kırkambar - 2: Kırkambar’ın ikincisinde yine birlikteyiz *

Dostlarımla, yani kitap kurdu Kebikeç, 7. sanatın sevdalısı Sinefil ve müziksiz bir yaşamı tahayyül dahi edemeyen Audiomaniac’la birlikte yeni güzellikleri, sırları, hakikat pasajlarını sizlerle paylaşacağız. Okuduklarımızdan, izlediklerimizden, dinlediklerimizden süzülerek Kırkambar satırlarına yansıyan aşağıdaki görüşlerin Hedef Sağlık okurlarına bir nebze de olsa farklı dünyalardan esintiler taşıyacağını umuyoruz.

Kitap Kurdu Kebikeç’in okumaları: Kitap dostlarının, okuma tutkulularının vazgeçemedikleri şeylerden birisi de kitap biriktirmektir. Her kitap dostu, maddi olanaklarına ve ilgi alanlarına denk düşen yazılı-basılı şeyleri biriktirir. Hatta bazıları bu tutkularını meşrulaştırmak için ‘Medeniyet sistemli toplamak ve biriktirmekten başka nedir ki’ şiarını sık sık tekrarlar. Koleksiyonculuk her okuma tutkulusunun varacağı zorunlu duraklardan birisidir. Kitap dostlarına her anlamda yol gösteren, okuma önerilerinde bulunan, yazara, eserin yazıldığı atmosfere ve genel olarak da yayın alemine dair faydalı arka alan bilgileri veren edebiyat dergileri malumunuzdur. Bunlardan bazıları vardır ki, sadece okuma aşkınızı pekiştirmekle yetinmez, kuvvetli bir şekilde koleksiyonculuğa da özendirirler sizi. P, Cornucopia, Kebikeç, Kitabiyyat bu tür periyodiklerin ilk adımda aklıma gelenleri. Bu yazımda P dergisinden bahsedeceğim. ‘Dünya Sanatı Dergisi’ jeneriğiyle çıkan derginin sahibi Rafi Portakal Antikacılık Müzayede Organizasyon ve Danışmanlık A.Ş., yayın danışmanı Ferid Edgü, Yayın yönetmeni ise Celal Üster. Yılda dört kez yayınlanan derginin şu sıralar güz 2004’e ait olan 35. sayısı kitapçı raflarını süslemekte. ‘P ve kitapçı rafları’ düşünüldüğünde, ‘süslemek’ kavramı salt bir metafor değil, hayatın-hakikatın ta kendisi olarak tezahür etmekte bana göre. Her sayısı bir ana temaya hasredilen P’de 35 sayıdır işlenen konulardan bazıları şunlar: Sinan, El, Türk Halıları, Bizans, Müzik ve Sanat, Spor ve Sanat, Moda ve Sanat, Portre Sanatı, 20. Yüzyıl Sanatı, Boğaziçi, Altın, Yazı ve Sanat, Su ve Sanat, Sanatta Hayvan, Aşk ve Sanat, Tıp ve Sanat, Zaman ve Sanat, Büyü ve Sanat, Savaş ve Sanat, Dans ve Sanat, Çocuk ve Sanat , Kitap ve Sanat. Şimdiye kadar bu harikulade dergi ile tanışmamış kitapseverler ve koleksiyoncular için son sayı, ‘Kitap ve Sanat’, çok iyi bir fırsat bence. P’nin bütün külliyatı genel manada koleksiyoncular için edinilmesi neredeyse zaruri olan olgular arasında sayılmakla birlikte, özellikle de 35. sayısı kitap kurtları için hakiki bir hazinedir. Bu sayıdaki bazı başlıklar şunlar: ‘Gütenberg İncili, Müteferrika baskıları, Osmanlı kitaplarının görkemli giysileri, Ahmet Karahisari Musaf-ı Şerifi, Çin el yazmalarında kaligrafi ve resim, Kütüphane sanatı, Babil Kitaplığı, Ömer Koç kitaplığı’. Gerek çok zengin içeriği, gerek yüksek düzeyden grafik tasarımı ve görsel unsurları ve gerekse de son derece de özenli, usta işi ve artistik baskısıyla (burada Mas Matbaacılık’ın hakkını teslim etmek gerek) P sadece ülkemizde değil bütün dünyada ilgiyle izlenen ve biriktirilen bir periyodik haline gelmiş durumda. Küresel bir güç olmanın küresel kabul gören markalar yaratmakla mümkün olduğuna dair genel bir mutabakat vardır. P dergisi, kültür alanında, Türkiye’nin yarattığı küresel bir markadır diyorum, ve bu iddiamın ardında da kuvvetlice duruyorum. Öyle ki, bir müddettir, yılda iki kere olmak üzere, dergiden yapılan seçkilerin İngilizce edisyonu dünyanın en seçkin kitap evlerinde, müzelerinde ve sanat evlerinde meraklıları ile buluşmaktadır. Ne diyeyim, umarım en kısa zamanda daha çok kültür markamız insanlık alemine mal olur inşallah. Özetle kitap dostları, P dergisinin ‘Kitap ve Sanat’a hasredilen 35 sayısı, şimdiye kadar bu dergi ile tanışmamış kitapseverler için iyi bir ‘merhabalaşma’ fırsatı, kaçırılmaması gereken bir kontak vesilesidir.  Bendeniz Kebikeç’e ayrılan satırların bundan sonrasını son buluşmamızdan sonra okuduklarım, ya da yeniden okuduklarım içinde bende kuvvetli tesirler yaratan kitaplardan bazılarına hasredeceğim. İşte bu yazımın favori kitapları: Sibel Özbudun’un Ütopya Yayınları tarafından basılan ‘Hermes’ten İdris’e, Bir Dinsel Geleneğin Dönüşüm Dinamikleri’; Arturo Perez-Reverte’nin İletişim Yayınlarınca basılan ‘Dumas Klubü (meraklısı hatırlayacaktır, ‘9. kapı’ ismiyle ülkemizde vizyona giren filmin temel aldığı romandır bu); Stephen Hawking’in Alfa Yayınlarınca basılan ‘Ceviz Kabuğundaki Evren’ (baskı kalitesi çok kötü olan ve böylesi ilmi bir kitapta çok ciddi anlam kaymalarına yol açabilecek bazı çeviri ve/veya edit hatalarını da barındıran kitaba ilgi duyanlar, eğer yapabiliyorlarsa İngilizce orijinalini okumalılar); Claudio Nizzi’nin yazdığı, efsanevi grafik sanatçı ‘Magnus’un 5 yılda çizdiği ve basıldığını göremeden ne yazık ki öldüğü, Oğlak Yayınları Maceraperest Çizgiler serisinden yayınlanan ‘Teks, Dehşet Vadisi’ çizgi-grafik romanı(evet, şaşırmayın, çizgi roman-grafic novel’ın kaliteli örnekleri, meraklısı, hele de grafik sanatı tutkunları için hem iyi edebiyattır, hem de iyi sanat); Michael J. Behe’nin yazdığı, Aksoy Yayınclığın bastığı ‘Darwin’in Karakutusu, Evrim Teorisine Karşı Biyokimyasal Zafer’(bu kitabın baskısı kalmadı, sahaflardan temin edebilirsiniz),; Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi’nin ‘Bilim ve Yaratılış Yürütme Komitesi’nin yazdığı ve Türkiye Bilimler Akademisince basılan ‘Bilim ve Yaratılışçılık’; Stephen Jay Gould’un yazdığı, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları serisinden çıkan ‘Darwin ve sonrası’, biyoloji felsefesi alanında sadece ülkemizde değil küresel ölçekte kayda değer görüşler dile getiren Profesör Şaban Teoman Duralı’nın Remzi Kitapevince basılan ‘Canlılar Sorununa Giriş’. Son kjitabın, ‘Canlılar Sorununa Giriş’in yazarına kısaca değineceğim. Prof. Ş. Teoman Duralı tam bir felsefe ve bilim şövalyesi. Öyle ki, onca devlet ve vakıf üniversitesi varken Duralı ve bir avuç idealist meslektaşı ülkemizin ikinci hakemli felsefe dergisini, ‘Kutadgubilig’i tamamen kendi imkanlarıyla çıkarmayı başardılar. Bu dergi hakkında, umarım, gelecek sayıda sohbet imkanımız olacak.

Sinefil’in izledikleri: Değerli sinema dostları, sinema adına çok hareketli bir sezona girdik. Önümüzdeki günlerin ülkemiz sineması adına çok ümitli olmamızı mümkün kılabilecek gelişmeleri barındırmasını mümkün görenlerdenim. Pek çok Türk filmi vizyona girmeyi bekliyor; ulusal sinemamızın verimleri Amerikan filmlerini gişede geride bırakıyor; Türk sinemasının stil sahibi – author yönetmenlerinin özgün prodüksüyonları itibarlı uluslar arası festivallerde ciddi ödüller alıyorlar; gençlerin sinemaya ilgisi giderek artıyor; üniversitelerin sinema-tv bölümlerine, sinema kurslarına ve seminerlerine talep patlaması yaşanıyor; kimi sponsor firmaların yanı sıra özellikle de TÜRSAK’ın inanılmaz bir enerji ve sinema aşkı ile katkı verdiği kısa film konkurlarına katılan ürünlerin hem sayısı katlanıyor, hem de bunların kalite çıtası sürekli yükseliyor. Beni fazla iyimser bulabilirsiniz, ancak izin veriniz de iyimser olayım. Zira, özetlediğim yukarıdaki dinamiklerin yanı sıra, ülke sinemamız bir yandan ‘Gora’ gibi yapımlarla popüler seyirlik alanında çıtayı yükseltti, hem de artık yaşayan bir efsane haline gelen Ahmet Uluçay’ın ‘Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’ filmi ile sinema aşkının nelere kadir olduğunun somut nişaneleri iyiden iyiye ortaya serilmiş oldu. Türk Sinemasında Ahmet Uluçay bana göre bir milattır. Uluçay’dan sonra hiçbir sinema tutkunu film yapamamasına mazeret üretemeyecek, ‘çok iyi bir fikrim-hikayem var ama…’yerim dar’, param yok, kameram yok…imkanım yok, engelleniyorum…bu yüzden film yapamıyorum…’diyemeyecektir. Çok basit bir dijital el kameralarıyla ortaya çıkarılan ürünlerden sonra filmini çekmek isteyen sinema tutkuluların önünde tek ve bir tek seçenek kalmaktadır: FİLMİNİ ÇEKMEK!  Hepsi bu! Şimdi de bu sohbetin seyirlik önerilerine geldi sıra. Anlamış olduğunuz üzere ‘Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’ favori filmim. Yanı sıra Oliver Ston’un ‘Alexander/ Büyük İskender’i de, kuşkusuz olumsuz eleştiriler alabilecek kimi hususiyetlerine karşın tarihi-epik prodüksüyon meraklılarına önerilebilecek türden bir çalışma olmuş doğrusu. Üstelik de, G. W. Bush’un ikinci döneminde ne tür bir ‘İmparatorluk’ tesis etmek istediğine dair öngörülerde bulunmak istediğimizde, Alexender filmi verimli analojiler kurmamıza da olanak tanımakta. Özellikle de Amerika’da olumsuz tepkiler alması bu filmin, bana göre artılarından birisidir. Ve bugün için önereceğim 3. filme geldi sıra. Şunlardan herhangi biri ilginizi çekiyor mu: Gerilim (aman dikkat, korku değil, sadece gerilim!), dinler tarihi, uygarlıklar tarihi, uluslar arası politika, psiko-drama, atmosfer, gizem, Gnosis. O zaman, Night M. Shyamalan’ın son filmini ‘Köy’ü (Village) mutlaka görmelisiniz diyorum. Genç yıldızlarının ustalar karşısında abartısız ama muhteşem karakterler yarattıkları, kurduğu atmosferle başından sonuna ilginizi diri tutmaya beceren yönetmenin o bildik tarzı ve yukarıda özetlemeye çalıştığım pek çok düzlemde okumaya elverişli senaryosuyla ‘Köy’ uzun yıllar unutamayacağınız filmlerden olacaktır. Evet, ne denebilir ki, ‘İyi seyirler’den başka?

Audiomaniac’ın discografyası: Bu buluşmamızda bir teklifim var size.
Size en yakın müzik markete gidiyorsunuz, raflar arasında dolaşıyorsunuz ve Ömer Faruk Tekbilek, Mercan Dede, Cat Stevens, Yusuf İslam, Erkan Oğur, Hasan Cihat Örter’in discografyasına dair ne varsa bir bir elden geçiriyorsunuz ve gönlünüze denk düşen kayıtları alıyorsunuz. Budur. Sevgili musiki dostları, saydığım isimler (Cat Stevens hariç), birçoğunuzun bildiği gibi, esas olarak enstrüman ağırlıklı World Music, Sufi Müziği, Spritüel Musiki yapmaktalar. ‘Modern-Küresel- Kapitalist Sistem’in ruhumuzu bütünüyle teslim almaya, benliğimizi-varlığımızı sadece maddi olana indirgemeye, bizi birer yürüyen cüzdana, tüketmekten başka bir şeye yaramayan potansiyel müşteriye eşitlemeye teşne mantalitesine karşı en iyi panzehirlerden birisi de bahsettiğim tarzda müziklerle haşır neşir olmaktır. En azından ben, akıl ve ruh sağlığımı bu kabil şeyleri dinleyerek korumaya muvaffak oluyorum kıymetli müzik dostları. Evet, kaliteli, salt piyasa işi olmayan müzikle; benliğinizi arındıracak, ruhunuzu kanatlandıracak melodi ve armonilerle dolu günler diliyorum hepinize.

* Daha önce Hedef Sağlık dergisi ve http://www.tahinpekmez.org/ 'ta yayınlandı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder