Her kadın yılmaz ve yıldırılamaz bir yaşam savaşçısı ve emekçisidir.
Kadın ve erkek arasında illâ bir önem sıralaması yapmak gerekse, şayet adil yapılırsa bu sıralama, erkeğin ilk sırada yer alma şansı da yoktur, hakkı da!
Hal ve hakikat böyleyken kadın, insanlığın tarımı, devleti, sınıfları, yerleşik toplumu ve kentleri icat ettiği 12,000 yıldır ikinci cins muamelesi görmekte, erkekten aşağı bir statüye mahkûm edilmektedir. Bahse konu bu 12,000 yıllık insanlık ve medeniyet tarihi, kadının hak ettiği mevkie gelme mücadelesi olarak okunsa yeridir ve pek tabidir ki bu sürecin bu pencereden okunuşu varoluşun hakikatiyle de mutlak bir mutabakat halindedir.
İnsanlığın yarısını oluşturan kadınların binlerce yıl süren eşitlik mücadelesinde önemli bir merhaleydi 8 Mart 1857 tarihi. New York'taki bir tekstil atölyesinin kadın emekçilerinin verdikleri insani koşullarda çalışma mücadelesi o tarihte polis şiddetiyle bastırılmış, emekçi kadınlardan ölenler ve yaralananlar olmuştu. Bu barbarlığa bir saygı duruşu gerçekleştirmek adına ilk defa 28 Şubat 1909'da New York'ta kutlanan Kadınlar Günü'nün ülkemizdeki ilk kutlanışı 8 Mart 1921'e rastlar. Bu tarihten sonra çok uzun süre Türkiye'de Kadınlar Günü kutlamalarına izin verilmemiştir. Kutlamaların sosyalist, komünist ve feminist çevreler dışında diğer toplum kesimlerini de kucaklaması, etkinliğin Birleşmiş Milletler tarafından 1975'de kutlanmaya başlanması ve üye ülkeleri de bu kutlamalara katılmaya teşvik etmesinden sonra oldu.
Sözümüzün başında da dillendirdiğimiz üzere, insanı doğuran, büyüten, eğiten kadının toplumsal, ontolojik ve dahi kozmik işlevi ve önemi tarihin her döneminde erkekten fazlaydı; kadınların üstlendikleri sorumluluk ve sırtlandıkları yük günümüzde de erkeğinkine nazaran daha fazla / büyük / ağır / önemli olmaya devam etmekte. Kadının ev içi emeği en az mesleki kariyeri için harcadığı emek kadar kıymetli ve hayatidir ve çalışan kadın bu bakımdan aynı anda iki farklı cephede savaşan bir amazondan ve hatta bir süper kahramandan farksızdır.
Kadınlarımız Osmanlı İmparatorluğu'nun son 50 yılında sosyal yaşamda erkeklerle denk fırsatlara ve eşit haklara sahip olmak adına mücadele verirken, yanı sıra, çok sayıda sosyal sorumluluk projesinin de müellifi ve uygulayıcısı olmuştur. Yoksullara, öksüz, yetim ve dullara el uzatmak; kızların eğitimine yönelik kampanyalar gerçekleştirmek; göçmenler, gaziler, deprem ve yangın mağdurları gibi dezavantajlı kesimlerin yaşamlarını iyileştirmeye katkı sunmak, salgın hastalıklarda bulaşı önlemeye ve hastaların tedavisine yardımcı olmak kadınlarımızın sağladığı toplumsal katkıların bazılarıydı. Fatma Aliye, Emine Semiye, Nuriye Ulviye, Nakiye Hanım, Nezihe Muhiddin, Halide Edip, Sabiha Zekeriya, Şükufe Nihal Osmanlı döneminde kadın hakları adına eylem ve söylemler geliştiren ve sosyal sorumluluk projelerinde yer alan kadınlarımızın ilk akla gelenlerindendir.
Siyasete epeyce meraklı bir toplumuz, her akşam, siyasal tercihlerimiz, ideolojik bagajımız ve kültürel ardalanımızın bizi yönlendirdiği anlam dairesi çerçevesinde, çeşitli tv kanallarında yapılan tartışmalarda saatlerce siyasal partilerin görüşlerini izleriz. İzleriz de, çoğumuz Cumhuriyet'in ilk partileşme çabasının; başta seçme ve seçilme hakkı olmak üzere, kadınların sosyolojik dokumuzun her alanında erkeklerle eşit haklara ve fırsatlara sahip olması için mücadele eden feministlerimiz tarafından kurulduğundan bihaberizdir. Evet, cumhuriyet rejiminin ilk siyasal partisi, sanılan ve bilinenin aksine Cumhuriyet Halk Fırkası değildir. Osmanlının en atak kadın hakları savunucularından olan Nezihe Muhiddin ve onun örgütlediği feminist kadınlarımız tarafından 15 Haziran 1923'de Darülfünun Konferans Salonu'nda gerçekleştirilen bir toplantıda kuruluş kararı alınan Kadınlar Halk Fırkası'dır. Partinin programı dönemin basınında geniş yer bulmuş, ancak, Cumhuriyet Halk Fırkası henüz daha kurulmadığından, Nezihe Muhiddin'in başını çektiği bu kadın hakları temelli politik teşekküle, dilekçeleri aylarca bekletildikten sonra, Ankara Valiliğince ret cevabı verilmiştir.
Anlayacağınız, Kâinat kadar üretken, yaratıcı, zeki, cesur ve atak olan kadınlarımız, partileşmek hususunda da erkeklerden daha becerikli olduklarını günümüzden 102 sene önce bir kez daha kanıtlamışlardı.
An itibarıyla gezegende 8 milyar 220 milyon kadın ve erkek kardeşimiz yaşamakta. Bunun yarısı kadın ve kadınlar günümüzde geçmişe kıyasla daha fazla hakka sahip olsalar da, halâ hak ettikleri eşit - adil - onurlu - güvenli yaşamın epeyce uzağındalar. Bakınız, şu husus hayatidir: Evde, yakınlarının oluşturduğu ekosferde, işte, okulda, sokakta taciz edilmedikleri, mobbinge uğramadıkları, ötekileştirilmedikleri, şiddete maruz bırakılmadıkları bir Dünya kurulması sadece kadınların hak arama ve eşitlik mücadelesiyle gerçekleşebilecek bir şey değildir. Dünyanın, Kâinat'ın ve varoluşun kadın ve erkek tarafından birlikte sırtlanılması nasıl zorunluysa, bahsettiğimiz eşit - adil - onurlu - güvenli kadın yaşamlarına giden mücadele temelli yolculuğun da kadın ve erkek tarafından birlikte gerçekleştirilmesi zorunludur.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gün'ü etkinliklerinin ilham kaynağı ve çıkış noktası olan New York'taki o acı tecrübeden tam 168 yıl sonra bugün yaşadığımız şu aktüel uğrakta, gezegenimizin bütün coğrafyalarında maruz kaldıkları fiziki ve psikolojik şiddet yüzünden itilen, kakılan, ötekileştirilen, örselenen, mobinge uğrayan, aşağılanan, yaralanan ve ölen kadınları saygıyla anıyor ve bu barbarlık dalgasının sonlandırılması adına üzerimize her ne düşüyorsa işte onları gerçekleştirmeye söz veriyoruz.
Lâfımızı nihayete erdirirken son sözümüz şudur: Eyy bu gezegende an itibarıyla yaşayan 4 milyar 110 milyon kadın kardeşimiz, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nüz ve bayramınız ve geleceğiniz kutlu ve mutlu olsun.
Ahmet Muhtar Kızıltan Kültür ve Sanat Merkezi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder