'Bozuk saat bile günde 2 kez doğruyu gösterir' iddiası yanlıştır



Ata sözlerine gereğinden fazla kredi açar, hakikatle olduğunu varsaydığımız mutabakatlarını pek sorgulamayız. Onların; insanlığın, binlerce yıllık birikiminden süzülmüş maximler / aforizmalar olduğuna ve atalarımızın kuşaklar boyunca eylediği pratiklerinden imbik imbik damıtılmış hikmetlere referans verdiklerine dair olan inancımızdır buna yol açan.

Oysa durum hiç de öyle değildir. Bize ve dünyanın diğer birçok milletlerine ait olan atasözlerinin bazıları; hem  


1 - dolaylı / mecazi / analojik anlamları (bağlamları), hem de; 

2 - 'kelimesi kelimesine (mot a mot, literary) / doğrudan' dillendirdikleri ve/veya referans verdikleri anlam daireleri bakımından muğlaktır, totolojiktir (mugalâta), anlamsızdır, içeriksizdir; bu yüzden de faydasızdır, gereksizdir, hatta kimi durumlarda tehlikelidir de.

İlerleyen satırlarda, bu sorunsalı ‘bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir’ iddiası üzerinden ele alacak ve yukarıda formüle ettiğim iki farklı düzeyde içerik sorgulaması yapacağım. 


Bahse konu atasözünü mercek altına almadan önce, okunmakta olan metnin ana mecrasından yan bir yola saparak, bir diğer deyişle parantez açarak (entre parentheses) bu ifadenin tarihsel kökenine dair bir kestirimde bulunmak istiyorum. Mezkûr kestirimi dillendirmeye karar verdiğimde ise, 'şuraya bir yere, içinden geçeni hemen bloguna yazıveren vakti bol, lâkırdıyı uzatmaktan da zevk alan bir blogger'ı çizelim; şimdi de onu canlı renklerle boyayalım; zirâ, böyle birine mat renkler yakışmaz hiç kuşkusuz!' düşünceleri üşüşüverdi zihnime. Bilinç akışı tekniğini modern haline sokan Virginia Woolf ile James Joyse'un ve tabii ki 'Ressam Bob'un hatırası önünde saygıyla eğilmek farz oldu. Eğildim ve açtığım o parantezin içini de böylece doldurmaya başladım.


Saatin, hayatımızın vazgeçilemez bir parçası oluşu cumhuriyet dönemine denk düşer. Bu yüzden de, başlıktaki atasözü ve onun gibi saat merkezli diğer ifadeler, deyişler ve 'atasözleri, ancak 1930'lardan sonrasının Türkiye Toplumsal Formasyonu'nun muhayyele ve mutasavveresinin ürünü olsa gerektir. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın, başyapıtlarından olan 'Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nü 1961'den önce yazamamış olmasını, bu keyfiyetle irtibatlandırmanın, bu sorunsalı bu argüman üzerinden okumanın isabetli olduğunu düşünüyorum. 


Ve 'bu denli yeni bir ifadeye atasözü denmesinin hakikatle ne denli örtüştüğü de bahsi diğer olup, bunun cevabı burada ancak bir dipnot mesabesinde yer bulabilir kendisine (i) diyerek, kapattım parantezi. Yeniden metnin ana mecrasına dönüyor ve madde madde, adım adım ilerliyoruz işte muhterem kârim.


1 - Öncelikle, çok sık yapılan bir yanlışı düzeltmek şarttır: ‘Bozuk saat bile günde 2 kez doğruyu gösterir’ ifadesi, durmuş saat bile günde 2 kez doğruyu gösterir’in deforme olmuş hali, galatıdır (ii). Bir diğer ifadeyle o, doğrusunun yerini işgal etmiş bir yanlış, bir garabettir. 


2 – 'Bozuk (durmuş) saat bile günde 2 kez doğruyu gösterir' iddiasının 'mecazi / dolaylı / analojik' bakımdan ima, iddia ve nispet ettiği anlam dairesine değineceğim ilk etapta. Söz konusu atasözü, hiçbir işi doğru düzgün yapmayı beceremediği ileri sürülen kişileri eleştirmek için kullanılan bir argümandır. Bu analoji, eleştirdiği kişinin 'bozuk (durmuş) saat'ten bile daha değersiz olduğunu ima ederek; kayda değer bir aşağılama tutumu içine girmekte; üstüne üstlük, saldırgan, anlayışı kıt ve yetersiz donanımdaki kişilerin 'elinde / dilinde', tehlikeli şekilde ötekileştirici bir tarza yol açabilme potansiyeli taşımaktadır. Taşıdığı bu mecazi anlamı etik, insani, doğru ve hikmetli bulmadığımdan, onu kullanmamayı tercih ediyorum.


3 - Yazının ilerleyen bahislerinde, mezkûr atasözünün 'dolaysız / kelimesi kelimesine / mot a mot / litarary' olarak ima, iddia ve nispet ettiği anlam dairesine hakkında itirazlar geliştireceğim. Söz konusu ifadenin bozuk saat bile günde 2 kez doğruyu gösterirşeklindeki versiyonu mutlak manada yanıştır. Bozuk saat, tanımı icabı, zamanı ya geriden, ya da ileriden takip eden bir algoritmaya uygun olarak çalışır. Yani, zamanı ya gecikerek, ya da daha erken gösterir. İleri giden ya da geri kalan saatin gerçek zamanla arasındaki mesafe ise sabit kalmaz, sürekli artar. 


Meselâ, bir saat 2 dakika geç kalıyor ya da erken gidiyorsa, bir müddet sonra bu süre artacak; 3, 7, 10, 13…ilnh…. dakika olacaktır. Bu yüzden de, bozuk saatin doğru zamandan sapışını temsil eden grafik, düzgün doğrusal olmayan bir ivmeyle artan kaotik bir fonksiyona denk düşen gayri muntazam bir karakterdedir. İşte, tam da bundan dolayıdır ki, bozuk bir saat için '5 dakika geri kalıyor’, 3 dakika önden gidiyor’ şeklinde tanımlamaların yapılması, belirli bir aşamadan sonra, imkânsızlaşır.


4 – Yukarıda, 3 numaralı maddede yaptığım argümantasyon ‘bozuk saat, asırlarca çalışsa bile, 1 kere dahi doğru zamanı göstermez' iddiasını doğrular / ispatlar mahiyettedir.


5 – Söz konusu atasözünün otantik versiyonu olan ‘durmuş saat bile günde 2 kez doğruyu gösterir’ ifadesi de yanlıştır. Bu iddiamı, pratik bir örnek üzerimden açıklamaya çalışacağım.


Diyelim ki, saat 03.30'da kullanmak zorunda olduğunuz bir ilacınız olsun. 01.00 gibi yatarken, ilacınızı ve 1 bardak suyunuzu baş ucunuzdaki etajere koydunuz; ardından da, saatinizi 03.30'a kurarak yattınız. 


Aksilik bu ya, saatinizin 01.47'de durdu. Bu durumda, alarm çalmayacak ve siz de uyanamadığınız için, ilacınızı içemeyeceksiniz. Argümantasyonumun burasında, 'reductio ad absurdum'a başvuruyor ve bir an için, ‘durmuş saat bile günde 2 kez doğruyu gösterir’ iddiasının doğruluğunu kabul ederek akıl yürütmeye devam ediyorum (iii)


Bu varsayımsal durumda, durmuş saatiniz, günde iki kere (biri sabaha karşı 01.47, ikincisi de öğleden sonra 13.47) doğru zamanı gösterecektir. Peki, durmuş saatinizin doğru olduğunu kabul edişiniz, sizin onu kurduğunuz sıradaki hedefinize (doktorun önerdiği ilaç kullanımı disiplinini realize etmek için, uygun zamanda uyanmanıza) katkı sağlamış, hizmet etmiş midir? Hayır; durmuş saatinizin, günde 2 kere doğru zamanı gösterdiği kabulünün, burada tartıştığımız varsayımsal olayda, size zerrece bir faydası ve katkısı olamamıştır. 


Şimdi, tam da burada, bir büyüğümüzün veciz bir şekilde ifade buyurduklarından mülhem olarak, 'tükürürüm ulan ben, bana üç kuruşluk faydası dokunmayan o 'durmuş saat günde iki defa doğruyu gösterir' lâfının içine!'  demez misiniz Allah aşkına. Siz, kibar olduğunuz için belki demezsiniz ama, ben çoktan dedim bile!


6 - 'Duran saat günde iki kez doğru zamanı gösterir' iddiasının doğru kabul edildiği varsayımsal bir uzay - zaman sürekliliğinde hareket ediyor oluşumuzun nelere yol açacağını (hangi saçma sonucu oluşturacağını) görmek adına, 'durmak yok, yola devam!' diyerek ilerliyorum. Durmuş saatinizin yanında, zamanı doğru gösteren bir başka saatinizin daha olması halinde, ancak ve yalnızca böylesi bir durumda, durmuş olanın bir günde iki kez (örnek vak'amızda 01.47 ve 13.47'de) doğru zamanı gösterdiğini gözlemeniz söz konusudur. Bozuk saatin yanında doğru bir saat yoksa, bu da söz konusu olmayacak, onun doğru zamanı gösterdiği o iki an da bilinemeyecektir. 


Sırf merak yüzünden, yanına koyduğu doğru ilerleyen bir başka saati vasıtasıyla, durmuş saatinin doğru gösterdiği o iki anı gözlemlemek şeklindeki bir pratiğin faili olmak (hayatın olağan akışı, doğal rutini, normal seyri içerisinde) akli, mantıklı ve alışılmış bir tutum değildir. 


7 - Bahse konu atasözünün 'dolaylı / mecazi /analojik anlamı'ndan sonra,  'dolaysız / kelimesi kelimesine (mot a mot)' anlamını da (3, 4, 5 ve 6 numaralı bahislerde) yeterince açımladığımı ve serimlediğimi (iv) düşünüyorum. Bu metin sonuna kadar okunduğunda, neden olacağı ortalama algının 'yazar çok debelenmiş ama, emeğinin karşılığını 'bozuk (durmuş, duran) saat bile günde 2 kez doğruyu gösterir' lâfının her bakımdan yanlış olduğuna okurunu ikna ederek almış doğrusu' şeklinde gerçekleşmesini umuyorum.

İşte bu yüzden de içimdeki o bonobo maymununu, o tarassut köpeğini, o Ertuğrul Özkök'ü uyandırıp, ‘bozuk saat bile günde 2 kez doğruyu gösterir’ diyen arkadaş, dur orada! Zîrâ, feci şekilde yanılıyorsun; üstüne üstlük, bizi de fenâ halde yanıltıyorsun! diyorum (v).

dipnotlar: (i): Bir ifadenin atasözü olabilmesinin bazı kriterleri vardır. Bunların en başında gelenlerinden birisi, bahse konu ifadenin kullanımda kaldığı süredir. Etimologlar, edebiyat tarihçileri, leksikologlar, folklorcular ve kültür tarihçileri, bir ifadenin atasözü sayılması için kaç yıldır dolaşımda olmasının gerek şart olduğu konusunda mutabık değillerdir. 1000 yıl, 500 yıl, 300 yıl, 100 yıl, söz konusu süreye dair dillendirilen süreçlerden en çok kabul görenleridir. Bana göre, bir ifadenin 'ata(lar) sözü) olarak yaftalanması için geçmesi gereken sürenin 100 yıl olması yeterlidir.
(ii): 'Galat-ı meşhur lügât-ı fasiğten evlâdır' (herkesin bildiği yanlışın, - anlaşabilmek adına - çok az kişinin bildiği doğruya tercih edilmesi gerekir) atasözü hatırlansın lütfen.
(iii): reductio ad absurdum, Türkçe'de 'saçmaya indirgemek', 'abese irca etmek' gibi karşılıkları olan mantık metodu. Yanlışlığından kuşkulanılan bir önermenin, doğru olduğu varsayılarak aklı yürütülür. Sonuçta ortaya çıkan netice saçma / mantıksız / hakikatle gayri mutabık / absürd olursa, doğru olduğu varsayılan iddianın yanlış olduğu ispat ve ilân edilir.
(iv): Hiç sevmediğim, yıldızlarımızın hiç de barışık olmadığı, bu yüzden de kullanmaktan bucak bucak kaçındığım iki kavramı, 'açımlamak' ve 'serimlemek'i; hem de ard arda kullandığım şu sırada, neyin kafasını yaşadığımı merak ediyorum doğrusu! Çokça emek verilmiş bir metnin finaline gelmenin, onu hitama erdirmenin neden olduğu malûm tatlı esriklik hali olabilir mi bu? Evet, sanırım o.
(v): Ertuğrul Özkök'le ilgili diğer metinler için bknz.
***http://ziyaversencan.blogspot.com.tr/2012/06/ertugrul-ozkok-islama-dair-yazlarnda.html
***http://ziyaversencan.blogspot.com.tr/2012/02/ahmet-hakan-ertugrul-ozkokun-dinle.html
***http://ziyaversencan.blogspot.com.tr/2011/11/turkiyenin-en-cok-okunan-kadn.html
***http://ziyaversencan.blogspot.com.tr/2012/03/fehmi-koru-murdock-satn-alrsa-ertugru.html


1 yorum: