1 – Einstein’ın vahim hatası, nasıl oldu da daha önce hiç kimsenin dikkatini çekmedi, hayret doğrusu!
Gelmiş geçmiş en zeki insan olarak kabul edilen Albert Einstein, bundan
yaklaşık olarak 65 yıl kadar önce, çok ciddi, ama öyle böyle değil, gerçekten
de vahim bir hata yapmıştı. Einstein’ın bu hatası, sadece, asgari düzeyde de
olsa, ona dair bilgi sahibi olanların değil; bilim dünyasının bu en popüler simasının
varlığından bile haberdar olmayan geniş yığınların da bildikleri, konuşma
ve yazılarında da sık sık referans verdikleri bir lâfının bilimsel
gerçekliklerle çelişmesiyle alâkalıdır.
Gelin, birlikte, insanlık tarihinin o önemli anına, yukarıda bahsettiğim o
yakın zamana gidiverelim.
2 - Beyoğlu’nda yaptığım kültür performansından henüz dönmüştüm ki…
Beyoğlu, Galatasaray, Aslı Han Sahaflar Çarşısında yapılan, ve, münadi ve
moderatörlerinden birisini olduğum ‘Geleneksel
Gezegen Sahaf Cumartesi Kitap Müzayedesi ve Kültür Performansı’ndan (ii) dönüşümde; Taksim’den ortalama
1.5 saatte gidilebilen, Bahçeşehir’in karşısındaki o yeni yerleşim alanlarından birisindeki evimde, 10,000'i aşan kitap ve dergiyle, yüzlerce film
dvd’sinin kucak kucağa olduğu 9.5 metrekarelik home office’ime (kitaplığım,
arşivim, yazıhanem, mabedim, birincil yaşama alanım diye de okunabilir) nihayet
kendimi atmış ve adetim olduğu üzere, bir taraftan internette sörf yaparken,
diğer taraftan da, digitürk’ün 200 küsûr kanalı arasında zapinge başlamıştım.
Bu arada, yarım kalmış bir yazım üzerinde çalışmayı (i)
ve müzayeden aldığım kitapları
tetkik etmeyi de ihmal etmiyordum tabii.
İşte, ne olduysa o sırada oluverdi: durduk yere, aniden, birdenbire
Einstein’ın bir lâfı takıldı aklıma ve hemen ardından da ‘ama bu yanlış!’ diye
bağırıverdim. Akabinde ise, ayağa kalkmış, aslında pek de adım atacak yer
olmayan o mezkûr mekânda, kendi kendime yüksek sesle ve heyecanla konuşarak volta atmaya
başlamıştım.
‘Olacak iş değil’ diye söyleniyordum kendi kendime, ‘gerçekten inanılır
gibi değil; baksana, Einstein’ın farkına vardığım hatalı beyanı, en iyi bildiği
alana, dünyada başka hiç kimsenin onun kadar bilgiye ve sezgiye sahip olmadığı
bir bilimsel disipline, atom fiziğine ait üstelik’. Şayet ilgi alanına girmeyen
bir konuda çuvallasaydı üstat, hiç şüphesiz bu durumu normal karşılar, üstünde de
fazla durmazdım. Oysa o, insanlığın bakış açısını sonsuza değin değiştirdiği
ve Nobel Ödülüne lâyık görüldüğü sahada, hayatını hasrettiği fizik biliminde
yapmıştı bu affedilemez falsoyu.
Yerime oturduktan sonra internette yaptığım sörf sonucunda, fark ettiğim
şeyde bir hata olmadığı ve 'sezgisel düzeyde kavradığım' hususun, hakikatle tamı tamına mutabık olduğu konusunda
tatmin olmuştum. Einstein’ın, üstatların üstadı olduğu bir alanda affedilemez
bir hataya düştüğü ve bunun da, neredeyse 65 yıldır ortalıkta dolaşmasına
karşın, alanın uzmanları da dahil olmak üzere, hiç kimse tarafından fark
edilemediği apaçık ortadaydı işte.
3 - Bahsettiğim hatanın, Einstein’ın ‘hayatımın en büyük hatası’ dediği
şeyle alâkası yok!
Einstein’ın, bu metne konu olan hatasını, onun ‘hayatımın en büyük
hatasıydı’ diye üzüntüyle itiraf etiği şeyle karıştıranlar olabilir. Aslında,
bunların birbirleriyle zerrece alâkaları yok. Bir diğer deyişle, birbirlerinden tamamen ayrı mecralara
aittir her ikisi de.
Burada minik bir parantez açarak, bu konuya netlik kazandırmaya çalışmanın faydalı
olacağına inanıyorum.
Modern kozmolojinin kurucusu olan Albert Einstein, konunun meraklısının malûmu olduğu üzere, astronom Edwin Hubble çalışmalarının sonuçlarını bilim
dünyasıyla paylaşıncaya dek, ‘statik evren modeli’ni savunuyordu. Buna göre,
evren, başlangıcı olmayan, zamanda ve mekânda sonsuz olan, durağan karakterde
bir antiteydi.
Oysa, onun, teorik fiziğe ve kozmolojiye yaptığı en büyük katkı olan ‘Genel
Görelilik Teorisi Denklem Seti’nin çözümler takımının bir tanesi bunun tamamen aksini ortaya
koyuyordu. Buna göre, evrenin bir başlangıcı olmalı ve üstüne üstlük de, dinamik
bir süreç izleyerek sürekli olarak genişlemeliydi.
Rahatlıkla ‘ön yargı’ diyebileceğimiz evrene dair olan (durağan ve sonsuz
olduğu şeklindeki) kabulleriyle, bizzat kendisinin yarattığı (evrenin sonlu,
dinamik ve genişleyen yapıda da olabileceği) teorik yaklaşımın taban
taban zıt olması, Einstein’ı adeta paniğe sevk etmiş ve bu sıra dışı insanı, ne yazık ki, önyargısının
yanında durmaya ve onu ‘doğrulama’ya itmişti.
Einstein’ın bu açmaza çözüm olarak (ön yargısının adeta esiri olduğunu
kanıtlayan bir ruh hali içinde) geliştirdiği teorik katkı, sadece kozmolojide
değil, bütün bilimler tarihindeki, üzerinde halâ da mutabakata varılamamış
olan, en tartışmalı, ve en paradoksal hususlardan birisidir.
Evrenin durağan ve sonsuz olduğu şeklindeki önyargısını haklı çıkarmak
için, o yargısını yalanlayan Genel Rölativite Denklem Setine ‘Kozmolojik Sabit’
denen bir unsur eklemişti Albert Einstein. Böylece ortaya çıkan yeni denklem
seti, Einstein’ın ‘statik, durağan, zaten sonsuz olan ve bu yüzden de, genişlemeyen ve genişlemeye de ihtiyaç duymayan evren’ kuramıyla
uyum içerisindeydi. Ancak, hayat, özellikle de onun bilimsel gelişmelere dair
olan yanı, Einstein’ı, teorisinde yaptığı bu tadilattan çok kısa bir süre
sonra, büyük bir şokla ve derin bir mahcubiyet hissiyle karşı karşıya bırakacaktı.
4 - Edwin Hubble’ın buluşu Einstein’ı abandone etti
Wilson Dağı Gözlemevi’nde, daha sonra kendi adıyla anılacak olan, döneminin
en mükemmel teleskobuyla yaptığı gözlemler sonucunda, Hubble, o zamana değin
sanılanın aksine olarak, uzayda Samanyolu Galaksisinden başka, çok sayıda daha
galaksi olduğunu ve (gök cisimlerinin teleskobuna ulaşan ışık tayflarının
‘kırmızıya kayması (redshift) yüzünden de) evrenin de hiç durmamacasına ve büyük bir hızla
genişlediğini anladı. Gözlemlerini ilmi mecralarda yayınlayan Hubble,
Einstein’ın statik kozmik modelinin çöpe atılmasına yol açmıştı.
Hubble’ın yaptığı gözlemlerin ilmen çok zor durumda bıraktığı Albert
Einstein, evrenin statik olduğunu kanıtlamak adına ‘Genel Görelilik Denklem
Seti’ne eklediği ‘Kozmolojik Sabit’ için, işte tam da bu sıralarda ‘hayatımın
en büyük ilmi hatasıydı’ diyecektir.
5 - Kozmolojik Sabit sakın doğru olmasın?!?
Einstein’ın hayatının gerçek en büyük hatası, ‘en büyük ilmi yanlışımdı’
diyerek öz eleştiri yaptığı Kozmolojik Sabit problematiği değil, yukarıda değindiğim ve birazdan da ayrıntılandıracağım
üzere, bir aforizmasının ilmi gerçekliklerle ters düşmesiydi.
Kozmolojinin, verili aktüel ekollerince, denenip sınanamadığı için, ‘pür
teori’, ‘spekülatif teori’, ya da ‘kozmik felsefe’ diye yaftalanan sicim ve zar
teorilerinin kimi aritmetiksel modellemeleri, Einstein’ın Genel Görelilik
Teorisine kattığı ‘Kozmolojik Sabit’ argümanını doğrular mahiyettedir. Bu
yüzden de, kimi muteber fizikçi ve kozmologlar, bu durumu ‘Albert Einstein hata
yaptığını sandığında bile, aslında doğru yapmış’ diye şakaya vurmaktadır.
Einstein, toplama kampları ve atom bombası trajedilerinden insanlık
aleminin yeterince ders almadığına inanıyordu. Ona göre insanoğlu; etnik, dini,
ideolojik ve kültürel muhtevalı olan sosyolojik hatlar tarafından ciddi manada bölünmüştü.
Bu bölünmelerle karşı karşıya gelen tarafların her biri de, diğerlerine kaşı
çok güçlü önyargılar besliyordu.
Einstein’ın, Soğuk Savaş Döneminin en popüler tartışması olan ‘yeni bir
dünya savaşı çıkar mı; şayet çıkarsa, bunda ne tür silahlar kullanılabilir?’
sorusuna verdiği cevap, o sıralarda bu barış yanlısı (Spinozacı etik düşüncesini kuşanmış ve içselleştirmiş) bilge bilimciye hakim olan
karamsar ruh halini çok iyi yansıtmaktaydı: ‘3. Dünya Savaşı’nda ne tür
silahlar kullanılacağını bilemem; ancak şundan eminim ki, o savaş sonrasında
insanoğlunun kullanabileceği yegâne silahı taş balta olacaktır’.
İşte yine o tür tartışmaların yapıldı bir atmosferde sarf ettiği :
‘Bir önyargıyı parçalamak,
atomu parçalamaktan zordur (it is harder to crack prejudice than an atom)’ ifadesi, bu metnin ortaya çıkışının hem temel nedeni, hem rahmi ve hem de ebesi olan bahse konu 'Einstein'ın hayatının en büyük hatası' dediğim o mezkûr olgudur.
7 – Atomu parçalamak çocuk oyuncağıdır; sorun çekirdekte!
Atomların parçalanması, bir diğer deyişle, çekirdekle, onun etrafında
bulutsu kümeler (ya da, daha teknik bir ifadeyle, kuantum olasılık hesaplarına
uyan istatistiki dağılımlar) halinde yer alan elektronların birbirinden
ayrılmaları çok kolay ve de doğal bir süreç olduğundan, her an, çevremizdeki çok
sayıdaki atom bu akıbeti yaşar. Örneğin, birçok elementin atomları kendi
kendilerine bozunup, başka elementlere, ya da kendilerinin değişik izotoplarına
dönüşürler. Gündelik faaliyetlerimiz sırasında, biz de, sürekli olarak
atomların parçalanmasına yol açarız.
İşte size, her günkü faaliyetlerimiz sırasında, defalarca neden olduğumuz
atom parçalanmasına basit bir örnek: Bu satırları okurken, ellerinizi
birbirine, ya da, bu yazıyı size taşıyan cihazınıza sürdüğünüzde, birbirine
sürttüğünüz yüzeylerdeki atomlar, bazı elektronlarını yitirecektir. Her gün,
gerçekleştirdiğimiz faaliyetler sırasında, hem kendi bedenimizdeki ve hem de
temas ettiğimiz malzemelerdeki ‘trilyon X trilyon X trilyon X…’ atomun parçalanmasına neden oluşumuzun
arkasında çalışan teknik mekanizma, birbiriyle temas halindeki iki farklı
malzemenin en dış yüzeylerini oluşturan elektronlar arasındaki
‘elektro-manyetik kuvvet (alan)’ etkileşimleridir.
Öte yandan, atomun çekirdeğini parçalamaksa, hakikaten çok yüksek enerji
isteyen, çok teknik, çok pahalı ve çok zahmetli bir prosestir. Bu temel fiziki hakikatler ışığında şu hususa kuvvetlice vurgu yapabiliriz:
Einstein’ın, bilimsel gerçeklerle mutabık olmayan yukarıdaki ifadesi, temelden yanlıştır. Bu ifadenin doğru varyasyonu ise aşağıdaki gibi olmalıdır:
Einstein’ın, bilimsel gerçeklerle mutabık olmayan yukarıdaki ifadesi, temelden yanlıştır. Bu ifadenin doğru varyasyonu ise aşağıdaki gibi olmalıdır:
‘Bir önyargıyı parçalamak,
atom çekirdeğini parçalamaktan zordur (it is harder to crack prejudice than an
atom’s nucleus).
8 – ‘Einstein yanılmaz!’ ifadesi de bir önyargıdır
‘Albert Einstein bir dahidir, insanlık tarihinin gelmiş geçmiş en önemli
bilimcilerinden birisi, belki de birincisidir. Bu düzeydeki birisinin hata
yapmasına, hele de, uzmanı olduğu konularda sarf ettiği argümanlarının yanlış
olmasına olanak dahi yoktur. Bu yüzden de, insanlık camiası, Albert Einstein’
kalitesindeki kişilerin söylediği her sözü sorgulamaksızın doğru kabul etmekle,
bunlardan asla şüphelenmemekle mükelleftir’ şeklindeki bir ön yargıdır yukarıda
bahsettiğim.
‘Einstein yanılmaz, yanılamaz!’ ifadesi, 'önyargılar kümesi'nin bir unsurudur ve, varoluşu doğru anlamlandırmak adına da, diğer önyargılarla birlikte, süratle terk edilmelidir. Bir diğer deyişle, Einstein dillendirdiği argümanlar da, bunlar hayatın hangi alanına dahil olurlarsa olsunlar, ancak 'bilimsel-metodik şüphecilik' süzgecinden geçirildikten sonra kabul edilmelidir.
9 – Şayet yanılan bensem, o durumda da….
Bu metin çerçevesinde açtığım tartışmada, şayet yanılan taraf bensem, bir diğer
deyişle; yanlışlığını ilmen kanıtladığıma inandığım (mantıki kanıtlamasına ise, bu metnin nihayetinde verilen link üzerinden erişilebilecek olan yazımda yaptığım) Albert Einstein’ın mezkûr
aforizmasının ‘ipliğini pazara çıkaran’ ilk kişi olduğum iddiasının temelsiz ve
yanlış olduğunu ortaya koyan (ve muteber bir kaynakta yer alan) malûmata erişirsem; ya da,
bu metne muhatap olanlardan biri(leri), güvenilir bir kaynağı referans göstererek, mezkûr argümanımı yanlışlarsa; her iki halde de, hiç kuşkusuz, zerrece vakit kaybetmeksizin, okurlarımdan, en samimi duygularımla, özür
dilemeye ve kapıldığım kibir (yedi ölümcül günahın belki de en sevimsizi olan, o lânet olası ve zehirli hubris) yüzünden derinliklerine doğru yuvarlanacağım kara katran ve sülfür amalgamının kaynadığı cehennemi mahcubiyet kuyusunun dibinden 'bir daha böylesi bir hata yapmayacağım!' çığlığını 'katrilyon x katrilyon x katrilyon' kere atmaya söz veriyorum.
Öte yandan, bu yazının üzerine bina edildiği ve 'bir atomun elektronlarını kaybetmesi, onun bozunması ve parçalanması sürecine tekabül eder' şeklinde olan argüman, yine muteber kaynaklar üzerinden yanlışlanırsa, bu sefer hem okurlarımdan ve hem de (istemeden ve salt bilime, özgür ve eleştirel düşünceye ve yanı sıra da, esasen idollerimden olan Einstein'ın bizzat kendisine karşı beslediğim o titiz, dürüst, nesnel, çıkarsız ve önyargısız' sempati adına yaptığım eleştiriler yüzünden), fikri ve manevi mirası hakkında yersiz, mesnetsiz ve haksız soru işaretlerine neden olduğum o bilge bilginin aziz hatırasından 'sonsuz üstü sonsuz (ya da, sonsuz x sonsuz)' kere özür dileyeceğimi beyan ederim. Bu özür dileme operasyonunu da, yukarıda tarife çalıştığım özür dileme seansıyla aynı mekânda, yânî, Dante'nin Inferno'suna yakışan o 'malûm gayya kuyusu'nda gerçekleştirmeye hazır olduğumun da bilinmesini isterim.
Öte yandan, bu yazının üzerine bina edildiği ve 'bir atomun elektronlarını kaybetmesi, onun bozunması ve parçalanması sürecine tekabül eder' şeklinde olan argüman, yine muteber kaynaklar üzerinden yanlışlanırsa, bu sefer hem okurlarımdan ve hem de (istemeden ve salt bilime, özgür ve eleştirel düşünceye ve yanı sıra da, esasen idollerimden olan Einstein'ın bizzat kendisine karşı beslediğim o titiz, dürüst, nesnel, çıkarsız ve önyargısız' sempati adına yaptığım eleştiriler yüzünden), fikri ve manevi mirası hakkında yersiz, mesnetsiz ve haksız soru işaretlerine neden olduğum o bilge bilginin aziz hatırasından 'sonsuz üstü sonsuz (ya da, sonsuz x sonsuz)' kere özür dileyeceğimi beyan ederim. Bu özür dileme operasyonunu da, yukarıda tarife çalıştığım özür dileme seansıyla aynı mekânda, yânî, Dante'nin Inferno'suna yakışan o 'malûm gayya kuyusu'nda gerçekleştirmeye hazır olduğumun da bilinmesini isterim.
Aksi halde, yani, mezkûr iddiamın yanlışlan(a)maması durumunda; Einstein’ın hayatının en büyük ilmi hatası olduğuna inandığım
aforizmasının yanlışlığını ilk benim kamusal alana taşıdığım şeklindeki iddiamın
arkasında dimdik durur ve onun haklı gururuyla yaşamıma devam ederim (iii).
dipnotlar:
(i): http://ziyaversencan.blogspot.com/2013/10/kotu-degil-kotucul-adam-gileadl-roland.html
Gezegen Sahaf Sohbeti ve Kitap Müayedesi için bknz.
(ii): http://ziyaversencan.blogspot.com.tr/2015/05/mehmet-guntekinin-muzikli-maarif.html
(iii): Yukarıdaki metnin devamı için bknz.
http://ziyaversencan.blogspot.com/2013/11/ortalama-insan-bir-wittgenstein-degil.html

dipnotlar:
(i): http://ziyaversencan.blogspot.com/2013/10/kotu-degil-kotucul-adam-gileadl-roland.html
Gezegen Sahaf Sohbeti ve Kitap Müayedesi için bknz.
(ii): http://ziyaversencan.blogspot.com.tr/2015/05/mehmet-guntekinin-muzikli-maarif.html
(iii): Yukarıdaki metnin devamı için bknz.
http://ziyaversencan.blogspot.com/2013/11/ortalama-insan-bir-wittgenstein-degil.html
"Bir önyargıyı parçalamak, atomu parçalamaktan zordur!" sözü geçerliliğini hiç bir zaman yitirmez mirim... Bu kadar karmaşık ve şaşırtıcı bir yapı (bizi de var eden yapı) bu kadar kolay ve basitçe parçalanırken çok basit bir önyargının bile parçalanamaması, olsa olsa Einstein'a bu vakitten sonra şapka çıkarmamızı (bir kez daha) gerektirir.
YanıtlaSilbenim itirazım, yukarıda da uzun boylu paylaştığım üzere, einstein'ın atom çekirdeği yerine atomu parçalamaktan bahsetmesinedir. bu lâfı ister einstein tam da itiraz ettğim şekilde söylemiş olsun, isterse de başkası onu dillendirmiş olsun, fark etmez. her durumda bu lâfın bilimsel olarak doğru söylenişi 'bir ön yargıyı parçalamak bir atom çekirdeğini parçalamaktan zordur' şeklinde olmalıdır. zira, önemine binaen tekraren paylaşıyorum, atomun çekirdeği dışındaki unsurları olan elektronları, elektro-kimyasal süreçler sonucunda zaten sürekli olarak azalır ya da artar. bu da, atomlar sürekli olarak kendi kendilerine bütünlüklerini kaybederler, yani, bir diğer ifadeyle, insani müdahale olmaksızın, doğal süreçler içerisinde parçalanırlar demektir. öte yandan benim bir ön yargının parçalanmasının ne denli zor olduğunun atomik faaliyetler üzerinden yapılmış analoji ve metaforlarla dillendirilmesine hiç bir itirazım olamaz. itirazım bu yanlış ifade, einstein ya da bir başkası tarafından söylenmiş olmasından bağımsız olarak, doğru dillendirilmesini merkezindedir.
YanıtlaSilRica ederim ben sizin itiraz ettiğiniz konuyu anlıyorum; elbette ki atomun çekirdeğini parçalamak teknik olarak daha zahmetli ve ciddi altyapı gerektiren bir olay gibi görünüyor (konuya çok uzağım) ama gün içerisinde bizim elimizi kolumuzu salladığımızda meydana gelen atom tepkimeleri (yer değiştirme ve yıkım) ile teknik anlamda atomun parçalanması olayı(çekirdeği değil)farklı şeyler diye düşünüyorum.
SilKaldı ki Einstein'ın yaşadığı dönemde ki teknik olanakların günümüzle kıyaslanamayacak düzeyde olması (gözlem ve tespit) ve buna rağmen Einstein'ın atom'un parçalanabileceği fikrini ortaya atması (zor kelimesini hiç bir zaman kullanmadı) ve bunu da yanlış hatırlamıyorsam yine ABD'li fizikçi bir profesörün gerçekleştirmesi (atom bombasına giden ilk yol) aslında "ilkel" teknik olanaklara rağmen bunun ne denli basit bir iş olduğunun da ispatıdır.
Elbette ki bu ünlü söz de bir metafor var, atomu parçalamak zor değil, atomun yanına önyargıyı koyarsanız, önyargıyı parçalamak "atom'dan daha zor!"
Belirtmek istediğiniz hususu anlıyorum ama Einstein'ın atom'un parçalanmasının zor olduğunu belirten bir açıklaması/görüşü yok. Kaldı ki fikri/yöntemi/formülü ortaya atan o...
"zor" kelimesi sadece ve sadece bu sözünde geçer ve o da bir metafor'u işaret eder.
Çekirdeğine kadar gitmenize gerek yok üstadım...
değerli ve anlamlı katkılarınız için çok teşekkür ederim dostum :)
YanıtlaSilBen teşekkür ederim, her ne kadar ben Einstein'ın bu sözünde bir problem yok desem de sonuçta sizin bunu irdelemeniz ve aslında "teknik anlamda" doğru cümle yapısının ne olması gerektiğini göstermeye çalışmanız da oldukça kayda değerdir.
YanıtlaSilDoğru bilgi, doğru ilim, irdeleme ve sorgulama ile elde edilebilir ve yazınız buna güzel bir örnektir dostum.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilB.D. müstearını kullanan değerli dost, g-mail hesabımdan eriştiğim aşağıdaki yorumu önce burada paylaşmış, ardından da bu krtiğini / yorumunu silmiş. çok değerli bulduğum bu eleştirel katkının yukarıdaki bloga dair yapılacak okumaları zenginleştirdiğini düşündüğümden, B.D.'nin affına sığınarak, onu tekrar bloguma ekliyorum. bu arada da, hem onun ve hem de yukarıdaki bloga yorum yapan diğer internet kullanıcısı jerfi'nin yaklaşımlarına dair cevabi bir metni de bu raya eklemeyi düşünüyorum.
YanıtlaSilişte B.D.'nin mezkûr yorumu:
'Einstein atomun parcalanabilirligini kuramsal olarak ortaya koydu. Uzun deneyler sonunda da 1919 yilinda ilk defa parcalandı. Konuya 100 yıllik bir farkla bakiyorsunuz. Gunumuzde atomun parcalanmasının siradan bir olay oldugu gayet net. 100 yıl once ise fizikcileri en cok ugrastiran konuydu. Cekirdegin parcalanmasi ise söz konusu bile degildi. Bu acidan cümle kendi zaman diliminde gayet dogru. Neden bu kadar heyecan yaptiniz anlamadim. Tarihsel her olay veya söz kendi zaman dilimi icinde degerlendirilir. Dolayisiyla bu söze de 1915 yılindaki bilimsel veriler icerisinde bakmak gerekir.'
Bu kadar uzun bir anlatımdan fizik kurallarına aykırı bir tespitte bulundunuz diye düşünmüştüm. Okadar yazıyı okuduktan sonra hayal kırıklığına uğradım ve devamını okumadım. Kusura bakmayın fakat çok çok çok abartmış ve konuyu gereksiz derecede uzatarak geniş geniş anlatmışsınız...
YanıtlaSilBu kadar uzun bir anlatımdan fizik kurallarına aykırı bir tespitte bulundunuz diye düşünmüştüm. Okadar yazıyı okuduktan sonra hayal kırıklığına uğradım ve devamını okumadım. Kusura bakmayın fakat çok çok çok abartmış ve konuyu gereksiz derecede uzatarak geniş geniş anlatmışsınız...
YanıtlaSilO halde, atomu parçalayınız.
YanıtlaSil