Mükâfat ve mücâzat: ya da, ödül ve ceza!

Başarısız bir kamu görevlisini hicveden yukarıdaki görsel, rasyonel bir ehliyet ve liyakat esasına, ve, doğru yorumlanmış bir mükâfat ve mücâzat anlayışına göre istihdam edilmemiş kişilerin neden olabileceği olası olumsuzluklardan birisine referans vermektedir.
mükâfat ve mücâzat, osmanlı türkçesinde 'ödül ve ceza' karşılığında kullanılan kavramlardır.
bu terimler,  dinde sevap ve günah bağlamındaki amellerin karşılığıdır.

gündelik yaşamda ise; içinde yaşadığımız sosyal düzenin normlarının - kanunlarının - örfünün iyilik ve kötülük bağlamında değerlendirdiği faaliyetlerimize; olumlu ve olumsuz olarak tavsif ettiği davranışlarımıza; pozitif - yapıcı eylem ve suç şeklinde algıladığı - algılattığı eylem ve edimlerimize cevaben, bize tatbik edilmesini önerdiği - istediği - dayattığı karşılıklar, müeyyideler ve toplumsal kodlardır.

metnin 'doğal akışı'nın vadettiği devam yolundan, ve, onun 'fıtrat'ına (mahiyetine, genetiğine, kumaşına, kimyasına) ait olan ('ait olan' yerine 'müteallik olan' yazacaktım ki, bir kısım okurun metne
Mükâfat ve mücâzat, ve, 'Suç ve Ceza' denildiğinde, hiç
kuşkusuz, akla gelen ilk hususat, Dostoyevski ve onun
immortal romanıdır.
yabancılaşabileceğini düşünerek, vazgeçtim bu tercihten!) kodlarının üzerinden ilerlemeden önce; zaruri bir adım atacağım. o zaruri adım; metnin ruhuna nüfûz eden okurun rahatlıkla tahmin edebileceği üzere, kürre-i arz'da, okuması yazması olan herhangi birine 'suç ve ceza nedir?' diye sorduğunuzda, yüksek olasılıkla, alacağınız cevaba; yani, dostoyevski'nin immortal şaheserine, 'Suç ve Ceza'ya bir ihtiram selâmı vermektir.

'verili aktüel uğrakta, mükâfat ve mücâzat, insanlığın boğuşmak zorunda kaldığı en çetin belâya, en azılı leviathan'a tahvil olmuştur' diyorum ve bunun gerekçelerini de, muhtasaren olmak kaydıyla, aşağıda paylaşıyorum.

kapitalizmin emperyalizm şeklinde örgütlenmeye başladığı 19. asrın son çeyreğinden itibaren öne çıkan 'verimlilik' putu, 'üretkenlik' tanrısı; mükâfat ve mücâzat' uygulamasını toplumsal örgütlenmenin ve kapitalist hiyerarşinin asal eksenine yerleştirmiştir.

Charlie Chaplin, Modern Zamanlar filminde; endüstryiel
kapitalizmin en azgın putlarından olan 'verimlilik' tanrısını,
estetik-artistik-sinematografik imkânları başarıyla meczederek,
hicvetmeyi bilmiştir.
2. dünya savaşı'ndan sonra, günümüze kadar yaşanılan 'post-modernist' süreçte ise, ödül ve ceza mekanizmaları, kâdim ve pre-modern dönemlerdeki olumlu - yapıcı - holistik - varoluşla barışık içeriğini bütünüyle kaybetmiştir.

yukarıda zikredilen olumlu mahiyet ve vasıflarını, neredeyse, büyük ölçüde yitiren mükâfat ve mücâzat; bu dikotomik birliktelik, bu diyalektik düalizm; son 60 yılda, giderek artan bir sür'atle olmak kaydıyla, hayatımızın en ücra organellerine, en periferik hücrelerine, en ince kılcallarına değin nüfûz etmiştir. bunun doğal bir sonucu olarak da o; beşeri - içtimai - siyasi - ideolojik - fikri süreç ve fenomenlerin hem muharrik unsuru, hem kor çekirdeği, hem manası, hem amacı, ve, hem de örtük mukaddesi ve muazzezi olarak algılanılmaya başlanmıştır ne yazık ki!

'verili aktüel uğrakta, mükâfat ve mücâzat, insanlığın boğuşmak zorunda kaldığı en çetin belâya, en azılı leviathan'a tahvil olmuştur!' diyorsam, işte bundandır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder