1 - İlmi ispat yetmez, argümanınız mantıken de sağlam olmalı
Yukarıdaki (1) numaralı bölüm başlığını kısaltmak zorunda kaldım. Onun, meramımı izaha ehil ve mümeyyiz olan tam dillendirilişi ise 'ilmen ispatlamanız, bir görüşe karşı savunduğunuz itirazi (alternatif )iddianızı doğrulamaya yetmez; bahse konu argümanınızın mantıki temeli de sağlam olmalıdır' şeklindedir.
Einstein’ın ‘Bir önyargıyı parçalamak, atomu parçalamaktan zordur (it
is harder to crack prejudice than an atom)’ deyişinin, hayatının en büyük ilmi hatası olduğunu
ileri sürdüğüm, ve bunu da atom fiziğine yaptığım referanslarla kanıtlamaya
çalıştığım metnim (http://ziyaversencan.blogspot.com/2013/11/albert-einsteinn-hayatnn-en-buyuk-ilmi.html), tartıştığım konunun mantıksal temellerini
içermiyordu. Linkini verdiğim (ve o haliyle bile 'uzun olmuş!' şeklinde eleştirilere muhatap olan) bahse konu yazımın daha da uzayarak sarkmasından, hantallaşmasından korktuğumdan, girmemiştim o kanıtlamanın mantıksal
uzamdaki ayrıntılandırılmasına.
İlerleyen satırlarda, bahse konu olan o
'ayrıntılandırılamamışlığı' gidermeye, bir diğer deyişle, yukarıda linkini
verdiğim çalışmamın üzerine inşa edildiği mantıki zeminini muhkem hale getirmeye
gayret edeceğim.
2 – Formel Mantık açısından doğru,
bağlamsal bakımdan ise…
‘Akli alet kutumuzun formel mantık aparatı’ kullanıldığında 'bir önyargıyı parçalamak, atomu
parçalamaktan zordur' önermesi, ilk bakışta hem geçerli (valid) ve hem de doğru gibi durmaktadır.
Öte yandan, o argümanın, gerek gündelik
bildirişimlerde ve gerekse de, daha derin içerikli, teknik ve akademik
iletişimlerde dolaşıma sokulan 'bağlamsal' kullanımı söz konusu
olduğunda ise, bu önermenin yanlış olduğu görülür.
Niçin böyle olduğunu adım adım ilerleyerek göstermeye
çalışacağım.
Öncelikle, gelin; zorluk - kolaylık dikotomisinde
mukayese ederek açıklamaya çalıştığımız bu ‘Bir önyargıyı parçalamak, atomu parçalamaktan zordur’ vak’asında, işimize yarayacak 'bir mantıki alet (basit
bir skala)
inşa edelim.
3 – Sadece mantıki bir araç, Jacop’un
Merdiveni değil
1-çok çok kolay
2-çok kolay
3-oldukça kolay
4-az kolay
5-çok az kolay
6-çok az zor
7-az zor
8-oldukça zor
9-çok zor
10-çok çok zor
Bu skala’yı kullanmadan önce, ona dair bazı hususları
paylaşacağım.
Her şeyden önce o, 'itibari - öznel - keyfi' bir
derecelendirme - taksimatlandırma - ölçeklendirme anlayışına, tamamen kişisel bir ‘eşel’e
dayanmaktadır. Bu bakımdan da, bu sahada kullanılabilecek olan ‘sonsuz’
sayıdaki ölçekten sadece birisidir.
İsteyen herkes, farklı ölçeğe sahip olan benzeri bir 'ölçme
ve değerlendirme aleti'ni yaratabilir. Görüldüğü üzere, ben onu 10
basamaklı olarak inşa ettim. Bu keyfiyet, onun, hepsi de aynı işi yapmaya ehil
olan 6, 16, 20, 500 , 1.5 trilyon, 135,674,034,342,093,341, ilh... basamaklı
olarak kurulabileceğine de delâlet eder.
Bu arada, ‘Bir önyargıyı parçalamak, atomu
parçalamaktan zordur’ iddiasının yanlışlığını mantıken ortaya koymaya çalışırken kullanacağımız miyarımıza (mihenk
taşı), onun basit bir teknik aygıt olduğu gerçeğini aşan anlamlar ve
işlevler de yüklememek icap eder. Aksi halde, kullandığımız basit bir
merdivene, imanı ve itikadı tam olan 'seçilmiş bir mümin'i, cennete taşıdığına inanılan ‘Jacop’un (Yakup’un) Merdiveni’ muamelesi çekmekle eşdeğer bir aşırı
yorum yapmışız demektir.
4 – Sokratik sorgulama tekniği, varoluşa içkin
olan gizli cevapları ortaya çıkarır
Artık, Sokratik sorgulamayla adım adım ilerlemeye
hazırız.
soru 1: Einstein,
mezkûr iddiasını dillendirirken, ‘bir önyargının parçalanması’nı,
yukarıdaki skalanın hangi basamağına yerleştirmiş olabilir?
cevap 1: İfadesini
alabildiğine ve olabildiğince kuvvetlendirmek adına, onu 'çok çok zor' basamağına
yerleştirmesi en akli tercih gibi gözükmektedir.
s 2: Einstein’ın,
'çok
çok zor' basamağına yerleştirmesini akli bulduğunu söylediğin ‘bir önyargının
parçalanması’nı kıyasladığı ‘x olgusu’, bahse konu skalanın
hangi basamağını hak etmelidir ki, mezkûr argümana muhatap olan zihinlerde
maximum tesir yaratılmış olsun?
c 2: İddianın
inandırıcılık dozunun ve onun üzerinden elde edilmesi amaçlanan toplam tesirin maximizasyonu
için, bu basamak tercihi 'çok çok zor' seçeneğinden yana
kullanılmalıdır. Bir diğer deyişle, Albert Eisntein’ın, ‘çok çok zor’ olduğuna
bizi ikna etmeye çalıştığı ‘bir önyargının parçalanması’nın bu
vasfının sahicilik kazanması için; onun kıyaslandığı olgunun da ‘çok
çok zor’ olduğuna, ortalama insanın algı dünyasının rahatlıkla ikna
olması gerekmektedir.
s 3: ‘Atomun
parçalanması’, yukarıdaki skala'da ‘çok çok zor’ basamağında ikamet
etmeye lâyık bir doğa fenomeni midir?
c 3: Bu
tartışmaya kaynak olan ve, yazımın girişinde de linkini paylaştığım ilk
metnimde ayrıntılarıyla dillendirdiğim üzere, buna verilmesi gereken cevap çok
nettir:
Hayır!
Zîrâ, ellerimizi birbirine sürttüğümüzde; telefonumuzu
ya da dizüstü bilgisayarımızı tuttuğumuzda; bir yere oturduğumuzda; bir taşıma
aracına bindiğimizde; çocuğumuzu ya da yeğenimizi omuzlarımıza, ya da
kucağımıza aldığımızda; bir eşyayı diğerinin üzerine, ya da bitişik nizamda
olmak kaydıyla, yanına koyduğumuzda; extradan bir kaynak harcamaksızın, bahse
konu nesnelerin malzemelerinin en dış yüzeylerini oluşturan 'katrilyon
x katrilyon x...' atomun elektron kaybetmesine, dolayısıyla da, onların,
kısmen de olsa, parçalanma sürecine girmesine yol açmışız demektir.
Bu durumda da, burada 'atom parçalanması’ olarak tarif ve tavsif edilen ve atomların,
en dış yörüngelerinden başlayarak, elektronlarını kaybetmeleri ve bu suretle
de, tedricen 'bozunma' fazı yaşamaları şeklinde tezahür eden doğa fenomeninin,
skala'nın 'çok çok kolay' basamağına yerleştirilmesi icap edecektir. İşte
bu yüzden de, ‘atom parçalanması’, Einstein’ın sözüne muhatap kıldığı
bizleri, ‘bir önyargının parçalanması’nın ‘çok çok zor’ olduğuna
ikna edebilecek bir kıyas nenesi değildir.
s 4: Einstein’ın,
‘bir
önyargının parçalanması’nın ‘çok çok zor’ olduğuna muhatabını
ikna etmeye çalışırken, kıyas nesnesi olarak ‘atom çekirdeğinin parçalanması’nı
tercih etmesinin, aslında bu olgu (‘atom çekirdeğinin parçalanması’)
skalada ‘çok çok kolay’ mevkiini
hakkettiğinden, yanlış olduğunu; Einstein’ın bu argümanında kullanmayı tercih
etmesi gereken seçeneğin ‘atom çekirdeğinin parçalanması’
olduğunu iddia ederken, sence mantıklı bir argüman mı inşa etmiş oluyorsun?
c
4: Evet, hem mantık ve hem de atom fiziği
açısından doğru ve geçerli bir argümandır benim Einstein’ın argümanı yerine
önerdiğim argümanım. Yukarıda linkini paylaştığım yazımda, atom fiziğine yaptığım
gönderme, argümanımın fizik ilmi açısından geçerliliğine; onun fiiliyatta
gerçekleşmesinin ‘çok çok zor’ oluşu ise, Einstein’ın, ‘bir önyargının parçalanması’nın
‘çok
çok zor’ olduğuna muhatabını ikna edebilmesi için ihtiyaç duyduğu uygun
eşdeğerlikli mukayese nesnesine karşılık geldiğine işaret eder.
s 5: Fizik
denilince ilk ala gelen isim olan Einstein’ın, böylesi bir hatayı yapmış olması
nasıl açıklanabilir?
c 5: ‘Atomun
parçalanması’nın ‘çok çok kolay’, ‘atom
çekirdeğinin parçalanması’nın ise ‘çok çok zor’ olduğunu çağdaşları
arasında en iyi bilen bilim insanı olan Einstein’ın, bu hatasının arkasında
nasıl bir mekanizmanın çalıştığını anlayabilmek için, mümkün (ve tabii ki, her
biri de benim hayalhanemin (imagination) mahsulü olan) devam yollarını alt alta sıralayacağım:
a-Einstein
bu lâfı, aşırı meşgul, çok dalgın ya da epeyce yorgun olduğu bir sırada
söylemiş, bilahare, yaptığı hatanın farkına vardığındaysa, iş işten geçtiğini,
o yanlış ifadenin gündelik konuşmalarda sık sık referans verilmeye başlanan çok
meşhur bir aforizma halini aldığını görmüş; akabinde de, Türklerin ‘galat-ı
meşhur, lügat-ı fasihten evlâdır’ sözünün trankilizan (yoksa uyuşturucu
mu demeliydim?) tesirine teslim olarak, mezkûr deyişinin, yaygın kullanımda
olduğu ‘galat’ haliyle tedavülde kalmasına göz yummuştur.
b-Einstein,
bu yanlışını düzeltmek için epeyce uğraşmış, ancak, onun bahse konu her
düzeltme teşebbüsü, ‘iyi para kötü parayı kovar’ şeklinde özetlenebilecek olan ‘Gresham
Kanunu’nun izdüşümü sayılabilecek bir sabotajla etkisizleştirilmiştir.
Buna göre, bahse konu aforizmanın halk indindeki her dillendirilişinde, onun ‘atomun parçalanması’ şeklindeki
‘galat’ı, ‘atom çekirdeğinin parçalanması’ şeklindeki doğru formunu,
beşeri bildirişim uzayının dışına sürmüştür. Oldukça uzun bir süre boyunca
giriştiği düzeltme faaliyetlerinde zerrece olumlu mesafe kat edilmediğini gören
Einstein, en sonunda, argümanının yanlış dillendirilişinin zaferini kabul etmek
zorunda kalmıştır.
c-Einstein,
halkın, ‘atom çekirdeğinin parçalanması’nı telaffuzda zorlanacağını
bilecek denli tanıyordu ortalama insanı. Bu yüzden de, mesajının olabildiğince
çok insan tarafından kavranması adına, ‘sehven değil, taammüden’ hata yapmış; bahse konu doğru ifadeyi, telâffuzu daha kolay olan ‘galat’ı
ile, yânî, ‘atomun parçalanması’ ile değiştirmiştir.
d-Einstein,
‘amaaan sen de, sokaktaki sıradan insan için ha ‘atomun parçalanması’
demişsin, ha ‘atom çekirdeğinin parçalanması’, ne fark eder ki?’ diyerek ‘seçkincilik’
yapmış, bir diğer deyişle, halka azıcık tepeden bakmıştır.
e-Hiçbiri.
Doğru cevap; aslında Einstein’ın böyle bir sözü hiç söylemediğidir. Her ne
kadar o sıralarda internet denen ‘spekülatif kozmos’ yoksa da;
Eisntein döneminde de, bir taraftan çağın ruhunun, imkânlarının ve
ihtiyaçlarının doğurduğu, diğer taraftan da, dönüp kendisini ortaya çıkaran
koşulları ve vasatı besleyen ‘yalan haber, asparagas, spekülasyon, sansasyon,
magazin üretme’ işlerine odaklanmış çok sayıda kişi, kurum ve çevre vardı.
Mercek altına aldığımız söz, işte böylesi dinamiklerin uydurup dönemin en
muteber bilginine yamadığı ‘çakma’ bir aforizmadır.
s 6:
Tekrar başa dönüp sormak istiyorum: bir ifadenin formel mantık bağlamında doğru
olması, onun 'bağlamsal-içeriksel-anlamsal düzeyde' de kullanışlı ve faydalı
olmasına neden olmaz mı?
c 6: Hayır,
olmaz; niçin olmayacağını, dünyanın bütün coğrafyalarındaki akademyaların ‘Mantık
101’ müfredatında, kendisine mutlak surette yer bulan ‘demirbaş’ bir
ifade ile cevap vereyim:
‘Bütün evlenmemiş insanlar bekârdır’
Bu ifade, formel mantık bakımında hem doğru ve, hem de
geçerlidir. Ancak, bahse konu bildirim, onu 'bağlamsal - içeriksel - anlamsal
düzeyde' incelediğimizde, ilâve bir bilgi içermediğinden, yânî,
informatif olmadığından; faydasızdır, gereksizdir, kullanışsızdır.
Mantık ve felsefenin rafine diskurları ve kendilerine
özgü müfredatları, resmi tarihçilerin icat ettiği 'almanlar yenildiği için biz de
yenilmiş sayıldık', ya da 'amerikalılar kazandığı için, biz de
kazanmış sayıldık' gibi sakillikleri nasıl reddediyorsa; ‘Bütün
evlenmemiş insanlar bekârdır’ şeklindeki totolojiler de, (doğru içerik,
ek malûmat, bilinenin sınırlarını genişleten bilgiler sunmadığından), gündelik
hayata dair olan bildirişim ve iletişim kodlarımız tarafından reddedilir ve faydalı
konuşmaların parçası olduğu ‘lâkırdı evreni’nden dışlanırlar.
5 – Sünnetçinin vitrinine çalar saat koymasıyla, bu yazının vitrinine (başlığına) Wittgenstein'ı çıkarmam aynı şey mi?
Bu metnin başlığında Wittgenstein adının geçmesi,
‘sünnetçinin vitrinine çalar saat koyması’na asla ve kat'a benzetilemez.
Yazım 'yazar, metnini okutmak için, Wittgenstein'ın fikri ve manevi mirasını hoyratça ve kurnazca sömürerek, ucuz bir pazarlama hilesine baş vurmuş; bunun, o hikâyedeki izbe taşra kasabasının sünnetçisinin başvurduğu 'ucuz' çalar saat numarasından ne farkı var ki?!?' ' mealinde hesaba çekildiğinden dolayı atmadım (5) numaralı ara başlığı. Ola ki 'bir Molla Kasım çıkar ve sigaya çekebilir onu' diye, 'önleyici (profilaktik) tedbir ' almaya çalıştım.
Çalar saat, o malûm hikâyede, sünnetçi vitrinine, yaratıcılık krizi (ya da 'fırlamalık' patlaması) yaşayan sünnetçinin çaresizliğinin (ya da kurnazlığının) nişanesi olarak girmiştir. Wittgenstein isminin bu yazının vitrininde (başlığında) yer alması ise, onun mirasının ve logic espirisinin, bu metnin bütününün satır aralarından bize mütemadiyen fısıldıyor ve mantığın kodlarını dikte ediyor oluşundandır.
Başka bir deyişle, çalar saat ,o sünnetçi için 'çiğ ve basit' bir reklâm ve propaganda unsuruyken; bu yazı için Wittgenstein, asli bir temel koyucu ögedir. İşte bu yüzden, bu yazının başlığına en çok da Wittgenstein ismi yakışıyor bana kalırsa.
İmdi, yazımın başlığından, onun içeriğine doğru dikey bir geçiş yapıyor ve 'apaçık bir hakikattir ki, ortalama insan (sokaktaki yurttaş, average people) asla bir Wittgenstein değildir; zîrâ, onunla, biz 'sıradan faniler' arasındaki fark dereceye değil, mahiyete dairdir!' deyip, vakit kaybetmeksizin ekliyorum: 'bu yüzden de, önermelerin, iddiaların, argümanların, bildirimlerin formel mantık açısından doğru olması tabii ki 'gerek şart'tır; öte yandan, ‘içerik, muhteva, bağlam’ bakımından ‘kullanışlı, informatif, bilgilendirici, faydalı’ olması ise çok daha önemlidir 'yeter şart'tır.
Yazım 'yazar, metnini okutmak için, Wittgenstein'ın fikri ve manevi mirasını hoyratça ve kurnazca sömürerek, ucuz bir pazarlama hilesine baş vurmuş; bunun, o hikâyedeki izbe taşra kasabasının sünnetçisinin başvurduğu 'ucuz' çalar saat numarasından ne farkı var ki?!?' ' mealinde hesaba çekildiğinden dolayı atmadım (5) numaralı ara başlığı. Ola ki 'bir Molla Kasım çıkar ve sigaya çekebilir onu' diye, 'önleyici (profilaktik) tedbir ' almaya çalıştım.
Çalar saat, o malûm hikâyede, sünnetçi vitrinine, yaratıcılık krizi (ya da 'fırlamalık' patlaması) yaşayan sünnetçinin çaresizliğinin (ya da kurnazlığının) nişanesi olarak girmiştir. Wittgenstein isminin bu yazının vitrininde (başlığında) yer alması ise, onun mirasının ve logic espirisinin, bu metnin bütününün satır aralarından bize mütemadiyen fısıldıyor ve mantığın kodlarını dikte ediyor oluşundandır.
Başka bir deyişle, çalar saat ,o sünnetçi için 'çiğ ve basit' bir reklâm ve propaganda unsuruyken; bu yazı için Wittgenstein, asli bir temel koyucu ögedir. İşte bu yüzden, bu yazının başlığına en çok da Wittgenstein ismi yakışıyor bana kalırsa.
İmdi, yazımın başlığından, onun içeriğine doğru dikey bir geçiş yapıyor ve 'apaçık bir hakikattir ki, ortalama insan (sokaktaki yurttaş, average people) asla bir Wittgenstein değildir; zîrâ, onunla, biz 'sıradan faniler' arasındaki fark dereceye değil, mahiyete dairdir!' deyip, vakit kaybetmeksizin ekliyorum: 'bu yüzden de, önermelerin, iddiaların, argümanların, bildirimlerin formel mantık açısından doğru olması tabii ki 'gerek şart'tır; öte yandan, ‘içerik, muhteva, bağlam’ bakımından ‘kullanışlı, informatif, bilgilendirici, faydalı’ olması ise çok daha önemlidir 'yeter şart'tır.
‘Bir önyargıyı parçalamak, atomu parçalamaktan zordur' ifadesinin yanlış, 'bir önyargıyı parçalamak, atom
çekirdeğini parçalamaktan zordur' iddiasının ise doğru oluşunun mantıki
zemini, bana göre, işte böyleyken böyledir.
cok tatlisinizz,,super ifade etmissiniz.wittgenstein emin olun gurur duyardi sizinle.sevgilerimle
YanıtlaSilçok teşekkür ederim, sağ olun :)
YanıtlaSil