Erdoğan tarafından açıklanan demokratikleşme paketini adeta nefesimi tutarak izledim.
Daha içeriğine geçmemişken, başbakan'ın çok uzun tuttuğu girizgâhından, paketin, demokratların ve liberterlerin beklentisini karşılamaktan uzak olacağını hissetmemek mümkün değildi.
Alevilerin cem evleri için bekledikleri statü düzenlemesi yoktu pakette; Nevşehir Üniversitesinin isminin değiştirilerek Hacı Bektaşi Veli Üniversitesi yapılması ise, adeta alevi ağızlara çalınan bir parçacık bal kıvamındaydı.
Oysa, başta aleviler olmak üzere, toplumun önemlice bir kısmının beklentisi, soruna palyatif bir ıslahatla; ya da, ne derece derda deva, ne ölçüde sadre şifa olacağı tartışmaya muhtaç olan makyaj kabilinden adımlar atılmasının çok ötesine geçilmesiydi.
Ne yazık ki, olamadı bu.
Paketin en büyük eksikliklerinden birisi de, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi için beklenen kuvvetli iradenin sergilenmemiş olmasıydı. En azından, Avrupa Birliği yerel yönetimler müktesebatı çerçevesinde birkaç ciddi adımın atılmasını bekliyordum doğrusu. Dediğim gibi, bu da ne yazık ki gerçekleşmeyen beklentilerdendi.
Heybeliada Ruhban Okulunun açılmaması, benim açımdan, gerçekleşen diğer bir olumsuz sürprizdi.
Ulusalcıların ve milliyetçilerin canını epeyce sıkacak olan bir uygulamaya, andımızın okullarda okutulması pratiğinin (ritüelinin) ilkokullarda da kaldırılmasına ise olumlu yaklaşanlardanım.
12 Eylül yasalarından sadece bu toplantıda değil, neredeyse fırsat bulduğu her zeminde ve zamanda şikâyetçi olan başbakan'ın; cuntadan devraldığı seçim yasasının en büyük ayıplarından olan seçim barajı meselesinin çözümüne dair olan önerilerini, bizim gibi sıradan insancıkların, onu ekranlardan izleyen milyonlarca ortalama faninin ezici çoğunluğunun anlayamayacakları teknik detaylarla örülü son derece de kompleks bir retoriğin içine gömmesi, ne yalan söyleyeyim, bende derin bir hayal kırıklığı yarattı.
Nefret suçlarının cezalandırılmasının hukuki zemininin oluşturulmasıyla, ayrımcılığın artık daha ağır cezalandırılacak oluşu paketin artılarındandı.
Toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasasında yapılan değişikliklerin, ülkedeki, başta Gezi Parkı temelli muhalefet pratiklerinin bileşenleri olmak üzere, Türkiye Toplumsal Formasyonundaki pek çok muhalefet odağıyla, 'Batı' diye tanımlanabilecek hakim küresel medeniyet havzasının beklentilerini karşılamaktan çok ama çok uzak olduğunun da altı çizilmelidir.
Gezi olaylarında uygulanan orantısız devlet şiddeti yüzünden yurt dışındaki Türkiye imajının çok zarar gördüğü inkâr edilemez bir vakıadır.
Uluslararası çevrelerin önemlice bir bölümü, adeta ağız birliği etmişcesine, G -20 toplantısında Türkiye Hariciyesi'nin adeta izole (ve paralize) olmasını, bunun bir parçası olarak da, Erdoğan'ın bu platformdan istediği hiçbir sonucu alamamasını, Gezi olaylarındaki kolluk uygulamalarıyla, iktidarın ve bürokrasinin kimi yetkililerin açıklamalarına bağlamaktadır.
Mezkûr pakette, toplantı ve gösteri hakkının kullanımına dair elle tutulur ileri bir adım bulmaya çalışanın, doğrusu epeyce zorlanacağını düşünüyorum.
Kamuda hizmet sunanlar bağlamında, sınırlı da olsa, kılık kıyafet noktasındaki anti-demokratik uygulamaların kaldırılmış olması olumludur.
Paket, terörle mücadele kanununda demokratik değişiklikler yapılacağına dair beklentileri de karşılamaktan ne yazık ki bir hayli uzaktı.
Bu durum, uzun tutukluluk halinin de içerisinde yer aldığı, bu bağlamda eleştirilen birçok hususun, ıslah edileceğine dair ümitlerin de, şimdilik askıya alınmasına neden olacak sonuçlara yol açabilir.
Parçası olduğum pakete soğukkanlı yaklaşan kesimlerin sık sık vurgu yaptıkları üzere, bahse konu argümanların içeriğinin, diğer bütün mevzuatta olduğu gibi, insanlar tarafından uygulanacağını da unutmamak icap eder.
Bu noktadan devam edecek olursak; şurası unutulmamalıdır ki, en demokratik yasaları uygulayanlar şayet demokrat değillerse, şayet demokrasiyi içselleştirememişlerse, söz konusu yasal mevzuatın ortaya çıkan uygulamaları ne yazık ki demokratik olmaktan bir hayli uzak olacaktır.
Bütün bunlardan sonra, 'demokratikleşme paketi'nin muhtevasından, içerdiği bileşenlerden daha ziyade, Erdoğan'ın sunumunun girişinde de işaret ettiği üzere, onun gelişmeye açık olan 'ilerlemeci (progressive) niteliğine, verili pozitif istikametine ve ucu açık olarak kendini geliştirme ve aşma potansiyeline sahip oluşuna işaret edip, meseleyi 'bardağı dolu tarafı'ndan okumaya çalışanlardan olmanın, Türkiye'nin demokratikleşmesine mütevazi bir katkı olacağına inanıyorum.
Metni, onun final ve hüküm satırlarını, başlığının ima ve nispet ettiği anlam dairesine tekrar referans vererek, bu suretle de, yazınsal bağlamda oluşturmaya çalıştığım anlamsal çemberi kapatarak tamamlıyorum:
Erdoğan'ın açıkladığı paket karşısında bu satırların müellifinin halet-i ruhiyesi ve de fikri topoğrafyası, ezcümle 'yetmez ama evet işte tam da bu gibi hallerde cârî'dir' şeklindedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder