdaki argümantasyondan sonra; Deniz Gezmiş hakkındaki İzzet Çapa'yla paylaştığınız türden malûmatın, sevenlerinin hiç de azımsanamayacak bir bölümünün sinir uçlarının niçin derhal alarme ve irrite edebileceğine, akabinde de bunların mezkûr mevzu hakkında ne gibi reaksiyoner düşünceler ve pozisyonlar üretebileceklerine dair size yeterli perspektif verebileceğini düşünmekteyim. En azından, temellük ettiğinize inandığım ferasetinizin, meseleyi tasvir ve tavsife çalıştığım veçheleri ve cepheleriyle ihata etmeniz için iktifa ettiğini düşünmekteyim.
Sizin, Deniz Gezmiş için serdettiğiniz olumlu nitelemeleri, işte bütün bu parametrelerin ışığında ve sempatiyle okuduğumu da teslim etmek durumundayım. Onunla arkadaş olmanıza, muhabbetinize, onun size gazoz ısmarlarken, sizin de ona şarkılar terennüm ettiğinize dair olan beyanlarınızı, bütün bu ayrıntıları, beşeri davranış repertuarının hoş bileşenleri olduğu şuuruyla, idrak ve temellük ettim.
Lâkin Bülent Hanım, o malûm gazoz meselesine girmek suretiyle, bilerek ya da bilmeyerek, ciddi bir hataya imza attığınız kanaatindeyim. Bu beyanınızın, ‘gazoz’ simgesinin toplumsal belleğimize davet ettiği cinsel istismar içerikli imâya kapı açması yüzünden, Türkiye kamuoyunun hiç de azımsanmayacak bir kesimi tarafından ‘vay canına! Demek ki Deniz Gezmiş, kendisinden 5 yaş küçük bir yeniyetmeyle, üstelik de partneri daha 18 yaşını doldurmamışken, duygusal ve cinsel bir yakınlaşma içine girmiş. Biz de onu dürüstlük ve namus abidesi sanırdık!’ biçiminde algılanabileceğini / değerlendirilebileceğini, röportajınız yayınlandıktan sonra oluşan o tepki sağnağından, ya da, hiç olmazsa bu blogun efkâr-ı umumiye ile paylaşılmasına müteakip erişmenizi umduğum şuurluluk halinden sonra, sanırım siz de artık idrak etmiş durumdasınızdır.
Sevgili Ersoy, değerli Bülent Hanım, ben homofobik olmayan, insanların cinsel tercihlerine saygı gösteren demokrat ve özgürlükçü (liberter) bir solcuyum. Öte yandan, Deniz Gezmiş’le olan şahsi dolayımımın, ona uhrevi, lâ-dünyevi ve uluhiyet halesiyle taçlandırılmış bir mahiyet nisbet etmeyen bir duruş tarafından şekillendirildiğini yukarıda izaha gayret etmiştim. Bu bakımdan, şayet siz, Deniz Gezmiş’le, kendi özgür iradeniz çerçevesinde, yukarıda bahsettiğim türden bir yakınlaşma içine girmiş olsanız bile, doğrusu bunu da, ona muhabbet ve hürmet besleyen diğer birçok kişinin aksine, lânetleyip tekfir edecek değilim.
Lâkin, bu olayın üzerinden neredeyse 50 sene geçtikten sonra, onu, bu şekilde, mantıksal bütünlükten yoksun ve bütün detaylarından ve tamamlayıcı malûmatından azade bir halde kamusallaştırdığınızda, işte tam da bu noktada, ciddi bir problem alanı inşa ettiğinizi de görmenizi isterim. O alanın bahse konu problemleri, bu mahiyetteki bir itirafın, sizin bunları gerçekten yaşamış olabileceğiniz konusunda, birçok kişi gibi, bende de ciddi tereddütler hasıl olmasına neden olmasından beslenmektedir.
Benim, İzzet Çapa’ya verdiğiniz mülâkatın unsurları içinde, en kuvvetli itiraz ettiğim husus, işte bu belirsizlik ikliminden beslenen magazinel popülarite devşirme gayretkeşliğinizdir. Diğer bir ifadeyle bu satırların yazarı, kamuoyunun, şöhret merdivenin basamaklarından sür'atle inişe geçmiş eski bir divanın, mazisinin alkış dolu enstantanelerine duyduğu özlemi, ne yazık ki, yapay bir gündem ve hilaf-ı hakiki bir olay üzerinden tatmin etmeye çalıştığı merkezinde bir kanaate erişmesine itiraz etmektedir.
Anılarınızın gazozla ilgili kısmının, Türkiye toplumsal formasyonunun sosyal şuur altındaki hangi mekanizmaları ateşleyeceğini, hangi dürtüleri ayaklandıracağını ve ortalama insanımızda ne gibi hissi karşılıklar bulabileceğini benden daha isabetli kestirebilecek bir hayat tecrübeniz olduğundan zerrece kuşku duymamaktayım. Hal böyle olunca, mezkûr röportajla yapmış olduğunuz gafın, kırmış oldunuz potun ve tarumar etmiş olduğunuz gönül mabedinin ne denli kayda değer olduğu da kendiliğinden çıkmaktadır ortaya.
Sayın Bülent Ersoy, an itibarıyla toplumumuzun, dillendirdiğiniz konu hakkındaki ortalama algısı; (çoğunlukla) sizin bu lâfları, yukarıda da altını çizdiğim üzere, artık azalmaya yüz tutmuş ve hatta ciddi manada inişe geçmiş olan popülaritenizi beslemek uğruna söylediğinize inanmakla; (düşük bir yüzdeyle de olsa) merhum Deniz Gezmiş’in, îmâ ettiğiniz üzere, daha çocuk yaştayken sizi taciz ettiğine prim vermesi arasında, adeta bir sarkaç misali, gidip gelen komplike bir sosyolojik fenomen mahiyetindedir. Hiç kuşku yok ki, bu algılar setinin ilk ayağı sizi, ikinci bileşeni ise Deniz Gezmiş’i yaralayan mahiyettedir.
Sürecin yaşadığımız bu aktüel uğrağında, birbirinin zıttı olan ve ama her ikisi de makul ve rasyonel gözüken iki devam yolundan birisini tercih edebilirsiniz. Bunlardan ilki, merhum Gezmiş’le olan arkadaşlık ve yakınlığınızı, artık bu konuda ok yaydan çıktığına göre, (gazoz metaforunun nispet ettiği pratiğin altını da yer, zaman, şahitler gibi maddi unsurlarla ve delillerle doldurmak kaydıyla) olabildiğinde ayrıntılı, samimi ve açık kalplilikle paylaşmaktan geçmektedir. Yol haritanızda yer alan ve izlemenizde faide gördüğüm ikinci alternatif güzergâh ise; söz konusu röportajda zikrettiğiniz ‘gazoz’ merkezli ifadelerinizin, bunlar doğru olsalar bile, hem Gezmiş'in hatırasına ve hem de ona gönül verenlerin duyarlılıklarına olan saygınız gereği, maksadını aşan ve hafızanızın sizi yanıltması sonucu sarf edilmiş olan gerçekliği şüpheli beyanlar olduğuna işaret ederek, bunların keenlemyekûn (yok hükmünde) olduklarının altını çizmenizdir.
Tabii, temelde birbirinin zıttı olan ve her biri yekdiğerini zem edip geçersiz kılan bu iki alternatif devam yolunun da bir asgari müştereği olmak icap eder. O asgari müşterek de, her vesileyle çok sevdiğinizi ve saydığınız beyan ettiğiniz Deniz Gezmiş’in hatırasını muazzeb ve şahsiyetini mutazarrır ettiğinizden dolayı, ona borçlu olduğunuza kuvvetle inandığım güçlü bir özrü kamuoyuyla paylaşmanızdır. Esasen, sizin gibi insani duyarlılığı sanatçı hassasiyetiyle pekişerek zenginleşmiş birisine yakışan tavır da bundan başka türlü olamazdı, öyle değil mi sevgili divam?
Ah Bülent Hanım, merhum Deniz Gezmiş’le olan anılarınızın gazoza dair olan kısmını keşke hiç paylaşmasaydınız da, ben de bu satırları yazarak sizi bu şekilde hesaba çekmeseydim! İnanın bana, böylesi çok daha güzel, çok daha şık ve çok daha manalı olurdu, öyle değil mi? (ii), (iii), (iv), (v), (vi).
dipnotlar:
(i): Bu blog, İzzet Çapa'nın Bülent Ersoy'la yaptığı röportajın Habertürk Gazetesi'nde yayınlanmasına müteakip, 5 ocak 2012'de yazılmıştır.
(ii): Yazımın dilinin bir nebze ağır, üslûbumun da bir miktar Osmanlıca kıvamında olduğunu düşünenleriniz varsa şayet, onlar yanılmıyorlar efendim. Öte yandan, bu satırların 1. dereceden muhatabı olan Bülent Ersoy’un, konuşurken kullandığı Türkçe hatırlandığında, söz konusu tercihimin esbab-ı mucibesi de rahatlıkla anlaşılacaktır diye düşünüyorum.
(iii):http://www.haberturk.com/magazin/ozel-roportajlar/haber/702386-deniz-gezmis-gazoz-alirdi-ben-ona-sarki-soylerdim
(iv): Deniz Gezmiş'le ilgili diğer bloglar için bknz.
***http://ziyaversencan.blogspot.com.tr/2015/05/deniz-gezmis-huseyin-inan-ve-yusuf.html
***http://ziyaversencan.blogspot.com.tr/2015/12/deniz-gezmisin-en-buyuk-ask-avniye.html
(v): Deniz Gezmiş'in kardeşi Bora gezmiş'in Bülent Ersoy'a cevabı için bknz.
https://gecce.com/haber-deniz-gezmisin-abisi-ersoya-cevap-verdi
(vi): Deniz Gezmiş dava arkadaşı Bozkurt Nuhoğ'lunun Bülent Ersoy'a cevabı için bknz.
http://www.sacitaslan.com/deniz-gezmis8217in-arkadasi-bulent-ersoy8217dan-ozur-diledi-haberi-67598
(i): Bu blog, İzzet Çapa'nın Bülent Ersoy'la yaptığı röportajın Habertürk Gazetesi'nde yayınlanmasına müteakip, 5 ocak 2012'de yazılmıştır.
(ii): Yazımın dilinin bir nebze ağır, üslûbumun da bir miktar Osmanlıca kıvamında olduğunu düşünenleriniz varsa şayet, onlar yanılmıyorlar efendim. Öte yandan, bu satırların 1. dereceden muhatabı olan Bülent Ersoy’un, konuşurken kullandığı Türkçe hatırlandığında, söz konusu tercihimin esbab-ı mucibesi de rahatlıkla anlaşılacaktır diye düşünüyorum.
(iii):http://www.haberturk.com/magazin/ozel-roportajlar/haber/702386-deniz-gezmis-gazoz-alirdi-ben-ona-sarki-soylerdim
(iv): Deniz Gezmiş'le ilgili diğer bloglar için bknz.
***http://ziyaversencan.blogspot.com.tr/2015/05/deniz-gezmis-huseyin-inan-ve-yusuf.html
***http://ziyaversencan.blogspot.com.tr/2015/12/deniz-gezmisin-en-buyuk-ask-avniye.html
(v): Deniz Gezmiş'in kardeşi Bora gezmiş'in Bülent Ersoy'a cevabı için bknz.
https://gecce.com/haber-deniz-gezmisin-abisi-ersoya-cevap-verdi
(vi): Deniz Gezmiş dava arkadaşı Bozkurt Nuhoğ'lunun Bülent Ersoy'a cevabı için bknz.
http://www.sacitaslan.com/deniz-gezmis8217in-arkadasi-bulent-ersoy8217dan-ozur-diledi-haberi-67598
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder