Size; beni sıkan, üzen bir şey itiraf edeceğim: Bana bir haller oldu ve bu yüzden de neredeyse bir aydır doğru düzgün yazamıyorum artık.
Bir aydan önce, adeta fark etmeden nefes almanın, ya
da zahmetsizce yutkunmanın basitliğinde ve kolaylığında becerdiğim ‘verili –
belirli bir meseleye odaklanma’ işinin artık cehennemim oluvermesinden
kaynaklanmakta bu yazamama sendromum .
Evet, neredeyse 4 haftadır verili, muayyen, belirli
bir mesele üzerinde yoğunlaşma hassamı kaybettim desem, çok da abartılı bir
ifade sayılmayacak bu.
İşte bu yüzdendir ki, kabaca bir aydır, kelimelere
hükmetme kaabiliyetim de neredeyse iptal olmuş durumda.
Çok değil, kısa bir süre önce, kavramların,
sözcüklerin efendisi gibi hissederdim kendimi.
Lâkin, bahse konu süreçte, son bir ayda, hükmettiğimi
sandığım, hatta, büyük bir müstekbirlilikle, zaman zaman, yarı bilinçli bir ruh
haliyle 'köle' muamelesi bile çektiğim o mezkûr entellektüel entiteler, her
münevverin en önemli enstrümanı bildiği o zihni vasıtalar; kelimeler, artık
benimle alay eder hale geldiler.
Kelimeler, kavramlar, söz öbekleri, son bir ay için
söyleyecek olursam, önce beliriveriyorlar hayalhanemde ve ardından da kayıp
gidiveriyorlar, kayboluveriyorlar aceleyle ve gaddarca .
Kelimeler zindanım, kavramlar zindancım, söz
öbeklerinden müteşekkil argümanlar ise adeta kâbusum olup çıkıyorlar bu durumda
tabiatıyla.
Yazmayı düşündüğüm, başlayıp da bitiremediğim, kabasını
çıkıp, ince işine ise bir türlü girişemediğim nâ-tamam yazılarım da, ister
istemez entellektüel katlimin faili oluveriyorlar verili koşullarda.
Yazamamamın, yazmaya konsantre olamamamın arka
plânında, yazdıklarımı; üzerinde durulmaya, yazılmaya ve de akabinde de başkalarıyla paylaşmaya lâyık
bulamıyor oluşum yatmakta bana kalırsa. En azından buna dair hissiyatım, an
itibarıyla bu merkezdedir.
Anlayacağınız, tam bir 'kendisini depdeğersiz görme';
kendi fikirlerine zerrece güvenememe; entellektüel verimine fevkalâde pis kokan
bir 'necaset yığını' muamelesi çekme; benliğini, vesveselerinden inşa ettiği
bir yaban diyara sürgün etme; korkularından çattığı devasa bir haçı sırtlanıp, sırf
kendisine eziyet için yaratılmış hususi ve pek dik yamaçlı bir ‘Kafatası Tepesi’ne
tırmanma halet-i ruhiyesidir bu.
Ki, haliyle de bu ruh hali, sizin de teslim edeceğiniz
üzere, kendisine dûçâr olan bakımından, hiç de hayırhah bir manzara değildir.
Oysa, ilki 1 Mayıs tartışmalarıyla ve ikincisi de komplo
teorisi ve bunun pratikleriyle ilgili iki önemli yazım, üzerinde biraz
çalışılarak tamamlanmayı, içime sinen bir kıvama geldiğinde de, kamuoyuyla
paylaşılmayı beklemekte.
‘Bu gidiş hoş ve hayırlı bir gidiş değil, bir şeyler yapmam
lâzım, hem de acilen!’ diye düşüyor ve bu düşüncemi de, yazamama kâbusumu tarife
gayret ettiğim bu satırları paylaşarak, onunla böylesine aleni bir suretle
yüzleşerek ve hesaplaşarak aşabileceğimi umuyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder