evet, ben vicdansız bir hayvanım ve de insafsız bir canavar!



hakkaten öyle be!
bazan öyle şeyler yapıyorum ki, o an kendi kendime: 'sen vicdansız bir hayvansın. yok yok, hayvanlara hakaret etmiş olmim, sen vicdanı kararmış bir canavarsın (aslında bu durumda da canavarları harcıyorum
ama, bunu da yapmazsam kendimi harcarken kullanacağım uygun küfrü nasıl bulurum, doğrusu bunu da bir türlü kestiremiyorum), işte o kadar!' diye sinkaf ediyorum.
cumartesi bu kabil angutluklarımdan birisini daha yaptım. kaynanamla (80 yaşında bir 'cumhuriyet kızı'dır kendisi, üstelik almanya'da 8 yıl mütehassıslık yapmış bir kbb cerrahıdır) sohbetimiz ikimizin de yükselen agresyon katsayılarımız yüzünden yine o bildik sidik yarışına dönüşüverdi ve ben de, muhatabımın yaşını başını unutup, sıkı akp ve de ergenekon davası karşıtı laikçi kadıncağıza, belki de biraz damarına basmak için, 'ergenekon tutuklularından ensesi kalın olanlar sıhhi nedenlerle hapishane dışına çıkmayı başardılar; içerde şu an davanın fakir fukarası ile garip gureba taifesi kaldı. türkan hoca da söylendiği kadar hasta olsaydı şimdiye çoktan ölmüş olurdu!' gibisinden kahvehane tarzı fikirler serdediverdim.
çok değil 2 gün sonra bu sabah, türkan hoca, şu satırlarını okuduğunuz süzme sığırın, şu su katılmadık malağın, vicdanını şüphecilik zehirinin kararttığı şu insafsız hayvanın, izanı bulanmış şu canavar siretli- insan suretli mahlukun o sorumsuz beyanını tekzip etmek istercesine Hakk'ın rahmetine kavuşuvermesin mi?!?
yaptığım o ölçüsüz ve saygısız gıybetten dolayı nasıl üzüldüğümü, nasıl sıkıldığımı, nasıl bunaldığımı anlatamam sizlere.
hayır, bilenler bilir, esasen Allah korkusu olan birisiyimdir; çoğunlukla da gıybette ölçüyü kaçırmamaya çalışır, dedikoduyu dozunda bırakır, ithamı insafla kelepçelerim, lakin ne olduysa o cumartesi o herzeleri yiyiverdim işte, söyledim o vicdansız lafları, insafsız ithamları ve hem 'hocam'ı (kaynanama hocam derim ben) üzdüm ve hem de türkan hoca'ya karşı borçlu kaldım.
şimdi ne yapmalı da kendimi affettirmeliyim, bilemiyorum doğrusu.
yarın hoca için yapılacak törenlere başından itibaren katılsam, tabutuna omuz vermeye çalışsam, mezarına bir avuç toprak da ben atsam affedilir mi acaba yaptığım o seviyesiz laf sokuşturma denemem, bilemiyorum.
yok yok, bu vicdani yükten, işlediğim bu suçun kefaretinden bu denli kolay kurtulacağıma hiç ama hiç ihtimal vermiyorum. belki, hoca'nın vasiyetine binaen birkaç kız çocuğunu da ben okutsam Allah affeder yaptığım o canavarlığı, kim bilir?
ya Allah affederken türkan hoca o en büyük hesaplaşmada, o malum Makam'da, Mahkeme-i Kübra'da yakama yapışır ve 'şimdi hesaplaşma zamanı, hadi bakalım, öde benim kul hakkımı!' deyiverirse ne yaparım ben? 
neyse, lafı uzattım gene, faynıli, bütün bunlara karşı ne yapabilirim diye bir swot analizi yaptım ve de bir yol haritası saptayıverdim hemencik.
işte mezkur svotınalayzıs neticinde oluşan o yol haritam:
1 - hoca için yapılan törenlere, hem de ‘en üst seviyede’ katılınacak,
2 - hocanın vasiyeti muvacehesinde ve de mücrimim (ben olmuş oluyorum) gücü nisbetinde yoksul kız çocuklarının okumasına katkı verilmeye çalışılacak,
3 - bundan böyle girilen ego şişmesi, entellektüel teşhircilik, benlik patlaması nöbetleri sırasında insanların suratlarına ya da onların gıyaplarına vicdansız, insafsız ve izansız isnatlarda bulunulmaktan mümkün mertebe kaçınılacak,
4 - ve de sık sık 'Allah'ım, sen beni bundan kelli bu kabil vicdansız yaklaşımlardan nolursun uzak ve de ırak tut, amin!' şeklinde dualar edilecek. 
Ne diyim, inşallah işe yarar!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder