35 derecede başörtü ve pardesü ile dolaşmak ve de thy'deki kırmızı ruj yasağı hakkında yapılan tartışmalara katkı





Ekşi Sözlük, günde en az birkaç kere girmekten kendimi alamadığım internet mecralarındandır. Pek çok yaratıcı başlık altında, bazıları hakikaten ustaca, zekice ve bilgi dolu bir içerikle yazılmış olan neredeyse sayılamayacak denli çok metne yer veren bu alanının en geniş ve derinlikli platformunda, en son dikkatimi çeken başlık 35 derecede başörtü ve pardesü ile dolaşmak idi.


Bu başlık altındaki yorumları incelediğimde, mezkûr mecranın münderecatındaki diğer birçok mevzuda olduğu gibi, 35 derecede başörtü ve pardesü ile dolaşmak hakkında da muhalif ve muvafık pek çok görüş serdedildiğini gördüm.

Akabinde de, bu çok seslilik ortamı yüzünden mutluluğun şahikasına yükseldim, bahtiyarlık burçlarını zapt ettim ve dahi, memnuniyetten meserrete, oradan da esrikliğe, adeta 'Faucoult Pendelum'u gibi

                                           gidip geldim,
                     gidip geldim,                     gidip, geldim,
gidip geldim                                                                  gidip geldim....

…ve 'yaşasın özgür ve demokratik tartışma imkânı!' deyû haykırmalara gark oldum.

Anlayacağınız, demokrasi serhoşu gibi bir haleti ruhiyeyi temellük ettiğimdir yukarıdaki lâkırdımın imâ ve nisbete gayret ettiği anlam dairesi.

Bir hayli hoşuma giden bu atmosferde, bir molcük de olsa, benim de katkım (yoksa gazım deseydim, kimya ilmi bakımından daha mı doğru olur idi?) olsun deyû arzu ettiğimden aldım kaleme bu metni.

Bu arzum, aslında, 'bu çorbaya maydanoz olmayı istemek' demektir bir diğer deyişle.

İşte 35 derecede başörtü ve pardesü ile dolaşmak çorbasına katacağım o maydanoz:

Kavurucu güneş altında, değil başörtüsü ve pardesü; çarşaf, burka bile giyilse, zerrece umurumda olmaz. Öyle ya, isteyen istediği gibi giyinir, başkasına ne, bana ne ve dahi kime ne yâhû ?!?

Yukarıda dillendirdiğim tepki öyle 'osuruktan tayyare, selâm söyle o yâre' kıvamındaki gelgeç bir ruh haline, ya da, aktüel bir modaya meyletmenin sonucu zuhur eden anlık bir mood'a müstenit değildir; mezkûr tepkim, hayatımı etrafında örmeye çalıştığım, benliğime içselleşmiş, kimliğime mündemiç çok temel bir muhakeme ve davranış pattern'ine istinat ediyor.

O da şudur:

'İnancına, düşüncene, yaşam tarzına mutlak manada saygılıyım, onlara zerrece karışmam, kimsenin karışmasına da hoşgörü göstermem ve seninle birlikte bu dayatmacı müdahaleye tepki veririm; bu noktada senden beklediğim ise; yaşam tarzıma, inancıma ve düşünceme zerrece karışmaman ve başkasının karışması durumunda da, bu dayatmaya benimle birlikte tepki vermendir'

Değil 35 derecede, değil 135 derecede, değil çeliği eriten 1,370 derecede, değil güneşin çekirdeğindeki sıcaklık olan 15,700,000 derece kelvinde, hatta, Big Bang sırasında olduğu matematiksel olarak ortaya konulmuş olan o sonsuz sıcaklıkta dahi; isteyen çarşaflara bürünebilir, burkalara sarınabilir, mantolara gömülebilir, benim açımdan hiçbir mahsuru yoktur.

Bu gibi tercihleri kişisel özgürlük alanı tasarrufları olarak tavsif ve tasvir ettiğim içindir ki, zerre miskal ırgalamaz beni bunlar.

'Fikirlerinizin kırıntısına dahi katılmıyorum monsieur, lâkin, onları savunmanız uğruna hayatımı bile feda edebilirim' diyen, diyebilen aydınlanma'nın o cesur Fransız'ının bu görüşünün altını imzalarım, hemi de icap ederse (aynen alıntıladığım o 'baba' kelâmın müellifi olan Voltaire gibi) kanımla bile yaparım bunu.

Bahse konu hallerde hariçten gazel okumanın, son tahlilde (hatta bazen ilk tahlilde) mikro dayatmacılık faaliyeti, toplum mühendisliği denemesi, mahalle baskısı tezahürü, anti-demokratik nüfûz kullanımı teşebbüsü, otoriter ve hatta totaliter ve dahi faşezan temayüller serdetme arzusu olduğunun altını kuvvetlice, hatta şeddeli bir şekilde çizmeyi de, demokrat, özgürlükçü ve liberter birisi olmaya çalışmanın amentü billahı addederim,

Bazılarınızın, 'ya batılı anlayışlara uygun olarak giyinenlere; ya modern anlayışlarla kuşanan kadınlara; ya, mütedeyyinlerin 'açık' diye tekfir etmeye kalkıştıkları tarzda bedenini örtmeyi tercih edenlere yapılan müdahalelerle; hosteslerin dudacıklarının artık kırmızıya boyanamayacak oluşuna ne diyorsun peki?' deyû sual ettiğinizi buralardan duydum, işittim efendim.

Var tabii ki bunlara cevaben iki çift kelâmım daha.

Nitekim, şimdi de, gelsin işte o mezkûr iki çift kelâm öyleyse...

Çakma demokratlardan, sahte özgürlükçülerden, hakim modaya göre kimliğini inşa eden sözde liberterlerden olmadım, olamadım şimdiye değin: bundan sonra da olmayacağım bu gibi pespayelerden inşallah.

İşte bu yüzden ve.....

…iktidardan nemalanmak kaygısını asla ve kat'a ve zinhar taşımadığımdan; dün, lâikçi - ulusalcı devr-i iktidarda nasıl müminelerin mesture giyim kuşamını müdafaa etmiş isem, tabiatıyla, bugünün mütedeyyin - muhafazakâr devr-i iktidarında da; açık giyinenleri, çok açık giyinenleri ve hatta ultra açık giyinenleri de savunmak boynumun borcudur.

Yedi iklim ve dört bucak ve yetmiş yedi cihetten esen yellere tâbi rüzigâr gülleriyle ve çakma 'sol açık'larla karıştırılmayacağı ümidini içinde sürekli diri ve daimi yeşil tutmaya çalışan okunmakta olunan satırların müellifinin; eylemlerinin ve kimliğinin ve benliğinin hamuruna 'öz', 'hakiki', 'sahici', hatta 'en bi sahici sol açık' olabilmeyi koymaya gayret eden şu hakir-i fakir-i pür taksir-i taliban-ı hakikat'ın, 'THY'deki kırmızı ruj yasağı' mevzûnda sessiz kalmasını kimse beklemiyordur umarım.

Evet, 'kırmızı dudaklar'a uzanan o tasarrufa dair de bir şeyler yumurtlamalıyım, lâkin, aceba, ne demeliyim?!?

Hmmmm, buldum sanırım...

İmdi, giyinmek hususundaki yukarıdaki satırlar, ister istemez, ruj yasağına dair aşığıdaki satırları çağırmakta metinsel hakikat alanına...

İşte, yukarıdaki muhtevanın, zorunlu olarak metinsel hakikat sphere'ine davet ettiği o özgürlükçü ruj methiyesi:

THY'nin mezkûr müdahalesi, bu kabil bütün tasarruflar gibi; dayatmacı, anti-demokratik, otoriter, toplum mühendisiliği özentisi, mahalle baskısı tadında bir uygulamadır.

Ben yönetsem THY'yi, 'isteyen istediği gibi sürer sürüştürür' der, geçerim.

Düşünsenize, sadece kırmızı değil, yeşil, mavi, sarı, siyah, mor ve gri dudaklar; hatta, yarısı bir renk, diğer yarısı bir başka renk ve üstü bir renk, altı da bir başka renk olan dudaklar; nihayet, alaimisema'nın bütün renklerine boyanmış olan adeta gökkuşağı esprisindeki dudaklarıyla kadın görevliler dolaşmakta uçarken etrafınızda.

Bir nevi dünyevi cennet manzarası ve bir 'kuşe-i aden bahçesi' manzarası değilse, nedir böylesi bir tablo, söyler misiniz bana Allah aşkına?

35 derecede başörtü ve pardesü ile dolaşmak ve de THY'deki kırmızı ruj yasağı hakkındaki görüşlerim, şimdilik kaydıyla budur ve bundan ibarettir,

Nokta

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder