Aziz Yıldırım'ı asmayalım da besleyelim mi?




1.0 - Bu metne ilkin 'Aziz Yıldırım nasıl adım adım ‘Saint Yıldırım’ oldu, ya da, 'Tractatus Logico Kalkedon Saga' için bir girizgâh denemesi' başlığını koymuştum. Öte yandan, Yıldırım hakkında 3 Temmuz 2011'den beri yazılanlar ve konuşulanlar öylesine ağırdır ki, insan kendisini ister istemez 'acaba ne zaman 'Aziz Yıldırım'ı asmayalım da besleyelim mi?' sorusu da dillendirilecek diye düşünmekten alıkoyamıyor. İşte bu keyfiyet yüzünden değişti okuduğunuz satırların başlığı.




1.1– 54 yaşındayım ve 'yolum'un ne kadarını kat ettiğim hakkında haliyle zerrece fikrim yok. Lâkin, şu kadarından da  eminim ki, 48 yıldır GS’lıyım. İş bu metnin bakiyesinin, benim yaklaşık yarım asra iblağ olan mezkûr taraftarlığımın nokta-ı nazarından okunacağının ümidi içerisindeyim. 


1.2 – FB başkanı Aziz Yıldırım’ın merkezi figürü olduğu vakî davanın, sadece Türkiye’nin değil, dünya adli literatürünün de en enteresan fenomenlerinden birisi olmaya namzet olduğunu düşünenlerdenim.
1.3 – Devam eden bir adli süreç hakkında yorumda bulunmayı doğru bulmayanlardanım. Şu kadarını söylemenin ise, bu hükmü ıskat etmediğine inanıyorum: Aziz Yıldırım; bahse konu dava nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, kamuoyunun önemlice bir kısmının gözünde zulme, gadre uğramış bir kahraman ve hatta giderek de ‘Aziz’ (Saint) Yıldırım hüviyetine bürünen bir dava adamı olacağa benzemektedir. 



1.4 – Aziz Yıldırım’ın, girdiği yüksek hacimli bir askeri ihaleyi kazandığı, ya da dini bir cemaatin FB’yi kontrolü altına almasının önünde engel olduğu için cezalandırıldığı iddiaları sıkça dillendirilmektedir. Bunların doğruluğu ya da yanlışlığı hakkında bu metin çerçevesinde fikir serdedecek değilim. Öte yandan, bunların dillendirildiği bir atmosferin ise, o malûm ve 'dramatik' ifadeyi, yani, ‘şuyuu vukuundan beter’ argümanını hatırlattığına da işaret etmek durumundayım.
2.1 – Türkiye liglerinde ne yazık ki çok uzun bir süredir şike yapılır. Bütün takımlar; düşme hattında olanları da, şampiyonluk potasına girenleri de, şike yaparlar. Bu, futbolla ilgilenen herkesin malûmudur. Yaşadığımız coğrafyada ve onu vatan ve memleket kılan Türkiye toplumsal formasyonunda, bunun aksini söyleyecek izân ve insaf sahibi eşhasın bulunmasının çok zor olduğu sanmaktayım. Olayın, tarihsel sürekliliği içerisinde, bu bağlamda ve onca ayan beyanlığıyla ortalık yerde cereyan ediyor oluşuna rağmen; bu realiteyi inkâr eden ya ‘üç maymunları oynamak’ta, ya da meselenin üstünü örtmekten ‘bir şekilde’ maddi ve / veya manevi dolayımlarda nemalanmaktadır denilebilir. 


2.2 - Son 10 yılda fulbol sektörümüzün gerçek bir endüstri haline dönüştüğünün; bu alanın ürettiği maddi varlıklar bütününün, uluslararası istatistiklere bakıldığında, geçen yıl Hollanda'yı geride bırakarak ülkemizi Avrupa'da 6. sıraya yükselttiğinin altını çiziyorum. Buna, bir de, futbol meraklıları arasında söz konusu zaman zarfında ayyuka çıkarak gerçek bir tutku nesnesine dönüşen bahis oyunları eklendiğinde, şu söz artık nisbet ve îmâ ettiği herşeyi ziyadesiyle kucaklama istidadına erişmiştir: 'Futbol asla sadece futboldan ibaret değildir! O, daha fazlasıdır, hatta çok fazlasıdır!!'. Bu realite, ne yazık ki, aktüel konjonktürde, sadece ülkemizde değil ve ama küresel manada, şikeyi futbolun mütemmim cüzü haline getiren global bir risk ve problematiktir. 


2.3 – Fanatik diyebileceğim bir bağlamda taraftarı olduğum GS da, hiç kuşku yok ki, bu menfi realiteden muaf değildir. Diğer bir deyişle, 'benim canım GS’ım da, zikrettiğim tarihsel süreçte, ne yazık ki şikeye tevessül etmiştir' dediğimde, bunun verili hakikatle mutabık olmaklığı son derecede yüksek bir olasılıktır.
2.4 – Aykut Kocaman'ın çok kısa bir süre önce düzenlediği bir basın toplantısında, büyük bir samimiyetle itiraf ettiği üzere, ‘otoyolda herkes kırmızıda geçmiş, ancak radara FB yakalanmıştır’. Bu ifade, dava nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, aslında bütün olan bitenin önceden yapılmış bir veciz özetidir, extresidir, icmalidir.


2.5 – Aykut Kocaman’ın da samimi bir şekilde itiraf ettiği üzere; FB’nin (ve bu davaya konu diğer kulüplerin) şike yapmış olmasının, (buraya dikkat: bu sefere ve bir kereye mahsus olmak üzere) onların, bu denli ağır müeyyidelerle karşı karşıya olduğu bir hukuki sürece maruz kalmasını haklı göstermediğine inananlardanım. Öte yandan, ilâveten belirtmek durumundayım ki; Aziz Yıldırım’ın ve diğer 'hakiki' futbol adamlarının tutuksuz yargılanması da kamu vicdanını rahatlatan bir tesir icra edecektir.
3.1 – Yarım asra iblağ edilebilecek olan kayda değer kıdemiyle 'koyunun koyusu' bir GS taraftarı olarak, FB’yi hem deplasmanda ve hem de kendi sahamızda yendiğimiz bir sezonu küme düşme hattının hemen üzerinde tamamlamayı, FB’nin kümeden düşürüldüğü bir ligde şampiyon olmaya tercih edenlerdenim. Bu konuda bu kadar da netim anlayacağınız. 


3.2 – Evet, Aykut Kocaman haklıdır; Türkiye liglerinde geçtiğimiz yıllarda neredeyse herkes şike yapmış, ancak, hükmünü icra eden bir dizi komplex bileşenin domine ettiği bir proses neticesinde, kabak FB’nin (ve diğer bazı kulüplerin) başına patlamıştır. Bu yüzden de, hakkaniyet ve adalet nosyonlarının zarar görmemesi bakımından, şike kanunlarının bu sene düşük profilli uygulanmasında fayda mülâhaza edenlerdenim.
3.3 – Bir diğer deyişle, bu seferliğe mahsus olmak üzere, küme düşürme cezası yerine, para cezası ve puan silme müeyyidelerinin uygulanmasında toplumsal barış ve kamusal vicdan bakımından yarar görenlerin hizasına ismimin yazılmasında beis görmeyenlerdenim. 


4.1 – Öte yandan, şu tespitin yapılmasını da çok önemsemekteyim: FB’nin ve Aziz Yıldırım’ın başına gelenleri dünyanın başka hangi kulübü yaşasa, bundan çok ağır zarar görür, her bakımdan ve cepheden tel tel dağılırdı. Bu bakımdan, FB camiasının maruz kaldığı sıkıntılara gösterdiği direnç, buna karşı sergilediği organize duruş ve bütün bunları göğüslerken ürettiği ideolojik ve kültürel bagaj, sosyoloji ilmine ve tarih denen o büyük anlatıya, o muhteşem sagaya eklenen enteresan bir bahis olarak kayıtlara geçmiştir.
4.2 – FB kulübü, 3 Temmuz 2011’den bu yana yaşadığı fevkalâde zor süreci çok iyi yönetmesini bilmiş, bu suretle de ‘iyi yönetişim’ alanında küresel anlamda bir örnek vak’aya imza atmıştır.


4.3 – Bütün bu süreçte yapıp ettikleriyle ve sergilediği total duruşuyla FB taraftarı, dünyanın en sadık ve adanmış taraftar topluluklarından birisi olduğunu fazlasıyla ispatlaşmıştır.
5.1 – Aziz Yıldırım’ı doğrusu çok da hayırhah yaklaşmaz ve onu, demokratik teamülleri içselleştirememiş, otoriter ve hatta müstebit birisi olarak algılardım. Şimdi bu algım çok değişmese de, 3 Temmuz’dan bu yana yaşananlar yüzünden, ona saygı duyduğumu ve takdir ettiğimi de teslim etmek durumundayım.  


5.2 – Başbakan Erdoğan, yönettiği ülkenin en büyük 2 kulübünden (ve tabii ki aynı zamanda da taraftar topluluğundan) birisine ve onun ziyadesiyle karizmatik ve cerbezeli başkanına karşı açılmış böylesi bir davanın önünü kapatmayarak siyaseten risk almıştır. Erdoğan’ın bu duruşu, onun, ‘ben ülkemi futbol, fado ve fiesta ile güderim’ anlayışına uzak olduğunun kanıtıdır. Öte yandan, hem iktidarın ve hem de FB camiasının, son zamanlarda yek diğerine doğru diyalog ve müzakere temelli adımlar atarak ilişkileri normalize etmeye çalıştığı da gözlenmektedir. 


5.3 – FB taraftarının bir kısmının, bu dava süreci sırasında giderek Kemalist ve ulusalcı bir hattı siyasete daha hayırhah yaklaştığı gözlemlenmektedir. Aziz Yıldırım tutuklu yargılanmaya devam eder ve maddi kayıpları daha şimdiden azımsanamayacak bir boyuta erişen kulübün uğradığı zarar daha da katlanılamaz bir seviyeye erişirse, camianın en azından bir kesiminde, söz konusu yönelimin daha da belirginleşmesi beklenebilir. 


5.4 – Şimdi soru şudur: ‘AKP karşısında 10 yıldan beri ciddi bir iktidar alternatif oluşturamayan Türkiye toplumsal formasyonunun kimi kanat önderleri, mercek altına alarak tartıştığımız bu olaydaki tavizsiz duruşuyla temayüz eden Aziz Yıldırım’dan bir muhalif lider çıkarmaya çalışırlar mı?’. Gündeme taşıdığım bu sorunun cevabını önümüzdeki günlerde yaşayarak göreceğiz. Argümantasyonumun burasında, bu merkezdeki olası bir gayretin, Türkiye’yi vatan bilmiş 75 milyon yurttaşın kahir ekseriyetinin bildiği ve /veya sezdiği bir dizi karmaşık nedenden dolayı, başarıya ulaşma şansının çok ama çok küçük olacağının algısına sahip olduğumu paylaşmayı faydalı bulmaktayım. 


5.5 – FB’nin, gerçekten kayda değer olan bu duruşundan, iktidara muhalif bir siyasal moment ve vektör üretmeye çalışmanın, bir diğer deyişle, ortaya çıkan sosyolojik fenomeni daha fazla politize etmenin, yaşanan ‘Kadıköy (efsanelerdeki ve kâdîm zamanlardaki adıyla Kalkedon) Efsanesi'ne (Sagası) de, sürecin bu aktüel uğrağından itibaren, zarar vereceğini, hatta onu parçalayarak akamete uğratacağını düşünmekteyim. 


6.1 – Basının bir kısmının, FB’yi ve Aziz Yıldırım’ı itibarsızlaştırmak için yaptığı yayınların, 28 Şubat medyasının dezenformasyon gayretlerinin ve psikolojik operasyonlarının tek yumurta ikizi olduğunu üzülerek ve ibretle görmekteyim. Bu yayınları yapanların, yakın istikbalde, bundan dolayı, aynen 28 Şubat sürecinde medyada yapılıp edilen habercilik dışı fiillerin faillerinin haldeki durumları kadar mahcup ve pişman olacaklarına dair bir sezgiye sahip olduğumu da paylaşmak isterim.
7.1 – Kâinat, İbrahimi geleneğin müntesiplerine göre, altı günde (altı Dehr’de), Aşk ve Adalet üzre bina edildi. Yedinci günde ise, söz konusu inanışta ve diğer bütün kadim geleneklerde; mevcudat, varlığına ve bütün bu olan ve bitene şükretti. Bazılarımızın gözünde neredeyse aziz mertebesindeyken, diğer bazılarımızın gözündeyse demonize edilerek 'beslenmemesi, aksine asılması gereken bir über mücrim' derekesine getirilmiş olan Aziz Yıldırım hakkında, burada dillendirilenlerin dışında daha, ileri yorumlarda bulunmanın, devam eden adli süreç yüzünden mümkün olmadığını sen de ben de biliyoruz eyyy kârim! İşte bu yüzden de, Ludwig Wittgenstein’a, Tractatus Logico Philosophicus'a ve Adalet'e hürmeten ve nisbeten diyorum ki: ‘hakkında konuşulamayana dair susmalı!’

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder