TRT Radyo 1, Sayfaların Dilinden, metinler - 19




01 Ocak - 31 Aralık 2024 döneminde, Pazartesi'nden Cuma'ya hafta içi her gün 14.55 - 15.00 saatleri arasında TRT Radyo 1'de yayınlanan, bütün yıl boyunca da toplamı 262'ye erişecek olan Sayfaların Dilinden programının metinlerini yazıyorum. 2025 yılında kitaplaştırılacak olan mezkûr metinlerden 13 Mayıs - 17 Mayıs döneminde yayınlanacak olanlar aşağıdadır. Onlara dair görüş, öneri, katkı ve eleştirilerinizi metinlerimin altındaki yorumlar kısmında ya da sosyal medya hesaplarım üzerinden paylaşabilir, programları, TRT Dinle'yi cep telefonunuza indirerek Dünya'nın bütün coğrafyalarından dinleyebilirsiniz.

096) Konu: Gökşin Sipahioğlu, kitap: Doğru Yerde, Doğru Zamanda

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Gökşin Sipahioğlu, bahsedeceğimiz kitap Doğru Yerde, Doğru Zamanda. 

Fotoğrafın zamana ve tarihe tanıklık eden kalıcı bir belge olmasını amaçlayan bir foto muhabiri ve gazeteci olan Gökşin Sipahioğlu, 28 Aralık 1926’da İzmir’de doğdu. Savaşlar, devrimler gibi sosyo-politik olaylar, iktisadi krizler, tabii afetler, ilginç ve önemli kültür – sanat – bilim – spor – magazin gelişmeleri peşinde koşan, kariyeri boyunca 'doğru yerde, doğru zamanda' olmayı başaran Sipahioğlu, 1969’da kurduğu ve yöneticisi olduğu Dünya’nın en önemli fotoğraf ajanslarından Sipa Press bünyesindeki yüzlerce fotoğrafçıyı da ‘doğru zamanda, doğru yerde olmak’ ilkesi çerçevesinde yönlendirmiş, böylelikle damgasını vurduğu habercilik kozmosunda ‘Gazete fotoğrafçılığının dinozoru’, ‘Foto röportajcılığının Türk sultanı’, ‘Atlatma haberin Prensi’, Grand Turc’ olarak anılmış, yaşarken efsane olmuştur. Ülkemizin Hikmet Feridun Es’ten sonra ikinci serbest gazetecisi, mesleğine yenilikler getirmiş inovatif bir öncü haberci olan Sipahioğlu, 1956 Mısır - İsrail savaşını fotoğraflamış; fotoğraf ağırlıklı mizanpajıyla ülkemiz haberciliğinde devrim sayılabilecek Yeni Gazete’yi 1957’de çıkarmış; ülkemizin ilk erken baskı sistemini kurarak satışını üçe katladığı Vatan Gazetesi’nde genel yayın yönetmenliği yapmış; Enver Hoca’nın idaresindeki ‘kapalı kutu’ Arnavutluk’a girerek oradan haber ve fotoğraf çıkarabilen ilk Batılı gazeteci olmuş; füze krizinin patlaması üzerine, gemici karnesiyle 1962’de girmeyi başardığı Küba’da çektiği fotoğraflarla Dünya’da olay yaratmış; Prag Baharı’nın devrik lideri Dubçek’in büyükelçi olarak atandığı Türkiye’ye uçakla gelişini; Polonya, Çekoslovakya ve Macaristan’daki Sovyetler Birliği ve komünizm karşıtı ayaklanmaları; Kızıl Khmerler’le Kamboçya hükümet arasındaki çatışmaları ve istiklâl mücadelesi veren Cibuti’de sivil katliamlar yapan Fransız lejyonerlerin halka ateş açışını ilk görüntüleyip haberleştirenlerden olmuştur. Hürriyet Gazetesi adına çektiği ‘Mayıs 1968 ayaklanması’ fotoğrafları, sembolik içerikleri, belgesel ve estetik vasıfları yüzünden çok beğenilerek bütün Dünya’da kullanılan Sipahioğlu, Komünist Çin – Batı dünyası kutuplaşmasının zirvede olduğu Kültür İhtilâli öncesinde Çin’e girmeyi başaran ilk gazeteciden biri olarak da gündemini belirlemiştir. Sipa Press, dijital teknoloji gibi güncel gelişmelere ayak uyduramadığından düştüğü derin ve kronik finansal kriz yüzünden kurucusu tarafından, arşivindeki 30 milyondan fazla görsel malzeme ve haberle birlikte 2001’de Fransız medya grubu Sud Communication’a satılırken; Sipahioğlu’nun başı, henüz 19 yaşında acemi bir gazeteciyken faili olduğu bir yayının yol açtığı başka bir kronik problemle de sürekli ağrımıştı. Temelde Kıbrıs meselesini milli bir dava haline getirmeye mâtuf olduğu değerlendirilen, demografik yapımızın homojenizasyonuyla, gayrimüslim unsurların mülklerinin anasır-ı etrak tarafından temellükü gibi ikincil sonuçlar da doğuran, Özel Harp Dairesi’ni önceleyen Seferberlik Tetkik Kurulunca gerçekleştirildiği ileri sürülen 6 – 7 Eylül 1955 İstanbul Pogromunu tetikleyen provokatif haberi, yazı işleri müdürü olduğu İstanbul Ekspres Gazetesi’nde olay günü yaptığı ikinci baskıyla yayımlayan Sipahioğlu, bu yüzden kendisini ‘Grand Conspirateur’ olarak niteleyen kesimlere son nefesini verdiği 6 Ekim 2011’e kadar itiraz ve sitem etmiştir. 6 Eylül – 12 Kasım 2006’da İstanbul Modern’de düzenlenen, küratörlüğünü Engin Özendes’in yaptığı Doğru Yerde Doğru Zamanda’ başlıklı fotoğraf sergisinin aynı isimli albümü, Sipahioğlu’nun aralarında Yaşar Kemal, Ara Güler, Güneş Karabuda, Altan Öymen, Bülent Akarcalı, Coşkun Aral, Mehmet Ali Kışlalı, Özgen Acar gibi dostlarının olduğu çok sayıda çağın tanığının yazılarıyla zengin bir dönem panoraması ve görsel bir şölen sunmakta muhatabına. Yurtiçinde ve dışında birçok ödüle sahip olan Gökşin Sipahioğlu’nun hayatı ve âsârına dair bu önemli kaynak meraklısına şâyânı tavsiyedir. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler.  



097) Konu: Sosyal Medya, kitap: Sosyal Medya: Eleştirel Bir Giriş

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Sosyal Medya, bahsedeceğimiz kitap Sosyal Medya: Eleştirel Bir Giriş. 

Sosyal medya platformları; arama yapıp içeriğinden faydalanırken, pasif kullanıcısı ve tüketicisi olduğumuz tek yönlü Web 1.0 temelli konvansiyonel dijital mecralardan farklı olarak, içerik üreterek aktif kullanıcısı olabildiğimiz, çift yönlü veri akışı temelli, yeni nesil Web 2.0 bazlı interaktif dijital sosyalleşme ağlarıdır. DataReportal, Meltwater ve We Are Social’ın birlikte hazırladıkları ‘Dijital 2024’ başlıklı en güncel rapordan aldığımız verilere göre, gezegenimizdeki 5.35 milyar kişi internet kullanıcısıdır. Bunlardan 5.04 milyarının en az birini kullandığı sosyal ağlarının en popülerleriyle, onların faaliyete geçerek hayatlarımızı 7/24 etkilemeye başladıkları tarihler ise şöyledir: video paylaşım platformlarından YouTube 2005, TikTok 2016; sosyal medya platformlarından Linkedin 2003, Facebook 2004, Reddit 2005, Twitter, yânî ‘X’ 2006, WhatsApp ve Pinterest 2009, Instagram 2010. En çok tercih edilen sosyal medya platformları kullanıcı sayılarına göre an itibarıyla şöyle sıralanmakta: YouTube 2.6 milyar, Facebook 2,5 milyar, WhatsApp 2,1 milyar, Instagram 1,6 milyar, TikTok 1,3 milyar. Elon Musk satın aldıktan sonra aylık aktif kullanıcısı 535 milyondan 520 milyona gerilese de Twitter / X, halâ sosyo-politik ve sosyo-ekonomik süreçleri en çok etkileyen mecra konumundadır. TikTok ise, 2023’de, aktif kullanıcı sayısını 1.3 milyara çıkararak bu alandaki skorunu ikiye katlamayı başarmıştır. Mezkûr rapor, internette online olan 5.35 milyar insanın tüm cihazlarda günde ortalama 7 saat 11 dakika çevrimiçi olduğunu, bunun %54’ünün cep telefonu, %28’inin dizüstü ve masaüstü bilgisayarları, %9’unun tablet, %9’unun ise akıllı TV’ler üzerinden gerçekleştirildiğini söylemekte bize. 2023’de küresel dijital reklam pastası 465 milyar dolar olmuş, bunun 165 milyar doları sosyal medya şirketlerinin kasasına akmıştır. 2022’de lideri olduğu aktif kullanıcı sıralamasındaki yerini 2023’de YouTube’a kaptırsa da, Facebook, 94 milyar dolarlık reklâm geliriyle bu alanın yine açık ara birincisidir. YouTube 28 milyar ve TikTok 12 milyar dolarla Mark Zuckerberg’in amiral gemisini takip etmekte. Ortalama 431 dakika online olan 5.35 milyar kişi kabaca günde, video izlemek dahil, 110 dakikasını, benliklerinde toksik etkiler oluşturmak pahasına, kendilerini farklı görüşlere kapayarak, sadece aynı dalga boyundakilere söz hakkı veren tek boyutlu gruplar içinde yapılan paylaşımların yarattığı yankı odalarıyla, spekülasyon, manipülasyon, dezenformasyon ve misenformasyon temelli dijital medya linçlerinin demirbaşlarından olduğu sosyal medya sörflerine hasretmektedir. Avusturyalı akademisyen, araştırmacı yazar, Padeborn Üniversitesi Medya Sistemleri ve Medya Organizasyonu Kürsü Başkanı, Westminster Üniversitesi İletişim ve Medya Araştırma Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Christian Fuchs medya, iletişim ve sosyal medya alanlarında çalışmakta olup, Sosyal Medya: Eleştirel Bir Giriş’in de arasında olduğu kitaplar ve çok sayıda makale yazmıştır. Vazgeçilemezlerimizden olan sosyal medya ağlarını istismar ettiğimiz gibi, onlar tarafından istismar da edilmekteyiz. Abartmadan, bağımlısı ve kölesi olmadan yerinde, zamanında, dozunda ve kararında kullandığımızda hayatımızı maddi ve manevi zenginleştirebilen, hatta bazen de kurtarıcımız olabilen sosyal medya kozmosu, yanlış kullanıldığında kişi, kurum, şirket ve toplulukların aleyhine çalışmakta, onlara zarar verebilmekte, hatta bazen trajik sonuçlara bile yol açabilmektedir. İktidar – enformasyon toplumu ilişkisi, taraftarlık, katılımcılık, eleştirel düşünce ve eleştirel kuram, dijital emek, ortaklaşa emek, liberal ve kamusalcı yaklaşımların bilgi toplumuna ve sosyal ağlara bakışı, kişisel verilerin korunması ve özel hayatın mahremiyetinin ihlâli gibi olgular hakkında kaynak arayan için, bizim de başvuru kaynaklarımızdan olan ve ‘bir başka Dünya, bir başka sosyal medya mümkündür!’ diyen bu kitap biçilmiş kaftandır. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler. 


 

098) Konu: sicim teorisi, kitap: Evrenin Zarafeti

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Süper Sicim Teorisi, bahsedeceğimiz kitap Evrenin Zarafeti. 

İnsan aklının en büyük utkusu, beşeri zekânın en muhteşem zaferi ve eseri, hiç kuşkusuz, atomaltı düzlemini, yâni, en küçüklerin kozmosunu açıklayan kuantum dalga mekaniğiyle, galaksiler ve galaksi kümeleri seviyesindeki astrofiziksel ve kozmik süreçleri açıklayan kütle çekimi kuramını, yânî, genel görelilik fiziğini birleştirmeyi başaran Kuantumlu Kütle Çekimi Teorisi’nin, ya da Büyük Birleşik Kuram’ın, bir diğer deyişle, Her şeyin Teorisi’nin keşfi olacaktır; öyle ki, bu kuram üzerinden, şayet olmuşsa, Big Bang sırasında ve öncesinde ne olduğu, kara delik içindeki süreçlerin mimari ve mekaniğinin mahiyeti, Evren’in zamanda ve mekânda sonsuz olup olmadığı, sonlu ise sondan sonra ne olacağı, sonsuzsa, bu sonsuzluğun anlamının ne olduğu, Evren’in biricik mi, yoksa, mekânda en az 4 boyuta sahip bir meta-evrene gömülmüş sonsuz sayıdaki evrenlerden sadece birisi mi olduğu ve bu sonsuz sayıdaki evrenler arasında iletişim olup olamayacağı, geçmişten geleceğe doğru ilerleyen konvansiyonel zaman okuna dik olan bir başka zaman hattının daha olup olmadığı, varsa şayet, bunun fiziki dünya / maddi kozmos üzerinde sanal zaman gibi mi, yoksa metafizik bir antite olarak mı tesir icra edeceği gibi majör sorular cevaplarını bulabilecektir.

Var olan her şeyi oluşturan maddenin ve kozmosun bilinen temel kuvvetlerinin asli yapı taşlarının farklı frekanslarda titreşen tek boyutlu sicimlerden, ya da Planck uzunluğu mertebesindeki enerji dizilerinden oluştuğunu savunan sicim teorisinin süpersimetri argümanıyla meczedilmesinden ortaya çıkan Süper Sicim Teorisi, işte bahsettiğimiz bu Her Şeyin Teorisi olmaya en yakın adaydır. Kuantum fiziğinin atomaltı seviyede incelediği Yeğin Nükleer Kuvvet, Zayıf Nükleer Kuvvet ve Elektromanyetik Kuvvetin kuantum alan denklemleri hesaplanırken oluşan sonsuzlukları ortadan kaldıran matematiksel teknik olan renormalizasyon işlemi, Kütle Çekimi Kuvvetinin kuantum alan denklemi hesaplanırken oluşan sonsuzlukların giderilmesinde işe yaramamaktadır. Kuantumlu Kütle Çekim Kuramı diyebileceğimiz Süper Sicim Teorisi, bu sonsuzlukları matematiksel olarak yok edebildiği için, gezegenin en akıllı fizikçileri ve en parlak matematikçileri 40 yıldır Her Şeyin Teorisi olduğunu umdukları bu kurama yoğunlaşmışlardır. Süpersimetrinin 2012’de CERN’de yapılan ve Higs Bozonu’nun, yânî, Tanrı Parçacığı’nın keşfiyle sonuçlanan deneyler silsilesi sırasında kanıtlanacağı umulmuşsa da, bu gerçekleşmemiş, ancak, hipotezin denklem seti Sicim Teorisinin matematizasyonuyla anlamlı bir kuramsal bütün oluşturduğundan, terkedilmemiştir. Varoluşun bütün unsurlarının farklı frekanslarda titreşen Planck uzunluğu mertebesindeki kapalı ya da açık süpersimetrik tek boyutlu sicimlerden oluştuğunu argümante eden mezkûr kuram da, henüz kanıtlanamasa da, kütle çekimi de dahil, Evren’deki bilinen bütün kuvvetleri birleştirebilen yegâne kuram olduğundan, matematiksel ifadesi sürekli geliştirilmektedir. ABD'li akademisyen, başarılı ve çok okunan popüler bilim kitapları yazarı, konuşmacı ve tv programcısı, teorik fizikçi ve günümüzün en önemli sicim kuramcılarından olan Profesör Brian Randolph Greene'in yazdığı Evrenin Zarafeti - Süpersicimler, Gizli Boyutlar ve Nihai Kuram Arayışı programımızın referans metni olup, Einstein’ın hayatının son 30 yılını adadığı Her Şeyin Kuramı olmaya en kuvvetli namzet olarak görülen Süper Sicim Teorisi’nin geçmişini, aktüel durumunu ve istikbale dair vaatlerini başarıyla kucaklayan bir popüler bilim başyapıtıdır. Bu durumda, beşi 10 boyutlu, biriyse 26 boyutlu uzay-zaman sürekliliğini matematize eden 6 farklı sicim teorisini birleştiren Süper Sicim Teorisi’yle ilgilenenlerin yapması gereken, bu kitabı edinmek ve altını çizerek okumaktır bize göre. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler. 


099) Konu:
Petrol, kitap: Petrol

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının bugünkü konusu Petrol, bahsedeceğimiz kitap Petrol – Para ve Güç Çatışmasının Epik Öyküsü. 

Milyonlarca yıl önce denizlerde ve okyanuslarda yaşamış bitki, hayvan, alg, yosun, plankton gibi karbon bazlı organizmalardan arta kalanlarla, karalarda yaşayan canlıların artıklarının akarsular tarafından denizlere ve okyanuslara taşınması sonucu ortaya çıkan büyük hidrokarbon birikintilerinin, anaerobik ortamlarda mikroorganizmalarla reaksiyona girmesinin ardından, kerojen denen, ilkel petrol olarak da anılan yağlı bir molekül oluşur. Kerojen katmanlarının önemlice bir kısmı, milyonlarca yılı bulan jeolojik çağlar içerisinde, yer kabuğundaki hareketlilikler sonucu, karalara göç eder ve kilometrelerce kalınlığındaki kayaçların altında kalır. Bu şekilde maruz kaldığı yüksek basınç ve sıcaklık kerojeni petrol ve doğal gaz dediğimiz hidrokarbon moleküllerine dönüştürür. Bu süreç inanılmaz derecede uzun ve ona etki eden faktörler de sayılamayacak kadar çok olduğundan, oluşan petrol de o denli çeşitli olur. Öyle ki, sadece yeryüzünün farklı coğrafyalarındaki petrol türleri arasında değil, aynı petrol sahasında üretim yapan birbirine çok yakın 2 kuyudan çıkarılan petrolde bile kısmi kimyasal farklılıklar görülebilir. Hindistan, Çin, İran, Mezopotamya, Güney Amerika, Anadolu ve Avrupa’da 5,000 yıl öncesinden itibaren, arıtmadan, rafine etmeden, çok ilkel metotlarla ve çok sınırlı alanlarda olmak kaydıyla, petrolü kullanmaya başlamış olsak da, günümüzdeki modern metotları andıran ilk petrol üretimi 19. asrın başında Rusya’da yapılmış, elde edilen petrol iptidai yollarla rafine edilmiştir. İlk modern petrol rafinerisinin 19. asrın ortasında Polonya’da kurulmasıyla birlikte bizim için hidrokarbon çağı ve gezegenimiz içinse antroposen, yânî, insan merkezli yıkım ve toplu yok oluş dönemi başlamıştır. Son 175 yıla damgasını vuran hidrokarbon endüstrisi medeniyetimizin temeli olurken, petrolün vaat ettiği zenginlik ve iktidar halleri, bu süreçte yaşanan sayısız anlaşmazlığın, çatışmanın, işgalin, savaşın, isyanın, ihtilâlin ve soy kırımın da asli faili olarak boy göstermiştir. Başbakanlığı sırasında ‘bir damla petrol bir damla kandan daha değerlidir!’ diyen Winston Churchill’in bu tutumu sermayenin, sömürgeciliğin ve emperyalizmin teorisyeni ve pratisyeni olduğunu gösterirken; Eylül 1960’da kurulan Petrol İhraç Eden Ülkeler Teşkilatı - OPEC’in fikir babası ve kurucusu Venezuelalı diplomat, politikacı ve hukukçu Juan Pablo Pérez Alfonzo’nun ‘petrol şeytanın pisliğidir!’ deyişi, onun gezegeni ve insanlığı gözeten bir anlayışın mümessili olduğuna işaret eder. Bu 2 çizgi 175 yıldır mücadele etmekte ve ne yazık ki çoğunlukla ilki galebe çalmaktadır. 1750’de ilk sanayi devrimiyle başlayan, süreç içinde giderek hızlanan küresel iklim değişikliği ve global ısınmanın antroposen süresinin tamamlanmasına yol açacak bir zirveye erişmemesi adına, hidrokarbon bazlı enerjinin, sürdürülebilir bir ekonominin temeli olan yenilenebilir enerji türleriyle ikamesi için son 20 yıldır atılan onca adıma karşın, enerji ihtiyacımızın halâ %27’si kömür, %53’ü petrol + doğal gaz, %13’ü güneş, rüzgâr, jeotermal, gelgit gibi yenilenebilir kaynaklar ve %7’si de nükleer enerjiyle karşılanmaktadır.

ABD’li tarihçi, yazar, enerji – petrol - ekonomi danışmanı Daniel Howard Yergin’in yazdığı, 1991’de okuruyla buluşan, dilimize ise 1995’de kazandırılan Petrol – Para ve Güç Çatışmasının Epik Öyküsü, 1850 – 1990 dönemini petrol antitesi merkezinde inceleyen bir küresel tarih çalışmasıdır. Aktörleri arasında Rockefeller’lar, Gülbenkyan, Paul Getty, Churchill, Hitler, Stalin, İbni Suud, Musaddık, Eisenhower, Kissinger, Bush’lar ve Saddam Hüseyin’in olduğu, konunun ilgilisinin ıskalamaması gereken bu ufuk açıcı eser 1992’de Pulitzer Ödülünü kazanmış, çok sayıda dile çevrilerek uluslararası bestseller olmuştur. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler. 



100) Konu: Remziye hisar, kitap: Bilimin Öncü Kadını Remziye Hisar

Radyo 1'in değerli dinleyicileri, merhaba; 1 Ocak'tan beri yayında olan Ziyaver Şencan'ın metnini yazdığı, Berivan Erin'in yapımcılığını üstlendiği, Rıza Okur'un sunduğu Sayfaların Dilinden programının yüzüncüsüyle karşınızda olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Bugünkü konumuz Remziye Hisar, bahsedeceğimiz kitap Bilimin Öncü Kadını Remziye Hisar. 

Kimya disiplininin Türkiye’deki kurucu figürlerinden, Darülfünun’da doğa bilimleri alanında eğitim alan ilk Türk kadını, Sorbonne Üniversitesi’nden fen bilimleri doktorası almayı başaran ilk Türk bilim insanı ve küresel şöhret sahibi fizikçi ve matematikçimiz Feza Gürsey’in de annesi olan Remziye Hisar 1902’de Üsküp’de doğdu. Ailesi, Osmanlı ordusunda zâbit olan babasının kariyeri gereği, 1909’da Payitaht’a göçen Remziye Hisar, eğitiminin daha ilk yıllarında üstün zekâsı ve matematik ve fen derslerindeki istidadıyla sivrilmiş, alt sınıftan talebelere dersler vererek istikbalinin ipuçlarını sergilemişti. Memleketin ihtiyaç duyduğu kadın öğretmen yetiştirmenin yanı sıra, mektebi idadiye talebesinden başarılı olanları darülfünuna hazırlama fonksiyonunu da îfâ eden Dârülmuallimat’tan, yâni, Çapa Kız Muallim Mektebi’nden Temmuz 1919’da birincilikle mezun olan Remziye Hisar, kız ve erkek talebenin farklı saatlerde eğitim aldıkları Darülfünun kimya bölümüne kaydını yaptıran 3 kızdan biri oldu. Bu branşı tercihini ‘Fen derslerinde kanunlarda olsun, buluşlarda olsun hep yabancı isimler görmek beni kahrediyordu. Fen alanında bir tek Türk ismi görememenin ezikliğini, bu dalda başarılı olursam giderebilirim sanıyordum.’ diyerek gerekçelendiren Remziye Hisar, hemen akabinde, Bakü’deki eğitim otoritesinin Osmanlı Maârifi’nden hoca talebi üzerine, 5 kız muallimeyle birlikte Aralık 1919’da Azerbaycan’a gitti. Orada tanıştığı ve çocukları Feza ve Deha’nın babası olacak Tabip Yüzbaşı Reşit Süreyya Beyle Nisan 1920’de evlenen Remziye Hisar, İstiklâl Harbi’nin muvaffakıyetle devamı sayesinde Fransız işgalinden kurtarılan Adana Dârülmualliması’na müdire olarak atandı. Fransa’da tedavi gören eşine eşlik etme mecburiyeti onu Ekim sonu 1923’de istifa ederek Paris’e gitmeye icbar etti. Bu göç, içindeki o şiddetli ‘bilim yapma, mucit olma’ aşkını ateşlemiş, aralarında radyolojinin kurucusu, fizik ve kimya dallarında Nobel Ödülü kazanan yegâne kadın bilim insanı Marie Curie’nin de olduğu dönemin en önemli bilimcilerinden dersler aldığı Sorbone Üniversitesi Kimya Bölümü’ne kaydolmuştu. Kimya ve biyokimya alanındaki başarılarıyla Maarif Vekâleti bursunu hak eden Remziye Hisar, doktora eğitimine başladığı 1929’da bursu kesilince, Türkiye’ye döndü. Bakanlık bursunu yeniden kazanınca gittiği Paris’te, 1930 – 1933 periyodunda doktorasını tamamlayan Remziye Hoca, 1933’de döndüğü İstanbul’da, Fen Fakültesi’ne Umumi Kimya doçenti olarak tayin oldu. 1936 – 1942 döneminde Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü Farmakodinami Şubesi’nde kimya mütehassıslığı yapan Remziye Hisar, 1942 – 1947 döneminde İÜ Eczacılık Okulu’nda ve 1947’den emekli olacağı 1973’e kadar da İTÜ Makina, Maden ve Kimya Fakültelerinde akademisyen ve araştırmacı olarak çalıştı. İTÜ’nin ilk kadın doçent ve profesörlerinden olan Remziye Hisar yurtiçi ve yurt dışında, TÜBİTAK Hizmet Ödülü de dahil olmak üzere, önemli kimya disiplini ödülleri kazandı. Oğlu Feza Gürsey’in 13 Nisan 1992’de ölümünden tam 2 ay sonra, ‘ebeveynler evlâtlarının kaybını yaşamamalı!’ dercesine girdiği derin teessürden kurtulamayarak, 13 Haziran’da vefat eden Remziye Hisar’ın ilmi müktesebatının en önemli parçası, Fransa’da yayımlanan ve kimya sahasındaki buluşlarını derleyen 16 makale ve bildirisidir.

Nötron yıldızları ve pulsarlar alanındaki uluslararası çalışmalarıyla tanınan astrofizikçi ve Bilim Akademisi'nin kurucu başkanı Mehmet Ali Alpar'ın, ölümünden kısa bir süre önce Remziye Hocayla yaptığı söyleşilerin kitaplaştırılmasından oluşan Bilimin Öncü Kadını Remziye Hisar, Cumhuriyetin bu başarılı kızını daha ayrıntılı olarak tanımak isteyenlere yol gösterecek mütevazi bir rehber ve programımızın da referans metnidir. Bir sonraki programımızda birlikte olmak dileğimizle; hoşça kalın, kitapla ve muhabbetle kalın değerli dinleyenler. 

--------------------------------------------

Önceki 95 metni okumak için bknz. ltfn.: https://ziyaversencan.blogspot.com/2024/04/trt-radyo-1-sayfalarn-dilinden-program_22.html 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder