Hürrem Sultan, Fatih Kadınlar Pazarı, saç tava, dama ve 'Japonlar yapmış abi!'

1 - prologue: Vedat Milor rehberliğinde İstanbul'un lezzet durakları
büryan kebap fatih ile ilgili görsel sonucu
Kırımız etin uzmanları, Türkiye'nin en iyi Büryan
kebabının Siirt Pazarı'nda (Kadınlar Pazarı),
Fatih'te yapıldığı söylenmekte.

Oğlum Berent'le birlikte, Türkiyen'in en önemli gurmesi Vedat Milor'un ayak izlerini takibe devam ediyoruz (i). Milor'un 'İstanbul 100 Lokanta' kitabına aldığı mekânlardan olan Fatih, Kadınlar Pazarı'ndaki Sur Ocakbaşı, 4 Şubat 2017 tarihli lezzet durağımızdı (ii), (iii). Lokantaya ve yediklerimize dair izlenimlerimizi paylaşmadan önce, kısaca Kadınlar Pazarı'nın tarihsel arka plânından bahsedeceğim. 

2 - Kadınlar Pazarı niçin 'kadınlar pazarı'? 

Fatih'teki At Meydanı'na bitişik olan ve birazdan ayrıntılarıyla bahsedeceğim bugünkü lezzet durağımız Sur Ocakbaşı'nn da arasında olduğu çok sayıda ticarethanenin olduğu Kadınlar Pazarı hakkında çokça dillendirilen ve doğru sanılan bir yanlış, burasının Osmanlı İmparatorluğu döneminde kadınların satıldığı bir cariye / köle pazarı olduğudur. 

Sur Ocakbaşı'nın dışarıdan görünüşü.

Yine aynı ilçemizde, Fatih'te, Haseki Hürrem Sultan Külliyesi'ne komşu Arcadius Meydanı ile, buna bitişik olan Arcadius Sütunu dolaylarında bir Avrat (avret) Pazarı kurulduğuna dair çelişik yayınlar da mevcuttur. Kanuni Sultan Süleyman'ın Baş Hasekisi (ve hayatının aşkı) olan Hürrem Sultan için Mimar Sinan'ın inşa ettiği (bazı tarihçiler inşaatın Hürrem Sultan değil Kanuni adına yapıldığına işaret ederler) külliyede tarihin bilinen ilk kadın hastanesi (darüşşifa) yer almaktadır. Yine bu semtte, takip eden asırlarda, kadınlara mahsus bir de cezaevi inşa edilmiştir. Hürrem Sultan külliyesine nispetle, 19. asırdan itibaren bu muhite Haseki denmeye başlamıştır.
kanuni ve hürrem sultan ile ilgili görsel sonucu
Kanuni ve en büyük aşkı olan Hürrem Sultan.

Anlayacağınız, gerek Haseki'deki ve gerekse de At meydanı, Fatih İtfaiyesi ve Roma İmparatorluğu'ndan kalma Bozdoğan Kemeri arasında konumlanmış olan Kadınlar Pazarı'nda (Siirt Pazarı da denmektedir) kadın (cariye / köle) alınıp satıldığına dair net bir bilgi yoktur. Bunların, şehir efsanesi dediğimiz türden uydurmalar olması yüksek olasılıktır. 'Hal böyle ise, bu iki lokasyona niçin Kadınlar (Avrat / Avret) Pazarı denmekte?' sorusunun cevabı, buralarda (haftanın belirli günlerinde, ya da sürekli olarak) satıcılarının tamamı (ya da önemlice bir kısmı) kadınlardan oluşan pazarların kurulmuş olmasıdır. Kadınlar Pazarı, anlayacağınız, işte bu yüzden 'kadınlar pazarı'.


Konumuzla ilgili olduğu için Siirt Pazarı da denen Kadınlar Pazarı'na dair detaylı bilgi vererek devam ediyorum. Balkan savaşları sırasında Rumeli'den İstanbul'a göç eden muhacir kadınlar Saraçhane - Zeyrek arasındaki bu bölgede önce haftada 1 - 2 gün, daha sonra da sürekli olmak üzere, tezgâhlar açtılar ve başta gıda ve giyim eşyaları olmak üzere her çeşit ihtiyaç maddesini sattılar (iv). 


3 - Günümüzde Kadınlar Pazarı


kadınlar pazarı fatih ile ilgili görsel sonucu
Kadınlar Pazarı'nda satılan envai çeşit peynirlerden bazıları.
Bahse konu bu son ziyaretim sırasında, Kadınlar Pazarı'na 15 yıldan beri gitmediğim çıktı ortaya. Bu zaman zarfında tanınamayacak kadar çok değişmiş buldum onu. En belirgin farklılık açıkta kesim yapan ve ciddi hijyen sorunları yaratan kasapların kalmamış olması. Öte yandan, hijyen sorununun, açıkta satılan yiyecekler yüzünden, bir ölçüde devam ettiğini de teslim etmek zorundayım. Yeni hali ve verili profiliyle Kadınlar Pazarı'nda, aralarında lokanta, kahvaltılık malzeme satıcısı, aktar, balcı, kasap, tütüncü, çay ocağının olduğu çok sayıda dükkân yer almakta. İstanbul'un en iyi Büryancılarının burada olduğunu söylüyor kırmızı et meraklıları meselâ. Siirt, Pervari, Van, Şemdinli, Hakkâri, Diyarbakır, Bitlis gibi yörelerde üretilen peynir, bal, yağ, tütün, envai çeşit otlar, ekmekler, süt, yoğurt, et, kuru yemişler, kuru meyve ve sebzeler, peksimetler, envai çeşit tatlı sucuklar, sucuk vb. işlenmiş et ürünleri, sabunlar vd tüketim maddeleri satılan bu dükkânlar, otantik - organik - etnik mutfak peşinde olan geniş bir tüketici kitlesinin uğrak yeridir. Az da olsa konuya meraklı yabancı turistlerin de uğradığı çarşı, aslında küresel ölçekte tanıtılmayı hak eden bir kültürel ve ekonomik varlığımızdır. 

4 - Sur Ocakbaşı



Berent'le, geçen sefer olduğu gibi, bu sefer de 'bilenin görüşüne, uzmanın önerisine güveniyoruz' dedik ve Vedat Milor'un 'İstanbul 100 Lokanta' önerdiği Saç Tava, ayran ve Sur Tatlısı'nı sipariş ettik. Yemek öncesi turp dilimleri, nar ekşili ezme, baharatlı soğan, yeşillikten oluşan bir giriş tabağı geldi. Tadı,doğrandıktan sonra, malzemenin epeyce beklediği düşüncesini uyandırdı bende. 

Kâsede ve minik kepçesiyle birlikte gelen ayran, hem bu farklı sunumuyla, hem de, bol yoğurtla ve özenle yapıldığından olsa gerek, lezzetliydi. Nihayet söylediğimiz ana yemek de geldi: Saç Tava. Sebzeleri pişmekten erimiş yemeğin etleri de iyi pişmişti. Oğlumun favorisi olan Saç Tava, aşırı yağda pişirilmiş olması ve etlerinin bir kısmının da sinirli olması yüzünden, benim favori yemeklerim listesine giremedi. Vedat Milor, bahsettiğim kitabındaki Sur Ocakbaşı ile ilgili yazısında 'yağına pide banmayacaksanız söyleyin, ben gelip süpürmeye hazırım' diyor Saç Tava için. Yukarıda 'bilenin görüşüne, uzmanın önerisine güveniyoruz' dediysem de bu, onların dediklerini aynen uygulayacağımız anlamına gelmiyor hiç kuşkusuz. İşte bu yüzden ne ben, ne de oğlum, saç tavanın ortasındaki o yağ birikintisine pideyle girişmeyi aklımızdan bile geçirmedik; ya da, geçirdiysek de, bunu gerçekleştirmedk. Bu arada, Saç Tava ile gelen pidenin lezzetli olduğunu teslim etmeliyim.



Finali, kaymaklı Maraş Dondurmasını örten ince irmik tabakasından oluşan Sur Tatlısı ile yaptık. İrmiğin üzerine serpiştirilmiş kuru üzümler tatlıya çeşni zenginliği ve derinliği kazandırmıştı. Bugünkü menümüz özelinde konuşacak olursam, özellikle benim favorim olan tatlının (irmiğinden çok) dondurması oğlumun beğeni hanesindeki yerini aldı. Öte yandan, madem (sonradan gurme' modunda da olsa) yeme - içme kültürü yazıları yazmaya soyundum, Milor'un 'bu şehr-i-İstanbul'da şimdiye kadar irmik bazında yapılan ve denediğim tatlıların en iyilerinden' diyerek göklere çıkardığı söz konusu tatlının,  Berent'le Sultanahmet Köftecisi'nde yediğimiz irmik helvasının yanında epeyce sönük kaldığının da altını çizmeye mecburum doğrusu. 



5 - Mekândan notlar

'İstanbul 100 Lokanta'daki mekânlara gittiğimizde, yemeklere emeği geçen aşçıların imzasını almaya çalışıyoruz. Bu sefer de mutfak şefi, bir diğer deyişle, bütün aşçıların sorumlusu durumundaki Mustafa (Çubuk) Usta imzaladı Vedat Milor'un kendileriyle ilgili yazdığı yazının olduğu sayfayı. 

Ahşap masa ve iskemlelerle donatılmış salonun duvarlarını, mekâna gelen meşhurların fotoğrafları süslemekte. Esnaf lokantası atmosferine sahip mekânın salaş hali insanın kendisini rahat hissetmesine yol açıyor. İki ayrı salon ve açık alana yayılan lokantanın bizim olduğumuz kısmına bakan 1 garson (güler yüzlü Orhan Atar) vardı. Bu, müşterilerle birebir ilgilenilmesini sınırlayan bir durumdu.

Vedat Milor'un Sur Ocakbaşı'ndaki fiyatlara 5 üzerinden 2 vermesi, mekânı 'esnaf lokantası' ayarında, yâni, ucuz bulduğu anlamına gelir. İşletme müdürü ile yaptığımız muhabbet sonucu onun 'tatlınız bizden' dediğini yazıyorum bir kenara; iki kişilik Saç Tava ile 2 ayrana 68 lira ödediğimi de ekliyorum yanına. Arkasından da, fiyatların gerçekten de esnaf lokantası düzeyinde olup olmadığının kararının verilmesini okura bırakıyorum.

Vedat Milor kitabında, Sur Ocakbaşı'ndan, onun çalışanlarından, özellikle de bir kan davası cinayetine kurban giden lokantanın sahiplerinden olan Ali Usta'dan sitayişle bahsediyor. Mekânın işletmecisi olan kardeşlerin büyüğü İbrahim Çubuk'la yaptığım konuşmada, işletme tarafında da ünlü gurmemize yönelik olumlu his ve düşüncelerin yer ettiğini gözlemledim. Vedat Milor'a selâmlarını iletmemi istediler, bu vesileyle bunu da yapmış oldum işte (v).


Displaying 20170205_091218_resized.jpg
İstanbul 100 Lokanta kitabının Sur Ocakbaşı'ndan bahseden 102. ve 103. sayfaları. Musta Usta'nın imzasına dikkat!


6 - Dama şampiyonları ve Japonlar


Displaying 20170204_154538_resized.jpg
Damacıların meşhur mekânının tabelası.
Ülkemizin eşine az rastlanılır doğal güzellikleri, benzersiz tarihi mirası, zengin mutfağı ve diğer kültürel varlıklarıyla her temasımızda 'Japonlar yapmış abi!' hayranlık ifadesini çağrıştıran 'Japonların (yerine göre Almanlar, İsviçreliler, Batılılar da deriz) elinde olacak, bak adamlar nasıl da pazarlarlar bunları dünyaya!' ifadesinin dillendiririz. Sebebini ilerleyen satırlarda paylaşacağım benzer bir ruh halini Sur Ocakbaşı'ndan çıktıktan sonra Berent'le Kadınlar Pazarı'nı dolaşırken yaşadım. Esnafa 'buralarda dama oynanan çay ocakları vardı; kalmadı mı onlardan?' diye sorduğumda bizi Petrol Kıraathanesi'ne yönlendirdiler. 

Oldukça geniş olan mekânın en arkasında, duvara bitişik vaziyette sıralanan küçük ve alçak masaların etrafında toplanan dama oyuncuları ve seyircileri, bambaşka bir alemden görülmeye değer tablolar sunuyorlardı izleyenlere. Damacılar da; satranç, briç ya da go oyuncuları gibi, kendi içlerine dönük ve dışa kapalı bir kosmos oluştururlar. Özel bir jargonları vardır, 'ezeli rakip' belledikleri oyuncu ekürileri vardır, ezberledikleri çok sayıda oyun vardır, kazandıklarını gördükleri mutlu rüyaları vardır, kazanacaklarına inandıkları bir sonraki oyunları vardır,...... Kadınlar Pazarı'ndaki bazı damacıların dünya çapında oyuncular olduklarını ve sessiz sedasız turnuvalara katılıp başarılar kazandıklarını söyler bu alemi tanıyanlar. 

7 - epilogue: 'Türkler yapmış abi!'

Oğlumla beraber tutkulu oyuncuları izlerken, görünürlüklerinin sağlanması ve tanıtımlarının yapılması halinde, bu dama ekosferinin, çarşının otantik - organik - etnik tatları, aromaları ve atmosferiyle birlikte, Kadınlar Pazarı'na yapılacak kültür turizmi turlarının en önemli seyirlik unsurlarından, yerel varlıklarından ve orijinal kültürel değerlerinden birisi olacağını düşünmeden edemedim doğrusu. 

Yukarıda bahsettiğim o 'sahip olduğu bu zenginliklerle Kadınlar Pazarı Japonların elinde olsa, burasını dünya çapında bir turizm merkezi haline getirmeleri işten bile olmazdı' düşüncesinin zihnime doluşması işte tam da bu sırada olmuştu. Organizsyon ve yaratıcılık kapasitemizin bütün dünyaya 'Türkler yapar abi!', ya da 'Türkler yapmış abi!' dedirttiği günleri de görebilmek dileğiyle.

Displaying 20170204_154320_resized.jpg

Displaying 20170204_154417_resized.jpg



Petrol Kıraathanesi'nin alameti farikası: dış dünyaya kendilerini kapatarak tutkuyla dama oynayanlar.

dipnotlar:
(i): Vedat Milor'un ayak izlerini takip ederek yaptığımız önceki lezzet yolculuğumuz hakkındaki blog için bknz.
https://ziyaversencan.blogspot.com.tr/2016/12/abdukadir-restaurantta-kastamonu.html
(ii): Sur Ocakbaşı'nın resmi sitesi:
http://www.surocakbasi.com/index.html
(iii): İstanbul 100 Lokanta, Vedat Milor, NTV Yayınları, İstanbul, 2014.
(iv): Kadınlar Pazarı'nın tarihsel arka plânı hakkında ileri okumalar yapmak için başvurulabilecek iki kaynak:
***http://istanbulavrupa.vgm.gov.tr/editor/file/Vak%C4%B1f%20Restorasyon%20Y%C4%B1ll%C4%B1%C4%9F%C4%B1/SAYI%204/4003%20Haseki%20H%C3%BCrrem%20Sultan%20K%C3%BClliyesi(1).pdf
***Ömer Faruk Göncüoğlu, Yolu İstanbul'dan geçen Kervan'ın sarayları. İTO Yayınları, İstanbul, 2010.
(v): Sur Ocakbaşı'na erişim için bknz.
https://www.google.com/maps/place/Sur+Ocakba%C5%9F%C4%B1/@41.01682,28.955073,17z/data=!4m5!3m4!1s0x0:0x36edbbe144bad98!8m2!3d41.0173174!4d28.9548313?hl=tr-TR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder