8 Mart Dünya Kadınlar Günü, ya da; 'Hanımlar, unutmayınız ki cennet, bahtiyar ettiğiniz beylerinizin ayakları altındadır'




Blogumda ilk defa bana gelen bir e-mail’ı, noktasına virgülüne ve orijinal imlâsına dokunmaksızın ve bir bütün halinde yayınlıyorum. İçeriğine katılmama karşın, bana oldukça ilginç ve 'ayrıksı' gelen bu 'spektaküler manifesto'yu bakalım siz nasıl bulacaksınız.
İşte bahse konu o e-mail:
‘Muhterem hanımlar, bu yazıyı rehber bilin, onu iyi okuyun ve dersler çıkarın. Unutmayın ki, cennet, bahtiyar ettiğiniz beylerinizin ayakları altındadır.
Bugün kimine göre '8 Mart Dünya Kadınlar Günü'dür. Bana kalırsa böylesi bir kabul yanlıştır. 
Niye mi? Açıkladığımda niyesini niçinini, bütün insaf ve izân sahibi okurlar, bu arada kadın okurlarım da tabii, ‘haklısınız muhterem muharir’ diyecekler, adım gibi eminim bundan.
Bana kalırsa, kadınlar gününü kutlamak, hem eski köye yeni adet çıkarmak ve hem de bize, biz erkeklere karşı yapılmış ciddi bir haksızlık demektir. Öyle ya, hem eşitlikten ve ayrımcılığa karşı olmaktan dem vuracaksın, hem de biz fukara erkek cinsine koca yılın bir güncüğünü bile hasretmeksizin, kadınlar günün kutlamaya kalkacaksın.

Eşitlikten, adaletten, insanlıktan bahseden arkadaşlara sormak istiyorum: Erkekler günü yokken, siz niye öyle kadınlar günü de kadınlar günü diye coşuyorsunuz? Ve niye kendiniz coştuğunuzla kalmıyor, etrafınızı da galeyana getirip sosyal ortamı köpürtüyorsunuz her sene bu muayyen vakitte, ha, niye, söyler misiniz?
Bu ölçüsüz coşkunun ve sahte hatunperestliğin arkasında, sizin iflah olmaz hedonizminiz var hiç kuşkusuz. Lâkin, onun yanısırada; İsrail, derin yapılar, ya da benzeri başka yürüyen fitne odakları da var mıdır, bunu bilemem doğrusu, ama, bu durumu çok da normal karşılamadığımın bilinmesini isterim.
Bir de şu son zamanların ‘kadına karşı uygulanan şiddet arttı! tantanası yok mu, o da hasta ediyor beni! Yahu, kadına uygulanan şiddet niye artsın ki?! O dediğiniz, uzun zamandır bir ayarda ve aynı kararda sürüp gidiyor; anlayacağınız ne artıyor, ne de azalıyor. Aslında artan; her geçen gün gelişerek yaygınlaşan kitle iletişim ve haberleşme araçları (imkânları) sayesinde, kadına uygulanan şiddetin kamusallaşmasıdır, bu melânetin kamusal bilinirliğinin artmasıdır. Durum budur, abartmaya ve paniğe kapılmaya hiç ama hiç gerek yoktur.
Öte yandan şu da var: Tamam, kadınlara şiddet uygulanmasın; lâkin, onlar da biz erkekleri zıvanadan çıkarmasınlar be kardeşim, öyle değil mi ama?
Çok şey istemiyoruz ki onlardan! Erkek milleti olarak bizim şu taleplerimizi karşılamak, söyler misiniz bana, atla deve midir Allah aşkına?
İşte, biz erkek milletinin, kadın familyasından beklediği o basit, o normal, o sıradan hareket, muamele, hizmet ve servisler:
1 – Kadın, erkekten ikide bir para istememelidir. Erkek, en çok da kendisinden para istendiğinde irrite olur. Kadının makbulü, elindeki kıt kaynaklarla en iyi şekilde evini çevirmeyi becerendir. Öyle oluk oluk para akıtılarak yapılan ev idaresini babam da yapar. Arzulanan durum, kadının minimum harcamayla evi çiçek gibi yapmasıdır, öyle değil mi?
2 – Erkek, nefsi her uyandığında (şimdilerde moda oldu, entel özentileri buna hormonları çalıştığında diyor) eşi, karısı bunu doyurmakla mükelleftir; bunu bekler koca karısından. Din de, töre d ve hatta pozitif bilimler de böyle demiyor mu?
3 – Beyinin cinsel ihtiyacını gidermeyen hanımın kocasının, bu ihtiyacını dışarıda gidermeye çalışmasından daha tabii ne olabilir? Buna, akıl ve vicdan sahibi hangi kadın itiraz edebilir ki? Zamparalık denen şeye tevessül eden erkeğin bu eylemi, bu nokta-ı nazardan bakıldığında, tamamıyla meşru değil de nedir?
4 – Erkek eve geldiğinde, daha zile basar basmaz, hiç bekletilmeden eşini bakımlı, güzel bir şekilde ve ama mutlaka gülümser bir eda ve tavır içerisinde karşısında görmek ister. Erkeğin, evininin kapısında, eşinin kendisini tarif ettiğim dizaynda karşılamasını ve bu pozisyonu da mütemadi olarak görmek istemesini gayrı-meşru bulmak kâbil midir?
5 – Hanımı, beyinin soyunmasını zarif hamlelerle asiste etmeli, çocukların gözünden uzakta, yatak odasında, gecenin finalinde ona yapacağı zevceliğin fragmanlarını ve ipuçlarını 'çaktırmadan' ve müeddep bir dairede vermelidir.
6 –İyi bir zevce, bütün gün kendisi ve çocukları için canını çıkarırcasına çalışan beyinin ayaklarını yıkamasına yardımcı olmalı; hatta, bu işin yükünü tamamen üzerine alarak, adeta bir cerrah titizliği ve bir sanatkâr duyarlılığıyla onun ayacıklarını bizzat pir-ü pak etmelidir. Hiç kuşku yok ki, iyi zevceden, bu yıkama ameliyesi sırasında, beyciğinin ayacıklarına masaj yapması da beklenen bir güzelliktir. Bu dediklerimi aşırı bulan insaflı ve mantıklı birisi var mıdır Allah aşkına?
7 – Akşam, gece (her neyse), ilerleyen bir saate eve gelen erkek yemek masasında sevdiği yemeklerden mürekkep bir menüyü bulmazsa hayal kırıklığına uğrar haliyle. Hanımı, beyine, her gün, onun sevdiği yemeklerden çıkarmaz ve bir de üstüne üstlük önceki günlerden kalma bayat nevaleyi dayarsa onun burnuna, erkek de buna sert tepki verecek, hatta bu tepkisini mebzul ve makul miktarda fiziki müdahale ve müeyyidelerle de süsleyecektir tabiatıyla. Bu normal değil midir sizce de?
8 – Bu arada unutmadan eklemeliyim; bütün hizmetleri sırasında kadın, beyini karşılarkenki pozisyonunu, yani gülümseme moodunu asla terk etmemelidir. Kocasına sürekli gülücükler göndermeyen, onu mütemadiyen hak ettiği iltifatlarla onore etmeyen kadının şiddetten yakınmaya hakkı var mıdır?
9 – Erkek için televizyon izlemek bir nevi modern ibadet gibidir. Adam eve gelir, soyunur, ayakları yıkanır, masajı yapılır, mükellef sofrada ve karısının iltifatları, iç açıcı muhabbeti ve gülücükleri eşliğinde yemeğini yer ve akabinde de tv karşısındaki koltuğa her gece yaptığı üzere kaykılıverir. Bu sırada kocanın ideal pozisyonu ya ayaklarını yukarıya kaldırması; ya da oturur vaziyetteyken, hanımının kendisine boyun, omuz ve alın nahiyeleri merkez olmak kaydıyla masajı yapmasıdır. Bu sırada da, artık maçtır, kurtlar vadisidir, yarışma programıdır, anlayacağınız, canı ne istiyorsa onu izler evin reisi. Kadın, hem kendi arzularına ket vurarak öyle kafasına estiği gibi ve beyinin arzusu hilafına kanal değiştirmeyecek, hem de çocukların kanallar arası zaping yaparak biricik beyciğinin mutazarrır ve mağdur olmasına mani olacaktır. Bunlar, ‘evliyim, barklıyım, bahtlıyım’ diyen her erkeğin görmesi gereken standart muameleler değil midir?
10 – Çocuklar bir evin süsü, bir ailenin hazinesidir. Ancak bu derin hakikatler, onların evde olur olmaz haşarılık yapmasını, gürültü patırtı çıkararak evin reisinin kafasını şişirmesini mazur gösteremez tabii ki. Evde, babanın mevcudiyeti sırasında  yapıldığında, mutlak manada kart gösterilmesi ve üstüne üstlük penaltıyla cezalandırılması gereken bir diğer önemli kusurlu hareket de, çocukların okul ödevleri için babanın yardımını istemesidir. Şu, dünyanın bütün ciddi alimleri tarafından teslim edilen bir gerçektir ki, ev ödevlerinin yardımcısı annelerdir. Babalar bu konuda asla ve kat’a rahatsız edilmemeli, onların tv’de izledikleri programlar ya da daldıkları şekerleme uykusu kesinlikle kesilmemelidir.
11 – Beyinin cinsel ihtiyacını dillendirmesi durumunda ‘bugün muayyen günümdeyim’, ‘bu gece hava lodos, başım ağrıyor’, ‘bu gün evde çok iş yaptım, sırtım ağrıyor’, ‘şu an havamda değilim’ vb gerekçelerle topu taca atan hatun, şu müeyyidelerden birisine muhatap kalacağının kaçınılmaz olduğunu bilmelidir: a-eşinin eve kuma getirmesi, b-eşinin bu ihtiyacını dışarıda gidererek evin geçimine ayıracağı kaynakların bir kısmını bu işe hasretmesi, c-beyinin; kendisine medeni kanun, anayasa ve başta insan hakları evrensel beyannamesi olmak üzere uluslar arası sözleşmelerin tanıdığı cinsel doyurulma hakkını gasp eden hanımı üzerinde maddi ve manevi yaptırımlar uygulaması.
Bir evin temel direği, kadın – erkek ilişkisinin dominant unsuru ve ailenin reyizi olan erkeğin mutlu edilmesi işte yukarıdaki çok basit reçetenin tatbikatı ile kabildir muhterem bayanlar. Sanırım, iyi niyetli ve gayretli olanlarınızdan hiçbiriniz, bunları hayata geçirmekte zorlanmıyorsunuzdur ve zorlanmayacaksınızdır.
Hâkîr ve ama hüsn-ü niyetli ve de tafsilatlı gerekçelendirmemden sonra, akıl ve izân sahibi eşhasın 8 Mart’ı Dünya Kadınlar günü olarak kutlamayacaklarına inanmak isterim doğrusu. Okurun makul ve makbul olanın da hemen teslim edeceği gibi, Erkekler Günü olmaksızın Kadınlar Gününü kutlamak insan hakları külliyatına ve adalet ve eşitlik umdelerine temelden ve esastan aykırıdır. Bunun yerine, bu günün, daha kapsayıcı ve kucaklayıcı olması bakımından, 'Dünya Beşeriyet Günü', ya da 'Dünya Pirinç Pilavı günü' olarak kutlanmasını teklif ediyorum efendim. Her iki teklifimin kabulü halinde de, dünya kadınlar günü dışlanan unsurları da ihata eden ve beşeriyetin daha yaygın kesimlerine teşmil edilmiş müşterek bir gün idrak edilmiş olunacaktır diye düşünüyorum. 

Dünya Pirinç Pilavı günü demişken şunu da eklemeden geçemeyeceğim doğrusu: Unkapanı'nda, Saraçhane istikametinde seyir halindeyken, sağ kolda kalan meşhur Unkapanı pilavcısı hakikaten efsanevi lezzette bir pirinç pilavı servis etmektedir. Boğazına düşkün gurme vasıflı kârimdem bilmeyen kalmışsa bu hususu şayet, bu vesilyele haberdar olmuş oldular işte. Mezkûr pilav o denli leziz ki, vallahi adama parmaklarını yedirtiyor; o derece yani! Yolunuz düşerse (hatta düşmezse de düşürün yolunuzu bence, değer buna zirâ) mutlaka ama mutlaka bir uğrayın. Garanti ediyorum ki, bu 'yol üstü lezzet durağı' tecrübenizin pişmaniyetle sonuçlanma ihtimali sıfırdır muhterem kârîm.

İmdi; hanımlarımızın beylerine dair olan mükellefiyet ve mecburiyetlerine dair olan şu mütevazi ve ama faideli rehber metni okuyup da, bunu sexist, maço, çağdışı, erkek egemen falan diye yaftalayıp suçlayacaklara da finalde bir son lâkırdıyı etmek mecburiyetindeyim doğrusu. Bu kabil tepkileri dilendirenler ya iki yüzlü ve gayrı samimidir, ya lâ-şuurdur, ya aile mevhumu ve eşler arası bahtiyarlık temelli münasebet tesisinden bî-haberdir, ya aile yapımızı içten çökertmek isteyen bazı karanlık mihrakların gönüllü ajanıdır, ya derin yapıların operatörüdür, ya İsrail - MOSSAD - CİA - Stratfor bağlantısı vardır, ya şu veya bu seviyede Ergenekon, FeTö, ateist, darvinist, marksist muhibidir, ya da yürüyen fitnedir vesselâm; bu da böyle bilinsin istedim muhterem kârim.
Okuduğunuz satırları, onun girizgâhına yakışan bir temenni ile taçlandırmak, tabiatıyla yakışık alan bir hareket olacaktır. İşte o temenni: Dünya Pirinç Pilavı Günü'nüzü kutlar, bilvesile size ve sevdiklerinize bol pirinç pilavlı bir ömür dilerim muhterem efendim.’

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder