Mazhar Osman Uzman - 2 *

1-Git de Mazhar Osman’a muayene ol! Manisa Akıl Hastanesinden Bakırköy’e ağır hasta sevk edilmekte. Hastalardan birisi büyük zorluklar çıkarmakta, hastabakıcılara kan kusturmaktadır. O sırada Bakırköy çarsına gelen kırmızı bir arabadan inen iri yapılı bir zat güven dolu bir sesle olaya müdahil olur ve kendinden emin tavırlarıyla hastaları kamyonete binmeye ikna eder. Hastalardan birisi, en agresif olanı, hastabakıcıların arasından sıyrılıp kamyonetin camından haykırır: ‘Sen ne karışıyorsun be, deli misin, divane mi? Git de Mazhar Osman’a muayene ol!’. Kırmızı arabadan inen çatık kaşlı, gür saçlı, tonton simalı zat gülümser. Tıp fakültesinde Psikiyatri ordinaryüslüğüne o gün atanmış olan Mazhar Osman Uzman çok çileli, meşakkatli bir sürecin sonunda isminin akıl hastalıklarının tedavisiyle özdeşleşmesinden memnun, Bakırköy Akıl Hastanesinin yolunu tuttuğunda 1933’ün sonbaharıydı.
2-Yoksuldu, yolunu dişiyle tırnağıyla açtı.
 
Son derece de yoksul olan ailesine maddi katkı vermek için hem okudu, hem de çalıştı. Komşuları için kuyudan su çelmek, kışın mangal göbeklerini ocağın başına taşımak, yazın bahçeleri-asmaları sulamak, konunun komşunun mektuplarını yazmak üç beş kuruş için daha ilkokul çağlarından itibaren yaptığı işlerdendi. Babası Ziraat Bankasındaki işini kaybettiğinde genç Mazhar Osman askeri tıbbiyeye devam ediyordu. Bu durum ailenin bütün mali dengelerini bozmuştu, Osman’ın tahsile devam için para kazanması şarttı. O sıralarda İstanbul’da yeni bir adet peydah olmuş; evde, ya da hastanede vefat edenlerin başında sabaha beklenilmeye başlanmıştı. Bir hocasının tavsiyesi üzerine bu sürece dahil olan Osman defnedilmeyi bekleyen ölülerin başında tutmaya başladığı gece nöbetleriyle çok cüz’i paralar kazanır olmuştu. Mekteb-i Mülkiyeye girip bürokrat olmayı çok istemesine karşın bu emeline nail olamayan Mazhar Osman, tıbbiyede gözüne kestirdiği branşlar olan kadın doğum ve dahiliye de alınmayınca bir hocasının yönlendirmesiyle akliye-asabiye branşını seçmişti. Bu duruma yakınları büyük tepki gösterdi. Özellikle de Yakın bir arkadaşının ‘Bunca okumadan sonra mecnunlarla mı uğraşacaksın? Yapma Allah aşkına Mazhar. Bu tam manasıyla zekanın intiharı demektir!’ diye feveran etmesini Osman hayatı boyunca unutamadı.
 
3-Mazhar Uzman’ın öncü nitelikleri.
 
Akıl ve sinir hastalıklarında (emraz-ı akliye ve asabiye) eski metotları terk edip modern/ batılı tedavi usullerini uygulayan ilk Osmanlı/Türk hekimi Mazhar Osman’dır. İlk atandığında feci durumda olan Toptaşı Bimarhanesini (akıl hastanesi) müdürlüğü ve başhekimliğini sırasında modern bir hastaneye dönüştürdü. Seroloji, Nöropatoloji ve deneysel psikoloji laboratuarlarını kurdu; aralarında daha sonra veliahtı addedilecek olan Fahrettin Kerim’in (Gökay) de olduğu ülkemizin ilk nöropsikiyatrlarını yetiştirdi. Bakırköydeki mezbelelik haline gelen Reşadiye kışlasına Toptaşı Bimarhanesini taşıdı ve cumhuriyetin ilk modern ruh ve sinir hastalıkları hastanesini kurdu. Türk Tıp Cemiyeti, Türk Nöro-psikiyatri Cemiyetinin kurucu üyeliğini ve başkanlıklarını yaptı. 1933’te gerçekleştirilen üniversite reformu çerçevesinde İstanbul Dar-ül Fünunu kapatılmış, yerine İstanbul Üniversitesi kurulmuştu. Mazhar Osman üniversitenin tıp fakültesinin psikiyatri kliniğine ordinaryüs profesör olarak atandı. Merkezi sinir sistemi frengisi ve şizofreni konularındaki çalışmalarıyla uluslararası literatüre katkı yaptı. Uyku hastalığına, literatüre mal olmuş karakteristik belirtiler olmadan da teşhis konulabileceğini gösterdi. Hükümet tarafından akliye ve asabiye hususlarında halkı aydınlatacak konferanslar vermeye memur edildi. Bu amaçla düzenlediği ‘Şişli Müsamereleri’ne döneminin Cenap Şahabettin, Süleyman Nazif, Abdülhak Hamit, Rıza Tevfik, Abdullah Cevdet gibi en ünlü aydınlarının katılımını sağladı. Çeşitli vesilelerle meslek hayatı boyunca verdiği diğer seminer ve konferansları 1941’de ‘Konferanslarım, medikal, paramedikal’ ismiyle yayınladı. Büyük başarı kazanan toplantılar Mazhar Osman’ın halkı bilinçlendirmek için kullandığı yegane yol değildi. Sadece 12 sayı yayınlayabildiği ‘Sıhhi Sahifeler’ ve 1919 – 1951 arasında vefatına değin aralıksız 32 yıl yayınlamaya muvaffak olduğu ‘İstanbul Seririyatı’ dergileri de popüler tababet neşriyatına hizmet eden mümtaz numuneler olarak temayüz ettiler. Mezkur periyodikler sadece mesleki yazılara, araştırmalara değil popüler sağlık yazılarına da geniş yer vererek toplumun sağlık konularındaki bilinç düzeyinin artmasına büyük hizmette bulundu. Alkole olan düşmanlığı Yeşilay’ı kurmasına ve ilk başkanlığını deruhte etmesine neden oldu. Hilal-i Ahmer’in Kızılay adıyla reorganize edenlerin başını da O çekiyordu.
 
4-Cinci Hoca’dan ’Deli Mazhar’a insanımızın ruhi problemlerinin çözüm yolları.
 
Mazhar Osman’a kadar insanımızın akıl ve ruh rahatsızlıklarının tedavisi esas olarak ‘geleneksel metotlar’ çerçevesinde yapılıyordu. Bu süreçteki hakim figür Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın eserlerinden bize bakmaktadır: Cinci Hoca! Hemen neredeyse her mahallede bulunan bu hocalar, akıl ve ruh rahatsızlığı şikayetiyle kendisine gelen/getirilen hastaları çoğunlukla çarpıtılmış dini inançlar zemininde şekillenen geleneksel/klasik tedavi yollarıyla ‘iyileştiriyorlardı’!. İşte, Mazhar Osman’ın değiştirdiği paradigma buydu. Müdür ve başhekim olarak hizmet verdiği süre boyunca akıl ve ruh hastalıklarının teşhis ve tedavisi sahasında daha önceleri elde ettiği şöhreti perçinledi. Öyle ki, ‘deliler’i tedaviden başka bir şey düşünemediğinden ve bu hususta gerçekten parlak başarılar elde ettiğinden, öte yandan da hayatını bütünüyle mesleğine adadığından ismi  ‘Deli Mazhar’a çıktı. Bir meslektaşının hakkında bu mealde yaptığı tezviratı hatırlatan bir dostuna: ‘Onun bana deli demesinin kıymeti harbiyesi yoktur; lakin ben ona deli dersem adamı derhal tımarhaneye kapatıverirler!’ deyişi çağdaş bir efsane halini almıştır. Modern/Batılı akıl ve ruh hastalıkları paradigmasının kurucu figürü olan Mazhar Osman bu topraklardaki ‘Cinci Hoca’ defterini belki tamamen kapatamadı, lakin onları, bir daha bahse konu sürece hakim olamayacakları denli zayıflattı.
 
5-Eleştiriye açık yönleri çoktu. Osmanlı terbiyesi almış, babasından sevgi görmemişti.  Bu yüzden de evlatlarına, özellikle de erkek olanlara sevgisini asla beli etmezdi. Sert bir mizacı vardı, öfkesine hakim olamayabiliyordu. Kadınlara karşı ön yargılıydı. Onları şehvetle dolu ve güvenilmez buluyor ve meslektaş olarak kabul edemiyordu. Liberal addedilemeyecek görüşleri onun ırk arileştirme operasyonları ve öjenizme yeterince mesafeli duramamasına yol açabiliyordu (Öjenik, İğdiş, Kısır, Mazhar Osman, 1935). Kamu sağlığına verdiği onca öneme, halkın sıhhi meselelerde bilinçlenmesi için yaptığı bütün o misyonerce faaliyetlere karşın Mazhar Osman mevzu bahis olan kendi sıhhi vaziyeti olduğunda aynı derece de özenli davranmayabiliyordu. Gerçi tütüne ve alkole karşı verdiği dillere destan mücadeleyle mutlak manada mutabık olan bir sigara ve içki düşmanlığı vardı. Ancak, aynı özeni yemek hususunda göstermiyordu. Müthiş bir iştahı vardı ve gece yarısı başına oturduğu baklava sinisi ya da içli pilav tenceresini ‘temizlemeden’ başından ayrılmadığı rivayet ediliyordu. Yukarıda zikredilen sosyal sorumluluk taşıyan çok önemli inisyatiflerine karşın Mazhar Osman, siyasete müdahil olmaktan imtina ettiği için eleştirilmiştir.
 
6-Komplocuların musallat olamadıkları abidevi kariyer.
 
Sabetaycı kökenlerine karşın (Annesi Atiye Hanım Sabetaycıların en meşhur kabristanı olan Üsküdar Bülbül Deresi mezarlığına gömülmüştü) ailede, özellikle babasından kaynaklanan bir dünyevi yaşam tarzı hakimdi. Bu yüzden de Osman, Tıbbiyeye gidene değin neredeyse laik-ladini bir atmosferde yaşamıştır denilebilir. Tıbbiyeye gelince, askeri tabip yetiştiren bu müessese zaten büyük ölçüde dünyevi/profan ve pozitivist temelli bir eğitim vermekteydi. Mazhar Osman’ın hayatının ilerleyen dönemlerine damgasını basan motifler bu yüzden de Sabetaycılığın emarelerini taşımıyor gibidir. Ancak, her şeye karşın, özellikle de gelenekle kavga ederek onu gerileten asker kökenli bir tabibin inanç alemine yönelik suçlamaların ‘afakımıza dadanmamasını’; ‘dönmeler etkili bir azınlıktır, bunlar birbirlerini kollarlar, bu sayede hiçbir şekilde hak etmedikleri mevkileri ele geçirirler, ülkeyi yönetenler de, toplumun zenginliklerinin kaymağına sahip olanlar da bu küçücük azınlıktır’ şeklindeki komplo teorisi temelli isnatların Mazhar Osman’ın kariyerine bitiştirilmeye kalkışılmamasını O’nun yaşadığı meşakkatlere ve elde ettiği her şeyi neredeyse ‘hayatı kanırta kanırta’, ‘şans değen azgın boğanın boynuzlarını büke büke’ kazanmasına bağlamak kabildir.
 
7-Bir aydının, başarılı bir kanaat önderinin politik bir figür olarak sorumluluğu nedir?
 
Osmanlı – Türk modernleşme hareketinde 1827’de kurulan Askeri Tıbbiyenin önemi büyüktür. 2. Mahmut’un reform sürecinde kilit rol oynayan mektep batılı usullerle eğitim yapıyor, batı değerlerini, kurumlarını, anlayışlarını çeşitli sıkıntılar içindeki Osmanlıya aktarıyordu. Tıbbiye daha kurulduğu andan itibaren Fransız İhtilalinin hürriyet, müsavat, uhuvvet prensiplerini ve terakki ile vatanseverlik ideallerini rüşeym halindeki Osmanlı münevverlerine taşımakta ciddi bir ‘aktarma organı’ vazifesi görmüştür. Osmanlının, genel olarak da Doğu’nun Batı karşısında başta askeri olmak üzere neredeyse hemen her alanda gerilemesi ‘Batı’ya açılan kapı’ hüviyetindeki Askeri Tıbbiyenin sağladığı imkanlar üzerinden tartışıldı. Okulun bu hüviyeti statükoyu sürekli olarak rahatsız etmiş, sansür ve baskılar askeri tıbbiye üzerinden eksik olmamıştır. Mazhar Osman, işte böylesi politize olmuş muhalif bir ortamda bile politikadan uzak kalmasını bilmiştir. O, sadece mesleğine konsantre olmayı, insan sağlığına tutkuyla, aşkla hizmet etmeyi şiar edinmiştir. Üsküdar İdadisinde okurken arkadaşlarıyla birlikte çıkardıkları okul gazetesinin muhalif tonu yüzünden başı belaya girdiğinde yetkililerin önünde bundan böyle siyasete bulaşmayacağına dair ‘Musaf’a el basmıştır. Ve ölene değin de bu yeminine sadık kalmayı bilmiştir. Mesleğinde bu denli başarılı birisinin, üstelik de kamuoyundaki itibarı zirvede olan bir figürün politik manada neredeyse ‘apolitik’ olması gerçekten enteresandır. Osmanlı İmparatorluğunun çözüldüğü, yıkıldığı yıllardan başlayarak cumhuriyetin kuruluşuna ve kendisini konsolide etmesine şahitlik eden ellili yılların başına değin olan yaklaşık 40 yıl boyunca Mazhar Osman gibi fevkalade önemli bir aktörün politikadan bu denli uzak kalmasının kendisine, çalıştığı kurumlara, mesleğine ve genel olarak ülke ve insanına sağladığı avantajlar ve/veya dezavantajların icmalini ve sağlıklı bir yorumunu yapacak araştırmacıları bekliyor bu problem.
 
*Bu dizinin bir önceki yazısında Mazhar Osman’ın hayatının ana hatlarını paylaşmıştık. Bu yazıda ise Uzman’ın hayatından enteresan ve karakteristik kimi kesitleri mercek altına alacağız.
 
(*) Liz Behmoaras'a şükranlarımı sunarım. Mazhar Osman'la ilgili bu naçiz çalışma onun sevimli monografisi olmasaydı asla malum şekliyle varolamazdı. Bu satırların bütün hatası 'ferd-i hakir-i fakir-i muharririne, bütün sevabı ise mezkur hanımefendiye aittir.

Kaynakça:
 
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi;
Türk Ansiklopedisi;
İslam Ansiklopedisi;
Meydan Larousse;
Mazhar Osman, Kapalı kutudaki fırtına, Liz Behmoaras; 2001,
Tababeti Ruhiye, Mazhar Osman;
Sıhhat almanakı, editör Mazhar Osman;
AnaBritannica.
  * Daha önce Hedef Sağlık dergisinde ve http://www.tahinpekmez.org/ 'ta yayınlanmıştır.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder