Bugün bir gazeteci daha, yazdığı bir yazı yüzünden işinden oldu.
Okumakta olduğunuz metinde, işte o gazetecinin, Yeni Şafak Gazetesinin Washington muhabiri Ali Akel'in, gazetesinden kovulmasına neden olan yazısını paylaşacak, ardından da buna dair bazı tespitlerimi serdedeceğim.
Nefret suçu içermeyen, kişilik haklarına saldırmayan, hakaret addedilebilecek tek bir hüküm ya da argüman bile barındırmayan düzgün, mantıklı ve vicdanlı bir metindir bu bana kalırsa.
Gelin, ilerleyen satırlarda birlikte, 'Peki, Öyleyse, gazete neden atmış bu metnin yazarını?' sorusuna makul ve mantıklı bir cevap bulmaya çalışalım.
Mercek altına aldığımız meseleye olabildiğince kuş bakışı ve mümkün olduğunca da geniş açılı bakınca, fikir hürriyetine yönelik olan bu kabil menfi tasarrufların, medyamızın çok beylik ve bilindik itiyatlarından ve davranış kodlarından olduğu rahatlıkla teslim edilecektir.
Bana kalırsa, bu kovmanın (bundan önce bu topraklarda yapılmış benzer mahiyette olan diğer çok sayıdaki tasarruflarda olduğu gibi) asli nedeni; iktidarla, bahse konu menfi fiilin faili olan basın kuruluşu arasında tesis edilmiş olan 'olumlu ambians'ın zarar görebileceğine dair beslenen 'iş adamı' kaygısıdır. 'Neden kovuldu Ali Akel?' sorusuna verilebilecek onlarca cevabın oluşturduğu bir argümantasyon seti içinde; kahir ekseriyetle galebe çaldığına inandığım seçenek, işte bu yüzden 'iktidarın öfkesini üzerine çekerek, hem medya alanındaki tasarruflarının ve hem de basın dışındaki diğer işlerinin ve yatırımlarının zarar görmesine mani olmak' merkezli kaygının domine ettiği gazete patronajı refleksidir diyorum. Ki, mezkûr mevkute, daha önce de başka yazarlarını, benzer 'sebepler ve saiklerle' kovmakta beis görmeyerek, 28 Şubat sürecindeki demokrat ve özgürlükçü çizgisiyle benim anlayışımda olanların nezdinde edindiği kredileri de cömertçe harcamaktan zerrece imtina etmemişti.
Bunu yapan 'merkez medya' diye vasıflandırılan kümenin bir unsuru olsaydı, inanın bana, olayın üzerinde bu denli durmazdım.
Öte yandan Yeni Şafak, yukarıda da işaret ettiğim üzere, yakın zamana (kabaca bir beş yıl öncesine) kadar, benim için merkez medyadan daha anlamlı, daha ilkeli, daha vicdanlı bir vasatta konumlanmakta; ana akım medyasının tezahürleriyle kıyaslandığında, çok daha hayırhah bulduğum bir zeminde kendisini var kılarak habercilik yapmaktaydı.
Meselenin, bu metinde dillendirilen argümanlar bağlamında nisbet ettiği önemine ve ağırlığına binaen yeniden ve şeddeli olarak vurgu yapmakta fayda görüyorum: Bu gazete, özellikle, Türkiye toplumsal formasyonu, 1990'ların o karanlık tünellerinden geçerken, fikirlerini paylaşacak mecra bulmakta büyük sıkıntılar çeken çok çeşitli tandanslardaki ve anlayışlardaki yazar ve kanaat önderlerine sayfalarında yer vererek, fikir ve ifade hürriyetine ciddi manada katkı vermiş; bu çizgisiyle de benim gibilerin olumlu baktığı bir medya organı olarak temayüz etmişti.
Ancak, üzülerek görüyoruz ki, AKP iktidarının kendisini konsolide ettiği son 4- 5 yılda, Yeni Şafak Gazetesi, bahse konu olumlu vasfını (biraz önce dillendirdiğim dinamiklerin hükümlerini icra etmesi yüzünden) büyük ölçüde yitirmiş ve merkez medyanın yukarıda bahsedilen zaaflarıyla malûl hale gelmiştir.
Hiç kuşku yok ki; iktidar, muktedir olmak, yozlaşmak, çürümek, kokuşmak ve 'tefessüh etmek' hakkında çok şey söylenebilir. Ancak, bana öyle geliyor ki, şu çok bilinen aforizma (slogan, özlü söz, şiar, motto) bunların hepsine bedeldir, ya da hepsini özetlemeye pekalâ muktedirdir:
'İktidar bozar, mutlak iktidar ise mutlaka ve mutlak manada bozar!'
Aktüel iktidara giderek daha da yakın bir yayın çizgisi izlemeye başlayan Yeni Şafak Gazetesi, bahse konu son 4 - 5 yıllık süreçte, ne yazıktır ve ne acıdır ki, 'fikir ve ifade hürriyeti mihrakı olmak' vasfını sür'atle kaybetmiştir. Bu menfi doğrultuda sergilenen dolu dizgin gidişte, üzüntüyle müşahade etmekteyim ki, artık ne fren tutmakta ve ne de hudut tanınmaktadır.
Fikir ve ifade hürriyeti bakımından, verili bu tablonun tercümesi tam bir 'bindik bir alâmete, gidiyoruz kıyamete!' vaziyetidir.
Fikir ve ifade hürriyeti bakımından, verili bu tablonun tercümesi tam bir 'bindik bir alâmete, gidiyoruz kıyamete!' vaziyetidir.
Lâfın tam da burasında, bahse konu medya organında halen fikir serdeden kalem erbabından, başta Ali Bayramoğlu ve Kürşat Bumin olmak üzere, bütün vicdanlı kanaat önderlerini, onları, hem mezkûr gazete çıktığından beri izleyen inatçı ve sebatkâr bir okurları olmam ve hem de kendimi, fikir ve ifade hürriyetini yaşamının olmazsa olmazlarının (sine qua non ) oluşturduğu Panteon'un şahikasına yerleştirmiş bir liberter olarak tavsif etmem hasebiyle; bu sevimsiz ve vahim gidişata karşı tepki vermeye davet ediyorum*.
Ezcümle, Yeni Şafak Gazetesini, Ali Akel'i fikirlerinden dolayı işten attığı için şiddetle kınıyorum efendim, NOKTA!
* Bu yazıyı bloguma koyduktan sonra, gazetenin eski yazarlarından olan Hakan Albayrak'ın, yazılarına yeniden başlama kararını askıya aldığını Twitter'dan öğrendim ve bu duruma da haliyle memnun oldum.
* Bu yazıyı bloguma koyduktan sonra, gazetenin eski yazarlarından olan Hakan Albayrak'ın, yazılarına yeniden başlama kararını askıya aldığını Twitter'dan öğrendim ve bu duruma da haliyle memnun oldum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder