Tepetaklak Dünya Haritası (Upside Down World Map) |
Evet, yanlış okumadınız; kullanmakta olduğumuz bütün harita ve atlasları, vahim önyargılarla malûl oldukları, taraflı oldukları, gerçeğin sadece bir yanını yansıttıkları iddiaları eşliğinde, esasen olmaları gereken yere, yani çöplüğe göndermeyi teklif ediyorum. Yazımın ilerleyen bölümlerinde bu iddiamın altını doldurmaya çalışacağım.
Önce konuya dair çok temel bazı tarihi notları paylaşacağım.
Dünyanın bildiğimiz anlamdaki ilk haritaları Alexandria (İskenderiye, Mısır) doğumlu haritacı, coğrafyacı, matematikçi, astronom, astrolog, şair Claudius Ptolemaios (Ptolemi, 90 – 168) tarafından yapılmıştır. Ptolemi’nin haritacılık tekniği, sadece kendi dönemine değil, takip eden 1,000 yıla da damgasını vurmuştur. Ptolemi’den sonra, bu alanda yaşanan en büyük devrimi ise Hollandalı haritacı Gerardus Mercator (1512 – 1594) yaptı. Mercator geliştirdiği yeni bir teknikle çizdiği haritalarla, kartografya ve haritacılık sahasını günümüze kadar domine etmeyi başarmıştır. Bugün de kullandığımız haritaların tekniği ilk defa Mercator’un kullandığından çok da farklı değildir.
Yazımın girişinde dile getirdiğim ‘kullandığımız bütün haritaları çöpe atın!’ önerisinin bir nedeni, kıtaların ve okyanusların söz konusu haritalar üzerindeki dağılım (yerleşim) düzenine dairdir. Önce Mercator Projeksiyonu denen bahsetiğim tekniğe göre yapılan dünya haritalarının ana hatlarını hatırlatacak, ardından da iki temel alanda yoğunlaşan itirazımı paylaşacağım. Bu haritalarda, hepimizce malûm olduğu üzere, Kuzey Amerika, Avrupa ve Asya Ekvator Kuşağının kuzeyinde (üstünde), Latin Amerika, Afrika ve Avustralya ise o kuşağın güneyinde (altında) yer almaktadır. Kıtaların bahsettiğim tertibinin en kayda değer detayı, Avrupa’nın, dünya haritalarının görsel algılama bakımından en prestijli ve merkezi yeri olan üst yarının tam merkezinde konumlanmış olmasıdır. Bunun yanı sıra, Avrupa Medeniyetinin beslendiği ve hüküm sürdüğü Akdeniz Havzası da, Avrupa kıtası gibi, haritaların Ekvator kuşağı üstünde kalan kısmının merkezinde yer alan bir başka unsurdur. Haritaları yapan Avrupalı kartograflar, yaşadıkları Avrupa topraklarıyla, o toprakların her bakımdan beslendiği Akdeniz Havzasını, dünya haritasının en prestijli koordinatları arasına yerleştirerek ön yargılı, ideolojik, taraflı bir konumlandırma yapmışlardır. Bu ideolojik duruşun elde etmeyi hedeflediği sonuçlar; Avrupa medeniyet havzasının, haritaya bakanlarca dünyanın merkezinde imiş gibi algılamasına ve buradan hareketle de Avrupa’nın üstünlüğünü kabullenmeye peşinen hazır olan bir beşeri psikolojik iklimin inşa edilmesine katkı vermektir.
Kıtaların arasında yer alan okyanusların söz konusu haritalardaki dağılımı da aynı derecede enteresan ve ideolojiktir. Haritanın tam ortasında, Amerika kıtaları ile Avrupa ve Afrika kıtaları arasında Atlas (Atlantik) Okyanusu uzanmaktadır. Dünyanın en büyük su kütlesi olan Pasifik Okyanusu (Büyük Okyanus) ise haritaların sağ ve sol taraflarında, yani haritaların neredeyse marjlarına yakın mıntıkalarda ve ikiye bölünmüş olarak yer almaktadır. Atlas Okyanusu; haritanın en merkezi, en önemli ve en değerli su kütlesiymişçesine konumlandırılmışken; esasen dünyanın en büyük okyanusu olan Pasifik’in, ikiye bölünmüş olarak ve üstelik de neredeyse haritaların kenarlarına sürülmüşçesine konumlandırılmış olması da Batı (Avrupa, Atlantik) Medeniyetinin tarih boyunca verdiği psikolojik savaşın ve beyin yıkama operasyonunun bir parçası olarak okunabilir.
Yazımın başında verdiğim ve benim de kendimi yakın hissedip tercih ettiğim ‘Tepetaklak Dünya Haritası (Upside Down World Map)’ bir başka ideolojik, politik tercihi (duruşu) yansıtan projeksiyonun ürünüdür. Bu haritada, alışılmışın aksine olarak, haritanın üstünde (kuzey) yer alanlar altta (güney) resmedilmiştir ve tabii ki ‘vice versa (aynı zamanda aksi de doğrudur)’. Mercator Projeksiyonuna göre yapılan haritaların aksine, Tepetaklak Dünya Haritasının ortasında Atlas Okyanusu değil Pasifik Okyanusu uzanmaktadır. Onun bize göre en solunda Grönland ve Amerika kıtaları, en sağında ise Avrupa ve Afrika konumlanmıştır. Asya haritanın altında ve ortasında, Avustralya ise üstündedir. Haritalar söz konusu olduğunda, yönelere işaret eden alt - üst ve sağ - sol kavram çiftleri aslında problemli bir sahaya gönderme yapar. Çünkü, bir küre olan dünyamızın yüzünde aslında alt – üst, sağ – sol kavramları tamamen izafidir, keyfidir ve seçilen referans setine göre de sürekli yer değişmektedir. Bu yüzden de, Mercator Projeksiyonunun alt – üst ve sağ – sol gibi yön karşıtlıkları bakımından tercihleri yanlış değil, ancak yanlıdır. Bu yanlılık Batı Medeniyetinin üstünlüğünü olumlayan ve propaganda eden bir tercihtir. Doğrusu benim tercihim de, Batı Medeniyetine alternatif olabilecek bir Pasifik Medeniyetinden yana olduğu için, kendimi bu alternatife gönderme yapan Tepetaklak Dünya Haritasının resmettiği ‘tepetaklak edilmiş dünya sureti’ne yakın hissetmekteyim.
Aslında haritaların asırlardır yukarıdaki gibi yapılıyor olması tarihi süreçle de üst üste oturan bir keyfiyettir. Coğrafi keşifleri yapan ve bilimsel ve teknolojik devrimi gerçekleştiren Avrupa, tarihi süreç içinde Kuzey ve Latin Amerika’yı, Afrika’yı, Asya’yı ve Avustralya’yı da kolonize ederek çok büyük sömürge imparatorlukları kurmuştur. Dünyanın kâğıt üzerine resmedilmesi işini yapan aynı Avrupa Uygarlığı olunca; haritacıların haritalarını, kendi topraklarını üstte (kuzeyde), sömürgeleştirdikleri toprakları ise altta (güneyde) gösterecek şekilde tertiplemeleri de son derecede anlaşılabilir bir durum olmaktadır. Zirâ, haritada üstte olmak demek, sosyal hiyerarşide de üstte ve üstün olmak merkezindeki gönderme ve çağrışımları taşımaktadır. Mercator Projeksiyonunda haritaya göre sağ üstte Kuzey Amerika, sol üstte ise Asya uzanır. Sağ ve sol da son derecede ideolojik kavramlardır. Sağ, Batı Medeniyetinin temellerinden olan kâdîm İbrahimi gelenekte hayırlı olanı, doğru olanı, iyi olanı temsil etmektedir. Hal böyle olunca, sol'un da, sağ'ın nisbet ettiği olumlu değerlerin zıttı olan olumsuz değerlere gönderme yapması kaçınılmaz olmaktadır. Tepetaklak Dünya Haritası, Mercator'un klasik Avrupa merkezli haritacılık anlayışını sadece tepetaklak etmekle kalmamakta, aynı zamanda onun sağ - sol düalitesinde de radikal değişikliğe gitmektedir. Konuya ilgi duyup, ileri okumalar yapmak isteyenler için çok önemli ve temel bir kaynak Meier, Moller, Chen ve Riemer-Peltz'in çalışmasıdır. Bu dört sosyal bilimci tarafından ‘Sosyal, psikolojik ve Kişisel Bilimler Günlüğü’nde bu yıl yayınlanan bahse konu araştırma, Tepetaklak Dünya Haritasını ayrıntılı, provokatif ve ufuk açıcı bir tarzda mercek altına almaktadır.
| ||
Gall – Peters Projeksiyonunun mahsulü olan haritaların, klasik Mercator tekniğine göre yapılanlara karşı olan üstünlükleri sayılamayacak kadar çoktur. Burada bunlardan sadece birisini paylaşmakla yetineceğim. Mercator tekniğine göre yapılan haritalarda Grönland Adası Afrika kıtasından büyük resmedilmektedir. Oysa Afrika kıtası esasen Grönland adasının tam 14 misli büyüklüğündedir. Gall – Peters projeksiyonuyla yapılan dünya haritaları sayesinde, bunun gibi onlarca fahiş ölçek – büyüklük hatası düzeltmektedir.
Aktüel olarak emarelerini yaşadığımız ve yakın gelecekte de dünyayı domine edeceğine inanılan olası küresel güçler dengesine en sadık haritayı çizebilmek için; ‘Tepetaklak Dünya Haritası’nı ‘Gall – Peters Projeksiyonu’yla beslemek, desteklemek gerekmektedir. Ancak bu şekilde, ortaya çıkacak resmin, mevcut küresel hakikatle mutabık olması sağlanabilecektir.
Tepetaklak Dünya Haritasının, geleceğin küresel hakikatı olacağına inanılan Pasifik Medeniyeti, ya da Pasifik Seçeneği temelli yeni küresel güçler dengesini lâyığıyla yansıtamamasının nedeni, Mecator ölçeğine (büyüklük skalası) göre dizayn edilmesindendir. Bir diğer deyişle, ancak kıtaların ve okyanusların gerçek büyüklüğünü yansıtan Gall - Peters projeksiyon yöntemi Tepetaklak Dünya Haritasına uygulandığında, dünyamızın; Pasifik Medeniyetinin domine edeceği geleceğin jeo-politik ve jeo-stratejik güç merkezleri dağılımıyla mutabık bir resmi ortaya çıkabilecektir. Bu haritada, dünün küresel dominant gücü olan Avrupa kıtasının, çerçevenin soluna yaslanarak, dünyanın periferisi olarak algılanan bir lokasyona oturmuş olması da, insana doğrusu 'men dakka dukka!', 'etme bulma dünyası' ve 'ne oldum dememeli, ne olacağım demeli' dedirten enteresan bir ironi olsa gerektir.
Benzerine daha önce hiçbir yerde rastlamadığım için gönül rahatlığıyla ‘Ziyaver Şencan Projeksiyonu’ diyebileceğim bu harita üzerinde çalışmalarım sürmektedir. Çok kısa bir zaman içerisinde onu sizlerle paylaşabileceğimi umuyorum.
Evet, yazımın girişinde de iddia ettiğim üzere, şu anda kullanmakta olduğunuz bütün haritaların ve atlasların miyadı doldu sayılır. Onları çöpe atmanın da zamanı geldi de geçiyor bile.
Öyleyse, okuduğunuz metnin başlığında ifadesini bulan teklifimi bir daha paylaşmakta bir beis görmüyorum. Evet, işte o provokatif teklifim:
‘Atın atın, artık miyadı dolmuş olan, yanlı olan ve dolayısıyla da yanlış olan bütün harita ve atlaslarınızı atın!’
hocam yıllar önce aynı konuyla ilgili bir araştırma yazısı okumuş ve yanı sıra verilmiş harita örneklerini su gibi içmiştim ama yazıyı saklamayı becerememiştim, senin bu yazın ilaç gibi geldi diyebilirim şimdi.. aklıma yattı söylediklerin ve bu işin üzerinde durmayı düşünüyorum bende..
YanıtlaSil