| ||
Tıbbiye’yi Doktor Yüzbaşı olarak derceyle bitirdi. Hicaz’a tayin’i çıktı, gidişi 1 sene ertelendi. Alman imparatoru Kaiser Wilhelm’in teşvikiyle Gülhane Tatbikat Mektebi ve Seriyat (Klinik) Hastanesi’nin Akliye ve Asabiye şubesine stajyer olarak girdi. Akliye ve Asabiye şubesini tercihi arkadaşları arasında ‘zeka intiharı’ olarak tavsif edildi. Bahse konu sahada o gün için elle tutulur teşhis ve tedavi yolları olmadığından bu tepkiyi anlamak mümkündür.
1905’de Hicaz’a gitmesi yeniden söz konusu olduysa da, kürsü kurucusu, hocası Raşit Tahsin devlet ricalinden birisiyle İsviçre’ye gittiğinden, Mazhar Osman muallim muavini olarak hem Askeri Tıbbiye’de ve hem de Gülhane Tatbikat Mektebi ve Seririyat Hastanesi’nde ruh ve sinir hastalıkları hocası oldu. Akabinde gönderildiği Manastır’da yoğun olarak akıl hastalıkları emareleri gösteren komitacıları izlemeye aldı. 1906’nın sonuna doğru döndüğü İstanbul’da girdiği muallim muavini sınavını birincilikle kazandı. Aynı sırada ilk eserini kaleme almaya başladı. Gülhane’deki Alman hocalarının teşvikiyle namlı Toptaşı Bimarhane’sini ilk kez gezdi. İmparatorluğun akıl hastalarına reva gördüğü muamele onu önce dehşete, ardından da bunlar için bir şeyler yapmanın gerekliliğine ikna etti. İlk eseri basılıyor 23 Temmuz 1908’de ilan edilen 2. Meşrutiyetin hemen ardından ‘Tababet-i Ruhiye’ eserinin ilk cildini yayıncısına teslim etti bir miktar avans aldı. Bu para ve yanı sıra da fakültesinin destekleriyle, mesleki Saiklerle Almanya’ya gitti. Charitee Kliniği’nde Prof. Ziehen’le, ardından da Münih’te organik psikiyatrinin ‘kurucu babaları’ndan Prof. Kraepel’le teşrik-i mesaide bulundu. Mart 1909’a kadar 6 ay Almanya’da çalıştı. Tam bu sırada Askeri ve Mülki Tıbbiye Tıp Mektebi çatısı bileştirilince kadrosu iptal edilen bir grup hoca arasında yer aldı, maaşı kesildi ve Yemen’e tayini çıktı. Gülhane Tatbikat Mektebinden aldığı teklif üzerine burada asistan olarak çalışmaya başladı. Mart 1909’da yurda dönen Mazhar Osman önce emrazı dahiliye fahri asistanı, arkasından da akliye ve elektroterapi asistanı olarak çalıştı. Bu sırada Tevfik Fikret’in isteği üzerine, Dr. Adnan Adıvar’dan boşalan Galatasaray Sultanisi okul hekimliğine atandı. 1910’da Divanyolu’nda Nüzhet Eczanesinin üstünde muayenehane açtı. Bu serbest hekimliğinin ardından, 1911 - 12 Trablus harbi öncesinde yeniden gittiği Berlin’de Charitee Kliniğinde Prof. Ziehen ve Oppenheim’la çalıştı. 1912’de askeri hekim olarka Balkan Harbi’ne katıldı. Lüleburgaz ve Çatalca’da harp sahalarında koleraya karşı verilen mücadeleye katıldı. İstanbul’a döndüğünde, Akliye ve Asabiye şubesi askeri hastanelerden kaldırılınca Gülhane’den ve askeriyeden istifa etti. Kariyerinde sıçrama, başhekim oluyor 1914 Haziran’ında Haseki Hastenesi başhekimi oldu. Aynı yılın Ekim ayında, ilk defa olarak Emraz-ı Akliye ve Asabiye kongresine katıldı. 1. Dünya Savaşının patlaması üzerine yeniden askere alındı ve Haydarpaşa Askeri Hastanesi’nde akliye ve asabiye mütehassıslığına atandı. Bu sırada, esas olarak akıl hastası numarası yapanların oyunlarını açığa çıkararak onları askere sevk etmekle uğraştı. Bir başka işi de, akliye ve asabiyeyi tanıtacak konferanslar vermekti. ‘Şişli Müsamereleri’ denilen ve gece yapılan seminerlere hem geniş halk yığınları, hem de Cenap Şehabettin, Süleyman Nazif, Abdülhak Hamit, Rıza Tevfik, Abdullah Cevdet gibi dönemin en önemli aydınları ilgi gösterdiler. Seminerler bir yanda bu genç doktorun popülaritesini arttırırken, öte yandan da akıl hastalıkları sahasında ciddi bir bilinçlenmeye yol açıyordu. Haseki’deki hastalarını Şişli Şehremaneti Emraz-ı Akliye ve Asabiye Hastanesi (eski Fransız Sıhhiye Umumi Müfettişi Tevfik Rüştü Bey’in emriyle, Edirne’deki ilk Osmanlı Bimarhanesi olan Darüşşifa’yı ziyaret etti. Zincirlerle bağlı akıl hastalarını bu perişanlıktan kurtardı ve onları Kıyık’taki Fransız Hastanesine taşıdı. Parlak kariyer taçlanıyor 1916’da Tıp Fakültesi Nöroloji bölümünde akşamları fahri dersler vermeye başladı. 1917’de 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi Mazhar Osman’ın hayatında bir dönüm noktası oldu. Anlaşmayla Tıp yayıncılığında bir dönemeç 1 Mayıs 1919’da, Türkiye dergicilik tarihinde eşine ender rastlanan bir şekilde, 32 yıl boyunca yayınlanacak olan İstanbul Seririyatı Dergisi’ni çıkarmaya başladı. Derginin başyazarı da Mazhar Osman’dı. 5 Mart 1920’de Yeşilay Cemiyeti’ni kurdu. Aynı yıl Sıhhiye Müdürü Abdullah Cevdet Mazhar Osman’ı Toptaşı başhekimliğine atadı. 14 aylık bu ilk başhekimliği döneminde Osman Toptaşı bimarhanesini çağdaş bir modern bir psikiyatri kliniği haline getirmek için uğraştı. bu sırada Karacaahmet Miskinler Tekkesi’nde barınan cüzamlılar için Toptaşı’nda pavyon ayırdı. Tekke’yi de kapattı. Haydarpaşa Askeri Hastanesi ve Şişli Konferanslarından ciddi bir mesleki çevre edinmişti. Bunlardan İhsan Şükrü Aksel, Fahrettin Kerim Gökay, Ahmet Şükrü Emet gibi genç, idealist ve coşkulu hekimlerle birlikte Toptaşı’nı ‘adam etmek’ için canla başla çalışmaya başladılar. Akıl hastalıklarının modern tedavisinde önemli adımlar 1921’de genç cumhuriyetin mahsulü olan ‘Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti (Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı) tarafından Toptaşı ve özel Zeynep Kamil hastaneleri birleştirildi ve yönetimi Mazhar Osman’a verildi. Sıhhiye Müdürü değişince Toptaşı’nın idaresi Osman’dan alındı. Sadece Zeynep Kamil tasarruf alanında kalan Mazhar Osman istifa etti. Buna benzer ufak tefek iktidar oyunları ve küçük hesaplar cumhuriyet idaresiyle sona erdi. Mazhar Osman, Dr. Tevfik Rüştü tarafından, bir daha rahatsız edilmemek üzere, Toptaşı ve Zeynep Kamil başhekimliğine getirildi. Cumhuriyet idaresinin tek akıl hastanesinin başında artık o vardı. 1924 Mazhar Osman bir bakıma hayatının en büyük amacına erişti sayılabilir. Osman, yıllardır yazdığı yazılarda, verdiği seminerlerde, hükümete verdiği raporlarda, istidalarda sürekli olarak akıl hastalarını Toptaşı bimarhanesinden daha elverişli, tıbbi bakımın ve genel hizmetlerin daha rahat sunulabildiği daha modern bir mekana taşınması gerektiğine işaret ediyordu. Yıllardır bu haklı, rasyonel, ilmi ve vicdanlı talebe kulaklarını tıkayan çevreler , nihayet, 1924’ün Kasım’ında olumlu cevap verdi. Dönemin tabip başbakanı Refik Saydam, Osman’a beklediği müjdeyi vermişti: Hükümet, Toptaşı bimarhanesinde tedavi edilen hastalara Bakırköy’deki Reşadiye kışlalarını tahsis ediyordu. Mazhar Osman, örneklerini Avrupa’da görüp tetkik ve mesai şansı bulduğu insancıl, modern ve ilmi akıl hastanesinin bir numunesini nihayet genç Türkiye Cumhuriyeti’nde yaratmak şansını bulacaktı. 3 yıla yakın sürecek olan tadilat, inşaat ve taşınma işlemlerine kararın hemen akabinde başlayan Mazhar Osman ve idealist, çoşkulu ekibini hummalı, zor ve gerçekten çetin bir mesai beklemekteydi. Haziran 1926 Mazhar Osman’ın belki de hayatının en mutlu günüydü. Bakırköy Emraz-ı Akliye ve Asabiye Hastanesinin resmi açılışı o gün yapılmıştı.
Genç Cumhuriyet kurumlarını konsolide ediyor 1933 yılı, kurumlarını konsolide etmeye ve Kemalist devrimleri oturtmaya çalışan genç Türkiye Cumhuriyet’i için olduğu kadar Mazhar Osman içinde ciddi dönemeçlerden birisi olmuştu. O yıl, yüksek öğrenime yapılan radikal bir müdahale ile İstanbul Dar’ül-fünun’u lağvedilerek İstanbul Üniversitesi kurulmuştu. Yapılan reform sonucunda Osman, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiatri Kliniğine Ordinaryüs Profesör olarak atandı. 1933 yılı aynı zamanda Mazhar Osman’ın ‘Uzman’ soy ismini alması hasebiyle de önem arz eder.
Başarılı hizmetlerinin ardından değişen siyasal dengeler Mazhar Osman’ı zor durumda bıraktı. Öyle ki, aynı yıl Bakırköy Emraz-ı Akliye ve Asabiye Hastanesi Başhekimliğinden istifa etmek zorunda kaldı. Bu sırada cari olan bir gelişme üzüntüsünü bir nebze olsun azalttı: Osman’ın uzun süredir kurulması için gayret sarf ettiği lepra (cüzam) hastanesi Nihayet Elazığ’da açılmıştı.
Efsane olmuştu, lakin çok yorulmuştu
Daha öğrencilik yıllarından itibaren başlayan ve neredeyse yarım asrı bulan tababet alanındaki çok yoğun ve tabiri caizse misyonerce çalışmaları Mazhar Osman’ın maddi manevi yorulmasına, yıpranmasına yol açmıştı. Öyle ki, 1947’de sağlığı ilk ciddi ihtarını verdi. Bu arada, evliliğinin 25. yıl jübilesinin kutlandığı aynı yıl, otobiyografisini de plağa okumayı ihmal etmeyerek bir ilke daha imza attı. Sağlık durumu vahametini giderek arttırdı ve 1948’de kısmi felç geçirdi. Sağlık problemleri artık sadece çalışması için değil özel hayattaki konforu bakımından da ciddi handikap oluşturuyordu. Azan prostatı yüzünden 1949’da Londra’da bir cerrahi müdahale geçirdi. Sağlık problemleri Mazhar Osman’ın yakasından bir daha düşmediler. Diyabet, hipertansiyon, kalp yetmezliği gibi sistemik rahatsızlıklar onu bütün sosyal ve mesleki aktivitelerden menettiğinde takvimler 1950 yılının ortalarına işaret ediyordu. Nihayet, Osmanlıyı kurtaramayan, lakin yerine yeni bir devlet ve ülke inşa etmeyi beceren bir münevver kuşağının bu parlak numunesi; Türk Aydınlanmasının ve modern ruh ve akıl hastalıkları tedavisinin bu öncü siması 31 Ağustos 1951’de ebediyete intikal etti.
Eserleri
İstanbul Seririyatı dergisi, 1919 – 1951; Akıl hastalıkları, 1929; Sıhhat Almanakı, 1933; Keyif Veren Zehirler; 1934; Sinir Hastalıkları – Asap Hastalıkları: Muayene Usulleri, 1934 - 1936, Tababeti Ruhiye; Medikal, Paramedikal konferanslarım, 1941 (1942?); Lepra ile Mücadele, 1941; Sıcak Çarpması ve Donma; Sıhhi Hitabeler; Spiritizma Aleyhine; Sıhhi Sahifeler; Bakırköy’de 10 yıl (komisyonla ortak); Şişli Müsamereleri; Seriri cepheden alkolizm, 1935; Eugene idiş, Kısır iyi çocuk yetiştirme hakkında iki konferans, 1935; Öjenik, 1939; Cinnet-i meşahirden, 1957; Heroinciler, 1957; Psychiatria, 1944
Kaynakça:
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi, Türk Ansiklopedisi, İslam Ansiklopedisi, Meydan Larousse, Mazhar Osman, Kapalı kutudaki fırtına, Liz Behmoaras, 2001, Tababeti Ruhiye-Mazhar Osman, Sıhhat almanakı-Mazhar Osman; AnaBritannica. |
* Daha önce Hedef Sağlık dergisinde ve http://www.tahinpekmez.org/ 'ta yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder