0 - medhal ya da prolegomenon
Yaklaşık üç yıldır 'intihar bombacılarına Hegelyen bir yaklaşım' geliştirmek için okumalar yapıyor, bu temeldeki bir metinde kullanacağım notları çıkarıyorum. Söz konusu metnin tamamlanması zaman alacak gibi gözüküyor. Öte yandan, Facebook'ta gördüğüm bir fotoğraf, mezkûr metnin bir fragmanını paylaşma noktasında kuvvetli bir istek duymama yol açtı (i). Diğer bir deyişle bu imaj, müntehir extremistlerle ilgili bahse konu fragman mahiyetindeki aşağıdaki metnin ebesi oldu (ii).
1 - İnsan en çok neye isyan eder?
Yoksulluk zor zanaat doğrusu...
'Dün de böyleydi bu, bugün de böyle...' diyerek temellendirme gayreti içine giriyordum ki giriş argümanımı; aktüel teknolojik imkânların insanlığa sağladığı habere erişim potansiyeli yüzünden, vazgeçtim bu kabil bir girizgâhtan.
Öyle ya, akıllı telefonlar ve internet sayesinde, an itibarıyla, yaklaşık 3.3 milyar insan sürekli online'lar ve bu sayede de dünyanın her tarafından akan sınırsız bilgiye muhatap oluyorlar. Bu keyfiyet, online olduğumuzda, dünyanın (sanal alemin, 'bulut'un) her tarafına, üstelik de ışık hızıyla, erişiyor olduğumuz gerçeğine denktir (iii). Bu sayede de yoksullar, zenginlerin nasıl yaşadıklarını, öyle ya da böyle ve er ya da geç, öğreniyorlar; ayrıntılarıyla hem de.
Genel olarak 'herkesin herkesten' ve özel olarak da 'yoksulların zenginlerden haberdar oması' olgusu, bu metinde paylaşılacak olan antiteler bakımından, merkezi derecede ehemmiyet arz etmektedir.
Homeros'da 'arete' kavramında ifadesini bulan; Platon'un Devlet'inde 'thymos' ('akıl' ve 'arzu' ile birlikte insan ruhunu oluşturan üç bileşeninden biri; öz saygı, onur, 'kabul görme arzusu adına risk alma potansiyeli', öfke, isyan, hayat(ın)a iradi olarak müdahale etme istidadı) terimi şeklinde ete kemiğe bürünen; John Locke, David Hume, Jean-Jacques Rousseau, Immanuel Kant, Adam Smith, Georg Wilhelm Friedrich Hegel, Alexandre Kojeve, Francis Fukuyama ve nihayet Slavoj Zizek'in müktesebatlarında önemlice yer işgal eden bir felsefi damarın içinden konuşacak olursam: insanı en çok yaralayan şey; hayatını, konforunu, servetini, gelirini ve belki de en önemlisi, muhataplarından gördüğü kabul ve saygıyı başkalarıyla kıyasladığında yaşadığı yokluklardır, eksiklikleridir'. Bu kıyaslamanın, bu muhasebenin sonuçları dramatik (ya da trajedik) bir şekilde aleyhine cereyan eden kişinin ruhunun (benliğinin, kimliğinin) thymotik yanı adeta bir volkan gibi patlar. Mezkûr şahıs önce dizginlenmesi zor bir öfke anaforuna kapılır; ardından da kabaran yıkıcı bir isyan kipinin extremist bir eyleyicisi oluverir.
Zenginlerin yaşamlarına dair aldıkları informasyon, iletişim teknolojisinin seyrindeki dur durak tanımayan geometrik (hatta üstel) gelişim trendi yüzünden, an be an katlanarak artan yoksullardaki bahse konu bu mutsuzluk, öfke ve isyan hallerinin şiddetlenerek devam edeceğine dair kestirimde bulunmak, doğru çıkma olasılığı yüksek bir fütürist öngörüde bulunmak demektir.
Özetlemeye çalıştığım bahis konusu câri hakikatler yüzündendir ki, (sadece maddi / ekonomik manada değil; görmeyi arzuladığı öz saygı ve sosyal kabul görme beklentisinin karşılanması bakımından da) yoksul olmak ; her zaman, her tarihsel kesitte, her aktüel uğrakta zordu; lâkin, bugün buna katlanmak, bununla barışık olarak yaşamasını bilmek (kendisini başkalarıyla mukayese ettiğinde gördüğü aleyhine manzarayı kabullenebilmek) dünden daha zor bir zanaattir artık. Yarın ise, kuvvetle muhtemeldir ki, bugünden daha zor olacaktır yoksulluğa katlanmak.
2 - Hindistan'ın kast sistemi ve dokunulmazlar
Yeryüzünün çeşitli coğrafyalarında ve ama en çok da Hindistan'da görülen, grup içi evlenmenin (endogami) en önemli ayırt edici vasıflarından olduğu kast sistemi, yaşadığımız aktüel uğrakta 250 milyondan fazla insanın hayatını ve kaderini tayin etmeye devam ediyor. Söz konusu sitemin en yaygın ve en katı bir biçimde tezahür ettiği Hindistan'da, kast sistemine dahil olmayan ve 'dokunulmazlar (paryalar, Harijanlar,Tanrı'nın Çocukları, Vişnu'dan Doğanlar)' olarak adlandıran bir sosyal sınıf daha vardır. Bunlar, toplumun en aşağı tabakasıdır. Diğer kastların mensuplarının paryalara dokunması hem günah, hem de suçtur. Paryaların diğer kast mensupları ile aynı mekânları paylaşması ise ağır şekilde cezalandırılır.
Yaşamak da dahil olmak üzere, hiçbir hakları olmayan paryalar, diğer kast mensuplarının yapmaya tenezzül etmedikleri ağır ve iğrenç işlerle geçimlerini sağlamaya çalışırlar.
Mahatma Gandhi'den önce sayıları milyonlara varan paryalar, gerek bu büyük pasifist ve hümanistin ve gerekse de hakları uğruna savaşan dokunulmazlar hareketi olan Dalitler'in onlarca yıldan beri verdikleri büyük mücadeleler sayesinde, tedricen topluma entegre olmuşlardır. Buna karşın Hindistan'da bugün de, sayıları on binlere varan dokunulmaz mevcuttur (iv).
3 - Baba bana fil al!
Şankhar Lakşman Rupinder 6 yaşında bir dokunulmaz. Babası, çöplüklerden topladığı öte beriyi hurdacılara satarak ailesinin geçimini sağlamaya çalışıyor. 5 kardeşin en küçüğü olan Şankhar'ın en büyük eğlencesi, babasının çöplükten çıkardığı eski model bir tv ve bir çanak anten sayesinde, yüzlerce yerli ve yabancı kanal arasında zap yapmak. Küçük çocuk, Hind kanallarının birisinde izlediği bir mihrace oğlunun görkemli yaş gününden öyle etkilendi ki, bunu babasıyla defalarca paylaştı. Mihracenin oğluna verdiği sayısız armağandan en çok küçük, şirin bir fil yavrusuna gönül koydu Şankhar.
'Baba, bana yaş günümde fil al!' diye tutturunca oğlu, ailesine, günde adam başı birer avuç pirinç bulmakta zorlanan babası Rupi, onun bu isteğini yerine getirmesinin imkânsız olduğunu görmesine karşın, üzülmesin diye, 'olmaz, alamam!' diyemiyor.
Yoksul adam, canından çok sevdiği evlâdının gönlünü hoş etmek için epeyce düşünüyor. Sonunda çareyi yukarıdaki fotoğrafta görülen duvar resmini yapmakta buluyor.
Bu duvar resmi sayesinde, küçük çocuk, beslenme ve bakım masrafları olmayan 'sıfır maliyetli' koskocaman bir file istediği zaman binebilmek lüksüne; babası ise, istediğine 'bir şekilde' kavuşan oğlucuğunun mutluluğunu paylaşmak ve bunun üzerinden de gururlanmak imkânına sahip oldu.
4 - İntihar bombacısı ruh haline bir de böyle bakalım
Rupi herkes uyuduktan sonra, haber kanallarını izliyor. Onlardan çok şey öğrendiğini itiraf ediyor kendi kendisine. Paryalıktan kurtulmak için atalarının dini olan Hinduizm'den çıkmaya ve Müslüman olmaya işte bu haber kanallarını sabahlara kadar izlediği ayların sonunda karar verdi. 'Böyle yaşamaktansa' diyor Rupi öfkeli ama kararlı bir edayla, 'cihat için savaşırım, daha iyi. Hiç olmazsa onurumla ölürüm!'
Bir paryanın, yaşadıklarına artık katlanamayan ruhunun thymotik veçhesinin öfke ve isyanı nasıl sonuçlanacak bilinmez. Öte yandan, şurası da muhakkak: bütün sosyal paydaşlarının, her bir insan tekinin onurunu, şerefini, kabul görme arzusunu, kısaca thymos'unu tatmin etmeyen bir küresel sistemin kalıcı bir barış tesis etmesi imkânsızdır.
Yukarıda da dillendirildiği üzere, bu metinde toplumun en yoksul, en dekadans kesiminden örnek verilmiş olması, thymotik öfke ve isyanın salt maddi - ekonomik temelli olduğu kanısını uyandırmamalıdır. Thymotik öfke ve isyan kipi; esas olarak ötekinden, ötekilerden, parçası olduğu toplumsal birimden arzu ettiği düzeyde sosyal kabul ve saygı görmeyen, ya da görmediğini düşünen / zanneden / algılayan fertlerin (bunlar zengin ya da fakir bütün sınıflara ve sosyal katmanlara dahil olabilirler), ruhsal kondisyonlarına projekte edilebilecek olan bir beşeri haldir.
Ezcümle, müntehir extremistleri / intihar bombacılarını bir de bu zaviyeden değerlendirelim derim.
dipnotlar:
(i): Paylaştığım görselin kaynağı için bknz. https://scontent-ams2-1.xx.fbcdn.net/hphotos-xpf1/v/t1.0-9/12191443_1510766065915771_4336116701247984908_n.jpg?oh=0ed8c2e5eb438e6d7acf7b001dbfe4ec&oe=56CADB6E
(ii): Bu metnin altına düşülen yorumda da işaret edildiği üzere 'müntehir', giriştiği intihar teşebbüsünde başarılı olarak hayatına son veren kişiye verilen Arapça isimdir. Metnin girişinde referans verdiğim çalışmamın amacı, hayatına son versin ya da ver(e)mesin, intihar bombacısı olmaya karar vermiş, bu amaçla pratik adımlar atmış kişilerin tahayyül ve tasavvur dünyalarını,
Hegelyen damar içerisinden kuşatmaya çalışmaktır. Mezkûr ifadenin (müntehir) bir problem alanına neden olduğunun farkındayım. Böylesi anlamsal bir problem alanı açacağını bilmeme karşın, bu 'hata'yı taammüden yapmam, 'müntehir'in, intihar bombacısı'nın (suicide bomber) ifade, iddia ve imâ ettiği anlam dairesinden fazlasına nispet ettiğini düşündüğümdendir. Müntehir, bu kabil bir eylemlilik içerisine girenlerin Kızıl Elma'sı, 'Kutsal Kâse'si olan 'Cennet'e vasıl olmak ülküsü'nün kuvveden fiile çıkmış haline yaptığı vurgu bakımından tercih edilmiştir.'
Öte yandan,'extremist' ifadesinin, aynen 'cihadist' gibi, Batı Medeniyeti'nin, Batı Aklı'nın ürettiği ıstılahlardan olduğu ise aşikârdır. Yanı sıra unutulmamalıdır ki, bu satırların müellifi, bu metnin girişinde, okurunu, Hegelyen bir entelektüel gayrete muhatap olacağını hususunda uyarmıştır. Bu yüzden mezkûr metni 'Batılı ıstılahlarla konuşuyorsun' diye hesaba çekmenin yerinde bir eleştirel tutum olmadığı kanaatindeyim. Önemsediğim bir kritiğe verdiğim bu cevabı; Batılı Akıl'ın imkânlarını kullanırken, yanı sıra da, serdettiğim görüşlerimde, istemeden de olsa, oryantalist bir ötekileştirme ve İslâm karşıtı ya da İslâmofobik bir söylem içerisine düşmemeye azami gayret sarf etmeye çalıştım diyerek tamamlamış olayım.
(iii): İnternet kullanıcılarının sayısındaki artışı an be an gösteren canlı (real time) sayaç için bknz. http://www.internetlivestats.com/internet-users/
(iv): Kast sistemi için bknz. https://tr.wikipedia.org/wiki/Kast_sistemi
Azizim ben Arapça bilmem, ama intihar bombacılarına müntehir demek bana yanlış gibi geliyor. müntehir "intihar etmiş" demektir. İntiharcı veya intiharî demek sanki daha doğru. Yani "intiharı savunan" veya "intihara eğilimli" der gibi. Ayrıca extremist tabiri de batılı bir tabir. Doğuyu açıklamyor veya doğuda bambaşka bir manada açıklanması lazım gibi. Önümüzdeki günlerde bunu bir araştıralım.
YanıtlaSilKalbî muhabbetlerimle
Değerli katkınız için çok teşekkür ederim değerli dostum. Uyarılarınız ışığında metnimi tadil ettim, sağ olun var olun)))
YanıtlaSilBu arada, pazar günleri 14.00 - 18.30 saatleri arasında Tophane'de yaptığım ve önceki bloglarımın birinde de ayrıntılı olarak bahsettiğim kitap müzayedesi ve kültür performansına gelmenizi çok isterim. Oraya da değerli katkılar sağlayacağınızdan eminim. En kısa zamanda görüşmek ümidiyle inşallah, Allah'a emanet olun)))