Tasavvufun en büyük sırrı, 'Sırr'ül esrar' - 2





İnisiyatik ve tasuvvufi karakterli kardeşlik cemiyetlerinin asırlardır tartıştıkları çok önemli bir problematiğe; tasavvufun en büyük sırrı ('sırr'ül esrar', 'sırların sırrı') konusuna; mevzuya dair olan son yazımın, yâni http://ziyaversencan.blogspot.com.tr/2014/09/tasavvufun-en-buyuk-srr-nedir.html'in bıraktığı yerden devam ediyorum.

Okunmakta olunan satırlar, bahse konu problematiğe yaklaşırken kullanılabilecek olan farklı felsefi duruşların ve bazısı ortak anlam alanlarına sahip olan; bazılarıysa tamamen zıt kabullerin mahsulü olan fikri perspektiflerin kısa bir dökümünü yapmayı hedeflemektir.


Önce, devam eden satırların üzerine bina edileceği temel tanımları yapmaya çalışayım:



 ı - 'En Büyük Sır (EBS)':

Var oluşun ve evren'in anlamı, bilene sonsuz kudret, ilim ve hayat sağlayan antite; verili kâinatı toptan yok edip, yenisini, hatta, yenilerini kurmaya yarayan 'derin, kutsal, memnu bilgi'dir.


 ıı - 'EBS'rı hak etmeyenle paylaşma problematiği:


İnisiyatik kardeşlik örgütlerine göre; vakıf olmaması gerekene, hak etmeyene 'En Büyük Sır'rı faş etmek bahse konu yapıyı, insanlığı ve giderek de varoluşu tehlikeye sokacağından, hatta, bütün varlık dairesinin, kâinatın toptan yok olmasına yol açabileceğinden, çok ağır bir şekilde, gerekirse ölümle cezalandırılması gereken bir suçtur

 ııı - 'EBS'rın sahibi: 


Kâinatın ve 'zaman ve mekân'ın ('4 boyutlu uzay - zaman sürekliliği'nin ve 'n' boyutlu bütün varlık daireleri ve paralel evrenlerin sahibi şeklinde de okunabilir) da sahibidir; her şeye gücü yeten, her şeyi bilen bir yaratıcı güç, irade ve akıldır. Hikmetinden sual edilip edilemeyeceği husunda, çeşitli felsefi duruşlar-tercihler vakidir. Bunlar, aşağıdaki olasılıklar bahsinin satır aralarına mündemiçtir.


Cari olabilecek olasılıklar:


1-'EBS' vardır; bilenler arasında bizden, insanoğlundan kimse yoktur; bilenler, insandan daha kâmil, daha zeki, daha kapasiteli varlıklardır (kimi 'dünya dışı ileri yaşam formu inanlısı'nın, 'ufolojist'in duruşunu ve tercihlerini inşa ettiği fikri zemin aşağı yukarı budur); bu anlayış, insanoğlunun (idraki bakımından) a-gnostik (bilinemezci) bir felsefi duruşa nispet eder.



2-'EBS' vardır, bilen insan da vardır; bilenler seçilmişlerdir. 'EBS'ra mazhar olabilmek için, çok zorlu süreçler sonunda, inisiyatik cemaatin ulularınca yapılan sınavlardan başarıyla geçmek şarttır. Bu prosesi yaşamayan asla sırra vakıf olamaz. İnisiyatik kardeşlik cemaatlerinin, ve, tasavvufi ve sufî yapılanmaların kısm-ı azamisini oluşturan, ve, 'Külli Akıl' ve 'Külli İrade'nin yanı sıra, 'irade-i cüziye'yi de düşünce ve inanç sistemlerinin komponenti kılan anlayışlar kabaca böyle akıl yürütür.

3-'EBS' vardır, bilen insan da vardır; ancak, bilenler faslına dahil olmak insanın gayretine tabî değildir; bu, 'bir ilâhi armağan', 'bir takdir-i ilâhi', 'bir meta-situation'dır. İstediğin kadar debelen dur, 'EBS'ra malik olmak için bunun zerrece bir katkısı ve faydası olmaz sana. Bir diğer deyişle, 'EBS'rın maliki olman için, şahsi gayretin ve kişisel eylem ve amelin ne gerek şart, ve, ne de yeter şarttır . 'Kozmik Akıl', 'Cihanşümul Zekâ', senin yapıp ettiklerinden tamamen müstakil olmak kaydıyla karar verir bu hususta. 'o' isterse erersin, istemezse ermezsin; durum budur ve bundan ibarettir!


Bu anlayış, inisiyatik kardeşlik cemaatlerinin, ve, tasavvufi ve sufî yapılanmaların kısm-ı asgarisini oluşturan, ve, 'Külli Akıl' ve 'Külli İrade'den başka bir antiteye yaşam hakkı tanımayan, dolayısıyla da, 'irade-i cüziye'yi yok sayan 'cebriye ekolü'nün hudutları dahilinde olan düşünce ve inanç sistemlerinin teorik, itikadi, mistik temelidir.

4-'EBS' yoktur; buna dair iddialardan oluşan bütün o devasa külliyat, insanoğlunun kâh varoluşunu anlamlandırmak, kâh eğlenmek (sufi nokta-ı nazarından 'zevk etmek') için uydurduğu antiteler mecmuasıdır. Bu düşünsel fraksiyon (fikri mezhep), en sertinden en mutediline değin, bütün bir 'a-teist inanç dairsi'nin mensuplarının kabulüne referans vermektedir.


2, 3 ve 4. şıklarda özetlenen anlayışların tamamı 'gnostizm' ortak paydasında, 'bilinebilircilik' şemsiyesinin birleştiriciliği altında toplanabilirler.


5-'EBS', tanımı gereği bizi aşan bir vakıa ve fenomendir; bu yüzden de, onun varlığına ve yokluğuna dair fikir serdetmek, hüküm istimal etmek, biz insanoğlunun sınırlı gücünün çok ama çok ötesinde olan bir husustur. bu şıkta özetlenmeye çalışılan felsefi duruşun, düşünce ekollerinden a-gnostizm (bilinemezcilik)'in müntesiplerince benimsenenin mütekabili ve ruh ikizi olduğu ortadadır.


6-Gündelik pratik hususlardan çok, 'EBS' gibi kritik ve stratejik konularda sergilenen bir diğer felsefi tercih de şudur:


'O da olabilir, bu da; şu da mümkündür, öbürü de (anlayacağınız, tam bir 'everything goes! durumudur söz konusu olan). Bütün olası devam yolları aynı derecede carî, muteber ve muhteremdir.


En mantıklısından, en imkânsızına değin, bütün ihtimallerin gerçekleşme olasılığı (0-1) entervaline yayılmıştır. Yanî, varoluş dairesi bir aritmetik olasılıklar cümlesinden ibarettir. Dolayısıyla da, praksise dair olan olasılıklardan, serdedilen ve birbirini yanlışlayan ve yek diğerini inkâr eden görüşlerden, insanoğlunun yaşamsal süreçlerinde karşısına çıkan sonsuz sayıdaki mümkün devam yollarından herhangi birini diğerine tercih etmek ve bunlar arasında hiyerarşik esaslara göre bir ilişki ve strüktür inşa etmek ne etiktir ve ne de hakikatle mutabıktır'


Bu yaklaşımın post-modernist, olasılıkçı ve şüpheci mahiyeti ve kimliği ortadadır. Bu perspektiften hayata bakıp eylem ve edimde bulunanlar, gnostik ve a-gnostikler gibi köşeli davranmaz, ve, büyük konuşmazlar.


Olasılıkçılar ve şüpheciler, gerçekleşme olasılığı % 99.999999999999999 olan bir devam yolunun bile, hayatta karşılığını bulamamasını, kuvveden fiile ve potansiyelden mevcudiyete çıkamamasını nasıl sakin ve olgun bir yaklaşımla kabullenmeyi biliyorlarsa; gerçekleşme olasılı, ihtimaliyet hesaplarında ancak % 0.0000000000000001 mertebesinde olan bir devam yolunun hayatta karşılığını bulmasını da aynı olgunlukla göğüslemeyi başaracak bir dervişlikte, olgunlukta ve rindliktedirler.


Bir de, bu satırları okuyunca 'ne diyon lan sen karışık!?!' tepkisini veren bir felsefi akım vardır. Oldukça geniş bir tabana dayanan bu anlayışın, burada birkaç satırla geçiştirilmesine, konun ehemmiyeti bakımından, gönlüm razı değildir. 'Ne diyon lan sen karışık' ekolünü, müstakil bir yazıda mercek altına almak en doğru yaklaşım olacaktır.

          


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder