beyoğlu belediyesinin sokakları 'temizleme' operasyonunu doğru okumak lâzım


beyoğlu belediyesinin sokaklarda yaptığı operasyon son günlern yoğun gündemi arasında kendisine yer açtı. öyle ki, söz konusu operasyon yurttaşlar arasındaki muhabbetlere mevzu olan konuların neredeyse en başlarına oturuverdi. bu operasyonu tekil bir eylem olarak değerlendirirsek meselenin gerçek saiklerini, hakiki nedenlerini tespit etmekte ve doğru anlamlandırmakta zorluk çekeriz.
analizlerimizi yaparken, yol haritamızı çizerken herşeyden önce şu derin gerçeği, şu temel hakikatı görmek zorundayız:
türkiye son 4 yılda çok büyük bir transformasyon ve mutasyon geçirmektedir.
2011'in türkiyesi ile 2007'nin ilk 6 ayındaki türkiye arasında dağlar kadar fark var. daha 'lâcivert' bir deyişle, söz konusu 2 türkiye arasındaki fark dereceye değil mahiyete dairdir. böyle felsefi jargonla ifade edince daha mı kuşatıcı oldu ifadem, ona da okuyucu karar verecek artık:-))
evet, bugünün türkiyesi, 2011 temmuz'unun türkiye'si devam eden büyük siyasi davalarıyla, şike soruşturması ile, nerdeyse bütünüyle şantiyeye dönen ülke sathının tamamındaki iktisadi patlamayla, yükselen yeni burjuvazisiyle, pıtarak gibi bitiveren yeni dolar milyarder ve milyonerleriyle, sayıları artan yoksullarıyla, yükselen yeni aydın ve kanaat önderleriyle, bölgesinde ve dünyada artık tamamen (ve umumiyetle de olumlu istikamette) değişen algılanışıyla, ülkeyi yöneten derin devlet aklının yeni vizyon ve projeksiyonuyla, turist ve ihracat (ve tabii ki ithalat) patlamasıyla, thy gibi bazı markalarının imza attıkları küresel başarılarla, farklı fikirlere karşı gösterilen hoş görünün sınırlarında belirgin bir artış gözlenmemesiyle, devam eden davalarda formel huluk kurallarına riayet edilirken kamu vicdanının bir türlü tam manasıyla tatmin edilememesiyle ve tabii ki beyoğlu belediyesinin son operasyonuyla artık 2007'nin türkiye'sinden tamamen farklı bir ülkedir.
2011'in türkiye'si ile 2007'nin ilk yarısındaki türkiye arasındaki fark tabiri caizse, g.afrika cumhuriyeti ile uganda arasındaki farktan hiç de az değildir bana kalırsa.
bu genel girizgâhtan sonra bu yazımın ana mevzuuna, beyoğlu'ndaki 'sokak temizleme' operasyonua dair 1-2 lâkırdı etmek zamanı geldi artık.
1-öncelikle şuna kuvvetli vurgun yapmak durumundayım: beyoğlu'ndaki söz konusu operasyona muhatap esnaf işin tadını son zamanlarda giderek daha çok kaçırmış, kâr uğruna sokakları acımasızca, insafsızca işgâl etmişti. hiç bir kuralın, kanunun tanınmadığı ve söz konusu sokaklardan rahatça geçişin tamamen engellendiği bu metazori işgâli; sabahlara kadar süren ve alkolün su gibi aktığı partiler takip etmeye başlamıştı. son aylarda bu partiler artık istisna değil, nerdeyse beyoğlunun simgesi haline gelen bir yaşam tarzına dönüşmüştü. öyle ki, son dönemlerde söz konusu sokaklar dünyanın en çılgın, en özgür ve en kuralsız sokak partilerinin verildiği yerler olarak küresel eğlence sektöründe dillendirilmeye, kulaktan kulağa fısıldanmaya bile başlamıştı. bu konuda oray eğin'in yazdıklarını ve hürriyet'in kelebek ekindeki magazin haberlerini şöyle bir taramak yeterince done verecektir araştırmak isteyene. son zamanlarda yurt dışından da yoğun katılımlarla yaşanan bu 'dolçe vita', bu anormal gürültülü, şaşaalı, 'renkli', yılbaşı partisi, rio karnavalı ve bir çeşit faşing kıvamındaki kozmopolit hayat tarzı sadece semt sakinlerinin değil, bu hayat tarzına mesafeli olup da yolu bir şekilde beyoğluna düşen çok geniş bir kesimin de tepkisini giderek daha çok çekmeye başlamıştı.
2-bütün bu manzara beyoğlu'nda oturanları, yaşayanları çok rahatsız ediyordu. söz konusu sokakların sakinleri, bir parçası olmadıkları, ancak ceremesine, mihnetine sürekli olarak katlanmak zorunda oldukları bu hengâmeyi sürekli olarak beyoğlu belediyesine şikâyet ediyor, ancak bir türlü sonuç alamıyordu.
3-bunun üzerine şikâyetlerini akp üst yönetimine taşıdılar. kendisi de beyoğlunu sokak sokak ve hatta bina bina tanıyan, tabir-i âmiyane ile âdeta avucunun içi gibi bilen erdoğan zirve yapan bu şikâyetler üzerine nihayet olaya bizzat el koydu. bölgeyi iyi bilen ve çok güvendiği bazı kişileri olayı mahallinde tetkikle görevlendirdi.
4-son üç aylara girilmesinin ardından, arka arkaya gelen kandillerde bile sokaklara taşan sınırsız eğlencenin ve parti hayatının aynen sürdüğünün vazifelendirilen kişilerce gözlenmesi mezkûr operasyon için karar verilmesine neden oldu.

5-düğmeye basıldı, sokaklardaki masa, sandalye vd malzeme kaldırıldı.
6-ramazan boyunca şu andaki durumdakayda değer bir değişiklik olacağını sanmıyorum. ramazan'dan sonra ise belediye ve esnafın oturup akılcı, makul, meşru ve sadece söz konusu dolçe vita'yı yaşayanları değil, ama olayın bütün taraflarını tatmin eden bir çözüm bulacaklarını düşünüyorum.
7-yazımın başında da değindiğim gibi, türkiye değişiyor, ciddi bir transformasyon ve mutasyon geçiriyor. yazmın burasında kısa bir kavramsal açıklamayı faydalı görmekteyim. transformasyon derken fiziğe, dış görünüşe, şekle dair olan değişiklikleri kastediyorum. mutasyon kavramı ise daha köklü değişimleri ima etmektedir. varolan bir olgunu, bir sistemin kimyasını, biyolojisini, genetiğini değiştirmektir mutasyon. kalıcı olan da budur zaten. türkiye değişiyor, hem fiziğiyle-görünüşüyle, hem de kimyasıyla-genetiğiyle oluyor bu değişim. anlayacağınız aynı anda hem transforme oluyoruz, hem de mutasyona uğruyoruz.
8-bu değişimi, dönüşümü anlamak şart. anlayamayan, ya da anlamamakta ısrar edenler bundan büyük zarar görüyorlar. hiç kuşku yok ki, anlamama hali akut değil kronik bir mahiyet arz ederse, bu kesimlerin gördüğü zararlar katlanarak artacaktır.
9-şike tartışmaları da bu konuyla aynı kökenden, türkiye'nin geçirdiği o devasa değişim-dönüşüm sürecinden kaynaklanmakta. çok yakında süper ligden ve 1. ligden ummadığımız takımlar küme düşürüldüklerinde bu değişim-dönüşüm bir kez daha kanıtlanmış, tescillenmiş olacak.
10-aslında devam eden ergenekon, balyoz vd davalar söz konusu değişimin somut nişaneleridir.
11-2007'de türkiye çok ciddi bir kırılma yaşadı. ergenekon davasının açıldığı an itibarıyla, işte o başlayarak aslında 'yeni türkiye' eskisi karşısında, 'eski türkiye' önünde istiklâlini ilân etmişti adeta. son 4 yılda yaşanan ve bazılarımızın ne yazık ki halen tam manasıyla anlamlandırmakta zorlandıkları bütün bu bahse konu gelişmeler; ümraniye'de bulunan o mühimmatın ardından açılan davayla adeta bir çığ gibi günden güne büyüyerek gelişen birbirine bağlı bir olaylar sinsilesiydi. yeni türkiye'nin eski türkiye karşısında mevzi kazanmasının tezahürleriydi bütün bu olup bitenler.
12-türkiye değişiyor-dönüşüyor; türkiye'yi idare eden 'yeni derin akıl', 'yeni devlet aklı', 'yeni encümen-i dânîş'; idare ettiği insanının büyük kısmıyla birlikte daha muhafazakâr, daha mütedeyyin; batı medeniyetine, abd'ye, ab'ye, batı tarzı yaşama karşı daha mesafeli; bir cihan devleti ülküsünü-mefkûresini (osmanlıyı) canlandııp hayat geçirmeye çok istekli, 16. yüzyılın muhteşem 'Ottoman Empire'ını ihya etmeye oriente edildiği anlaşılan bir rotada kendinden çok emin adımlarla ilerliyor.
13-ana muhalefetin ve akp'ye karşı muhalif duruş sergileyen çeşitli tandanslardan kesimlerin bütün bunları çok iyi okuması şart. başta chp kurmaylığı olmak üzere, muhalif duruş sergileyen çeşitli kesimlerin, aşırı kâr hırsıyla yaptıları işgâle son verilen beyoğlu'nun eğlence endüstrisinin menfaatleri haleldar olmuş aktörlerinin başına geçip 'beyoğluna masa kurup oturmak ve içki içip eğlenmek hakkımız kısıtlanamaz!' düzeyindeki muhalefetinin sosyolojik olarak toplumda çok güçlü bir karşılık bulabileceğini sanmıyorum.
14-akp'ye karşı olan her renkten, her anlayıştan kesimin, çevrenin, odağın ve kişinin yeni baştan kapsamlı bir dünya, bölge ve ülke okuması yapmaları şart gibi geliyor bana. üstelik bu 'yeni okumalar' öyle yalapşap, iş olsun, lâf olsun torba dolsun, dostlar alışverişte görsün kıvamında olmama da şart.
15-dünyayı, bölgeyi ve türkiye'yi yeniden, yepyeni bir anlayışla okuması gerek muhalefetin. üstelik muhalefet bu okumayı akp'den çok daha iyi, çok daha kuşatıcı, çok daha derûnî, çok daha kapsamlı yapmaya da mecburdur.
16-muhalif kesimlerin, beyoğlu esnafının başına geçip, onlarla birlikte ellerine bira şişesi alarak istiklâl cadesini turalamalarının toplumu istedikleri rotaya doğru yönlendirmelerine yetmeyecek çok naif, çok yetersiz, verili pratiği kuşatmaktan ve akabinde de dönüştürmek potansiyelinden çok uzak bir eylem profili olduğu kanaatindeyim.
17-beyoğlu'nda toplanan masa ve iskemleler, bu masa ve iskemle toplama operasyonu çok ama çok aşan kocaman bir vizyonun, devasa bir projeksiyonun ve evrensel bir plânın parçasıdır.
18-bu evrensel plân anlaşılmadan beyoğlu sokaklarında 'masamızı, sandalyemizi sokaklara istediğimiz gibi koymak istiyoruz!' şeklinde bağırıp yürüyerek türkiye ve dünyanın değiştirilemeyeceğini görmek gerek.
19-bunu görmeyenlerin kaybettikleri, kaybetmeye devam ettikleri, kaybetmeye belki de mahkûm oldukları bir süreçten geçmekteyiz.
20-büyük düşünmek, olan bitenin küresel bağlantıları görmek şart. görmeyen üzülecek, üzülmeye de devam edecek ne yazık ki.

21-erdoğan'ı padişahlığa özenmekle, hadi gelin daha somut konuşayım, onu fatih sultan mehmed, kanuni sultan süleyman, ya da 4. murat gibi davranmakla suçlayanlar, bu suçlamalarının ne anlama geldiğini oturup ciddi manâda analiz etmek durumundadırlar. şayet erdoğan, sadece taraftarları ve sevenlerince değil; ama, ana muhalefet partisinin önde gelen kurmaylarının da arasında olduğu çok farklı tandanslardaki muhalif aktörler - figürler tarafından da osmanlı imparatorluğunun bu en azametli padişahları ile aynı ayarda görülüyorsa, bu kollektif algılamanın arkasında maddi bir gerçeklik olmaklığı lâzım gelmez mi? erdoğan'ı böylesine kudretli, kuvvetli, azametli bir prizmadan algılayan çeşitli renklerdeki muhalif koalisyonun aktörlerinin, zihinlerinin aleni ya da gizli kıvrımlarında konumlanmış olan mezkûr argümantasyonlarının, sosyolojik olarak hayatın gerçekliğine tekabül eden çok sağlam karşılıkları olduğuna da iman ettiklerini öngörmek çok yanlış ve şaşırtıcı olmayacaktır. şayet durum buysa, erdoğan'ın çapı yukarıda zikredilen sultanlar ayarındaysa; bu takdirde muhalefet cephesinin, kazan kaldıran meyhaneci esnafının söz konusu eylemine önderlik ederek fatih sultan mehmet, kanuni sultan süleyman ya da 4. murat olmakla suçladıkları erdoğan'ın hakimiyetini ve iktidarını ne derecede sallayabileceklerine dair çok ciddi kafa yormaları icap etmektedir.
22-yazımın finalinde, bu metnin önceki bahislerindeki bazı argümanlarımı, bunların önemlerine binaen tekrar edeceğim. başta da değindiğim üzere, muhalefetin akp ile başa çıkabilmesi; ilk adımda çok kapsamlı, çok ayrıntılı ve çok derin dünya, bölge ve türkiye okumaları yapmasına; ardından da bu temelde çeşitli toplumsal kesimlerin katkılarıyla hazırlanmış olan çok kapsamlı faliyet programları geliştirerek bunları toplumun ve dünyanın önüne koymasına bağlıdır. muhalefetin başarısı için bu entellektüel, ideolojik, sosyolojik ve politik pratikler non sine qua non (sürecin olmazsa olmazı)'dur, elzemdir zaruridir, farzdır.
23-unutulmamalıdır ki 'padişahlara', hele de bunların fatih, kanûnî ve 4. murat ayarında olanlarına karşı muhalefet hiç de kolay değildir. hatta bunun çok zahmetli, çok meşakkatli ve pek tabii ki çok da muhataralı olduğu da aşikârdır.
24-çok sevdiğim beyoğlu sokaklarında yaşanan son gelişmeler benim zaviyemden böyle görünmektedir vesselâm :-))

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder