Tanrı Parçacığı (Higgs Bozon'u, Goddamn Particle) nihayet bulundu



Tanrı Parçacığı nihayet bulundu[i]

Bugün ajansların geçtikleri bir haber, sadece bilim meraklılarını değil, genel kamuoyunu da heyecanlandıracak türdendi: Evet, popüler jargonda 'Tanrı Parçacığı’ diye anılan Higgs Bozon’u nihayet bulunmuştu[ii]. Şimdi gelin, birlikte, hem evrenin geçmişine, bugününe ve geleceğine dair konuşan bir disiplin olan kozmolojiye ve hem de, maddenin temel yapı taşlarının esasını deşifre etmeyi amaçlamasıyla, parçacık fiziğinin ilgi alanına dahil olan, bu vasıfları sayesinde de, ilk elde kestirilemeyecek kimilerinin de arasında yer aldığı, sayılamayacak denli zengin teorik ve pratik sonuçları vaat ve imâ eden bu önemli buluşun cemaziyelevvel’ine kuş bakışı bir nazar atıverelim.
Bilim tarihinin, kelimenin hakiki manasıyla ‘yılan hikâyesi’ne dönen buluşlarının başında, hiç kuşku yok ki Tanrı Parçacığı gelir[iii]. Söz konusu olgunun (temel parçacık) varlığının kanıtlanması çok sancılı bir süreç sonunda gerçekleşmiştir. Öte yandan, ona yakıştırılan ‘Tanrı Parçacığı’ ismi de, ortaya atıldığından beri, yanlış anlamalara yol açmış; mezkûr buluşun göndermede bulunduğu problem alanlarının üstüne adeta extradan bir ‘tüy daha dikmiş’tir.


İlerleyen satırlarda, bir taraftan bahse konu parçacığın doğasına ve işleyiş mekanizmasına, onun bulunuş sürecine ve pek tabii ki, bu süreci domine edip parçacığa da ismini veren Peter Higgs’e dair özet bilgi paylaşılırken, yanı sıra da; Tanrı Parçacığı isimlendirmesinin kökenine ve bunun neden olduğu problem alanlarına ışık tutmaya yönelik tarihsel malumata yer verilecektir.  Öte yandan, daha teknik ve akademik muhtevalı okumalar yapmak isteyen konunun meraklılarının başvurabileceği güvenilir ve popüler kaynaklar da, yeri geldikçe, yazının dipnotlarında paylaşılacak, bu suretle de metnin daha geniş bir entervaldeki okuyucu için kullanışlı olmasına gayret edilecektir.

Ve nihayet, finalinde, fizikle ilgili olması hasebiyle, temel bilimlerin Türkiye'deki aktüel durumuna dair bir muhasebeye imkân tanıyacak kimi tespitleri de içermesinin, okunmakta olan metnin anlam dairesini zenginleştireceği umulur.

Kimdir bu Peter Higgs Allah aşkına?

Bir grup bilim adamıyla birlikte Higgs Bozonu’nun varlığını teorik olarak kanıtlayan Peter Higgs (1929), İskoçya’nın en önemli kenti olan Edinburgh’ta doğmuş bir teorik fizikçidir[iv]. Higgs’in hayatının önemlice bir kısmı bu tarihi ve şirin kente geçmiştir. Kariyeri boyunca esas olarak Edinburgh Üniversitesi’nde ilim adamlığı yapan; oradan emekli olduktan sonra da emeritus profesör sıfatıyla ilmi çalışmalara katkı vermeye devam eden Higgs, vaktinin önemlice bir kısmını alan ilmi gezileri dışında, doğduğu kentte yaşamaktadır.

Vicdanlı ve demokrat bir solcu ve bir ılımlı bir ateist

Sol tandanslı bir bilim insanı olan Higgs, hem nükleer silahlara ve hem de nükleer enerjiye karşı olan gerçek bir ekolojisttir. İlerlemiş yaşına karşın, halâ da aktif bir Greenpeace üyesi olması, Higgs’in eko-politik duruşunun ne denli ilkeli ve güçlü olduğuna vurgu yapan bir vakıadır. Higgs, bahse konu bu eko-politik tercihinin kendisini konumlanmaya icbar ettiği ilmi ve etik pozisyon gereği, genetik olarak modifiye edilmiş gıdalara karşı yürütülen mücadeleye de güçlü bir şekilde destek vermektedir. Ezilenin, mazlumun yanında yer alan solcuğunun somut bir göstergesi olarak çok uzun bir süredir Filistin davasını savunan Higgs, İsrail devletinin 1978’de Nobel bilim ödüllerine alternatif olarak kurduğu küresel prestij sahibi Wolf Prize in Physics’in 2004’de verdiği fizik ödülünü reddederek; bu alandaki tutarlılığını kanıtlamıştır[v].

Küresel kamuoyundaki bilinirliğine ve popülaritesine 'Tanrı Parçağı' ismiyle erişen bir buluşla ilmi kariyerinin neredeyse özdeşleştirilmesinin enteresan ve önemli kıldığı 'espri' ise, hiç kuşkusuz, Peter Higgs'in bir ateist oluşudur. Ancak, onun ateistliği, teistlere savaş açan militan bir tanrı tanımazlık şeklinde vücût bulmamaktadır. Higgs’in ateizmi, inananlarla inanmayanların her düzeyde birlikte yaşaması gerektiğini vaz’eden hümanist, diyalogcu ve demokratik bir çerçevede biçimlenmiştir. Bu yüzden de o, militan ateizmin bilim dünyasındaki bayraktarlarından olan Richard Dawkins’i, aynen Taliban ya da Hasidik Yahudiler gibi, muarrızına agresif tepkiler vererek yobazlık yapmakla suçlamaktadır[vi].

Ve Peter Higgs ‘Higgs Bozon’u olsun!’ dedi!

Kariyerinin 1950’lerle, 1960’ların ilk yarısına tekabül eden 15 yıllık kısmında Peter Higgs, atom altı partiküllerin nasıl olup da kütle sahibi oldukları problemine yoğunlaştı. Oldukça zahmetli geçen bir bilimsel araştırmalar süreci sonunda Higgs, 1964’de, bazılarını bir grup meslektaşıyla birlikte kaleme aldığı, bir kısmı ise sadece kendi imzasını taşıyan, tamamı şimdilerde artık kültleşmiş ve bilim tarihinin önemli çalışmaları arasında anılmaya başlamış olan, bir dizi makaleyi, ‘ramp ışıklarının altına', farklı fikirleri serdeden meslektaşlarını adeta 'çiğ çiğ yeme'ye yeminli konservatif bilim esnafının önüne atıverdi[vii].

Enteresan olan husus, Higgs’in bu makalelerde yer alan görüşlerini içeren bir metninin, onların basımından kısa bir süre önce, üzerinde çalışılmaya ve geliştirilerek netleştirilmeye muhtaç olduğu gerekçesiyle, muteber fizik dergilerince basılmaya değer bulunmamış olmasıdır. Söz konusu makalelerin ortak önermesi, teknik detaylarına girmeden söyleyecek olursak, ‘Standart Model doğruysa, maddeye kütle kazandıran bir temel parçacığın olması gerek’tiğiydi. Bir diğer deyişle, Peter Higgs ve arkadaşları, teorik fizikte daha önce de örneklerine çok defa rastlanıldığı üzere, ortada hiçbir kanıt olmamasına karşın, sadece matematik formüller öyle gerektirdiği için, ‘Büyük Patlama, Genel Rölativite, Süpersimetri (SUSY) ve Kuantum Kütle Çekimi Teorisi tarafından desteklenen ‘Standart Model’ gereği, Higgs Bozon’u olmak zorundadır!’ demişlerdi. Bu argümanı, hem teolojiden ve hem de kozmolojiden beslenen temalarla yeniden kuracak olursak, Kutsal Kitab’ın yaratılış bahsiyle, kısmen bunun parodisi olarak yazılmış olan ve ilerleyen satırlarda ayrıntılı olarak değineceğimiz Nobel Fizik ödüllü Leon Lederman’ın yazdığı ‘Tanrı Parçacığı – Eğer Evren Yanıtsa Soru Ne?’ kitabına yakışan bir iddia çıkar ortaya: ‘Teorik fizikçi Higgs Bozon’u olsun dedi!’

Standart Model insan aklının en büyük başarılarındandır

Standart Model, insanoğlunun varoluşa dair olan en önemli entelektüel çabalarından birisi, belki de birincisidir[viii]. Söz konusu model, maddeyi oluşturan temel parçacıklarla, bunların karşılıklı etkileşimlerinin hem sebebi ve hem de sonucu olan 4 temel (Elektromanyetik Kuvvet, Zayıf Nükleer Kuvvet (Elektro-zayıf Kuvvet), Güçlü Nükleer Kuvvet ve Gravitasyonel (Kütle Çekim)) kuvveti açıklama iddiasını taşır.

Standart Model’e göre, Büyük Patlama’dan sonra maddenin temel parçacıklarıyla (fermiyonlar[ix] ve baryonlar); bir yandan bu parçacıkların etkileşimlerine neden olurken, diğer yandan da söz konusu etkileşim süreçlerinde ve sonrasında ortaya çıkan temel kuvvetleri yaratan ve taşıyan parçacıklar (bozonlar[x]), Süpersimetri (SUSY)[xi] denen bir ilkeye göre oluşmuştur. Standart Model’in kimi teorik yetersizliklerini aşmak için kurama eklenen Süpersimetri ilkesi, Büyük Patlama akabinde oluşan bütün temel parçacıkların karşı parçacıklarıyla (karşı madde) birlikte varlık sahasına çıktıkları iddiasını taşır[xii]. Bu durum, maddenin yapı taşları olan proton, nötron ve elektronların oluşmasını engelleyen bir faktördür. Zirâ, süpersimetri gereği, evrenin o aşamasında, madde ve karşı maddenin temel parçacıkları eşit miktarda ortaya çıkıyor ve çok kısa bir zaman içinde de birbirlerini yok ediyorlardı. Bu durum devam etseydi, bildiğimiz evren asla oluşamayacaktı.

Maddenin yapı taşları nasıl oldu da kütle kazandılar?

Derken, evrenin ortaya çıkışının üzerinden, salisenin trilyon X trilyon X trilyonda biri kadar bir zaman geçmişti ki, bilinmeyen bir nedenle, mezkûr sipersümetri kırılıverdi. Bu, madde – karşı madde dengesinin madde lehine bozulması ve bu suretle de evrenin embriyonu dediğimiz nesnelerin ortaya çıkması anlamına gelmektedir. Big Bang’in neden olduğu sonsuz enerji boşluğun içinde dağıldıkça, neredeyse sonsuz büyüklükte olan sıcaklık düşmeye, maddenin yapı taşlarıyla onların etkileşimlerinin tezahürleri olan 4 temel kuvvet sürekli genişleyen evrenin içini doldurmaya başlamıştı.

Standart Model, 4 temel etkileşimden (kuvvet) üçünün, yani Elektromanyetik Kuvvet, Zayıf Nükleer Kuvvet (Elektro-zayıf Kuvvet) ve Güçlü Nükleer Kuvvet’in ortaya çıkışını ve etkileşim mekanizmalarını formüle etmeyi başardı.  Ancak, söz konusu model, Gravitasyonel (Kütle Çekim) Kuvvetin nasıl ortaya çıktığını ve ne şekilde etkileştiğini çözemiyor, formüle edemiyor ve modelliyemiyordu.

İşte Peter Higgs ve diğer 5 teorik fizikçi tam da bu noktada devreye girmişlerdi. 1964 yılında, arka arkaya yayınlanan ve bahse konu bilim insanlarının imzalarını taşıyan makalelerde kristalize olan görüşler, Higgs Mekanizması ve Higgs Bozonu denen kavramları bilimsel literatüre kazandırdı. Buna göre, maddenin (etkileşim, kuvvet alanları, ya da enerjinin)[xiii] kütle kazanması, bir diğer deyişle, Kütle Çekimi (Gravitasyonel) Kuvveti’nin ortaya çıkması Higgs Bozonu denen temel parçacığın (etkileşim alanının) devreye girmesiyle oluyordu. Bu süreci tetikleyense, yukarıda dillendirdiğimiz üzere, evrenin süpersimetrisinin kırılmasıydı.

Peter Higgs ve meslektaşlarının değişik açılardan yaklaştıkları süreç kabaca şöyle işliyordu: Maddenin temel yapıtaşları olan fermiyonlar, Higgs Bozonu’nun boşlukta dağılmasıyla oluşan Higgs Alanı’ndan geçerken Higgs Mekanizması denen çok karmaşık bir süreç hükmünü icra ediyor ve bunun sonunda da fermiyonlar kütle kazanıyorlardı. İşte, Gravitasyonel  (Kütle Çekim) Kuvveti’nin menşeyi, kökeni buydu.

Higgs Bozonu niçin 38 yıl sonra bulundu?

Teorizasyonu, matematik formülasyonu ve modellemesi 1964’de yapılmasına karşın, Higgs Bozonu’nun pratikte deneyimlenerek ispatlanmasının 2012’ye sarkması, bir taraftan deney koşullarının olağanüstü karmaşık ve pahalı olmasıyla; diğer yandan da, kapitalist sistemin 25 yıldır yaşadığı türbülansların yarattığı ekonomik kondisyon ve zihni atmosferle açıklanabilir.

Söz konusu temel parçacık, evrenin enerjisinin ve ısısının son derece yüksek olduğu çok erken bir dönemde ortaya çıkmıştı. Onun yeniden gözlenebilmesi için de, evrenin o evresinin simüle edilmesi (kopyalanması) gerekmekteydi. Bir diğer deyişle, çok yüksek enerjisi ve inanılmaz yüksek ısısı olan bir ortamda, atom altı parçacıkların çarpıştırılmaları gerekmekteydi. Big Bang ortamının bir çeşit taklidi demek olan böylesi bir düzeneğin kurulmasını mümkün kılabilecek teknolojinin çok sofistike oluşu ve bunun da, ister istemez, milyarlarca dolar gibi astronomik bir bütçeyi icap ettiriyor oluşu, mezkûr iddianın ispatına değin geçecek olan sürenin 38 yıl gibi hayli uzun bir periyoda denk düşmesine yol açmıştır. 

Böylesi bir deneyi gerçekleştirmeye, hem mali imkânları ve hem de beşeri, ilmi ve teknolojik alt yapısı bakımından, en yakın ve yatkın ülke olan ABD'nin politik karar alıcılarının, yukarıda dillendirildiği üzere, 1990'dan bu yana giderek artan iktisadi kriz çevrimleri yüzünden, sonuçlarından ad hoc (hemen, şimdi ve burada) faydalanılamayacak olan temel bilimlere yatırım yapacak bir ufka ve psikolojiye sahip olamamaları, söz konusu gecikmenin dip sularında yatan önemli sosyo-ekonomik ve sosyo-politik gerekçelerdendir. 

ABD ile arasındaki temel bilimler ve teknoloji farkını kapatmayı stratejik önceliklerinden kabul eden Avrupa Birliği'nin karar alıcılarının, ister istemez AB'yi de derinden etkileyen küresel kapitalist sistemin mezkûr sıkıntı ve krizlerine karşın, hesap vermekle mükellef olduğu kamuoyunu, CERN'e ciddi miktarda kaynak ayırmaya ikna etmeyi başarması, onun hanesine yazılması icap eden anlamlı bir artıdır hiç kuşkusuz.

CERN’de yapılan deneyler ve Tanrı Parçacığı’nın bulunuşu

İsviçre ile Fransa'da, yerin onlarca metre altına inşa edilmiş 27 km uzunluğunda ve kabaca simit şeklinde olan Avrupa Nükleer Araştırma Merkezinde (CERN)[xiv], birbirinden bağımsız olarak deney yapan gruplar (CMS Deneyi, ATLASDeneyi, LHCb Deneyi ve ALICE Deneyi), çok uzun süredir gerçekleştirdikleri çalışmaların sonuçlarını Aralık 2011’de dünyayla paylaştılar. Bu sonuçlar, dünyanın 4 bir tarafında benzer süreçlerle iştigal eden merkezlerdeki çok sayıda bilim insanı tarafından Temmuz 2012’ye kadar kontrol edildi. 4 Temmuz 2012’de, Higgs Bozonu olma ihtimali yüksek olan ‘bir şey’in bulunduğu bilgisi dünya kamuoyuyla paylaşıldı. 

Ve nihayet, 14 Mart 2013 günü dananın kuyruğu koptu: CERN, Higgs Bozonu’nun bulunduğunu Temmuz 2012’ye göre daha net bir ifade ile dillendirdi (http://home.web.cern.ch/about/updates/2013/03/new-results-indicate-new-particle-higgs-boson). Higgs Bozonu bulunmuş, Higgs Mekanizmasının nasıl çalıştığı ve fermiyonlara kütle niteliği katarak bugünkü evrenin ortaya çıkmasını ne şekilde sağladığı büyük ölçüde anlaşılmıştı.

Bilim insanının büyük düşü: Big Bang’i çözerek Tanrı’nın aklından geçeni anlamak

Bütün bu olup bitenler, Standart Model’in eksik halkası olan Kütle Çekimi Kuvvetinin anlaşılmasına hizmet edecektir. Bu durumun, bilimselci – ilerlemeci – pozitivist çevrelerde büyük bir memnuniyet atmosferi oluşturacağı aşikârdır. Öyle ki, mezkûr kesimler bu buluşta; özelde Einstein, Hawking ve Higgs gibi bilim insanlarının, genelde ise insan denen varlığın, doğayı anlamak – anlamlandırmak – değiştirmek – dönüştürmek için verdiği o görkemli mücadelede kazandığı bir büyük zaferi teşhis edeceklerdir. İnsanlığın doğayı anlamaya ve değiştirmeye muktedir ve ehil olduğuna inanan bu çevreler, Higgs Bozonu ve Higgs Mekanizması’nın varlıklarının kanıtlanıp mahiyetinin tam manasıyla anlaşılmasıyla birlikte, bir sonraki adımda, şu ana değin ilmen kanıtlanamayan Gravitasyonel Kuvvet’in doğasının tam olarak anlaşılması için kolları sıvayacaklardır. Bunun bir adım sonrası ise, bilimcilerin ‘Kutsal Kâse’si olan ‘Büyük Birleşik Kuram’ın tamamlanması için yapılan çalışmalara hız verilmesi olacaktır[xv].

Bu ise, Stephen Hawking’in, basıldığından bu yana 15 milyon civarında bir satış rakamına ulaşarak küresel bestseller halini alan Zamanın Kısa Tarihi’nin final hükmünün gerçekleşmek üzere olup olmadığı sorusunu getiriyor akıllara. Hawking, hatırlanacağı üzere, o ifadesinde ‘Günün birinde eksiksiz bir birleşik bir kuram bulursak, bu yalnızca birkaç bilimci tarafından değil, genelde herkes tarafından anlaşılabilir olmalıdır. İşte o zaman biz hepimiz, filozoflar, bilimciler ve sokaktaki adam, ‘Biz ve evren niçin varız?’ sorusunu tartışabileceğiz. Hele bunu yanıtlayabilirsek, insan aklının en yüce zaferi olacak; çünkü o zaman, Tanrı’nın aklından neler geçtiğini bileceğiz’ diyerek bilimsel ilerleme adına çok iyimser bir resim sunmuştu okurlarına[xvi].

CERN’ün ‘bulduk’ dediği ‘şey’ Tanrı Parçacığı mı, Tanrı’nın Lânet Parçacığı mı (Goddamn particle), yoksa Higgs Bozonu mu?

Peter Higgs ve 5 meslektaşının formüle ettikleri temel parçacığa verilen otantik, gerçek, sahih isim Higgs Bozonu’dur. Bu ismin Tanrı Parçacığı’na dönüşmesinin ise oldukça enteresan bir öyküsü vardır.

Nobel ödüllü fizikçi Leon Lederman’ın (1922) Dick Teresi’yle birlikte yazdıkları, ilk baskısı 1993’te ABD’de yapılan ‘Tanrı Parçacığı – Eğer Evren Yanıtsa Soru Ne? kitabının taslakları, yazarları tarafından yayınevinin bilim editörüne teslim edildiğinde ismi ‘Goddamn Particle (Allah’ın belâsı parçacık)’ idi[xvii]

Leon Lederman bu ismi, hem Higgs Bozonu’nun ortaya atılmasından o güne değin 30 yıl geçmiş olmasına karşın, onun bulunması doğrultusunda ciddi bir mesafe kat edilememiş olmasından dolayı ve hem de, böylesine provokatif bir ismin, kitabın satış şansını arttıracağına dair olan inancı yüzünden verdiklerini paylaşmıştır. Ancak, bu argo isim, yayınevinin editörü tarafından, hem menfaatlerini temsil ettiği kurumun sahip olduğu prestij halesiyle ve hem de kitabın bilimsel içeriğiyle uyumlu olmadığı gerekçesiyle veto edilir.

Bunun üzerine, taraflar, kitabın bir taraftan Kutsal Kitap (Bible) edasıyla yazılmış ve espriyle yoğrulmuş olan bölümlerine gönderme yapması ve öte yandan da, garanti okurlarının dışındaki potansiyel okurlarını da orijinal ve tahrik edici bir isimle ‘yakalayarak’ satış şansını arttırması ihtimalini göz önünde bulundurarak ‘The God Particle’ isminde mutabık olmuşlardı.

Öte yandan, kitabın bu isimle yayınlanması, üstelik de uluslararası bestseller olması, Peter Higgs’in canını epeyce sıkacak bir sürecin de tetikleyicisi olacaktı.

Peter Higgs ‘Tanrı Parçacığı’ isminden niçin rahatsız olmuştu?

Nerdeyse 30 yıldır ‘Higgs Bozonu’, ya da Higgs Parçacığı’ ismiyle anılan buluşunun, bir meslektaşının, yazdığı popüler bir bilim kitabını daha çok sattırmak adına yaptığı bir pazarlama ve P&R numarası yüzünden, artık bundan böyle ‘Tanrı Parçacığı’ ismiyle etiketlenecek olması, Peter Higgs için ciddi bir sıkıntı kaynağıydı.

Yazının önceki bölümlerinde paylaşıldığı üzere, ateist olan Higgs, evreni anlamak, açıklamak ve anlamlandırmak için, aynen Hawking gibi, Tanrı varsayımının en küçük bir iz ve tesirini bile kuramlarına katmamayı tercih eden bilimcilerdendir. Öte yandan, Tanrı Parçacığı kitabı o denli çok satmış ve öylesine ses getirmişti ki, kitabın yayınlanmasından kısa bir süre sonra, Higgs Bozonu ve Higgs Parçacığı terimleri adeta unutulmuş ve Tanrı Parçacığı ifadesi bunların ikamesi olmuştur. Higgs, kendisiyle yapılan çeşitli mülâkatlarda,  çıktığı tv programlarında ve katılımcısı olduğu toplantılarda; mistik ve metafizik çağrışımlarla dolu bir isimlendirmenin, tartışmaların odağındaki buluşunun, ‘Tanrı’nın faal varlığı varsayımını dışlayan içerik ve özüne tamamen ters bir atmosfer ve anlayışla algılanmasına neden olacağı’na dair kaygılarını paylaşmıştır.

Ancak, olan olmuş ve çok ciddi bir ilmi olgu, popüler kültür dairesine ait olan bir adlandırmanın gölgesinde kalmıştı. Popüler kültür fenomenlerinin, ilmi ve hayati olguların içini boşaltarak, onları kitlelerin tüketimine hazır içeriksiz 'pop nesneler' haline getirmesinin ne ilk ve ne de son örneğiydi bu. Vakıadaki yegâne teselli konusu ise, 20 yıldan beri orijinalinin yerini alan popüler ismin, söz konusu ilmi olguya dair olan kitlesel ilgiye tavan yaptırmış olmasıdır.

Tanrı Parçacığı’nın Türkiye serüveni

Gerek bahse konu kitabın ve gerekse de CERN’de yapılan deneylerin sonuçlarının ülkemizdeki akisleri ne yazık ki son derece de cılızdır. Bu konuya dair çok sayıda yazı yazan ve son zamanlarda da NTV’de xyz isimli bir program yapmaya başlayan popüler bilim konularının basınımızdaki en yetkin dillendiricilerinden İsmet Berkan’ın yazıları ne yazık ki az okunmaktadır. Mezkûr tv programının izlenme oranı da yerlerde sürünmektedir. Hiç kuşku yok ki, bunda, ülkemizde temel bilimlere karşı olan derin ilgisizliğin yanı sıra, kısmen Berkan’ın gazete yazısı ve tv programlarının albenisiz ve özensiz oluşlarının da payı vardır[xviii].

Öte yandan, Türkçe baskısı 12 yıl önce, Nisan 2002’de yapılan Tanrı Parçacığı kitabının satış rakamları da ne yazık ki tam bir faciadır. Evrim yayınları tarafından basılan ve Dr. Emre Kapkın’ın akıcı bir Türkçeyle dilimize kazandırdığı bu bilgi dolu, espritüel ve kolay okunabilen eser, yukarıda da değinildiği üzere, esas olarak toplumumuzun temel bilimlerle arasına örülmüş olan ‘Çin Seddi’ni aşabilecek entelektüel enerjiye ve kültürel formasyona sahip olamaması ve devletin bu konuda yeterince pozitif bir mürebbi tutum ve akıl sergileyememesi; kısmen de, söz konusu yayınevinin pazarlama alanında zerrece gayret sarf etmemesi yüzünden, 3,000 civarında olan ilk baskısını bile tüketememiştir[xix].

Resmi nüfusu 76 milyon olan, toplam öğrenci ve öğretmen sayısı 25 milyona dayanan, üniversite sayısı 180 civarında olan, dünyanın ilk 16 ekonomisi arasında yer alıp, ilk ona girmeyi hedefleyen, bölgesel ve hatta ve küresel liderlik iddiaları taşıyan bir ülkeyseniz, toplumunuzun, insanınızın temel bilimlerden bu denli kopuk olması kabul edilebilir bir şey değildir.

Bütün dünyada ve tabii ki Türkiye'de de basın, bütün mecraları üzerinden, 2011 Aralık’ından bu yana ‘Tanrı Parçacığı’ konusunda sayısız yayın yapmışken, bu konuya dair yazılmış en popüler kitabın 3,000’lik ilk baskısının 12 yıldır kitapçı raflarında sürünmeye devam ediyor olması aklın ve hafsalanın kabul edebileceği bir şey değildir.

Umarım Evrim Yayınevinin yetkilileri yazıyı okur ve akabinde de bana ‘endişe etme Ziyaver Şencan; evet, o kitabın ilk baskısı henüz tükenmedi, ama, biz onu zaten 300,000 gibi çok yüksek bir miktarda basmıştık ve şu anda da stoklarımız tükenmek üzere’ mealinde bir geri dönüşte bulunur. 

Buna hiç ihtimal vermiyorum ama, ümit fakirin ekmeği işte, ne yaparsınız,ben de ummaya devam ediyorum.

Temel bilimlerdeki hal-i pür melâlimiz versus Tanrı’nın aklını deşifre etme çabası

Temel bilimlerde öylesine geriyiz, dünyanın önder ülkelerinin arkasında öylesine nal toplar bir vaziyetteyiz ki, o kadar olur doğrusu! Öte yandan, dünyanın temel bilimler alandaki önder ülkeleri, üniversiteleri, enstitüleri ve şirketleri, bu sahadaki hummalı faaliyetleriyle, bizimle aramızda olan mesafeyi her geçen gün daha da açıyorlar.

Biz, temel bilimler alanında onların yaptığı buluşların teknolojilerini, uygulamalarını taklit etmeyi başarı addederken; onlar, diğer plânetleri kolonize ederek uzayda yaşamanın, insanlardan oluşan birliklerin yerini alacak olan robot orduların, yüzlerce, hatta binlerce yıl yaşama potansiyeline sahip olan siborgların üzerinde sistemli bir şekilde çalışmaktalar.

Seçilmişlerin ve atanmışların uçaklarıyla, makam otolarına ve elektronik ekipmanlarına her sene milyarlarca dolar harcamaktan imtina etmeyen Türkiye; Kütle Çekimi Kuvveti'ni anlamamıza hizmet edecek olan Higgs Parçacığı'nı bulmasını ve akabinde de Büyük Birleşik Kuram'a doğru adım adım ilerlemesini sağlayabilecek; bu sayede de, evreni daha bütüncül anlamlandırmamıza hizmet edecek projeler üzerinde çalışan CERN’e, çok cüz’i aidatları ödemekten kaçındığı için, bir türlü üye olamıyor.

Anlayacağınız, eloğlu Tanrı Parçacığını buluyor, bizse bütün bu olup biteni uzaktan seyrediyor ve bunun adamakıllı ve eli yüzü düzgün bir şekilde tartışmasını bile yapamıyoruz.

Türkiye'nin temel bilimler alanında yaşadığı bu aymazlığın, yukarıda da ifade edildiği üzere, iktidar bloğuyla, ona ideolojik ve fikri meşruiyet sağlayan 'organik aydınlar'ının her vesileyle dillendirmekten zevk aldıkları 'küresel liderlik iddiası' ile nasıl olup da bir arada olabildiğinin mantıklı bir açıklamasını yapabilmek, bu satırların yazarının ilmini, idrakini ve izanını aşan bir problematiktir.



[i] Yazı boyunca söz konusu olgu (temel parçacık, phenomena, ‘şey’) Higgs Bozonu, ya da Higgs Parçacığı şeklinde adlandırılacaktır.
[ii] 13 Mart 2012 günü ajansların geçtiği bahse konu haber için bakınız:
[iii] Ayrıntılı bilgi için başvurulabilecek popüler linkler:
[iv] Kendisi de bir teorik fizikçi olan Albert Einstein, ‘teorik fizikçiler çok şanslıdır; zira, uygulamalı fizikle uğraşan meslektaşlarımız, işlerini yapabilmek için, pahalı ekipmanlarla dolu laboratuarlara ihtiyaç duyarken, bizim gereksindiğimiz şeyler sadece kâğıt ve kalemden ibarettir’ diyerek, uygulamalı ve teorik fizikçilerin çalışma ortamları arasındaki farkı özetlemiştir.
[v] Söz konusu İsrail merkezli bilimsel organizasyon haknıda ayrıntılı bilgi için: http://en.wikipedia.org/wiki/Wolf_Prize_in_Physics
[vi] Peter Higgs’le ilgili kapsamlı malûmat için: http://en.wikipedia.org/wiki/Peter_Higgs
[vii] Higgs’in de imzasını taşıyan çığır açan o çok önemli makale için bakınız: http://en.wikipedia.org/wiki/1964_PRL_symmetry_breaking_papers
[viii] Standart Model’le ilgili detaylı bilgi için: http://tr.wikipedia.org/wiki/Standart_Model
[ix] Fermiyon için extra bilgi: http://tr.wikipedia.org/wiki/Fermiyon
[x] Bozon için ilâve bilgi: http://tr.wikipedia.org/wiki/Bozon
[xi] Süpersimetri’ye dair ayrıntılı açıklamalar için bakınız: http://en.wikipedia.org/wiki/Supersymmetry
[xiii] Kuantum dünyasında; madde, kuvvet alanı ve enerji biçimleri arasındaki sınırlar flulaşmış, hatta çoğu durumda bütünüyle ortadan kalkmıştır. Madde ve enerjinin, aslında tek bir entitenin farklı koşullarda kendisini serimleyen değişik veçheleri, ya da varlık biçimleri olduğu kavrayışı, kuantum algılamasının merkezini işgal etmektedir. Bu durum, birçok hurafe ve zırvanın, ‘yeni bilim’ yaftasıyla bilim kümesinin varlık alanına sızmaya teşebbüs etmesi gibi bir ontolojik ve epistemolojik sıkıntının da alt yapısını oluşturmaktadır. Konuya ilgi duyanların bigâne kalmaması gereken esaslı bir kaynak için bakınız: http://www.iletisim.com.tr/kitap/son-moda-sa%C3%A7malar-850.aspx
[xiv] Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi hakkında detaylı bilgi için: http://en.wikipedia.org/wiki/CERN
[xv] Büyük Birleşik Kuram hakkında muhtasar, ama 4 başı mamur bir kaynak için: http://en.wikipedia.org/wiki/Grand_Unified_Theory
[xvi] Tüm zamanların en çok satan ve an itibarıyla da Türkçe baskısı ne yazık ki bulunamayan popüler bilim kitabı hakkında bilgi için: http://tr.wikipedia.org/wiki/Zaman%C4%B1n_K%C4%B1sa_Tarihi:_B%C3%BCy%C3%BCk_Patlamadan_Karadeliklere
[xvii] Leon Lederman hakkında bilgi için: http://en.wikipedia.org/wiki/Leon_Lederman
Bahse konu kitabının ABD’de yapılan ilk baskısı hakkında detaylı enformasyon için: http://en.wikipedia.org/wiki/The_God_Particle:_If_the_Universe_Is_the_Answer,_What_Is_the_Question%3F
[xviii] İsmet Berkan, diğer popüler bilim konularında olduğu gibi, Tanrı Parçacığı hakkında da çok sayıda yazı yazdı. Berkan,  tv programlarında da bu konuyu defalarca ele aldı. Bunların büyük kısmını okumuş – izlemiş birisi olarak, Berkan’ın Leon Lederman’ın kitabına bir kez olsun referans verdiğine şahit olmadım. Yazılarına bakılacak olursa, İsmet Berkan, popüler bilim kitaplarını İngilizce aslından okuyan biridir. O halde, Tanrı Parçacığı kitabını da orijinalinden okumuş olmasını beklememiz gerekmez mi?. Merak ediyorum gerçekten; Berkan’ın bu kitaba gönderme yapmamasının nedeni nedir? Aklıma ‘acaba okumamış mıdır? sorusu geliyor; sonra da, onun pozisyonundaki birisinin böylesi bir gaflete düşmeyeceği varsayımından hareketle, ‘Berkan kitaptan bahsetmiştir mutlaka, olsa olsa ben bunu kaçırmış ya da atlamış olmalıyım’ diye düşünmek istiyorum doğrusu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder