Stephen Hawking hayatını kaybetti

Professor Stephen Hawking

Einstein öldü, yaşasın Hawking!

Yaşayan en önemli teorik fizikçi, matematikçi ve kozmolog (evrenbilimci) olarak kabul edilen Stephen Hawking hayatını kaybetti. Hawking; kozmolojiye yaptığı sıra dışı katkıları, yazdığı anormal derecede çok satan popüler bilim kitapları, adeta tıp bilimine meydan okuyan sağlık durumu, insanoğlunun geleceğine dair yaptığı karamsar yorumları ve giderek keskinleşen tanrıtanımaz (ateist) tavırlarıyla, tüm zamanların en popüler bilgini olan Einstein’ın ölümünden (1955) sonra boşalan bilim dünyasının idolü ve ikonu mevkiine tartışılamaz bir otorite ve hak edişle yerleşmesini bildi. Bu sıra dışı figürün hayatının önemli dönemeçlerini hatırlamakta fayda var.
Hayatının önemli evreleri


1942’de Oxford’da doğan Stephen William Hawking, Oxford Üniversitesi Kolejini bitirdikten sonra, çok sevdiği kozmoloji alanında akademik kariyer yapmak hedefiyle Cambridge Üniversitesi’ne gitti. 1669’da Isaac Newton’ın da oturmuş olduğu Cambridge Üniversitesi Matematik Bölümü Lucasian Profesörlük makamına 1979’da atanan Hawking; Einstein’ın, kelimenin gerçek manasıyla, son nefesini verene değin büyük bir tutkuyla üzerinde çalıştığı ve tamamlanması durumunda, Kâinatın bütün süreçlerini açıklamaya muktedir olacağı öngörülen (umulan) Birleştirilmiş Alan Kuramı (Her Şey’in Teorisi) hakkında son 30 yılda en ufuk açıcı argümanları, hipotezleri ortaya atan teorik fizikçi oldu.


Einstein’in ardında bir ömür tükettiği teoriye doğru cesur bir hamle


Hawking, ortaya atıldığı 1900 – 1955 döneminde, sadece fizik ve kozmoloji gibi pozitif bilimlere dair disiplinlerde değil, sosyal bilimlerde ve hatta popüler kültür sahasında bile devrimci bilinç dönüşümlerine neden olan Görelilik Teorisi (özellikle de bunun Kâinata uyarlanmış genel bir çözümü olan Genel Görelilik Teorisi) ile Kuantum Mekaniği Teorisini, karadelikler hakkındaki hipotezleriyle birleştirerek kozmolojiye Einstein’den sonraki en büyük katkıyı yapmış oldu. Bunu yaparken de, meslektaşı Roger Penrose ile oldukça uzun ve verimli bir işbirliğine gitti. Hawking – Penrose ikilisinin karadelikler hakkındaki teorik yaklaşımları, bugün çok sayıda kozmologun çalışmasına esas teşkil eden hayati öneme haiz bir düşünsel atılımdı.


Kara deliklerin mimarisi evrenbilime ışık tutuyor


Hawking’in karadeliklere yaklaşımı gerçekten çok sıra dışıydı. Onları, hareketin ve zamanın durduğu, madde ve enerjinin, bilimin tarif ettiği o bildik ve öngörülebilir yapısını kaybettiği, evrene hükmeden tabiat yasalarının (fizik kanunları) geçerli olmadığı farklı bir boyut, neredeyse gerçeküstü bir evren olarak kurgulayan Hawking, kuramının burasında çok sıra dışı ve devrimci bir sıçramayla evrenin başlangıcı olduğu varsayılan Büyük Patlama Kuramını (Big Bang Theory) karadelik realitesine bağlamayı başardı. Buna göre, evrenin kendisinden doğduğu varsayılan Büyük Patlama sırasında olanlar, aynen bir karadeliğin içinde gerçekleşenler gibiydi. Bir diğer deyişle, Büyük Patlama sırasında da madde ve enerji bildiğimiz özelliklerinden çok uzaktaydı ve tabiat yasalarına tabii değildi. Sahip olduğu olağanüstü (neredeyse sonsuz?) çekim kuvveti yüzünden, ışık dahil, evrendeki hiçbir şeyin cazibesinden kurtulamadığı kabul edilen karadeliklerin, aslında sanıldığı kadar da kara olmadığını, zira, bunların belli belirsiz bir elektromanyetik ışıma yaydığını, bu yüzden de, sahip oldukları kütle ve enerjiyi eninde sonunda kaybederek yok olmaya yazgılı olduklarını formüle eden Hawking’tir.


Karadeliklerle Kâinat’ın başlangıç evresi arasında kurduğu bu devrimci analoji sayesinde, evrenin oluşması hakkındaki teorilerini Big Bang anı öncesine kadar taşımaya ‘cür’et eden’ Hawking, işte yaptığı bu spektaküler hamle sayesinde bilimin sınırlarını metafizik ve ilâhiyatın aleyhine genişletmiş; bu ‘günah’ı yüzünden de, örgütlü dinlerce hiç de hayırhah karşılanamayacak olan bir teşebbüsün mimarı olarak yaftalanmıştır. Onun, sistemli şüphecilikten (metodik skeptizm) önce deizme, ardında da ateizme geçişi, bardağı taşıran son damla olmuş, İbrahimi gelenekten neşet eden 3 Semavi dinin Ortodoks inananları, tepkilerini onu tekfir etmeye ve lânetlemeye değin vardırmışlardır. Hawking’in rahatsızlığının, burada özetlemeye çalıştığım entelektüel gayretlerine karşılık verilmiş ilâhi bir ceza olduğu, aynı çevrelerin çokça dilendirdikleri bir iddiadır. Hawking’in rahatsızlığı, bağımsız bir başlık altında incelenmeyi hak edecek denli sıra dışı bir seyir izlemiştir.


Hastalığı ilâhi bir ceza mı, yoksa sıradan bir durum mu?


Hawking, hastalığı hakkında en çok spekülasyon üretilen insanların arasında en ön sıralardadır dediğimde, çok da yanlış bir hüküm dillendirmemiş olduğumu sanıyorum. 1963 yılında, henüz 21 yaşında çok genç bir akademisyen adayıyken, Amyotrofik Lateral Skleroz (ALS), ya da halk arasında bilinen adıyla, Motor Nöron hastalığı teşhisi konulan Hawking’e doktorların biçtiği ömür 2 – 3 yıl kadardı. O, hastalığıyla şu ana değin 49 yıl yaşamayı başararak, doktorlarının bu öngörüsünü boşa çıkarmış oldu. Ancak, hayatı, vücudundaki kaslarının neredeyse tamamının peyderpey kontrolünden çıkmasıyla her geçen gün daha da zorlaşıyordu. 1985’te sesini de kaybeden Hawking, kendisi için özel olarak dizayn edilen elektrikli iskemlesine monte edilen bir bilgisayar aracılığıyla iletişimine devam etti. Bu iletişim için kullandığı ve hareket ettirebildiği yegâne uzvu olan parmağını da kontrol edemez hale gelince, bu sefer de boyun kasları üzerinden düşüncelerini bigisayarına aktararak paylaşmaya başlayan Hawking artık bu imkânını da kaybetmek üzeredir. Bu yüzden de uzmanlar, beyin dalgalarına ya da gözbebeklerinin hareketine duyarlı bir bilgisayar üzerinden iletişim kurabileceği yeni bir sistem üzerinde çalışmaya başladılar.


Hawking’in hastalığı, yukarıda da değinildiği üzere, inanmış Müslüman, Hristiyan ve Yahudilerce Yaradan’ın ona verdiği bir ceza olarak yorumlanmaktadır. Onun, tıbbın kendisine biçtiği 2 – 3 yıllık ömre karşın, 49 yıldır yaşaması; ama bu sırada da olağanüstü eziyetlere katlanmak zorunda kalması, dindarların kendisiyle ilgili yargılarını dayandırdıkları maddi zemin olmaktadır. Çektiği onca eziyete, katlandığı onca acıya karşın Hawking, zaman içinde temkinli ateizmden militan ateizme evrilerek, İbrahimi geleneğin inananlarının ‘ilâhi ödeşme’ olarak sundukları durumu hakkında hiç de onlarla hemfikir olmadığını belli etmiştir.


Bilim ve din birlikte yürüyebilir mi?


Bilim, felsefe ve ilâhiyatın müşterek alanına ait olan problematikler içerisinde en komplikelerinden birisi de yukarıdaki sorudur. Söz konusu soruya Hawking’in verdiği cevap; bilim geliştikçe, dinin iştigal sahasının daralacağını, en nihayetinde, insanoğlu, Birleştirilmiş Alan Kuramını (Her Şeyin Teorisi) inşa etmeye muvaffak olduğunda da, dine olan ihtiyacının bütünüyle ortadan kalkacağını savunmak biçimindedir. Ona göre, Kâinat’ın ortaya çıkması için, madde ötesi süper güçlü ve akıllı bir varlığa, yani Yaradan’a ihtiyaç yoktur. Kâinat, kuantum dalgalanmalarının ve pre-materyel unsurların herc-ü merc halinde olduğu sonsuz bir boşluktan kendiliğinden doğuvermiştir. Bilimin, varoluşun bütün evrelerini açıklamaya din de dahil olmak üzere, diğer bütün anlatılardan çok daha ehil olduğunu savunan Hawking; bu ifadede kristalize olan bilimselci, pozitivist kozmolojisi ve kozmogonisini (evrendoğumbilimi), binlerce yıllık atesit – materyalist damarın modern ve sofistike bir versiyonuna dayandırmaktadır. Bu durum, onun, dindarlarca affedilemez bir günahkâr ve cehennemlik bir iblis olarak algılanmasına neden olurken; dine şüpheyle yaklaşan, ya da onu bütünüyle hayatlarından çıkaranların nezdinde ise bir rol modeli ve lâ-dini, dünyevi bir ikona haline getirmektedir.


Hawking Dabbet’ül Arz olabilir mi?


İlâhiyatçı ve eski siyasetçi Yaşar Nuri Öztürk, Hawking’i Dabbet’ül Arz olarak vasıflandırmıştı. Müslümanların, kıyamet alâmeti olarak kabul ettiği topraktan yapılma bu mahlûk, İslâmi eskatolojide (kıyametbilimi) insanoğlunun dünyadaki yaşamı tamamlandığında, topraktan çıkarak hükmünü icra edecek bir varlık olarak tasavvur edilmiştir. Bu topraklarda yaşayan bilim ve düşünce insanları, şimdiye değin Hawking’in yarattığı ilmi literatüre doğrusu 'elle tutulur, gözle görülür' metaforuna denk düşebilecek mertebede bir katkı sağlayamadılar. Öte yandan, son 20 yıldır Kemalistlerle ulusalcıların göz bebeği durumunda olan bir ilâhiyatçının, Y. N. Öztürk'ün vasıtasıyla, Hawking’e yönelik küresel lânetleme ve tekfir etme sürecine Dabbet’ül Arz şeklindeki fevkalâde orijinal bir katkı vererek, en azından işin bu faslında var olduğumuzu bütün dünyaya kanıtlamış olduğumuzu da teslim etmek durumundayım.


Eserleri bilimsel kitaplara bakış açısını değiştirdi


Stephen Hawking’in yayınlanmış ilmi ve popüler çok sayıda makalesi ve kitabı vardır. Popüler kitaplarından üçü ‘Zamanın Kısa Tarihi’, ‘Kara Delikler ve Bebek Evrenler’ ve ‘Ceviz Kabuğundaki Evren’ isimleri altında Türkçeye çevrilmiştir. Yarı akademik mahiyetteki ‘On the Shoulders of Giants’ ile, 2010’da yayınlanan son popüler kitabı olan ‘The Grand Design’ Türkçeye çevrilmeyi beklemektedir. Hawking’in kitaplarından bahsedip de, Zamanın Kısa Tarihi’ne değinmeden geçmek doğrusu hakkaniyet ölçüleriyle bağdaşmaz. Sağlık masrafları akademisyen maaşıyla altından kalkılamaz hale geldiğinde, Cambridge Üniversitesi yayınevi Hawking’e popüler bir kozmoloji kitabı yazmasını önermişti. Kitabı editörüne teslim ettiğinde, onun satış tahminini soran Hawking’e editörünün verdiği cevap şimdiden antolojilik olmuştur. ‘2,500 satarsa masrafını kurtarır, 10,000 satarsa hem sen hem de üniversite bu işten para kazanırsınız, şayet 25,000 satarsa bu mükemmel demektir!’. Söz konusu kitap, 1988’den bu yana dünyanın hemen bütün dillerine çevrilerek 15,000,000’a yakın bir satış rakamını realize etmiştir. Bu, popüler bir bilim kitabı için öylesine inanılamaz bir olaydır ki, bilim kitapları yayıncıları, Zamanın Kısa Tarihi’ni sektörde bir milât olarak kabul etmek zorunda kalmışlardır. Öte yandan, Hawking’in, çocuklara kozmolojiyi sevdirmek için yazdığı üç kitabın, bu alanın en iyileri arasında gösterildiğine işaret etmek de, bir başka realitinin altını çizmek olacaktır.


İnsanoğlu dünyayı terk etmezse yok olacak!


Bütün çığır açan büyük beyinler gibi, Hawking de, insanoğlunun uzak geleceği hakkında düşünmekte ve vardığı sonuçları insanlık camiasıyla paylaşmaktadır. Ona göre, çok kırılgan olan dünyamızdaki yaşamımız en fazla 1,000 yıl daha sürebilir. Bu yüzden de, insanoğlu, şayet önümüzdeki birkaç asır içerisinde dünya ile birlikte yok olmak istemiyorsa, mutlak surette uzaya açılmalı, evrende başka noktaları da kolonize ederek insan yaşamını dünya dışına taşımaya muvaffak olmalıdır.


ABD ve İsrail’in İran’ı vurmak üzere olduğu; ekonomik krizin insanlığı küresel bir çöküşün arifesine taşıdığının çokça emaresinin belirdiği; açlığın, yoksulluğun ve gelir dağılımındaki adaletsizliğin giderek arttığı, ciddi sağlık sorunlarının bir çoğuna halâ nihai bir çözümün bulunamadığı bir dünyada ve insanlarının ulusalcı-cemaatçi, Türk-Kürt diye her geçen gün giderek uzlaştırılması daha da zorlaşan kamplaşmalara itildiği Türkiye’de Hawking’in ‘uzaya açılın, yoksa 1,000 yıl içinde yok olacaksınız!’ uyarısı ne yazık ki yeterince ilgi çekememektedir. Öyle ya, İran’ın nükleer santralini imha etmek, ya da insanları Ergenekoncu ve Cemaatçi diye yaftalayarak hayat alanlarını daraltmaya çalışmak varken, kim bu ‘fantaziler’i kaale alır öyle değil mi?


Ben, yazımı tamamlar tamamlamaz, içerdiği görüşlere katılsam da, katılmasam da, entellektüel derinliği ve fikri zenginliği yüzünden bana daima yeni açılımlar ve geniş ufuklar kazandırmış olan Hawking’in külliyatını daha derinlemesine mercek altına almayı ciddi ciddi düşünüyorum. Bu satıra kadar benimle kaldıysanız, sizin de benzer bir işe kalkışacabileceğinizi ve Stephen Hawking'in o her biri diğerinden provokatif ve ufuk açıcı olan eserlerinden birisine müracaat edeceğinizi düşünmekte de bir beis görmüyorum doğrusu.


Doktorunun '2 yıl içinde öleceksin' demesinin ardından 55 yıl yaşayan bu mucize insana, bu sıradışı bilgine, ‘Stephen Hawking, endişelenme; hemcinsin olduğun insanoğlu; yere, ayaklarının ucuna, onların yeryüzünde bıraktığı o geçici ve kırılgan ayak izine kilitlenmekten zaman zaman da olsa kendisini kurtarmayı becerecek, akabinde de başını gökyüzüne, o sonsuz uzaya çevirerek, gelecek nesillerin yuvası olabilecek muhtemel yeni mekânlarının düşünü kurmayı ve uzun erimde de oraları kolonize ederek yok olmaktan kurtulmayı başaracaktır’ diye seslenerek tamamlıyorum hüküm cümlemi. 


kaynakça:
http://www.youtube.com/watch?v=CCWOeSc5oA0&feature=related
http://www.youtube.com/watch?v=07boLZOzJNs&feature=related
http://www.youtube.com/watch?v=7Ge8K5k_0K0&feature=related
http://www.hawking.org.uk/
http://www.damtp.cam.ac.uk/research/gr/members/
http://en.wikipedia.org/wiki/Stephen_Hawking

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder