Döndüler o gemiler geriye ve Türkiye'de yaşayan Antik Uzaylı inanlılarının kanaat önderlerinden İlhan İrem bindi ve gitti işte



























0 - bidayet / prologue / medhal / giriş

Kamuoyunun büyük kesimi tarafından popüler müziğin romantik janrının başarılı ve duayen temsilcilerinden biri olarak tanınan ve bilinen, yanı sıra da, çok az kişinin malûmu olduğu üzere, Ufolojistlerin (Ancient Alliens / Antik Uzaylılar olarak da okunabilir; ilerleyen satırlarda bu kavramsallaştırmaların tamamına referans vermek istediğimde, AU inisiyallerini kullanacağım) Türkiye'deki kanaat önderlerinden olan İlhan İrem hayatını kaybetti. 
Hakkında 10 yıl önce yazdığım metni, sanatçının ebediyete intikali vesileyle, genişletip güncelledim. Yazımın bu son edisyonunu İlhan İrem'in müziğini sevenlerin; onun, AU paradigmasını mistik, metafizik, neo-spiritüalist ögelerle, özellikle de antik Mısır inancına ve onun İsis - Osiris kültüne dair olan motiflerle birleştirerek oluşturduğu senkretik sisteme ve bunun temelinde inşaa edilmiş külte / tarikata inananların ve nihayet 'Yaw biz onu şarkıcı bilirdik; adam tarikat lideri çıktı, ne iş anlamadım!' diyen meraklıların ilgisine emanet ediyorum. AU demişken, İlhan İrem'in(1) 'Gemiler döner geriye'(2) isimli ve senfonik rock genre'ını andıran tarzıyla dikkat çeken şarkısının bahse konu kültün inanlıları için çok özel anlamlar ifade ettiğinin altını çizmeden geçmeyeyim. Dipnottaki linke tıklayıp mutlaka izleyin derim.

İşte 2012'de ilk versiyonunu paylaştığım, nihayet bugün, son haliyle yeniden gündeme taşıdığım söz konusu o yazım:

1 - İrem Bağı ve Sevecenler, İhsan Güven ve Dost Tarikatı ve Vedia Bülent Çorak 

Dünya'nın çeşitli ülkelerinde olduğu gibi bizde de işlerini, çalışmalarını ve eserlerini metafizik ve kozmik gerilimler ve spiritüel temeller üzerinde bina etmeye çalışan sanatçılar ve kanaat önderleri daima var olmuştur. Asla ciddiye alınmaması gereken Mustafa Topaloğlu gibi dekadans ve şarlatan sîmâları tartışacak değilim hiç kuşkusuz, onlar asla giremediler görüş alanıma ve ilgi odağıma. Benim radarıma girenler İlhan İrem gibi ciddiye alınması gerektiğini düşündüğüm figürlerdir.

Seküler - Batılı bir tarikattır İlhan İrem ve inanlılarının oluşturdukları yapı; bu yüzden de onun Sünni ya da Şia dairelerindeki tarikat ve cemaatlerle kıyası gayri kaabildir. İlhan İrem'in lideri / şeyhi olduğu tarikatı, 2004 yılında öldürülen emekli asker İhsan Güven'in lideri olduğu (popçu Çelik'in İhsan Güven'in göz bebeği olduğu ve ondan sonra yerine geçebileceğinin dillendirildiği hatırlansın lütfen) Atatürkçü - spiritüalist Dost Tarikatı ile ya da Vedia Bülent Çorak'ın (VBÇ) lideri olduğu tarikatla karşılaştırmak anlamlı olacaktır. Dost tarikatı liderinin öldürülmesine müteakip dağıldığından, bahse konu kıyaslamayı VBÇ üzerinden ilerleyerek yapacağım. Yeri gelmişken şu hususun altını çizmeyi faydalı görüyorum: Coğrafyamızda ve hariçte kurulmuş ve İbrahimi dinlere alternatif olarak gelişen tarikat ve kültlerin ortak noktaları AU inancını post-modern mistisizm ve spiritüalizm motifleriyle desteklemeleridir. Bunların bir diğer ayırt edici vasfı da, çok ileri bir medeniyetten, ışık gibi elektromanyetik dalgalar vasıtasıyla, kozmik bilincin tezahürü olduğu kabul edilen mesajlar alan karizmatik kişilikli bir liderin bahse konu kültün / tarikatın merkezi figürü olmasıdır.

Vedia Bülent Çorak'ın (3) faaliyetleri 1960'ların ortasından bu yana, 60 yıla yakın bir zamandır üzerinde çalışarak geliştirdiği Dünya Kardeşlik Birliği Mevlâna Yüce Vakfı organizasyonuna ve müellifi olduğu ve müritlerine Dünya'daki bütün dinlerin bilgeliğinin müşterek metni olarak sunduğu ve okuttuğu Bilgi Kitabı'na dayanmaktadır. 1923 doğumlu ve lise mezunu birisi Bülent Hanım. Mevlâna'nın reenkarnasyonu olduğunu ve ölümden münezzeh tutulduğunu savunan, peygamberlik ve hatta Tanrılık iddiası güden VBÇ, Türkiye'de ve dışında 2.000 - 3,000 kadar tutkulu inanana sahip (1996 - 1997 yıllarında, bunlardan bazılarını tanımış ve Bülent Hanım'a olan iman ve sadakatlerinin gücünden etkilenmiştim doğrusu). İnanlıları üzerinde psikolojik baskı oluşturduğu ve onların mal varlıklarını ellerinden aldığı merkezinde şikâyetlerle karşılaşan Bülent Hanım, Church of Scientology ve Moon Tarikatı gibi benzer yapıların sebep olduğu problem alanlarını bünyesinde barındırdığı anlaşılan tarikatına / dinine dair konuşmaktan kaçınıyor.  

VBÇ'ın vaz'ettiği anlatı, benzerleri gibi senkretik bir yapı arz etmekte; onun telif ettiği Bilgi Kitabı'nda Mevlâna gibi mistik, spiritüel kaynaklar, Kadim Mısır bilgeliği ve Antik Uzaylılar paradigmalarıyla harmanlanarak sunulmakta.

İlhan İrem'e inananlar ise İrem Bağı / irembağı isimli topluluklar / kulüpler oluşturmuşlar, sanatçının konserlerine katılmayı dini vecibe bilmişler ve konserleri 'ayin' olarak isimlendirmişlerdir. Tarikat mensupları birbirlerini 'sevecenler' olarak çağırmakta ve her vesileyle birbirlerine 'ışık ve sevgiyle' diye selâmlamaktadırlar. Bu selâmlama yöntemi, bir masonun 'ateş!' diye bağırması halinde, onunla aynı ortamı paylaşan diğerlerinin de aynı şekilde mukabele etmeleriyle, ya da, bir Müslümanın selamünaleyküm dediğinde, diğerlerinin  aleykümselâm demeleriyle aynı anlamı taşımaktadır. 

2 - AU paradigmasının kökenleri

AU anlatısı yaklaşık 2 asırdır geliştirilmekte; kuramın teorik evrimine baktığımızda, onun, farklı yataklarda akan ve değişik karakterlere sahip olan akarsuların birleşmesiyle oluşmuş heterojen karakterli bir yapı / paradigma / kuram / inanç sistemi olduğunu teşhis etmemiz işten bile değildir. Helena Petrovna Blavatsky (1831 - 1891) ve Teosofistler, Rudolf Steiner (1861 - 1925) ve Antroposofistler, Georgi Gürciyev (1866 - 1949) ve Dördüncü Yolcular, Zecharia Sitchin (1920 - 2010) ve tilmizleri, Erich Anton Paul von Däniken (1935) bu paradigmayı besleyen kuramsal / düşünsel / ideolojik / teolojik kaynakların belli başlılarındandır. Öte yandan, 7 Temmuz 1947'de ABD'nin New Mexico eyaletinin Corona Beldesi'ndeki hava üssü yakınlarında gerçekleşen ve kayıtlara Roswell Kazası, ya da Roswell UFO Olayı olarak geçen vak'a, AU anlatısına ve paradigmasına, sıraladığım tüm kuramsal gayretlerin ve katkıların nerdeyse tamamından daha fazla katkı sağlamıştır, bilinirlik kazandırmıştır, popülerlik izafe etmiştir.

3 - AU anlatısı ne diyor?

Arthur C. Clark'ın kısa bir öyküsünden hareketle Clark & Kubrick tarafından yazılan senaryo temelinde Stanley Kubrick'in çektiği 2001: A Space Odyssey (1968) filminin tamamı, ama özellikle açılış sekansları, AU anlatısının popüler kültürdeki en kaliteli ve estetik yansımalarındandır. Bahse konu anlatı kabaca şunları söyler muhataplarına:

İnsana göre çok daha zeki olan, bu sayede de bizden  milyonlarca, belki de milyarlarca yıl daha ileri bir teknoloji ve medeniyet inşaa etmiş olan bir uzaylı ırk, Evreni dolaşarak, akıllı canlıların yaşayabilecekleri gezegenleri tohumlamakta, oralarda, geleceğin uygarlıklarının embriyonlarını oluşturmaktadır. Bu nitelikteki uzaylılar Dünyamıza da gelmiş ve homo sapiens sapiens'in de dahil olduğu hominidler sınıfının bazı unsurlarının genetik malzemesini modifiye ederek, milyonlarca yıl sürecek bir evrim süresi sonunda, onların gezegenin mutlak hakimi olmasını, akabinde de uzay yolculuğu yapabilecek bir uygarlık inşaa edecekleri teknolojik gelişmişlik düzeyine kavuşmalarını sağlamıştır. AU, tohumladıkları gezegenleri gözlemeye ve orada işler ters gittiğinde müdahil olarak sorunların çözülmesine katkı vermeyi kesintisiz sürdürürler. Yanı sıra, onlar, planetimizde Hz. Musa, Buddha, Hz. İsa, Konfüçyüs, Hz. Muhammed, Plato, Mevlana, Aristo, Kant, Newton, Einstein, George Washington, Atatürk, de Gaulle, Churchill gibi sıra dışı figürlerle bire bir ilgilenmiş, onları eğitmiş, hatta, genetik yapılarına geliştirici / mükemmelleştirici müdahalelerde bulunmuşlardır. Bu yüzden de insanlığın gerçekleştirdiği bütün önemli atılımlarda, büyük devrimlerde ve çağ değiştiren buluşlarda AU'ın ciddi manada rehberliği ve katkısı vardır.

4 - VBÇ ve İlhan İrem kültlerinin mukayesesi

Dünya'nın diğer coğrafyalarındaki tarikat ve kült pratikleriyle karşılaştırıldığında, VBÇ'ın lideri olduğu organizasyonun oldukça küçük ölçekli olduğu görülür. Öte yandan, müritlerinin / inanlılarının maddi varlıklarının lidere / şeyhe transferi ve inananlarının etrafını kuşatan ideolojik kafes yüzünden sürekli olarak psikolojik baskıya ve ideolojik formatlanmaya maruz kalmaları bakımından VBÇ'ın peygamberi ve tanrısı olduğunu iddia ettiği nevzuhur dinin, Dünyadaki büyük ölçekli benzerlerinden bir farkı olmadığı görülür.

VBÇ'ın konuşmalarına ve kutsal kitap olarak sunduğu Bilgi Kitabı'nın içeriğine baktığınızda, onlarda sadece saçma sapan sayıklamalar, sürekli tekrarlanan abuk sabuk iddialar, 10 yaşındaki çocukların bile itibar etmeyeceği ipe sapa gelmez ve deli saçması lâkırdılardan başka bir şeyle karşılaşmazsınız. 

'Peki buna rağmen, nasıl oluyor da binlerce insan bu deli saçması zırvalıkların peşinden gidebiliyor?!?' diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Buna cevabım çok kısa ve çok nettir ve Albert Einstein'ın günümüzden kabaca 80 yıl söylediği o veciz ifadede özetlenmektedir: 'İki şey sonsuzdur: Evren ve insanların aptallığı; gerçi ilkinden emin değilim.'

Gelelim İlhan İrem'in merkezinde yer aldığı kültte / tarikatta / dinde olup bitenlere. Bu tarikat müntesipleri de, AU inanlısı küresel muadilleri gibi, insanlığın yeryüzündeki macerasının, bizden çok ileri olan dünya dışı bir uygarlık tarafından, milyonlarca yıl önce, yerkürenin 'tohumlanması' suretiyle başlatıldığına, bu yüzden de bahse konu o uzaylıların mürebbimiz ve 'ebeveynimiz' sayılması icap ettiğine inanırlar. Tarikat şeyhi de o uzaylı mürebbilerin seçtiği, modifiye ettiği üstün nitelikli kişidir. Ben, milyonlarca kişi gibi, İlhan İrem'in müziğinden hoşlananlardanım. Sayıları birkaç bin kişi civarında olan bir kitle ise, onun yazılarında, kitaplarında ve konuşmalarında kristalize olan görüşlerine göre hayatlarını düzenleyen müritleridir.
Bunlar, AU kuramının küresel ölçekteki inanlılarıyla benzer motifleri savunurlar. 

Bunlardan birisi de 'kendini imhaya ayarlı / kurgulu gelişme' tezidir. 'Kaçınılmaz Kozmik İntihar İlkesi' diye adlandırılabilecek olan bu argümana göre, yeterince akıllı olan canlıların kurdukları her uygarlık, gelişiminin belirli bir aşamasında, kendi kendisini yok edeceği bilimsel ve teknolojik seviyeye erişir ve akabinde de, kaçınılmaz bir şekilde, çeker kendi kendisinin ipini / pimini.

Homo Sapiens Sapiens'i (sadece zeki olmakla kalmayan, ölümlü bir zeki olduğunun da bilincinde olan insan türünü) yeryüzüne ekerek / tohumlayarak, verili uygarlığımızın da temellerini atmış olan 'iyi uzaylılar', bu kozmik ilkenin katastrofik hükmünün dünyamızda realize olmasını engellemekle mükelleftir. Zira, şayet ileri bir kozmik uygarlık, evrenin herhangi bir lokasyonuna zeki bir hayat türünü tohumlamışsa, (hayatını kurtardığınız insandan, o ya da siz ölene değin, sorumlu olduğunuzu vaz'eden ahlaki ilkeyle aynı dalga boyunda olan bir anlayışla) sürekli olarak onu gözleyerek kollamak ve olası yok oluş senaryolarını da etkisiz kılmak zorundadır.

Uzaylılar, dünyamızda, her dönem bir ülkeyle temas halinde gerçekleştirir bu gözleme ve kollama faaliyetini. 5,000 yıl önce Kadim Sümer, 4,000 yıl önce Kadim Mısır, 2,000 yıl önce Roma İmparatorluğu, 1,200 yıl önce Abbasi ve Emeviler, 500 yıl önce İspanyol İmparatorluğu, 400 yıl önce Hollanda, 300 yıl önce Fransa, 150 yıl önce İngiltere ve nihayet, 75 yıl önce de ABD, uzaylı hamilerimizin işbirliği yaptığı dünyalı partnerleri olmuştur.

AU  inanlıları / Ufolojistler; iyi uzaylıların bütün engelleme ve önleme gayretlerine karşın, (nükleer bir savaş, ekolojik bir katastrof, göktaşı çarpması gibi kozmik bir felâket, ya da, pandemik bir virüs salgını sonucu) yok olma olasılığımızın kuvveden fiile çıkması artık kaçınılmaz hale gelmişse, bu durumda da, insanlığın arasından az sayıda seçilmiş unsuru dünyadan çekerek, onları bir başka yere transfer edeceğine ve uygarlığımızın bu sayede süreceğine inanırlar. Dünya'ya geri gelecek olan UFO'lar (İlhan İrem'in şarkısındaki o 'Gemiler') seçilmiş (İlhan İrem ve ona inananlar gibi) bir avuç insanı alır ve onları yaşayabilecekleri bir başka planete transfer ederek kurtarır; Dünya'nın geri kalanı ise, üzerindeki her şeyle birlikte yok oluşun kucağına düşer... 

5 - prologue / nihayet

Ülkemiz sanat alemindeki AU inanlılarının en ağır başlısı ve ciddisiydi İlhan İrem; dedikleri, yazdıkları, konuştukları kendi içinde tutarlı olan bir anlatının fragmanlarıydı. Bu yüzden de onu VBÇ'ın zırvalamalarıyla kıyaslamak haksızlık olur. Öte yandan, İlhan İrem kültünün / tarikatının / dininin Dünya'daki benzerleriyle mukayese edildiğinde oldukça naif, mütevazı ve dayandığı gelenekler ve geçmişi bakımından çok cılız kaldığını da teslim etmek durumundayım. Yine de İlhan İrem, AU anlatısını ülkemizin kültürel kodlarına, ideolojik birikimine ve teolojik prensiplerine göre mistik - metafizik - spiritüel ögelerle formatlamasını, zenginleştirmesini bilmiş ve sayılarının birkaç bin olduğunu sandığım kişiyi de müridi yapmak konusunda muvaffak olmuştur.

Evet, Türkiye Toplumsal Formasyonu'ndaki sosyal aktörlerin kahir ekseriyetinin romantik şarkıların güftecisi, bestecisi ve seslendiricisi olarak tanıdığı sanatçı, neredeyse 40 yıldır tesiri altında olduğu ruhsal ve bilişsel hallerinin sonucunda, hayatını, mistik - metafizik - spiritüel bir inanç sistemi kurarak, güvendiği insanlara bu sistemi tebliğ ederek ve müridi kılmayı başardıklarına da, kozmik bilinç tarafından kendisine bildirildiğini iddia ettiği argümanlar ışığında yaşamayı öğütleyerek sürdürmüştü hayatını. İlham İrem ölümsüz olduğuna inanıyordu; haliyle inananları da onun ölümsüz olduğuna, bu Dünya'daki yaşamı tamamlandığında bir şekilde reenkarne olacağına inanıyorlar. 

İlhan İrem'in çok da bilinmeyen zihin ve inanç dünyası aşağı yukarı böyleydi diye düşünüyorum. Q.E.D. vesselâm...

6 - dipnotlar ve bibliyografya:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder